Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

31 Ocak 2022 Pazartesi

Acı Lisanı

 

Acının kaynağına indim bugün

Acı veren duygularımın peşinden

Avcı köpeği gibi iz sürdüm…

Neden dedim, neden sızlıyorsun içimde?

Sızlamamı sen istiyorsun dedi

Ben mi istiyorum? dedim anlamazlığa vurarak

Beni sen çağırdın, çekmeye razı olarak üstelik

Razı geldiklerim, çekmeyi kabullendiklerim

Her ne varsa ikamet ediyormuş içimde.

 

Acı denen şey benim eksikliğimmiş

Eksik olan ne varsa tamamlansın diye

Sızlanıp duruyor derinlerde bir yerde

Anlayamadığım sızılarımın kendi lisanı varmış

Anadilinden başka dil bilmezken

Bebek dili, eş dili, çocuk dilinden sonra

Acı diline de merak saldım bu aralar…

 

Acı dilinin ilk kelimesi “Kabul”müş

Tamam dedim sen varsın, “kabul ediyorum”,

Hissediyorum, önemsiyorum ve farkındayım.

Red etmediğimde artık farklı sızlar oldu

Anlaşılmak acıyı söndürmese de

Dindirir gibi oldu.

 

Acı dilinin ikinci kelimesi “ serbest bırak” mış…

Bir yanım bırak derken öteki bırakma diyor..

Yok henüz bırakmak istemiyorum…

Acılarımı serbest bırakıp boşluğa göndermeye

Özgürlüğe adım atmaya hazır değilim.

 

Acı dilinin üçüncü kelimesi “karşılıklı” imiş.

Hissettiğim acılardan özgürleşmek için

Acıya sebep olanların da özgürleşmesi gerekiyormuş.

Sebep olduklarımızdan bağımsız olana

Acıdan öğrenene, karşılıklı affedene kadar

Sızlamaya ve varlığını hissettirmeye devam edecekmiş.

Derin bir nefes alıyor ve rahatlıyorum,

Sızlamaya ve sızlatmaya devam edecek diye seviniyorum

Acısız yapamam Onsuz var olamam ben…

 

Acı dilinin dördüncü kelimesi “hiç”miş

Hiç olanın var olması için oluyor bütün olanlar

Acı sızlatıyor, pişiriyor, olgunlaştırıyor,

Olmayanı var ediyor, Ben var olanı anlamlandırana

Kabul edip, acıya sebep olanla affedene kadar

Sızlatmaya, sızlamaya devam ediyor

“Ol”maktan gelen her şey  ’luğa akıp gidiyor

 

 

Haccecan 

31.01.2022

18 Ocak 2022 Salı

İnşaat


 


Ustalarla ve Müteahhitlerle uğraşanlar kervanına bende katıldım. Hayırlı uğurlu olsun. Aslında müteahhit ve ustalar Haccecan’la uğraşmaya başlayan kervanına katıldılar. Onlar için de hayırlı olsun. Başlarına nasıl bir bela aldılar henüz haberleri yok !

Bir zamanlar taş ev hayalim vardı. Bir yıl kadar kafamda kurmadığım proje kalmadı. Bu işi profesyonel yapan kişilerle bile görüşmeye gittik eşimle. Hayalimin olmayacağını anlatana kadar ve anlayana kadar baya uğraştı garibim. Sonra o hayalimden vazgeçtim. Bütün yaptığım taş ev projelerini beynimin “yapılacaklar” klasörüne kaydettim. Ölmeden yapacağım o hayali… Aha yazıyorum buraya..  

Kaf dağının ardında ki evimizi satıp parasıyla altın almıştım. 2 sene önce ki altın fiyatlarıyla şu an ki altın fiyatlarını kıyaslayınca para iki katından fazla bir para oldu. Para dediysem çok bir şey değil. Kaf dağının ardında ki ev fiyatları hiç artmadı. Verdiğim parayı anca alabilmiştim. Kâr elde edemedim. 120000 TL. Hak etmediğim, emek vermediğim bir parayı da istemiyorum zaten. 

İş yerime yakın diye bir de çocukları kolay takip edebilirim diye iş yerime yakın bir yerden ev aldık. Evin daha yeni temeli atılmıştı. Küçük yer olunca herkes birbirini tanıdığı için müteahhite güvendik. 6 katlı evin şu an tuğlası örüldü. Evi aldığımızdan beri evin planıyla yatıp planıyla kalkıyorum desem abartmam. Büyük ev istemiyorum ben. Kaf dağının ardında ki evim gibi küçücük olsun. Minimalist bir yaşam istiyorum. Az eşya, az mekan. Eşyanın hamalı olmadığım ama tadını doya doya uzun uzun yıllar çıkardığım bir evim olsun istiyorum. 90 metre karelik ev planını tamamen değiştim.  2+1 ev planını 3+1e çıkardım. Bunu nasıl yaptın diye sorma gafletine düşürsen eğer cevabım “18 yıldır bir leğeni 4 farklı amaç için kullanan birisine böyle bir soru sorulur muymuş?” olurdu.   Evin büyük salonunu iki odaya bölüp çocukların odası yapacağım. En ufak kolon arasında ki boşluklar için bile harika fikirlerim var. Off bir senedir bu hayallerle yatıp kalkıyorum. Bir yıldır elimde metre, her eşyayı, her köşeyi ölçüp duruyorum. TLC kanalında ev yenileme programlarının müdavimi oldum. Hangi eşya nereye konur, ev nasıl dekor edilir. Ev dekorasyonuna acayip merak saldım. İç mimar olsaymışım keşke demeye bile başladım.  

Mütahittin evi en başından alırken “her şeyi istediğiniz gibi yapacağız” demesinden anlamalıydım aslında. Ofislerine ne zaman gitsem hep aynı şeyi dedi. “ her şeyi istediğiniz gibi yapacağız bir beton atılsın” her şeyi istediğiniz gibi yapacağız bir tuğlası örülsün” …. Her şeyi istediğiniz gibi yapacağız lafı kasetten kayıt edip gelene gidene aynı şeyi söylediği sözler sanırım…

Cumartesi eşimle gittik inşaata. Hava fırtına. Bildiğin fırtına ama yürünemeyecek kadar sert rüzgar esiyor. Daireye girdiğimde şok oldum. Bizim dairenin su tesisatını da diğer dairelerinin ki gibi aynı çekmiş tesisatçı adam. O sinirle eşimle girdik birbirimize. Bir daha ev işine karışmayacağım diye son noktayı koydu. Tartışmanın sonu beni özürlerimle bitti tabi. Haksızdı her zaman ki gibi! Haklılığımı! alttan alarak ispat etme gibi bir huyum var. Öfkeliyken kimseye bir şeyi kabul ettiremiyorsun. İki çocuk büyütmüşüm. İnsan psikolojisinin eğitimini temelden aldım, almaya da devam ediyorum. Çocuklarla birlikte eşimi de büyütüyorum işte! Kendisinin haberi yok bundan ama J  Pazar günü tekrar karlı havada gittik inşaata. Kiminle bil? Doğru tahmin. Eşimle. Bir daha ev işine karışmayacağım derken birkaç saat karışmayacağını kast etmişti zaten.  Evle ilgili ne nasıl olsun diye tekrar konuştuk ortak bir karar aldık… Müteahhiti aradım Pazartesi inşaata gider konuşuruz dedi.  Pazartesi inşaata gittim. Müteahhit beyimiz kardan üşümüş ayağını ısıtırmış gelmedi. İç mimarlık okuyan bir aralar karate kursuna gittiğim üniversite öğrencisi, arkadaşımın kızıyla gittim bende. Bu cümleyi anlamadıysan zorlama. Bende anlamadım. Elimizde metre ölçtük biçtik daireyi. Kafamda ki her şeyi ona anlattım. İç mimarla Cuma günü lazerli metreyle ölçmek için sözleşip ayrıldık. İnşaattan sonra müteahhit beyimizin ofisine tekrar gittim. Beyimiz ayağını ısıtıyordu. Kıyamadım ona. Bugüne tekrar sözleştik, öğlen 12:00 gibi yolda gördü beni saat 13:00’den sonraya tekrar sözleştik. 14:30 gibi aradım 5 dakkaya arayacağım dedi. Bir saat sonra aradım elektrik aboneliği aldığını TEDAŞ’da işlerinin bitmediğini söyledi. Yine her zaman ki gibi “her şeyi istediğimiz gibi yapacağız ablaaam” sözünü de ekledi…

Şu an mı. Önceden olsa öfkeden kudururdum. Ama artık kahkahalarla gülüyorum. Valla başlarına nasıl bela aldıklarından haberleri yok gariplerin. Bana bir değil birkaç defa söz verdiler. Şu an alttan alıp sabırlı davrandığım dönem… 

Dur bakalım bu ev macerası nasıl sonuçlanacak. Merakla bekliyor, ilgiyle seyrediyorum.

14 Ocak 2022 Cuma

Tamamlana Kadar...

 

Bir özgürlüğün tadına doyamadım bir öfkenin…

Bir senin, bir de henüz yaşanmamış olanların…

Beklemeye doyamıyorum, hissetmeye,

Anlamaya çalışmaya, anlamlandıramamaya...

Şaşırıyorum bazen..

Sorduğumda cevapların karşıma çıkmasına

Ortaya çıkmak için sormamı bekliyormuş gibi

Pusuya yatmış bekliyor tüm sorgulamadıklarım

 

Bir yanmanın tadına doyamadım bir de soğumanın

Yanıp yanıp sönmenin, sönüp tekrar tutuşmanın

Yakmayı istediğim çok zamanlarım olmuştu herkesi

Bana ait ne varsa yığıyorum orta yere

Kendimi yakıyorum kendimi pişiriyorum hep.

 

Bir kahkahamın tadına doyamadım birde ağlamamın

Duygu okyanusunda yüzen zerre gibi

Oradan oraya sürükleniyorum, yontuluyorum

Kopan parçalarımın yerine yenisini çıkartıyorum

Kopmasını istemediklerim olsa da

Her gün farklı bir şekle şemale bürünüyorum

 

Tadına doyamadıklarım doyurmaya başladığında

Sorular soramayıp cevaplar karşıma çıkmadığında

Kendim sönüp artık kendimi yakamadığımda

Son şeklime vardığımda, artık şekil alamadığımda

Okyanustan ayrı değil onunla bir olduğumda

Tamamım ben deyip yuvaya dönme vakti gelmiştir artık…

Haccecan

14.01.2022

Yazarken Dinlenildi


12 Ocak 2022 Çarşamba

Kırmızı Leğen

 


2004 yılı.. Doğuya ilk atandım. İlk önce bekar bir uzman doktorla ve meslektaşım olan arkadaşla aynı eve çıkmıştım. Meslektaşım arkadaş evlenip alt katımıza taşınınca ben uzman doktorla kalmaya başlamıştım. Evli bir adama aşık olduğundan aşk acısı çeken arkadaş depresif bir ruh haline girdi. Her güne lanetler okuyarak gözlerini açıyordu. Benim yaptığım her şeyi eleştirmeye de başlamıştı. Agrasif ruh hali zamanla beni inanılmaz yormaya başlamıştı. Babadan yaralı Haccecan, ilk görev yerinde mutlu olmayı beklerken, mutsuz bir ruhla tekrar karşılaşmıştı.

Yıllar yılı “okuda kendini kurtar” nasihatları ile büyümüş Anadolu gülüydüm. Atandığımda sandım ki hayat bundan sonra çok kolay olacak, artık mutlu olacaktım. Nasıl bir hayal dünyasın da yaşıyorsam artık. Bir gün zırıl zırıl ağlamaya başladım, apartman boşluğuna bakan odamda. Nasıl bir ağlama, mutlu değilim diye zırıl zırıl ağlıyordum. Uzman doktor arkadaş geldi, benim yüzümden mi ağlıyorsun? diye sordu. Sorusuna cevap veremiyor sadece ağlıyordum. Ağlama sebepleri arasında oda vardı tabi. Onun bu agresif ruh halinin temeli de babasıydı. Otoriter, dediğim dedik bir babanın kızı olarak hayatta hiç seçme ve seçilme hakkı olmayan arkadaş, ilk girdiği üniversite sınavında tıbbı kazanmıştı. 6 senenin sonunda girdiği TUS sınavında ise uzman doktorluğu kazanmış o bölümü bitirdikten sonra atandığı ilçede göreve başlamıştık. O uzmanlığı okuyup geldiği için yaşı bizden baya büyüktü. Hem büyüğümüz hem ablamızdı. Ama mesleğinden nefret ediyordu. “Keşke evlenip, çoluk çocuğa karışsaydım, daha mutlu olurdum” diyordu. Seçmediği, istemediği bir hayatı umutsuz aşk acısıyla birlikte yaşayıp gidiyordu. İçin için yandığından çevresini de yakıyordu. (Toplumsal Mesaj: Çocuklarınızın hayatlarıyla ilgili kararlarını kendilerinin almasını sağlayın. Sonunda böyle iyi kariyerli ama mutsuz çocuklar olmasını istemiyorsanız nasıl doğru karar alınır, insan kendini nasıl tanır bunun eğitimini verin sadece. O kendisi için doğruyu bulacaktır. Mesaj bitti.)  Onunla artık yaşamak istemediğimi, taşınmak istediğimi söylemek benim açımdan hiç kolay olmadı. Bize ilk günlerde evini açan, eşyalarını paylaşan, ablalık yapan bu insana sırtımı dönüyormuşum hissinin üstesinden gelmem çok zor olmuştu. Nihayet söyleyebildiğimde kişiliğimde büyük bir dağı aşabilmiştim. Bekar iki arkadaşla anlaşıp onların evine taşındım. Özgürlüğe attığım ilk adımlardan birisi buydu. Özgürlük… Off ben bu duyguyu istiyordum işte. Taşındıktan sonra olaylar beni bıraktı mı? Hayır tabi ki. Bu olay başka yazı konusu. Belki hiç yazmam.

Bir çekyatım, kıyafetlerim vardı. Kızların evinde ki eksik eşyaları da ben almaya başlamıştım. Uzman doktorun evinin bütün eşyası tamam olduğundan onun evinde kendime ait hiçbir şey yoktu. O evde sığıntı gibi hissetmemin nedenlerinden biride buydu. Evde ki onun eşyaları zarar görecek diye rahat hareket edemezdim. Oda bunu hep hissettirirdi sağ olsun.

Kırmızı bir leğen, mavi bir kirli sepeti, bir ütü masası,  çekyat kanepe, evde az sayıda ki çatal, kaşık ne eksikse almıştım… (Bu yazının ana kahramanı olan kırmızı leğene nihayet gelebildim. Bir şeyi uzatmadan neden yazamıyorum ben ya… )

Hem çamaşır selesi, hem leğen … İki ayrı eşyayı almak bana mantıklı gelmiyordu. Hem fuzuli masraf hem de evde boşuna yer kaplayan eşya. Ne gerek var ki? Bazen çamaşır yıkadığımız, bazen çamaşır sepeti olarak kullandığımız bu kırmızı leğen ilk aldığım eşyalar arasındaydı…

İlk görev yerimden 1,5 yıl sonra şu an ki çalıştığım iş yerine atandığımda bütün eşyalarımı güzelce paketleyip kargo ile önden gönderdim. Benimle birlikte tayini çıkan arkadaşın evine götürmediği çekyatı da ben aldım. Onu da arkada bırakamadım.  Kargoya verirken herkes gülmüştü bana. Çamaşır sepetini de geride bırakmıyor diye. Bırakır mıyım bee?  O kadar para vermişim. Birilerinin gülmesi yapacağım işte vazgeçmeme neden olmuyor ki benim. O zamanlar kar zarar hesabı da yapamıyordum. İnşallah peşimden buralara kadar getirmem kargo parasına değmiştir.

Sonra burada ki ilk bekar evimde çift amaçlı kullanmaya devam ettim o leğeni yıllarca. 6 yıl sonra Kaf dağının ardında ki evime taşındım. Tabi ki leğenim ve kirli sepetimde benimle… Arkadaşın almadığı çekyatı da taşınırken başka bir arkadaşa verdim. Sonra oda onu yaptırıp yeni gibi kullandı. Hala kullanılıyor. 

Taşındıktan 2 yıl kadar sonra 2012 yılında evlendim. Evlendikten sonra iki çekyatımı  gri renkli  yeni döşeme ile kaplattırdım. Döşemeci de eşimle bulduğumuz iki eski tekli koltuğu da siyah-kırmızı çiçek desenli kumaşla kaplattık. Yeni oturma grubu aldık diye millete duyurdum. Gururumdan asla vazgeçmem… Onun sayesinde böyle dimdik duruyorum. Eskiyi yaptırdım diye sonraları dedim ama. Çokta gururlu değilim canım.. O zamanın parasıyla 750 TL verdim. Yeni oturma grupları 2000 TL civarıydı o zaman. İyi ki böyle yapmışız. Çocuklu evde yeni eşyaya gerek yokmuş. Çocuklar kanepelerin kenarlarını dişlediler, kalemle karaladılar, yeri geldi hastalanıp üzerine kustular, kirli ellerini silmek için el bezi niyetine kullandılar, altı bezsiz dursun azcık hava alsın dediğimde üzerine işediler, kakalarını yaptılar, trombolin olarak kullan(ıyor)dılar...  Yeni eşya almak için ödeyemediği borcun altına girip sonra karı-koca kavgası yapmanın hiç bir anlamı olmadığını en başından biliyordum.  Aklımı seveyim. 

  Televizyonum zaten vardı.  Tüplü televizyonu hala evimizde kullanıyoruz. 17 sene oldu onu alalı. Buzdolabı da 18 yıllık. Kız kardeşim ilk atandığında almıştı. Bir aralar bir arada beraber kalmıştık.  Evlenip evimden giderken buzdolabı ondan hatıra kaldı. O yeni bir buzdolabı aldı evlendiğinde. Ben kıyamadım yenisini almaya. Çamaşır makinası da bekarlıktan. Onu almam ise tam bir olaydı. Bozulan çamaşır makinası parasıyla almıştım. Yanında el blendırı, su ısıtıcısı ve meyve sıkacağı hediyesi ile. Burada yazmıştım. Çamaşır Makinası bu hafta bozuldu. Tamirciyi bekliyoruz.  Bozulmadıkları sürece birlikte daha nice yılları birlikte devirme niyetindeyim. Çocukların odasında da bekarlıktan kalan eşyalar var.  Bekarlıktan ne kadar eşyam varsa hala kullanıyorum. Eskiyenleri gözyaşları arasında emekliye ayırıyorum.   O kırmızı leğeni  evlenince de kullanmaya devam ettim. Taş gibi duruyordu.  Kargo parasını çıkartana kadar bırakmaya hiç niyetim yok. Hiç bırakmadı beni, çok vefalı çıktı. Canım benim…  Sonra gülüm doğdu sonra oğlum... Çamaşır leğeni ve sepeti olarak çift amaçlı kullandığım leğenimin iş yükü daha da arttı. Hem çocuk küveti hem de oyuncak olarak da kullanılmaya devam etti.  İki çocuğun üzerinde zıplamalarına daha fazla dayanamadı, kenarlarından yırtıldı. 18 yıl kullandığım leğenimi bu hafta sonu emekliye ayırdım. Mavi kirli sepetinin içerisinde beklemeye aldım. Başka bir amaç için kullanılabilir mi bakacağım. Yırtık yerlerini elimle diktikten sonra bahçede saksı olarak kullanılabilir. Eşim içine çilek diker belki. Mavi kirli sepeti daha sağlam, çocukların oyuncağı ve kirli sepeti olarak iki amaç olarak kullanılıyor şu an. Kullanım amacını arttırıp çok yormayı düşünmüyorum onu. Daha uzun yıllar bizimle kalsın o. 


Beyazlı grili katlanır, son model yeni bir sepet aldım  geçen cuma günü BİM'den. Çok amaçlı kullanma amacıyla aldığım sepeti uzun yıllar kullanmayı düşünüyorum. Hepimize hayırlı uğurlu olsun… 70 TL verdim. 70 yıl kullanmayı planlıyorum. J   

İç ses : Bir leğen için başka yazı yazan var mıdır acaba!! Rezil ettin yine kendini Haccecan.

Diğer İç ses: Çok ta tın…

İç ses: Senin gibi pinti bir kadınla evlendiği için ne kadar pişmandır eşin.

Diğer İç ses: Yok valla.. Kıymetimi iyi biliyor. Başına hiç masraf çıkartmayan bu kadının öneminin farkında. Hele şu ekonomik krizin içinde…

İç ses : Önceden benim her dediğimi çok dikkate alırdın. Günlerce kafanda kurar dururdun.

Diğer İç ses: Yok artık kafama takmıyorum seni ses. İstediğin kadar konuşmakta özgürsün. Seni de seviyorum ben. 

10 Ocak 2022 Pazartesi

Usulca Yanarım...

 


Olmaz; "Sus!" deme bana...
Haykırmalıyım...
Hem de şu anda
Şu dakikada...
Olmaz; "Dur!" deme bana...
Koşmalıyım...
Hem de dağ başlarında
Uçurum kenarlarında...
Yapma; "Aşma!" deme bana...
Aşmalıyım...
Hem de kimsenin aşamadığı
Ucu bucağı olmayan okyanusları...
Dur durak bilmez âsi yüreğim...
"Gelme!" diyenin peşinden giderim
Sevmeyeceğini bildiklerimi severim
Sonra da "kaderim bu!" diye isyan ederim...
Durgunluk sularımı kokutur benim
Sessizlik ruhumu öldürür benim
Asiliği bilmeyen ne anlar beni
Yüreğim dile gelse de anlasanız beni...
Sessiz çığlıklar attım duymadınız
Yaktım "ne var ne yoksa!" yanmadınız
Uyumayı yanmaya tercih eden ne bilir beni?
Ateşim beni yakar benden korkmayınız!!!

Yeter artık! ateşte yandığım
Izdırabı sükûnete tercih ederim
Olmadı kaderimi yeniden yazarım
Gerekirse durgun sularda usulca yanarım...
Haccecan
07.01.2010

Yıllar önce yanmaya başladığım zamanlardan bir şiir... 
 Kaderimi yeniden yazmaya başladığım dönemler... 
Yanmaya ve yakmaya devam ediyorum... 😃

5 Ocak 2022 Çarşamba

Olacaklar...

 

                                                                            Kaynak

Hiç bilme, hiç bilmesin, hiç bilmesinler…

Ne farkeder ki… Neden farketsin ki…

Sen biliyorsun ya… İçinde ki ses sana diyor ya…

 

Hiç anlama, hiç anlamasın, hiç anlamasınlar…

Ne anlaması!! Neden anlasın ki… 

Sen anlıyorsun ya, Özün sana anlatıyor ya…

 

Hiç konuşma, hiç konuşmasın, hiç konuşmasınlar..

Ne duyacaksın ki onlardan, Neden duyacaksın ki…

Sen duyuyorsun ya, Hem de en derinden gelen sesini…

 

Hiç bekleme, hiç beklemesin, hiç beklemesinler…

Ne beklemesi !!! Neden beklesinler ki…

Sen bekliyorsun ya… Olgunlaşmak için kendini, sabırla…

 

Hiç durma, hiç durmasın, hiç durmasınlar…

Ne durması !!! Neden dursunlar ki…

Sen koşuyorsun ya…Hem de kendine doğru nefes nefese…

 

Hiç gitme, hiç gitmesin, hiç gitmesinler…

Ne gitmesi, Neden gitsinler ki…

Gitsinler mi, dursunlar mı?  Ne istiyorsun sen?

 

Hiç isteme, hiç istemesin, hiç istemesinler….

Ne istemesi, Neden istesinler ki…

Sen istiyorsun ya!!!  İstediğini alıyorsun ya uğraştığında.

 

Hiç olma… Hiç olmasın, Hiç olmasınlar…

Ne olacak ki, Neden olsun ki…

Sen oluyorsun ya…  Yoktan var oluyorsun hem de.

 

Bilmeler, anlamalar, konuşmalar, beklemeler,

Durmalar, gitmeler, istemeler, olmalar..

Benler, Senler, Bizler oldukça olacaklar bunlar…

Haccecan

05.01.2022

Yeni yılın ilk şiiri... Herkese armağan olsun..

 

Melek Mossa “Hayatım Kaymış” şarkısı eşliğinde yazıldı.

İlham için teşekkürler Melek…