Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

11 Haziran 2009 Perşembe

Ordan, burdan, şurdan, benden....


Kafamda dağınık duran düşünceleri yazayımda toparlansın biraz. Yazdıktan sonra düşüncelerim daha anlamlı hale geliyor, yazıma yol gösteren doğru yorumlarda geldiği zaman yap-boz misali her parça yerine oturuyor.
Yüksek okul mezunu benim yaşıtım aynı zamanda komşum olan arkadaşım boşanmış çocuklu bir adamla kaçtı üç hafta önce. Kaçmadan bir iki hafta önce bir kaç kişi onun kocaya kaçtığını duymuş, işin aslının olup olmadığını bana sorduğunda " yok daha neler, ne kaçması, öyle birşey olsa haberim olurdu" diye yanıtlamıştım. Olay olmadan çok önce olayın olduğunu duyan bu insanları tebrik etmek gerek!!! Meğersem dedikodu kazanı olanları hissetmiş, kazanı kaynatmış, kızın kaçacağını geleceğe gidip görmüş, kırk kere "kaçtı" dediklerinden de kızı kaçırmışlardı. Arkadaşım boşanmış çocuklu bir adamın kendisine evlilik teklif ettiğini söylüyordu ama olayın buralara varacağını tahmin edemezdim. Buraların kızlarının kocaya kaçması meşhurdur. Ne hikayeler var....
Kocaya kaçan arkadaşımın evlerine bir ramazan iftar yemeğine misafir olmuştum. Tek başına yaşayan bu gurbet kuşunu (yani beni) ramazanda tek başına evde bırakmayı kendilerine yakıştıramamışlardı. Evin küçük oğlu bazen evime gelir, dersleri hakkında soru sorardı. Çocuğun davranışları çok hırçın, asi ve yaşıtlarına göre çok farklıydı. O akşam iftar yemeğinde çocuğun babası, tabağında yemek bıraktığı için sofrada misafirin olup olmadığına aldırmadan oğlunun yüzüne 4-5 şamar atmıştı. Bu dayak çok koymuştu bana ama sofradan da kalkıp gidemedim. Diğerleri için bu dayak gayet olağan ve normaldi. Onlara göre normal bir davranışı ben anormal karşılayıp sofradan kalmamın daha büyük sorunlara neden olabileceği korkusuyla oturduğum yere mıhlanıp kalmıştım. Kocaya kaçan arkadaşımın aile yapısını bu olayla biraz olsun anlatabilmişimdir umarım. Arkadaşım kaçmadan önce babasına "boşanmış - çocuklu bir adamla evlenmek istediğini" söylediğinde babasının ne yaptığını tahmin edersiniz. Arkadaşımda o evde artık durmamış, yep yeni bir hayata; yaşadığı cehennem hayatından kurtulmak için gözleri kapalı atlamıştı.
Geçen hafta apartmanın önünde karşılaştığım kocaya kaçan arkadaşım; baş örtüsünü çıkarmış, kızıl saçları ve daracık kıyafetleriyle, eşinin arabasından çıktı ve ayak üstü biraz konuştuk. Her zaman istediği şeydi, baskı ve zorla takdığı o baş örtüsünü çıkartmak. Sonunda istediği olmuştu. "Çok mutlu olduğunu, o adamın (babasının) hiç bir söz söylemeye hakkı olmadığını" söylüyordu. Babası; annesi ve kardeşlerini kendisiyle görüştürmüyordu. Umarım çok mutlu olursun dileklerimi söylemekten başka bir şey yapamadım. Herkes olayların iç yüzünü bilmediğinden kaçan kıza demediklerini bırakmadı, ben ise gönülden destekliyorum....
Dün ise arkadaşımın annesiyle apartmanın kapısında karşılaştık. İki büklüm olan beli daha da bükülmüş, omuzlarında ki yükün ağırlığı daha da artmıştı sanki. Dokunsan ağlayacak gibi bir hali vardı. Yanına gidip halini sormaya çalıştığım da arkadaşımın babası çıka geldi bir arabayla. Hafiften kafayı çektiği belliydi. Arabanın kapısını açtı, eşine bir şey uzattı, o esnada bana "nasıl olduğumu, neler yaptığı mı?" sordu. "İyiyim, düğün koşuşturmacasıyla uğraşıyoruz" dediğimde, "sende kızkardeşin gibi yapma" dedi. Ben ise "nasıl yani" diye sordum. "Kızkardeşin gizli evlendi, sen öyle yapma" dedi bana. Ben ise "Ne gizlisi, bütün ailemin haberi var, aylar öncesinden nikahları kıyıldı" dedim. "Sen öyle yapma işte, seni ben vereceğim" dedi bana. "Beni kimse veremez, ben istersem evlenirim" dedim "Seni ben vereceğim" deyip arabanın kapısını kapatıp gitti. Bu adamdan çok tırsıyorum öyle böyle değil. Oğluda iki sene önce yurt dışından bir kızla evlenip Almanya'ya gitti. Adama daha fazla dayanamadı bu kurtuluş evliliğini yaptı. Sonradan öğrendiğimde ise oğluna benimle evlenmesi için bile baskı yapmış. Arkamdan ne dolapların döndüğünü öğrendiğimde şaşırıp kalmıştım. Adamdan böyle tırsmama ve görmek istememe rağmen mecburen karşılaştığımızda hiç bir şey olmamış gibi gülümsemek ve sohbet etmek zorunda kalıyorum. Bu bana çok ters ama yapıyorum işte...

......
Geçen sene yazdığım Kadınlar Ne İster? yazımda isteklerim arasına şunlarıda yazmıştım.
"Hayatıma sözleriyle ve eleştirileriyle müdahale etmek yerine; varlığıyla, bedeniyle, ruhuyla müdahale edecek, yürekli, dürüst, içi dışı bir olan insanların olmasını isteme hakkıma saygı"
"Güzel ve iyi yaptığım işlerimde ve davranışlarımda takdir edilmeyi isteme hakkıma saygı"
Bunları hala da istiyorum. Hala istediğime göre geçen seneden beri bir arpa boyu bile yol alamamışım demek ki... İyi bir amaç için çalışmak kendimi mutlu ve işe yarıyor hissetmeme neden olur. Doğru olduğunu düşündüğüm konu için mücadele etmek benim için zorunluluktur. O iş için mücadele etmezsem kendimi korkak ilan eder ve ondan sonra kendimle acımasız bir mücadeleye başlarım. Çaba ve amaç harcadığım işlerde ise bırak takdir görmeyi, işin üstesinden gelememem için yoluma konmayan çalı, taş; bana atılmayan çamur kalmıyor. Bazen kendime en yakın bulduğum insan bile bilmeden de olsa bana engel olabiliyor. Mücadele etmek benim "varolmam" için bir zorunlulukken mücadele ettiğim için yapılan eleştiriler ise "yok ol, geber" denmesi kadar ağır ve acımasız geliyor bana.
Bir sorunum olduğumda veryansın ettiğimde tek ihtiyacım olan biraz ilgi, sevgi ve anlaşıldığımı hissetmek olmasına rağmen, anlama-dinleme zahmetine girmeden sorunun benden kaynaklandığını, kendimi düzeltmem ve sakinlikle olayları kabul etmem yönünde nasihatlarını eksik etmeyen değerli dostlarım... Size de anlatamadım derdimi... Zaten kimseye anlatamadım.
Sevgisizlik; anlatılan cehennem azabını dünyada yaşamaktır. Bedenin cehennem ateşinde yandıkça kül olmak yerine yanan derin tekrar var edildiğinden ve bu azap sonsuz bir hale geliyor. Ben bu azabın içinde yanıyorum diye haykırırken, sevgi, saygı, ilgi suyunu üzerime serpmek yerine yine bol bol nasihat dinledim. Her insan gibi benimde iyi ve kötü huylarım var. İyi huylarım kötülerini kamufle edecek kadar büyük ve güçlüyken; dikenlerimi törpüleyip yok etmek yerine, dikenlerim var diye suçlanmaya devam ettim. Gül dikenle yaratılır, dikenim yoksa gül olmuşum neye yarar?
Arabanın karbüratöründe su yok, arabanın motoru cayır cayır yanıyor, yola devam edemez dediğimde; su vermek yerine arabanın motorunun sıcaklığından şikayet ettiniz. En acısıda ne biliyor musunuz? Siz haklıydınız...
Motoru sıcaktan patlamak üzere olan arabayı tamir edip öyle bir hale getirmeliyim ki, ne suya ihtiyaç duysun ne yakıta ne de şoföre. Arabada kurtulsun sizde... Arabayı tamir edeyim derken yok etmek pahasına da olsa bunu yapmaya karar verdim. Bu araba yakıtsız , susuz ve şoförsüz çalışacak!!! Kimseye minnet etmeyeceğim, aşk için bile olsa...

2 yorum:

  1. kötü deneyimlerin olmuş maalesef. böyle şeylere tanık olmak üzücü ama kapalı kapıların ardı genelde böyle. onlar nasıl kanıksamışlar yaptıklarını, adam tokatı atarken çok normalmiş gibi davranıyor, öyle görmüş küçüklüğünde de ve maalesef kendini geliştirememiş. kadınla çocuk da mecburiyetten, kabul etmeseler bile ses çıkartamıyorlar. böyle şeylere maruz kalan insanların oldugunu bilmek kötü yapıyor beni de.
    senin isteklerinse çok mantıklı. böyle örneklerin olması moralini bozmasin. değer görmek hepimizin hakkı. değer vermeyi bırakma bence. değer verdiğin ölçüde geri alacağına inanıyorum ben.

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Haccecan, çok ilginç olaylar geçiyormuş etrafında. Blogunun sol panelinde "Biz blog yazarları tarihi yazıyoruz. Blog yazmayanlar ise tarihi okuyorsunuz. Haccecan" yazdığın gibi, bu blogu tutarak en azından kalıcı hale getirmen güzel birşey. "Vay be böyle şeyler de" oluyormuş ya da "Böyle insanlar da varmış" dediğim bir yazı olmuş. Bahsettiğin baba karakteri tam bir hikayelik karakter.
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı Bekliyorum