Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

31 Aralık 2010 Cuma

İsteyene İstediği gibi Perhiz...


Likya yolu yürüyüşünden önce Karadeniz'e gönderdiğim "İsteyene İstediği Gibi Perhiz" adlı aşağıda ki mail hakkında ki Karadeniz'le aramda yaşanan bir başka diyalog.

İsteyene İstediği Gibi Perhiz
İştah Açanlar:
Tuz: İştahınızın açılmasına yardımcı olur. Tuzlu bir besinin hemen arkasından tatlı bir besin tüketme ihtiyacı hissedersiniz. Bunun nedeni kan şekerinizdeki iniş çıkışlardır. Aşırı tuz tüketiminden uzak durunuz.
Kırmızı biber (acı biber): Diğer bir iştah açıcı besin maddesi de acı biberdir. Acı biber tükettiğinizde doygunluk hissinizi anlamanız zor olmaktadır.
Patates: Glisemik indeksi en yüksek besinler arasındadır.
Nohut: Midenin temizlenmesine yardımcı olur. Aynı zamanda iştahı da açar. Tüketimi hafta da 3 porsiyonu(yani 12 çorba kaşığı) geçmemelidir.
Havuç: Glisemik indeks değeri en yüksek sebzelerdendir.
Mısır: Glisemik indeks değeri yüksek olan besinlerdendir. Yendikten sonra açlık hissi uyandırır. Diyet esnasında çok fazla tercih edilmemelidir.
Tarçın, Greyfurt: İştahınızın açılmasına yardımcı olan diğer besinlerdir.

İştah Kesen Besinler:
Avokado: Kansere karşı korur. Aynı zamanda yüksek miktarda B6 vitamini içerir.
Sardalya: Kan şekerinin dengelenmesine yardımcı olur. Yüksek miktarda protein içermektedir.
Balık: Yüksek miktarda iyot içerir. İyot, tiroit hormonlarının yapımında kullanılır. Açlık duygusunun oluşumuna engel olur.
Yumurta ve dil peyniri: Protein yönünden zengindir. Tok tutucu özelliğe sahiptir.
Kepekli makarna: Lif içermektedir. Tüketildikten sonra hacimlerinin yüzde 20’si kadar genişleme özelliğine sahiptirler.
Esmer pirinç: Glisemik indeks değeri düşük olan besinlerdendir. Kan şekerini dengede tutar. Uzun süre tokluk sağlar.
Brokoli: Krom içerir. İnsülin dengesinin korunmasına yardımcı olur.
Böğürtlen: Antioksidant yönünden zengindir. Yoğurtla beraber tüketeceğiniz böğürtlen uzun süre tok kalmanıza yardımcı olur.
Yulaf ezmesi, Elma, Badem, Ihlamur çayı: İştahınızın kapanmasına yardımcı olan diğer besinlerdir.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
 
Karadeniz:
İyide bunun neresi perhiz. :((((
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Bilmem... Banada öyle geldi.  :))))
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Karadeniz:
Sen yemek lafını duyunca perhizden değil iştahtan sarılmışsındır. Ancaaak burada besinlerin vücut üzerindeki etkileri söz konusu. Yemek yok...yatıp yatıp tava tava balık yemek hiç yok...:D
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Likya yolu kolay aşılmaz... Hele hele Karadeniz'le hiç kolay değil.  Benim enerji depolamam lazım tamam mıııııııııııı? Yoksa o kadar yolda kim sizinle baş edecek?  Kim hizaya sokacak. Bu enerjiyi ancak balıktan, meyveden alabilirim. Onu bunu bırak. Beni nasıl doyuracaksın onu düşün :D Açken yürümem baştan söyleyeyim :)))
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Karadeniz:
Herkes yiyeceği kadarını yanında taşır. Öyle ha babam yemek düşünüyorsan bayağı yüklü olacaksın demektir. :DDD Açken daha iyi yürürsün.. Bir yer ve yiyecek bulma umudu insanı tetikler. Zaten senin depoladığın yağlarda seni bayağı idare eder...:)))
Ayrıca ben yanımda ceylan gibi sekecek bir yoldaş isterim. Öyle kaplumbağ gibi tın tın yürüyen bir fil yavrusu o yollarda pek çekilemez değilmi?  :)))
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Allah'tan bugün yataktan sağ tarafımdan kalktım... Fil kimmiş, yağ deposu kimmiş soramayacak kadar pozitifim. Farketmez yiyeceğimi de kendim taşırım.. O bitlilikle (cimri) yanınızda hiç yiyecek taşımayacağınıza göre, benim yemeklerime talip olacaksınız demektir. O zaman fili soracam bay ceylan...
Bu arada ceylanın düşmanı çok olur, aslan, kaplan, sırtlan, timsah vs. Filin düşmanı ise susuzluk ve kuraklık. Sizin doğada şansınız daha az . Filin gölgesine sığındığınızda o ceylanı ayaklarımda ezmeyeyim dikkat et. Fil gibi ağır ama emin adımlarla ilerlerim.Ayağımın altında ezilme dikkat et!...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Karadeniz:
Yani beş dakika da roman yazdın. Ben kendime ceylan demedim. Yanımda ceylan gibi sekecek bir yoldaş isterim dedim. Yoksa o yollar için en uygun hayvan olsa olsa katır olurdu. :)) Ayrıca fillerin çakıllı dağ yollarında yürüyemediklerini belirteyim zira; tabanları düz olduğu için ayakları ağırlıklarını taşırken çakıllar yüzünden delik deşik olur :)) Bir fil olarak hiiiiç şansın yok yani... :)) Haydi kolay gele.)
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Yanımda ceylan gibi sekecek birisini isterim dediniz. "Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim" sözünden yola çıkınca, yanında ceylan gibi seken birini isteyen birisi ancak bir ceylan olabilir diye düşündüm.  Tabi siz benim gibi düşünemezsiniz. Olaylara bakış açımız ve düşünce yapımızın farklılığından kaynaklanıyor buda. Yanınızda katır gibi seken birini de isteyebilirsiniz tabi.  Benim düşünce yapıma göre ne anlama geldiğini artık biliyorsunuz :D
Burda söz konusu filin ben olduğumu düşününce, bu filin birde yürüyüş botu olduğunu hiç hesaba katmamışsınız. Bu fil artık düz tabanlı değil, yürüyüş ayakkabısı olan bir fil.  Ayrıca bu fil dağlara yabancı olmayan bir fil. Bu filin baya bir şansı var yani....
Bana da kolay gele, sizede kolay gele. Kendinizi niçin olayın dışında tutuyorsunuz? Sanki kendisi uçan halı üstünde gidecek!?

Fikirsel Heyelanlar


2009 yılı Ramazan'ında Karadeniz'le aramda yaşanan bir diyalog. İki keçinin bir köprünün üzerinde karşılaşmasına bir başka örnek.


Karadeniz:
günaydınlaarrr.!!! Hayırlı Cumalar...Hayırlı Ramazanlar:!!
Bize ders verenlerin tavsiyelerine değil kanlı tarihlerine bakıp aynı hataları yapmamaya ihtiyacımız var...
Günaydınlarrrrrrrrrrrrrrrr?...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Haccecan:
Bu sözleri duymak beni mutlu etti. (Hayırlı Cumalar... Hayırlı Ramazanlar) Bu sözleri beni mutlu etmek için mi yazdınız?
İkinci soru:
"Bize ders verenlerin tavsiyelerine değil kanlı tarihlerine bakıp aynı hataları yapmamaya ihtiyacımız var..." Derken birinden mi kast ediyorsunuz, yoksa söz güzel diyemi yazdınız?
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Karadeniz:
Elbette o sözleri seni mutlu etmek için yazdım..:) Fanatik olmadığı sürece her fikre saygımız vardır. Çünkü gerçeği yansıtmasalarda, uzun kış gecelerinin yalnızlığında masallara da ihtiyaç vardır...!
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Haccecan:
İkinci sorumu görmediniz sanırım ? İkinci soru: "Bize ders verenlerin tavsiyelerine değil kanlı tarihlerine bakıp aynı hataları yapmamaya ihtiyacımız var..." Derken birinden mi kast ediyorsunuz, yoksa söz güzel diyemi yazdınız?
"İnanmadığınız bir şeyi ben mutlu olayım diye söylemenize ihtayacım yok" diye daha önce söylemiştim sanırım. İstediğinizde beni bu sözlerle mutlu edip, istediğinizde inandığım değerleri küçük görerek, taş atarak ne duruma düştüğünüzün umarım farkındasınızdır. Bu sözlerinizi hiç samimi bulmuyorum. O yüzden bu iyi dileklerinizi bana söylemeyin lütfen. Beni hiç mutlu etmiyor...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Karadeniz:
İkinci söz bana ait. Batı Medeniyetine özenirken onların yol haritalarını iyi okuyup ona göre karar vermemiz gerekir anlamında yazılmıştır..! Birisi yada birileri kast edilmemiştir..:)
...
Diyeceksin ki bunun bize faydası ne dir? Aynı, durum insanlar içinde geçerlidir.! Başkalarının tavsiyelerinden ziyade onların geçmiş yaşantılarına bakıp kendimiz için doğru yönü tayin edebiliriz..!
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
İnsanların geçmiş yaşantılarına nasıl bakacaksınız? İnsan kendisi hakkında kötü bir şey demez. Gerçeği kendisinden öğrenemezsiniz. Çevresinde ki insanlara sorsak, ona dost olan iyi diyecek, düşman olan kötü diyecek. Bu durumdada diyeceksiniz ki... 10 kişiye sorsak 6-7 si o kişi hakkında iyi dese bu kişi iyidir...
Geçmiş yaşantısı iyi olmayıp, iyi olmaya karar veren insan için ise durum daha farklı... Kime sorsanız, bu kişiyi kötüleyecek, kişi kendisini dahi kötüleyecek. Peki bu insanın iyi olmaya hakkı yok mu?
Geçmiş yaşantısı zorlukla, yanlışlarla geçmesine rağmen doğru kalmaya çalıştığı halde yanlış yapan insanlarda var. Hiç yanlış yapmayan insanlarda var...
Burda; geçmiş yaşantısına baktığımız insan önemli değil bence. Geçmiş yaşantısına bakan insan önemli. Benim iyi - doğru dediğime, siz kötü-yanlış-saçma diyebiliyorsunuz... Doğru yönü tayin edecek olan insanın hayata bakış açısı, yetiştiriliş tarzı, kendi doğruları karşısında ki insanın geçmişine bakıp, değerlendirmesine olanak tanır.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------ 
Karadeniz:
Eh Hatice ben sana diyeyim...
İster tarih olsun ister insan geçmiş ile ilgili işlere çapraz sorgulama ile bakılır. Sonra olayların akışlarına bakılır.
Böylece gerçek olaylara çok yakın değerler ulaşılmış olur.
Bunlara ek olarak. Herkes kendi hakkında yalan söylemez. Özellikle tanımadıkları insanlara dürüstçe açılma ihtimalleri daha yüksektir. Zira, sizi bir daha görmeyecektir. Burada kişilerin görüşleri yada inançları değil. bizzat-i hayat ile ilgili konulardan söz edilmektedir. Yoksa, inaklar ve dogmalar yada siyasi görüşler söz konusu değildir...:(
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Asıl ben size ne diyeyim..............
----------Diyeceksin ki bunun bize faydası ne dir?..Aynı, durum insanlar içinde geçerlidir.! Başkalarının tavsiyelerinden ziyade onların geçmiş yaşantılarına bakıp kendimiz için doğru yönü tayin edebiliriz..! ---------
Bu cümlenin üstüne bakılabilecek bütün farklı açılardan olayı analiz etmeye çalıştım. Sizce doğru yada yanlış...
Kendi görüşlerini, inançlarını, doğrularını katmayarak karşısındaki insan hakkında bir kanıya varan insan var mıdır? Siz bile aynı şeyi yapıyorsunuz. Size göre düşüncelerim yanlış diye "eh sana daha ne diyeyim" diyebiliyorsunuz...
Sizinde söylediğiniz gibi "herkes kendisi hakkında yalan söylemeyeceğine göre, herkes kendisi hakkında doğruda söylemeyebilir" İki olasılıkta olabileceği gibi şunu iddaa edebilirim ki. Kimse kendisine tarafsız bakamaz. Hep kendinden yana taraf tutup, kendince doğruları söyleyeceğinden "kimse kendisi hakkında tam doğruyu" söylemez diyerek sözümün doğruluğunu kanıtlamış olurum...
Çapraz sorgulamayı neye göre yapacağız? Olayı sorgulayan kişi insandır. Tarafsızım diyen sen bile birçok konuda taraf tutuyorsun. Misal bazen aleviyim, bazen alevi değilim diyorsunuz. Ancak doğduğunuz aile alevi inancı kökenli olduğu için aleviliği bir çok konuda savunuyorsunuz. Biz ilk hatamızı Kerbelada yaptık, bir daha hata yapmayız diyerek farklılığımızı ortaya koyan sizsiniz.... Duruma, zamana, kişiye göre tavır alıyorsunuz kısaca. Siz olaylara tarafsız bakabilecek son insansınız.
Gerçek doğrular sizin doğrularınız mış gibi bana söylemeyi bırakın lütfen. Siz sadece söyleyin, kabul edip etmemeyi bana bırakın. Neyi düşündüğüme ben karar veririm. Kararlar, düşünceler konusunda kimseyi yargılamaya hakkınız yok.
Sizinle bir konuyu konuşmak beni acayip yormaya, zorlamaya başladı :(( Hele oruçken inanın enerjim yetmiyor...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Karadeniz:
Yani Haccecan bilerek mi yapıyorsun diye bazen şüpheye düşüyor insan. Konu nerden nereye geldi. Şu işe bak!
Neyse yinede anlatayım bari..!
Ben inanç olarak alevi değilim..Fakat, alevi kökenliyim ( ki bu benim elimde olmayan bir durum). Alevi olarak yetişmem aslında bir şans zira, çocuk yaşta yönledirmeler ve empozisyondan uzak olarak yetişmemi sağladı böylece inançla ilgili konulara daha tarafsız ve yansız bakabiliyorum. (Dikkat daha diyorum daha tarafsız.)
Kerbela konusunda gerçek görüşlerimi zaten biliyorsun. Kerbela tamamen bir çıkar çatışmasıdır.Hiç bir kimse hak ve adalet için mücadele etmemiştir...
Bunun dışında kendime ait olmayan düşünceleri dahi çok iyi savunabilirim ki bu benim o konuda çok fazla kafa yorduğumun hatta konuyu birçok kişinin dışıda kendi içimdede tartıştığımı gösterir...
Bunu niçin yaparım aslında iki sebebi var:
1: Karşımdaki gerçekten bilerek mi konuşuyor yoksa, ezbere mi konuşuyor diye ayırmak için. Eğer ezbere konuşuyorsa ezberini bozmak ve onu düşünmeye ve araştırmaya sevk etmek için.
2: Belki bilmediğim birşey biliyordur diyerek onu bilgisini paylaşmaya zorlamak için.
Benimle bir konuyu tartışırken yoruluyor olmana hem şaşırdım hem üzüldüm. Şimdiye kadar verdiğim tüm sıkıntılar için üzgünüm kusura bakma, :(
Not;
Bir insanın savunduğu tüm görüşler her zaman asıl görüşleri değildir. Bazen bir konuyu tartışmak için o konuya taraf olabiliriz. Bu bilginin değiş tokuşu için gereklidir.

30 Aralık 2010 Perşembe

Çocukluğumuza bir yolculuk...


Karadeniz'e gönderdiğim "Çocukluğumuza bir yolculuk" adlı maile karşılık aramızda yaşanan diyaloğuda olduğu gibi yayınlıyorum. Mailde çocukluğumuzda izlediğimiz çizgi film karakterlerinin,  oynadığımız oyunların, o zamanın meşhur pop şarkıcılarının fotoğrafları vardı. Yukarda ki fotoğrafta  ilk okul öğrencisi Ömer'in Zeynep'in hatıra defterine yazdıkları var. Hatıra defterinde şunlar yazıyor:  " Seni hiç sevmiyorum. Zeynep sensiz bir hayat çiçek gibidir. Sen şu dünyada olmasan çiçekler açar. Sen olduğun için çiçekler gülüp açmıyor. Sularını emmiyor. Gübresini kabul etmiyor. Mani: Aşk bir vişne, Zeynep bir kişne. Ömer de bir fişne. Ömer fişnelikten çıktı. Zeynep eşşekliğe başladı. Zeynep eşşeklikten çıktı. Herkese anket yazdırmaya başladı." Ömer.

Karadeniz:
Özellikle anı defterine bayıldım. Duygularını bu kadar net bir şekilde ifade eden Ömer'i alkışlıyorum. Ve özellikle sevecen sabrından dolayı Zeynep'i
------------------------------------------------------------------------------------------------------------ 

Haccecan:
Zeynep değer verdiği Ömer'e hatıra defterini yazması için veriyor. Ömer ise kendisine verilen bu değerin farkına bile varmayıp Zeynep'e yazmadığı hakaret kalmıyor... Zeynep büyük ihtimalle haketmediği bu muameleyi gördüğünde üzülmüş ve ağlamıştır...
Zeynep olgun yürekli bir insanmış... Kendisine yazılan bu satırları hala saklıyor ve kendisine yazılan bu satırları internette milyonlarca insanla paylaşmaktan çekinmiyor.....
Ömerde umarım Zeynep'ten biraz feyz almıştır... Ömer küçükken bir odunmuş, büyüdüğünde umarım başka bir Zeynep Ömer'e karşı sabırlı davranıp onu şekillendirmiştir.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Karadeniz:
Bence tam tersi. Aslında her satırı "Seni Seviyorum" kokan bir yazı ve Zeynep bunu anlayacak kadar zeki ve akıllı bir kız.
Ayrıca hiç tanımadığın insanlara hâkaret vari kelimeler kullanmak doğru değil. Zira eski bir Yunan atasözü derki  "Kullandığımız kelimeler kaderimizi belirler." :))
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Ömer ima ve iğneli iletişimi kullanan bir çocuk diyorsun!!!
Ömer ve Zeynep gerçekten birbirlerini seviyormuydu yoksa sadece Zeynep mi seviyordu bunu ancak kendileri bilebilir... Biz sadece satırların bizde uyandırdığı düşünce ve duyguları dile getiriyoruz...
Erkeklerin bir çoğunun odun olduğunu ben değil erkekler bile kabul ediyor.. Ömer'in yazdıklarından Zeynep'i sevdiğini çıkarmadım; yaramaz, muzip, kibirli bir çocuğun yazdığı satırlar gibi geldi bana...
Aşağıda ismi belli olmayan bir çocuğun Hamiyet'e yazdığı mektup var...

"Hamiyet
Dün Sarı Sadi ile yazı tura attık,seni ben kazandım. Sevgilim olacaksın.Çünkü sen bütün kızlardan daha güzelsin. Sen hızlı koşuyosun,daha iyi ip atlıyosun. Sakızınla en büyük balonu sen yapıyosun, en uzağa tükürüyosun. Kabul edersen büyüyünce seni gelin yapacağım.
Sizin evinizin önünden geçerken abin yolumu kesip misketlerimi alıyor. Köpeğiniz beni görünce havlayıp kovalıyor. Onlara tenbih et. O iyi çocuk de birdaha yapmasınlar. Biliyorsun maçlarda en çok golü ben atarım. En hızlı bisiklete ben binerim. Sapanımla 3 kuş vurdum. Hacce Teyze'nin camını kırdım. Hem benim abim senin ağabeyni döver. Benim babamın dükkanı seninkinden büyük. Bizim bahçemizde dut ağacı var sizinkinde yok.
Biliyorsun senin annenle benim annem arkadaş ve senin annen beni çok sever. Her gördüğünde başımı okşar şeker verir. Sende bana sevgilim diye mektup yazarsan gazoz kapaklarını sakladığım yere koy mektubu.
Sevgilim olursan sana hergün sakız vereceğim, her gün gazoz alacağım, kek bisküvi arasına yaptığımız sıkıştırma varya sana iki lokum koyacağım, saçını çekmeyeceğim, arkandan itmeyeceğim, çantanı ben taşıyacağım. Seni bisikletime bindireceğim. İp atlarken ipi çekip eteğini açmayacağım."
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Karadeniz:
Erkekler Avcı - Şavaşçı gen yapılarından seçilerek gelmişlerdir...Onun için duygularını saklamak onların genetik kodlarına işlenmiştir.
Duygusallık, Sevgi ve Aşk savaşçıyı zayıf gösterir onun için erkekçe işlerden sayılmaz. Bunu hem çevre, hemde sosyal hayat erkeğe bunu işler.
Çok az erkek bunlardan sıyrılabilir. Sıyrılanlarda ya şair olur ya da yazar. Yazdıklarını özel bir kadına değil genel anlamda yazarlar.
Gerek Ömer Gerekse Hamiyet mektubu ( Bana biraz çakma geldi..Zira, cümleler çok düzgün )
Bunun böyle olduğunun ispatı...
Aslında söylemek istediğim şey tabloyu iyi okursan yapılan şey incitmekten ziyade seni seviyorum sen de beni sevdir. Yöntem kabacadır. Doğru değildir..Fakat, duygu doğrudur...Gerçektir...!!
...
Özellikle kullandığımız kelimeler duygu dünyamızı şekillendirir..Zira; kelimelerin dönüştürme gücü vardır. Kullandığımız kelimeler özellikle hitap kelimeleri yada sıfatlar karşımızda kinin kim olduğundan çok, bizim kim olduğumuzu belirtir..Karşımızda ki ne kadar kaba olursa olsun biz bize yakışan kelimeler ile hitap etmeliyiz ki, gönülden gönüle giden yol kapanmasın
:(((
Biraz ders verir gibi oldu....İstemeyerek Haddimi aştıysam kusura bakma..!
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Yok estafurullah.. Haddini aşacaksanda hep böyle aş!!!
Erkek kardeşime ilk okul ve ortaokulda yazılan aşk mektuplarıda Hamiyet'e yazılan mektuba benziyordu. Hamiyet'e yazan çocuk ilk okul 5. sınıf öğrencisi olduğu için cümlelerin düzgün olması gayet normal.
Bence sen Ömer'i kendine benzettiğinden aslında onun söylemek istediklerini anladığını hissettin... Ve hissettiklerinden dolayı gerçek olduğunu düşündün. Zamanında sende duygularını Ömer gibi ifade ettiğinden, Ömer'i kendine benzettin..
Günümüz savaşçı ve avcılık çağı değil iletişim çağı olduğundan erkeklerin genlerindede değişik olacak, oldu, olmasıda gerekliydi... Değişiklik olmayanlarda zamanla değişecek veya ilerleyen nesillerde değişikliğin izlerini göreceğiz...
Şu yazdığın satırları Ömer ve Ömer gibilere de yazman gerektiğini düşündüm. "Özellikle kullandığımız kelimeler duygu dünyamızı şekillendirir..Zira; kelimelerin dönüştürme gücü vardır..Kullandığımız kelimeler özellikle hitap kelimeleri yada sıfatlar karşımızda kinin kim olduğundan çok, bizim kim olduğumuzu belirtir..Karşımızda ki ne kadar kaba olursa olsun biz bize yakışan kelimeler ile hitap etmeliyiz ki, gönülden gönüle giden yol kapanmasın"
Ömer kendine yakışan kelimeler ile Zeynep'e hitap etmeli ki, gönülden gönüle giden yol kapanmasın.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------ 
Karadeniz:
Burada çocuklardan bahsediyoruz. Onların tam sosyalleşmemiş hallerinden. Onun için erkeklerin Savaşçı genleri bu çağlarda davranışlarını belirlemede daha etkindir.!! Ömer ile benim bir bağım elbette var. Bende bir zamanlar erkek bir çocuktum. Bu arada kız çocukları da senin dediğin kadar düzgün iletişim kuruyor değiller. Zaten burada tarz meselesi var. Yoksa niyet belli...
Erkek / Kız Zamanla sosyalleştikçe gerek tavır gerekse yaklaşım değişir..Çünkü, insan içinde yaşadığı toplum tarafından onay ve kabul görmek istiyorsa değişmek zorundadır...
Sen bir fotoğraf gönüllüsü olduğun için daha iyi anlarsın. Açıyı biraz değiştirmek Fotoğrafa çok farklı anlamlar yükleyebilir. Bu olaylara yada kişilere bakış açısı içinde önemlidir..:))
Gönül öyle bir derya olur ki içinde şilepler yüzer...Gönül öyle bir genişler ki içinde alemler döner..Gönül öyle bir yer olabilir ki bir ucundan bir ucuna sonsuz bir yol gider...
Seçmeyi ve değiştirmeyi bıraktığın gün gerçeği kavrarsın..!!
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Hamiyet'e mektup yazan çocuk ile Ömer yaşıt sayılır ancak ikisi arasında çağ farkı var..... Ömer yıllar öncesinin çocuğu, Hamiyet'e yazan çocuk ise günümüz çocuğu... İkisi arasında duyguların ifade edilmesi konusunda baya fark olduğu yazdıklarından anlaşılıyor.... Günümüzde duyguların ve düşüncelerin dile getirilmesi daha kolay... Toplum baskısı ve dış baskı daha hafif çünkü...
Ömer'i kendine benzettiğin konusunda ise ısrarlıyım... Ömer ile çağlarınız çok farklı ama davranışlarınız benziyor...Ömer'in hatıra defterinde ne anlatmak istediğini Zeynep'ten önce sen anladın çünkü; özelde seninde iletişim dilin aynı...
Zeynebin Ömer'i anlamadığı konusunda da ısrarlıyım çünkü; dediğin gibi çocuk olan Zeynebin de Ömer gibi iletişim dili henüz gelişmemiş olduğundan Ömer'i anlayamayıp hatıra defterinde yazdıklarına üzülmüş ve ağlamıştır... Zeynep o yıllarda zeki ve akıllı olduğu bir çağa henüz ulaşmadı.. Erkek ve kızlar arasında düşünce farkı ve gelişimi ergenlikten sonra belirginlik kazanıyor...
Gönül'ün derya olabilmesi içinde zaman, emek, çaba, kavrama ve anlama yeteneği ve önyargısız bir yaklaşım gerekiyor....

22 Aralık 2010 Çarşamba

Zor ve Kolay Aşklar'ın Ardından....


Burada yayınladığım "Zor ve Kolay Aşklar" adlı bloğumda yayınladığım yazı üzerine o akşam Karadeniz'le yaptığım diyaloğuda olduğu gibi yayınlıyorum. (Likya yolu yürüyüşünden önce)

Haccecan: Slm bay ıssız adam ve bay meşgul . Yine uyudunuz her hal PC başında. Eee ninni eee eee eeee eee ee ninni ee
....
(Yarım Saat Sonra)
Karadeniz: Ooo bayan kaçak nasılsınız?
Haccecan: Nerdesiniz yaa? Horultunuz gelmeye başlamıştı
Karadeniz: Yok canım kim demiş? Film seyrediyordum. Romantik bir film.
Haccecan: Hımm. Film demek. Tabi tabi, pc başında uyumak gibi bir huyunuz hiç yok!!!!!
Karadeniz: :) Uzun zamandır aşk filmi seyretmiyordum.
Haccecan: Hassas bir dönemdesiniz demek ki :)
Karadeniz: Yaaa hem de çok hassas.
Haccecan: Aşık mı oldunuz ?
Karadeniz: Hemde nasıl. Sıklım sırıl.
Haccecan: Sıklım sırıl haa. Ne güzel ne güzel. Kim bu talihli..
Karadeniz: Henüz haberi yok. Bulunca kendisine söylerim
Haccecan: Ne zaman olacak? Bunu da kaçırırsanız iki elim yakanızda olur.
Karadeniz: Nerede ben de o şans.
Haccecan: Yok mu yani? Siz gururlu bir insansınız
Karadeniz: İki elin benim yakamda mı olacak?
Haccecan: Evet...
Karadeniz: Tamam. Kabul olsun. Hazır yakamı tutmuşken bir araya getirirsin artık. Bu arada sen nasılsın?Buluşma falan yazmışsın. Ne iş anlat bakiiiim.
Haccecan: Berbatım... Dipsiz bir kuyuya düşüyorum sürekli. Bir iş yok..
Karadeniz: Evlenecem demişsin. Ne olursa bahtıma yazmışsın.
Haccecan: Kızkardeşimin ablası olaraktan, onun iş yerinde ki arkadaşlar birine uygun bulmuşlar. Ama kafamda başka biriside var.
Karadeniz: Kim diye sorsam acaba cevap alabilir miyim?
Haccecan: Hayır alamazsınız. Bu benim içimde yaşadığım bir şey. Dışımda yaşamaya başladığımda haberiniz olur.
Karadeniz: Çook kötüsün.
Haccecan: Hı hı ruhumda var napıyım?!
Karadeniz: Yaşasın kötülük diyorsun. Hemde bana karşı hımmm. Ben sana herşeyi anlatıyorum ama!
Haccecan: Siz mi? Ne anlatmışsınız? Benim size anlattıklarım çok daha fazla. Benimkilerin yarısı kadar bile etmez.
Karadeniz: En yakınlarım bile bilmiyor
Haccecan: Benim de öyle.. Yani duygularımı içimde yaşamayı pek beceremem. Herşeyi herkesle paylaşamam birisiyle başka konuları, başka dostumla başka konuları paylaşırım.
Karadeniz: Dabii dabiii bu iyi birşey mi benim için.
Haccecan: Ee herhalde.. Siz her şeyi biliyorsunuz. Her şeyiiiiiiii. Feryal benim dediğimde olay bitiyor.
Karadeniz: Ooo bak o konuyu unutmuştum. Senin biyografik hikayen ben onu baştan beri biliyordum hatta her yorumda bunu kapalı ifade ettimdi.
Haccecan: Biliyordum bildiğinizi. Biliyordum ama benim size söyleyebilmem apayrı bir olay. Kapalı imalardan anlamam ben..
Karadeniz: Fakat Feryal ve sen çok farklısınız bilmem farkında mısın?
Haccecan: Hayır değilim, ikisi de bence aynı. Ama kendimi anlatmayı başaramamış olabilirim. Fark yok bence..
Karadeniz: Hayır bence değil. İkinizin büyük farkları var.
Haccecan: Anlatmayı beceremediğimden kaynaklanıyordur. Ne gibi farklılıklar var?
Karadeniz: Feryal kendini sandığın bir karakter ama Haccecan daha farklı...
Haccecan: Nasıl?
Karadeniz: Feryal kırılgan...zayıf...ve güvensiz bir yapıya sahip ama Haccecan bunun tam tersi.
Haccecan: Yoo öyleyimdir aslında. Kafaya çok takarım, çok şikayet ederim ben..
Karadeniz: Hayır hayır değilsin bence.
Haccecan: Feryale bir kabuk taktım adı Haccecan oldu.
Karadeniz: :)
Haccecan: Valla öyleyim. Siz bu yönümü bilmiyonuz. Kızkardeşimi illallah ettirdim.
Karadeniz: Bence Haccecan’a bir kılıf bulmuşsun adı Feryal olmuş. Feryal Haccecan oldu. Kızkardeşini niye illallah dedirttin?
Haccecan: Sorunları çok dile getiririm. Kızkardeşim bana göre çok daha güçlü bir karakterdir. Yani dilini tutmayı başarır. Ben öyle değilimdir. Aklımda ne varsa dilimdedir.
Karadeniz: Bence güzel olan konuşmaktır. İçine atıp biriktirmek kurgulamak daha mı iyi?
Haccecan: Birde sabır katsayım düşüktür. Ama duruma göre verdiğim tepkiye ben bile şaşırıyorum. Yok yok tövbe, susmak benlik değil, verem olurum ben. Herkesin yüzüne söyleyebilmeliyim ben aman yaa ben kendimi çok analiz ettim, Feryali okudunuz, blogumda da okudunuz, bıkacaksınız yeter..
Karadeniz: Anlat anlat ben dinlerim nasılsa uykum açıldı :D
Haccecan: :) Filme ne oldu?
Karadeniz: Cd 2 de. Sonra bakarım
Haccecan: Anneniz uyudumu?
Karadeniz: Annem mi? Dışarda. Balkon sefasında. Buralarda havalar ısındı. Ev müstakil ya. Ankara manzaralı.
Haccecan: Ohh. Tek başına mı oturuyo?
Karadeniz: Genel de komşulara gider o birşeyler bulur bahçe ile uğraşıyor soğan falan dikmiş kara lahana ekmiş işte günleri geçiyor.
Haccecan: Hımm.. Ne yapsın başka? En iyisi o... Bahçemizle uğraştığım günler çok daha huzurluydum.. Bitkilerden insana bir zarar gelmiyor...
Karadeniz: hım Erik ve kaysı bu sene muhteşem meyve verdiler
Haccecan: Maşallah,
Karadeniz: Çok güzel bir şey yahu. Elini uzatıyorsun. Çağla alıp yiyorsun. Mükemmel. Para yok pul yok çağlamı aldın diyen yok
Haccecan: Oy oyy.. Bilmem mi? Yeter kıskandırmayın. Tepesine çıktığım ağaçlarımı özledim ben.
Karadeniz: Seviyorum ağaçları. Onlar bu gezegenin en güzel canlıları bence.
Haccecan: Bilmem bence hepsi bir. Ben konuşabildiklerimi ve anlaşabildiklerimi tercih ediyorum
Karadeniz: Anlaşmak için illa ki konuşmak gerekli mi?
Haccecan: Konuşmazsanız, göz teması kurmazsanız, dinlemezseniz, aynı yeri paylaşmazsanız nasıl anlaşırsınız peki?
Karadeniz: Daha öncede bu konuyu konuştuk, ben o yüzden böyle kestirme bir soru sordum...
Haccecan: Daha önce bir film anlatmıştınız. İki kadın iki saat boyunca konuşmadan oturmuşlardı.
Karadeniz: Ağustosta rapsodi.
Haccecan: İsmini bilmem filmin, hafızamda iki kadın iki saat oturdular diye kaldı.
Karadeniz: Evet. Hayvanlar bitkiler bunlar ile anlaşamam diyorsunuz. Sen ne diyorsun Haccecan. Bir köpek ile konuşur musun? Ama bir köpek ile muhteşem anlaşırsın. Ya da bir ağacın gövdesinde elini gezdirirken. Bir ulu çınarın gölgesinde serinlerken sırtına ona dayayıp hülyalara dalmak. Bunlar anlaşmak değil midir?
Haccecan: Ben insanları kast ediyordum. Canlılarla problemim yok, olamazda.
Karadeniz: Ha bu arada ben konuştuğum pek çok insanla maalesef anlaşamıyorum. Aynı dili konuşmamıza rağmen.
Haccecan: Bende öyleyim.İnsanlar ise en zor anlaşabildiğim canlı.
Karadeniz: Anlaşmak farklı bir konu. Çevirdin kaçıyorsun. Ama benden kaçmaazzz. Bırak insanları, Yaramaz şeyler. Dünya onlardan teşekkül değil.
Haccecan: Sizce hep kaçıyorum ama bence değil.
Karadeniz: Evet çünkü ben yakalıyorum
Haccecan: Bir konu hakkında bir şey söylediğim zaman siz başka türlü anlıyorsunuz, halbuki ben başka bir şeyi kast ediyorum. Sizin kast ettiğiniz konuda doğru olduğu için evet öyle deyip tasdik ediyorum..
Karadeniz: Sen bana anlayışın kıt mı demek istiyorsun haa haaaaa
Haccecan: Ha birde bu var.
Karadeniz: Öylemiiiii. Pekiiii
Haccecan: Demek istemediğim veya demediğim şeyleri ben demişim gibi düşünüp üstüne bir sürü laf söylüyorsunuz.
Karadeniz: Hatırlatırım. Ne demiştiniz? Ben biraz geç anlarım mıydı? Öyle bir şeydi galiba. Eee Bence anlama problemi olan kişi burada belli. Eee anlama problemi olan kişinin haliyle anlatma problemi de olacak demiii? Hımm. Anlamadan anlatmak mümkün olmuyor bildiğim kadar ile.. Efendim ... Duyamadım birşey mi dediniz?
Haccecan: Ukalasınız dedim..
Karadeniz: Fark ettim. Yazmadan ağzınızdan çıktı
Haccecan: Başka neler biliyorsunuz acaba... yarın neler olacak onuda söyleyin.. süper beyin..
Karadeniz: :) Yarın mı? Sabah olacak. Nasıl? Bildim mi ?
Haccecan: Hayır yarın sabah olmayacak. Bilemediniz..
Karadeniz: Ne olacak mış? Akşam mı? Öğlen mi?
Haccecan: Siz dediniz diye inatlığından yarın sabah olmayacak. Ne olacağınızı bilmediğiniz bir şey olacak.
Karadeniz: Haa uçsada kömüş
Haccecan: Öyle mi? Onu ben demedim..
Karadeniz: Dedin dedin. Ben okudum
Haccecan: Demedim demedim... Kömüşü ben demedim..
Karadeniz: Yarın sabah olmayacak inat ediyorum dedin. Bu bir hikaye. Kıssadan hisse. Sahi tanışma yemeği nasıl gitti? Biraz anlatsana.
Karadeniz: Norvecin eurovisionda birinci olan şarkısını dinlediniz mi?
Karadeniz: Çevir kazı yanmasın dedikler bu.
Haccecan: Yemek cumartesi günü olacak. Bayıldım o şarkıya.
Karadeniz: Haaa.. Daha var yani
Haccecan: Var güneş doğmamakta inat ederse var..
Karadeniz: O doğar ama senin niyetin ne? Gerçekten ciddi ciddi ne çıkarsa bahtıma durumumu?
Haccecan: Bilmiyorum, yaş gidiyor, bir şeyler yapmam gerek. Kendimi şartlandırmak için yazıyorum bloguma, blogum benim karakutum
Karadeniz: Yaa nasıl bir karakutu ki herkesler okuyor
Haccecan: Herkes ben olduğumu bilmiyor ki. Okursa okusun hem..
Karadeniz: Ben biliyorum. Kendini şartlandırmak mı belki sen herkesin bildiğini bilmiyorsun ne biliyorsun?
Haccecan: Bilirse de umurumda değil. Ki biliyor zaten, çevremin çoğu biliyor.
Karadeniz: İşte ben de öyle dedim. Aday yakışıklı mı?
Haccecan: Bilmiyorum..
Karadeniz: Neeee? Resim falan yok mu?
Haccecan: Düğüne gitmiştik ya, orada görmüş beni. Yok resmi olmasa da olur. Yemekte nasılsa göreceğim.
Karadeniz: Ayy . Ne alem?
Haccecan: Ne ne alem?
Karadeniz: Ben bu dünyayı seviyorum yahu ilginçlikle dolu. Birileri kalkıyor bir ton laf ediyo sonra bakıyorsun hepsi boş
Haccecan: Derken?
Karadeniz: Yaşasın insanların dilsel ve elsel çelişkileri
Haccecan: Anlama özürlüyüm biliyorsunuz. Ne demek istiyorsanız açık olun.
Karadeniz: Ne biliyim işte. Konuşurken farklı, yaşarken farklıyız diyorum. Ben hariç.
Haccecan: Neyi kast ediyorsunuz, deyin ki, şöyle yazdın, böyle yaptın.
Karadeniz: Diyemem. Siz bulun. Bu da sizin taktik nasıl?
Haccecan: Sizin canınız dayak istiyo dayak..
Karadeniz: Ya Haccecan keşke buralarda olsan. Seninle müthiş kanka olurduk. Birlikte spor yapar basket oynardık. Şehiri alt üst ederdik. Balık ekmek yerdik.
Haccecan: Oralarda değilim çok şanslısınız .. Ama gerçekler öyle değil.. Keşke değil.
Karadeniz: Aklımdan geçti. Gerçekten muhteşem olurdu. Seninle anlaşmak çok kolay. Hem ben iyi bir arkadaşımdır.
Haccecan: Sizinle de anlaşmak öyle. Ayrıca niye ben orda oluyormuşum, siz bur da olsaydınız keşke..
Karadeniz: Orası küçük şehir burası öyle değil. Burada kimse kimsenin umurunda olmaz.
Haccecan: Ya siz kendini övmekten ne kadar hoşlanıyorsunuz böyle. Küçük şehirde yaşamayı istiyordunuz ne oldu?
Karadeniz: Yaşamayı isterim elbet ama kimsenin beni tanımadığı bir küçük şehir ama benim için fark etmezdi. Herkesi davet ederdim. Zaten gelmezlerdi
Haccecan: Nereye davet ederdiniz? Niye gelmezlerdi?
Karadeniz: Kankalar gelir ama herkes gelmez. Ben bir faaliyet oldu mu çağırıyorum diyorum x gel, y gel biz hafta sonu spor yapacacağız, piknik yapacağız asıl gelecek olanlar geliyor birlikte gırgır şamata hayat geçiyor. Sen volebol da biliyorsun demiiii?
Haccecan: Hıı
Karadeniz: Yaaa. Bak Tüh
Haccecan: Lisedeyken okul takımındaydım..
Karadeniz: Lisedeyken ben bir çok takımdaydım hentbol, futbol, basketbol bir tek voleybol oynamadım.
Haccecan: Bizim okul sosyal yönden çok kötüydü, lisedeki okulumu sevmem. Bir tek voleybol vardı, Bir maç sırasında beden eğitimi öğretmenlerinden biri beni görmüş bizim okul müdürüne demiş ki, "bu kızı eğitin, kaçırmayın" diye. Bizim müdür ne demiş? Demiş ki: "Onun son senesi , onun işi bitti!!!!"
Karadeniz: Yaaa müdür mü bu?
Haccecan: Müdür demeye şahit gerek..
Karadeniz: Sen bunu ne vakit duydun da sustun.
Haccecan: Ne susması?
Karadeniz: Eee. Susmadın ne ettin bakim?
Haccecan: Onu ben duymadım. Ben maçtaydım duyan arkadaşım bana söylüyor Ondan sonra ben beden eğitimi için hazırlandım zaten..
Karadeniz: Yani müdüre bir şey demedin hee heeee ilginç. hiiiiç beklemezdim
Haccecan: Adamın anladığı tek dil, hakaret, dayak. kabalık..Ne diyecem ona.
Karadeniz: Offf. Bırak insanımsı bir şey di yani
Haccecan: Okulun son günü bütün öğrencileri kovdu okuldan..
Karadeniz: Niye okulda parti mi verecekmiş. ne salak idareciler var şu memlekette
Haccecan: Hemde ne salak... Seçip koyuyorlar başımıza
Karadeniz: Neyse artık onlar ile yüz göz olmuyorum. Ben şanslı bir insanım kendi şansını yaracak kadar güçlü biriyim
Haccecan: Yahu böyle kendinizi övüp durmayın. Bırakında iltifat edilecekse ben edeyim.
Karadeniz: Ya seviyorum kendimi
Haccecan: Hiç belli olmuyo!!
Karadeniz: Sana kalırsak. Ohoooo. Sen kasabın deriyi sevdiği gibi seversin
Haccecan: Olur mu, ben hak yemem o konuda. Ama sizden fırsat kalmıyor ki. Dakka da bir Karadeniz kendini övüyor
Karadeniz: Konu bensem no..nooo
Haccecan: Elektrik gitti burda.
Karadeniz: Ciddi mi?
Haccecan: ciddi
Karadeniz: O zaman şarj az yeter
Haccecan: Güç kaynağı var
Karadeniz: Son diyeceklerini de bari. 30 dk, 15 dk ne kadarlık?
Haccecan: Bilmiyom dakikasını norveçin şarkısını videodan izliyom.. Bayıldım şarkıya şarkıcı da çok iyi.
Karadeniz: Şu an yazarken.
Haccecan: Norveçli şarkıcı. Keman çalan. Sağda msn penceresi solda video penceresi. He o. Besteci. Sempatik. Yüzü çok tatlı yaaa.
Karadeniz: Bence de
Haccecan: Mimikleri felan.. Süper yaa,
Karadeniz: Ama ben tatlı sevmem ne dense.
Haccecan: Ekşicisin. Elektrik geldi.
Karadeniz: Allah muhabbetinizi artırsın. Ben aradan çıkayım bariii. Neyse.
Haccecan: Elektrik gitti. Elektrik geldi. Gitti. Ne oluyo bu elektriğe?
Karadeniz: Buzdolabının fişini çek.
Haccecan: Suikast mı düzenliyorsunuz izlemeyeyim diye ne? Tamam çektim. Elektrikler geldi.
Karadeniz: Tv yi de çek. Bekle arıza var galiba.
Haccecan: Onları kökten kapatırım her zaman
Karadeniz: İyi. Yüksek voltaj gelir falan istenmedik hasarlar açar. Zaten borçlusun.
Haccecan: Aman aman, birde tamirleriyle uğraşamam bu aralar.
Karadeniz: Demek oyun oynadın kısa mesaj falan sonra suçu kardeşine atıp işin içinden sıyrılacaksın. Çoook uyanıksın çooook
Haccecan: :) Beni iyi tanımışsınız
Karadeniz: Kesinlikle çözdün seni ben. Çözdüm olacak. m ile n karıştı
Haccecan: Olur olur. Harfler karışsın başka şeyler karışmasında
Karadeniz: Ne gibi efendim. Pek anlayamadım. Cık cıık tamamen komple kati suretli.
Haccecan: Öylesine söylenmiş bir söz. Karışıklık harflerde olsun, sorun olmasın babında ama çözdüm derken beni  tamamen çözmüş olamazsınız.
Karadeniz: Haaa
Haccecan: Siz ne düşündünüz? Cin fikirli Karadeniz ne düşündü Allah bilir
Karadeniz: Ben Cin fikir kesinlikle olamaz içim dışın sağım solum tepem altım hep aynı.
Haccecan: Ben biraz cin fikirliyimdir diyen yine sizsiniz. İkizliğinde bu kadarı yani!!!
Karadeniz: O zekilik konusunda cinlik. Cin fikirlilik farklı.
Haccecan: Allahım yarabbim. Tamam ben birşey anlamıyorum bilmiyorum...
Karadeniz: Ne oldu? Görmedim duymadım bilmiyorum
Haccecan: Ya sizin söyleminizle size bir şey diyorum, yok diyorsunuz. Bunu çok yapıyonuz
Karadeniz: Şimdi karşınızda ki kişi cin fikirli ise size de biraz bulaşabilir bu doğal bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyim demiş rumi hazretleri.
Haccecan: Konu bu değildi. Konu başka bir konuşmamızda ben biraz cin fikirliyim demeniz şimdi ise benim alakam yoktur cin fikirlilikle demeniz Bu seferde ben yanlış anlamış olacağım için sizin açınızdan.
Karadeniz: Evet alakam olamaz. Hatırlamıyorum ama orada olay kesin farklıdır. Bu olabilir
Haccecan: Tabi!!! Siz muhteşem olunca yanlışlar bana kalıyo
Karadeniz: Yok canım. Dedik ya bana arkadaşını söyle diye Ne münasebet. Ne oldu Norveçliye mi takıldınız?
Haccecan: Yok Norveçlim kenarda çalıyo. Takılmadım...Bu cin fikirli arkadaş kim oluyor?
Karadeniz: İsmi lazım değil. güzel yerel bir şarkının ezgisi galiba
Haccecan: Norveçlim burada çalıyo.
Karadeniz: Ben dinledim. Sonuna kadar. Azeri ler güzeldi. Norveç fark yarattığı için kazandı.
Haccecan: Azerilerin kızı çok güzeldi, maşallah.
Karadeniz: Yesss. Azerbaycan'a falan mı gitsem?
Haccecan: Bende Norveç’emi gitsem..
Karadeniz: Niçin ki?
Haccecan: Baksanıza hepsi böyle yakışıklıysa
Karadeniz: Yaaa gerçekten mi?!
Haccecan: Yok yok saza karar kılmıştım ama keman çalacağım ben. Gıy gıy çalarım, iki sene sonrada ben eurovisiona katılırım. Ülkemi temsil ederim..
Karadeniz: Norveçli olarak
Haccecan: Hayır tabiki, Ben Norveçli mi yim?
Karadeniz: Oraya taşındın ya biraz önce?
Haccecan: Vazgeçtim.. O gelsin buraya..
Karadeniz: Bu arada norveçli vokaller hiç fena değillermiş. Daha önce niye dikkat etmedim. Daha önce dikkat etmemiştim.
Haccecan: Ben şu an dansçılara dikkat ediyorum.şarkı sözlerini anlayabiliyor mu sunuz? Ne diyo? Norveçlimin bana bir mesajımı var yoksa?
Karadeniz: Bir bakayım.
Haccecan: Var var. Ohh. Kemanın yayı kopmuş..Çok büyük stres aslında yaaa. Şu yarışmalar felan.
Karadeniz: Evet. Şarkı sözlerini dinleyerek pek çıkartamadım. Yazılı hali lazım. Bir yerde anlamak dedi.
Haccecan: Haccecan beni anla. Seni seviyom dedi. Ben duydum
Karadeniz: Years ago, when I was younger I kinda liked a girl I knew She was mine and we were sweethearts That was then but then it’s true "yıllar önceydi ben daha gençtim bir kızdan hoşlanmıştım. O benimdi ve ikimizin yüreği çok masumdu diyebiliriz" sanırım. Sonra her şey gerçek oldu
Haccecan: Yok yaa öyle demiyo, Haccecan beni anla, seni seviyorum, yıllar önce bir ahmaklık ettim diyo
Karadeniz: I’m in love with a fairytale, even though it hurts ‘Cause I don’t care if I loose my mind I’m already cursed. "Ben bir masalımsı aşkı yaşamama rağmen yüreğim acıyor. Burası biraz zor
Haccecan: Yazık yanmasın.
Karadeniz: "Ben lanetlenmiş kaderim sebebiyle ben aklımı yitirebilir ve onu göremem" gibi bir şey
Every day we start a fighting Every night we fell in love No one else could make me sadder But no one else could lift me high above "biz her sabah kavga ile başlıyoruz. ve her akşam aşkı yaşıyoruz. Hiç kimse beni mutsuz edemez."
Haccecan: Ya böyle tercüme edildiği zaman çok anlamsız geliyor. Armudun çöpü, kel aynağın kafası gibi.
Karadeniz: Hiç kimse beni havalar uçurtamaz ondan başka
Haccecan: Saklamazsan samanı yersin samanı. Ne yani norveçlim bana birşey demiyor mu?
Karadeniz: Yok demiyor. Haccecan diyor git işine
Haccecan: Tühhh,sana. Deyin ona bunu. İzlemiyom artık onu
Karadeniz: Hah şöyle özüne dön. Demi ama? Cumartesiyi düşün. Bred pitt gibi biri falan mış.
Haccecan: Aman ya aman.. aman
Karadeniz: İşin aksiliğine bak ki ertesi gün Pazar. Tüh
Haccecan: Ne olmuş pazar sa?
Karadeniz: Ne mi olmuş? Çocuk bred pitt diyorum sen yarın pazar olsa ne olur diyorsun? İnanamıyorum.
Haccecan: Evet ne olacak diyorum?
Karadeniz: Nikah dairesi kapalı olacak. Ne olacak?
Haccecan: Pred pitlikle ne alakası var? Niye dalga geçiyorsunuz?
Karadeniz: Yakışıklı ya tüm kızlar hayran ya! O bakımdan. Ne yapıyım arkadaşım yaa.
Haccecan: Tüm kızların hayran olduğunu napayım?
Karadeniz: Niye süksen olur. Takarsın koluna. off sahil boyu.. havanı atarsın kız daha ne istiyorsun
Haccecan: beni tanıdığınıza emin mi siniz siz? İçinizde kalmasın böyle bir şey siz bir güzel bulun gezin. Ankara”nın sokaklarında..
Karadeniz: Ben mi? Bulsam neredeeee
Haccecan: Hava atmak size daha çok yakışır.
Karadeniz: Demiiii? Yakışır yakışır bana her şey yakışır. Benim kıza ihtiyacım mı var? Kendim çıkar dolaşırım. Demi amaaa. haaa
Haccecan: :-# (Kızgın yüz ifadesi)
Karadeniz: Ya Haccecan niye kızıyorsun? (Komik Surat göz kırpması)
Haccecan: Uyyy saat nerelere gelmiş?
Karadeniz: Hıı. Sen şimdi sütünü iç yat diyeceksin.
Haccecan: Yok demeyecem.. Ne haddime. Bret pitt lakabı olsun bu yeni adayın..
Karadeniz: Bree bit olsun veya Bitli Biret olsun.
Haccecan: Daha iyi. Siz buldunuz bu lakabı..
Karadeniz: Bu şartlanmayla artık masada gülme krizi gelir. Adın doluydu deli olur rahat edersin.
Haccecan: Başkaları bir araya getirdi diye önyargılı gidecem zaten. Birde "bitli biret" olursa tamam. Hiç gitmeyeyim en iyisi.
Karadeniz: offf. İlginç hiç hazzetmem.
Haccecan: Neyi hazzetmezsiniz?
Karadeniz: Ne olmasını bekliyorlar ki? İlk görüşte aşk mı? Adam zaten ilk görüşte aşık olunacak biri olsa orada işi ne? Hem madem senden hoşlanmış neden gelip tanışmıyor? Korkak mı? Sevmedim bunu. Yere bakan cinsten galiba. Açık yürekli olmak lazım arkadaşım.
Haccecan: Yaaa. Ben gitmiyom. Bu zamanda böyle birini nerden bulacam ben? (Sevebileceğim gibi birini nereden bulacağım ben? Diye sormaya çalışıyorum Karadeniz Bitli Biret gibi birini nereden bulacağım diye anladı)
Karadeniz: Nasıl biriymiş? Tarif et bakiyim. Belki yardımım dokunur dermişim.
Haccecan: Yok istemem. Kendi işimi kendim hallederim. Tanımıyorum onu. Bilmiyorum, görmedim. İyi birisiymiş tek bildiğimde bu. (Karadeniz'in evlilik görüşmesinde bana yardım! etmeye çalışmasına tahammül edemedim. Sevdiğim adam benim evlilik görüşmemde bana yardım edecek ha!!! Burda çok kızdım.)
Karadeniz: "Sahi gelse dese ki hanımefendi sizden çok hoşlandım, tanışabilir miyiz" dese ne derdin hee?
Haccecan: Desin ondan sonra düşünürüm.. Böyle sipariş soruyla verebileceğim bir cevabım yok..
Karadeniz: Niyetim yok desene. Mızıkçı, ne olacak?
Haccecan: Keşkelerle, olmuyo o kesin. Aynaya bakın.
Karadeniz: Bakıyorum son derece beyefendi birisini görüyorum. Asil bir ruh taşıdığı her halinden belli.
Haccecan: Bakmaya devam edin öyle. Hayırlı geceler...
Karadeniz: Nereye? Kaçıyor musun?
Haccecan: Ben izninizi istiyorum. Hı hı her zaman kaçıyormuşum zaten.
Karadeniz: Ne oldu mızıdın yetmedi, şimdide sahadan mı kaçıyorsun. Tamam
Haccecan: Burdan anca bu kadar..
Karadeniz: Kendine iyi bak
Haccecan: Sizde

1 Aralık 2010 Çarşamba

Diğer yanımız...




Haccecan: Selam. Size mail atıyordum.
Karadeniz: Selam. Değişmeyen statik hanım
Haccecan: Değişmeyen statik mi? Puahhh. O da ne?
Karadeniz: Mail atan ben onu tanımıyorum.Yazmışsın msn'ye değişmedim susuyorum su verin diye. (Msn'de ileti olarak "Değişmedim ben de artık susuyorum" yazmıştım. Onu kasdediyor) 
Haccecan: Değişmem için konuşup duranlara o. Ben susarsam konuşamazlar. Mail yazan kim yaa? Nasıl başka? Neyi tanımıyorsunuz?
Karadeniz: Mail yazan arkadaşı. O başka birisi. Ne bilim yaaa. Salak biri işte. Kendini bir şey zannediyor sersem. Tanımam etmem
Haccecan: Hı? Kim o be? Kimden bahsediyonuz siz?
Karadeniz: Mail atan şahıs dediğin kişiden. Kim olduğunu bir bilsem!
Haccecan: Mail atan benim. Benden mi bahsediyoruz?
Karadeniz: Sana kim mail atıyor?
Haccecan: Bana şu an konuştuğum atıyor veya bana karşı oyun oynanıyor şu durumda ! (Karadeniz'in yerine başka birisinin benimle konuşup, dalga geçildiğimi düşünüp başımdan aşağıya kaynar sular döküldüğü an)
Karadeniz: Kesin oyun oynuyor birileri. Canı sıkılmış olmalı.
Haccecan: Oyuncak olmadığımı göstermem için bir daha ne mail, ne msn... konuşmamam gerek.
Karadeniz: Evet. Oyuncak değil, oynanacak olmalı.
Haccecan: Oyun oynanmama müsade ettiği içinde Karadeniz'i de silmem gerek.
Karadeniz: Sil onu gitsin. Sen beni yaz. Bu bizim Karadeniz ise ondan ne köy olur ne kasaba. Ona kalsa evreni o kurtaracak.
Haccecan: Sen kimsin be adam? Karadeniz'le baş edemiyom, birde sen mi çıktım başıma?
Karadeniz: Biz müttefikiz yaaaaa. Sen kimsin ne demek? Bak alındım şimdi. İkizler burcunun diğer ikizi. Oyuncu, dalgacı, neşeli, boşverici.
Haccecan: Benim alınmam gerek. Ben kırk tane Karadeniz'e cevap veriyorum. Ama benden bir tane var.
Karadeniz: Haydi birlikte alınalım. Faturayıda Karadeniz'e çıkaralım.
Haccecan: Kırk kişilik iş yapıyorum, bir de bana alınıyorlar. Vay anasını be!!!
Karadeniz: Kim onlar?
Haccecan: Namı diğer kırk kişilik Karadeniz.
Karadeniz: Evde misin?
Haccecan: Yok. Gökyüzünde uçmayı öğreniyorum yine...
Karadeniz: Nasıl bi şey biraz anlatsana. Güzel ise bende deneyeyim.
Haccecan: Böyle olduğunu Karadeniz söyledi. Bende henüz bilmiyorum.
Karadeniz:?
Haccecan: ?
Karadeniz: Yarım anlat. Bildiğin kadarı olsun. Ya da bir ip ucu olmaz mı?
Haccecan: Olmaz. Kırk kişiyle anlaşabilmek için kırk kişi olmam lazım.
Karadeniz: Ben çok zekiyimdir. Baktım olmuyor Karadeniz'e sorarım o bilir. O zaten herşeyi bilir. En çok bilmediği bir konu olursa bilir.
Haccecan:  Bilemez. Ancak bildiğini sanır.
Karadeniz: Bende öyle diyorum ama her seferinde ikna ediyor. Aslında benim bilgisizliğimden faydalanıyor gibi geliyor. Faydacı Karadeniz ne olacak!
Haccecan: Kibiri dolanmış boynuna. Kendini boğuyor haberi yok...!
Karadeniz: Gıcık yaaa... Aynen öyle... Söyleyeceğim bunu ona. Kesin alaycı alaycı güler.
Haccecan: Söyle, istersen yüzüne haykır. Duymaz.
Karadeniz: İşine gelmeyince sağır kesilir sanki. Sen orada yokmuşsun gibi bir tavır bir eda. Varlığından şüpheye düşürür adamı. Ama ben yemem.
Haccecan: Duydu gibi yapar başından savmak için. İşin büyük kabahati zaten sizde.
Karadeniz: Neee? Benim ne suçum var savcı hanım?  Tüm suçlu Karadeniz. Bana müsade etse, ohhh hergün gırgır şamata.
Haccecan: Suçunu gizlemekde ayrı bir suç...
Karadeniz: Suçu bilseydik?! Bakacaktık ama suçlama var iddea yok.
Haccecan: Karadeniz, senin kontrolünde, hala adam edemediysen suçlu ben miyim?
Karadeniz: O adam olmaz ki!  O kafayla mücadele etmek zor. En iyisi o meşgül iken kontrolü ele almak. En güzel bu. Ben çözdüm bu işi vallaaa.
Haccecan: Çözecekte sensin, çözmeyecekte...
Karadeniz: Çözdüm dedim ya!
Haccecan: Size zaman veriyorum. Bir daha karşıma böyle ayrı gelmeyin. Bir olun gelin.
Karadeniz: Olmazzz. O beni konuşturmaz. Çok ciddi. Kasıntı bir tip.
Haccecan: Olur. Zoru başaracaksınız. Onuda tanıyom. Kasıntı masıntı ama biraz gıdıkla gülmeye başlar.
Karadeniz: Nasıl bir arada oluruz?
Haccecan: Abartma...
Karadeniz: Ben zorluğa gelemem. Zorluklar Karadeniz'in işi. Ona söyle.
Haccecan: Sana dedim işte.  Ayrı konuşturmayın beni.
Karadeniz: Peki senin şu eğlenceli sevimli çocuk tarafın ne oldu ooo? Yoksa !!...
Haccecan: Benimkisi çocuk ruhluları görünce ortaya çıkar. İyi kalpleri görünce, samimi insanları görünce duramaz yerinde.
Karadeniz: Ben çağırsam gelmez mi? Ben kötümüyüm yani? Samimi değil miyim? Niye yerinde duruyor? Aşk olsun!
Haccecan: Onu çağırmakla çıkartamazsınız. Espri yap, çocuk ol, gül... O çıkar.
Karadeniz: Ben zaten öyleyim. Her zaman gülümserim ama sen bunu görmüyorsun. Şu Karadeniz'in  kasıntı resmi var msn de. Ondandır. Benim resmimi hiç çektirmez.
Haccecan: Karizması gider ondandır.
Karadeniz: Evet oda öyle diyor. Salak gibi ne sırıtıyorsun diyor?
Haccecan: Bende derim onu kendime. Desin dursun.
Karadeniz: Hoşgeldin.
Haccecan: Gülmeyi hak edenleri güldürmek gerek...
Karadeniz: Demi ama? Gülünce insan salak mı olurmuş değilmi Haccecan?  Sana Hacce desem kızmasın demi?
Haccecan: Farketmez. Her yol bana çıkar.
Karadeniz: Biraz önce bi abla vardı.
Haccecan: Ne ablası?
Karadeniz: Ama ben.  Neyse... Tamam demek hala ortalarda yok.
Haccecan: Abla?
Karadeniz: Zannetim ki çocuk Haccecan var. Geldi. Onunla konuşuyorum..!
Haccecan: Haccecan bir tanedir, Karadeniz'le Kara gibi değil... Haccecan, Hacce... hepsi bir...
Karadeniz: Kendi kendine niye sırıtıyorsun diye niye diyorsun? Madem bir tane. Kime diyorsun? Karadeniz bana diyor.
Haccecan: Haccecan sudur, karşısındaki kaba göre şekil alır. Öyle bir şey demedim ki ben!
Karadeniz: Ne dedin?
Haccecan: Karizması çizilir diye gülmüyordur dedim.. Ağır adam öyle görünmek isteyebilir.
Karadeniz: Hayır. Bende zaman zaman kendime onu derim dedin. Dedin dedin ben duydum. Yok okudum.
Haccecan: Haaaa!  Onu dedim.
Karadeniz: Yukarda. Tamam.
Haccecan: Kendime derim. Gülünmeyecek yerlerde gülme isteği oluşur bende.
Karadeniz: Peki bu ne demek oluyor? Kendin değil ki o! O başka biri. Ayyy sen Karadeniz'den de fenasın
O en azından benim varlığımı kabul ediyor. Sen zavallıyı hepten yok sayıyorsun!
Haccecan: Yok o Kara yüzünden. Onu taklit etmeye başladım. Baş edebilmek için o.
Karadeniz: Hep bu Karadeniz yüzünden. Ne dir bu adamdan çektiğim yaa. 5 yaşındayken tanıştım ben Kara ile.  Nasıl oldu anlatayım mı?
Haccecan: Evet.
Karadeniz: Birgün karanlık bir yerden gidiyordum. Tabii benin hayal dünyam geniş. Karanlıkla cinler, periler, canavarlar yaşar benim için. Her an birisi üzerime atlayacakmış gibi gelir. O zamana kadar hep kontrol bende tabii. Hep ben varım. Kara yok! Mutlu mesuttum. Karanlıktan o kadar korktum ki! Bir an durdum.  Kimsecikler  de yok bir an "anneee!" diye ağlayasım geldi.
Haccecan: Eee
Karadeniz: Sonra Karadeniz geldi. Soğuk kanlı ve tereddütsüz. Sanki sırtımda bir dağ belirdi gibi geldi. "Devam et korkma yanlız değilsin, ben seni korurum. Cin, peri bunlar masal. Yürü. " dedi. Ben her adımda onun gölgesinde gittim. Ben seviyorum galiba bu adamı. Soğuk, sert, katı, mantıkçı ama iyi ki var.
Haccecan: İkiniz birsiniz zaten. Ayrılmayın.
Karadeniz: Sonra tüm zor işleri hep ona havale ettim. Sonra hayat zorlaştı. Direksiyonda hep o. Ben kenarda kalmayı yeğledim hep. Ama zaman zaman yoruluyor. Ben geçiyorum direksiyona. O da biraz kesitirip dinleniyor. Bence herkesin için küçük bir çocuk var.
Haccecan: Kontrol sizde. Siz iyi bir ekipsiniz. Anlaşılmanız zor oluyor, çok yorucu oluyorsunuz bazen ama.
Karadeniz: Anlamaya çalışmayın bence, sürekli yanılırsınız. Siz kötü bir ekip misiniz?
Haccecan: Bencede sizi anlamaya çalışmak saçma. Benim çocuğumun kalbi çok kırık. Tamir etmekle uğraşıyorum hala.
Karadeniz: Niye ne yaptılar ona ? Onu koruyamadın mı? Karadeniz bu işi çok iyi yapar. Ona söyle. O doğuştan koruyucu. Benceee öyleeee.
Haccecan: Hangi işi iyi yapar, neyi söyleyeyim? Anlamaya çalışmakla ilgili konuyu mu?
Karadeniz: Yok onu demedim. Kalbi kırık küçük kız varyaaaa. Hani konuşmayan, küsmüş zavallı, incitmişler yaaa. İşte onu söylee.
Haccecan: Başkalarına sığınmak daha da kırıyor. Hep ben vardım. Yarım, kırık. Anlayamadığım Karadeniz'e nasıl derim? Tamir etmeye ben çalışmalıyım yine. Onu da yapamıyorum.
Karadeniz: Sana da mı küstü? Konuşmuyor mu? Kimseyle mi konuşmuyor?
Haccecan: Yok konuşur ama kırık olduğu her halinden belli.
Karadeniz; Karadeniz yapar. Her eve bir Karadeniz lazım.
Haccecan: Karadeniz katı. Bir varsa, bir yok...
Karadeniz: Karadeniz mi? O her zaman var. Gitmez uzaktan seyreder. Varlığın duyumsarsın ama göremezsin
fakat buradadır. Bilirsin birşey olursa gelecektir. Ondan aldığım cesaretle ne zorluklar aştım. Ben yaptım ama
o olmasa denemezdim bile.
Haccecan: Allah da öyle... Yana yana hissediyorum ama hiç göremedim, duyamadım. Ama çepeçevre sarmış beni. Ne fark var araların da?
Karadeniz: Karadeniz de öyle. Farklı bilmiyorum ama Karadeniz gerçek. Akıl verir yol gösterir. Cesaret verir. Kaynağı nereden geliyor bilmiyorum ama korkmaz o. Kimseden ve hiçbir şeyden korkmaz. Önceden ölümden çok korkardım mezardan da. Hatta mezarlıkta ödüm patlardı.
Haccecan: Haccecan'da korkmaz, akıl almayı sevmez, çekeceği acıyı düşünmez. Ölümden de korkmuyor.
Karadeniz: Hangi Haccecan bu. Siz Haccecan mı yoksa kırık kalpli  mi? Çocuk Haccecan varsa, büyük Haccecan var demek ki.
Haccecan: Kırık olan çocuk Haccecan.
Karadeniz: Hım. Pervasız bir çocuk. Bence siz kendinizi çocuk zannediyorsunuz. Karadeniz hep büyük bir adamdır. Hiç çocuk olmaz çünkü. Ben varım onun için. Ama siz bence o kırık kalpli kız çekip gidince yalnızlıktan onun boşluğunu dolduruyorsunuz ve onu kendiniz sanmaya başlamışsınız.
Haccecan: Üzülmek istediğimde kanattığım yaramdır o çocuk. Suçladığım, hırpaladığım.
Karadeniz: Uffff. Yazık.
Haccecan: Niye? Kadınların unutmayan bir beyni var çünkü. Asla unutmaz.
Karadeniz: Nasıl küçük bir çocuğa bunu yaparsınız? Siz nasıl bir ablasınız?
Haccecan: Affedebilseydim o çocuk özgür olacak. Affedemiyorum da. Suçlanmaya alışık o.
Karadeniz: Zavallıyı neye çevirdiniz öyle? Küçük kırılgan bir yüreğe bunları nasıl yaparsınız?
Haccecan: Bunu yapıyorum diye suçlarsanız çocuk Haccecan"ın canını daha yakarsınız.
Karadeniz: Hayıııııır. Siz kendi sorunlarınızı o küçücük yüreğe yükleyerek daha çok canını yakıyorsunuz. Ben daha fazlasını yapamam. Hatta beni tanıştırmadınız bile.
Haccecan: Ben Karadeniz'i ne kadar tanıyorsam, sizde Haccecan'ı o kadar tanıyorsunuz. Bilmediklerim için sizi suçlamıyorum. Sizde öyle yapın bence. Aslında  Haccecan'ın Karadeniz'i tanıdığından çok daha fazla Karadeniz Haccecan'ı  tanıyor. Bu analizleri yapabilmesinin nedeni de Haccecan'ın kendini tanıtması.
Karadeniz: Ama Karadeniz benim sizinle konuşmama izin veriyoooor. Bu size güvendiği anlamına gelir.
Haccecan: Karadeniz kendini tanıtmıyor, tanımaya ve anlamaya çalışmasınında saçma olduğunu söylüyor. Güven konusunu çoktan geçmiş olmamız lazım. Güven şu an konumuz değil çünkü güven olmasa bu diyaloglar asla yaşanmazdı. Sohbet "Nasılsın, iyimisin?"den öteye gitmezdi.
Karadeniz: Karadeniz'i tanıyamasınız ki. Onu sadece hissedersiniz.
Haccecan: Siz de çocuk Haccecan'ı tanıyamazsınız.
Karadeniz: Bence siz yine de güvenmiyorsunuz.
Haccecan: Güven değil konumuz. Eşitlikçi yanım susturuyor beni. Bir adım attıysam Karadeniz'de atmalı, ben anlattıysam Karadeniz'de anlatmalı. Karadeniz on tane ise, Haccecanda on tane olabilmeli...
Karadeniz: Aslında konumuz tamda güven zira dünyaya ve insanlara duyduğunuz güvensizlikten o küçük kıza gün yüzü göstermiyorsunuz ve zavallı kırık yürek hiç tamir olmadığı için sizde tam olamıyorsunuz. Yaaa...
Haccecan: Zamanı var herşeyin...
Karadeniz: Zaman, olmayan şeydir... Kesinlikte aldatıcıdır, yanıltır insanı. Ona güvenme sakın. Küçük kızı arasıra dışarı çıkar. İnsanlarla tanışsın. Hayatla tanışsın.
Haccecan: Sorunum insanlara ve dünyaya olan güvensizlikten kaynaklanıyor ama zamana güvenmeyeyim öyle mi?! Yeterince kırık. Onu ben koruyorum zaten. İnsanlar zaten kötü. İyi olsa çoktan çıkardı.
Karadeniz: Onu bir yere hapis ederek mi koruyorsun? Ona cesaret ver. Onun için hayatla tanışmak önemli.
Haccecan: İyiyi, güzeli bulduğumda çıkartırım...
Karadeniz: Bırak iyi ve kötüye o karar versin. Sen bir adım yanında dur. Korktuğu zaman elini tutmasına izin ver. Bırak işlerini kendi yapsın. Sen sadece izle kontrol et. Ama yanlış yapınca kızma, bağırma! Sadece tatlı tatlı ikaz et. Yorulunca zaten kendisi köşesine çekilecektir. Yaaa..
Haccecan: Onun çıkıp çıkması benimle alakalı değil. Kendisini hapsetti oraya. Ben canavar değilim. Yine akıl dinliyorum! İnsanlar o kadar kötü ki... Herşeyle tek başıma mücadele etmekten yoruldum. Çocuk Haccecan"ın orada kırık durmasıyla uğraşamayacak kadar yorgunum. (Burada gözlerim sulanıyor)
Karadeniz: Ama kötü insanlar ona birşey yapamazlar. Artık siz varsınız.
Haccecan: Yapamıyorlar zaten. Kendisi isterse çıkar. Çıkmak istediği zamanı kendisi belirler. Ben karışmıyorum
Karadeniz: Bence onu cesaretlendirin. Siz de ona birşey olacak diye korkuyorsunuz bence ve sizin korkunuz onun cesaretini kırıyor. Onun önünde engel oluyor.
Haccecan: Ben birşeyden korkmuyorum. Kolaysa siz çıkartın.
Karadeniz: Çocuk Haccecan'ın daha çok kırılmasından bahsediyorum, siz korkuyorsunuz demedim ki!!
Haccecan: "Siz de ona birşey olacak diye korkuyorsunuz bence" sözünüze cevaben  "ben bir şeyden korkmuyorum" yazdım.
Karadeniz: Ben mi? Kime? Karadeniz'e mi? Karadeniz beni koruyorsa ben de onu korurum. Dedim ya bazen çok yoruluyor. O zaman ben çıkarım ortaya ve onu dinlendiririm dedim.
Haccecan: İki kişi olmaktan siz rahatsız değilsiniz. Çocuk Haccecan şu an kırık kalbini tamirle uğraşıyor. Çıkmak istediği zaman kendisi çıkacak. Çıkacağı zamanı o bilir. Konu benim dışımda.
Karadeniz: Kaçıyorsunuz ve kaçamak cevap veriyorsunuz. Kara benim adıma konuşmaz. Benle ilgili konulara beeeen kendim cevap veririm.
Haccecan: Eee ben ne zaman bileceğim kiminle konuştuğumu?
Karadeniz: Sıkıcı, kasıntı, sürekli akıl veren biri varsa o Kara'dır. Ha bir de gülmez. Ciddidir. Bakışları ile evreni kontrol ediyor gibi bakar. İçinizin okuduğunu hissedersiniz. Bu Kara. Hiç birşeye ciddi cevap vermeyen eğlenceli, şakacı, haydi şunu yapalımcı ise benim Karadeniz. Nasıl yeterince belirgin mi?
Haccecan: Baya belirgin oldu.
Karadeniz: Siyah ve beyaz kadar.
Haccecan: Yok. İkisi bir bütünün parçaları.
Karadeniz: Bütün kim? Karadeniz' mi ben mi? Şimdi siz çağırsanız kesin işi vardır. Yazılacak işleri, yapılacak hesapları... Offf.. Kara'nın işi zor.
Haccecan: Yapsın bakalım. Hiç bitiremeyecek işlerini. Bitmeyecek bu işler.
Karadeniz: Bitmeyecek. Dünyayı değil ama birgün dünyadan kendini kurtaracak. O zaman herşey tamam olacak.
Haccecan: Hangi günü kast ediyorsunuz?
Karadeniz: Bilmiyorum. Bu biraz haksızlık gibi geldi şimdi.
Haccecan: Niye?
Karadeniz: O olmazsa ben olmazdım ben olmasam o olurdu ama. Tatsız olurdu ama olurdu. Anlayışlı sevecen ve katı bir adam olurdu. Hulusi Kentmen gibi.
Haccecan: Bir de bıyık bırakırdı. Bıyıklı düşünemedim birden. Pala bıyık.
Karadeniz: Off.. Demi? Bıyık bırakır o hiç çekinmez. Dedim ya ruhlarla konuşur o. Şeklin ötesine bakar,  ağaçların bile bir ruhu olduğuna inanıyor, biliyor musun? Hatta bazen arka bahçe de onlar bağlama çalıyor.
Haccecan: Çocukluğum bir taşla konuşarak geçti. Niye inanmayayım. Hem bunu biliyorum.
Karadeniz: Onlara selam verir, su verir. Tek tek dokunur. Yalınayak aralarında gezer. Görsen sanki ilkel çağlar kalma bir adam. Eski bir mistik gibi yaşar bazen.
Haccecan: Sizinle çok nadir konuştuk , hep diğer Karadeniz'le konuştum ben... Rekabetçi, ben biliyorum diyen, ukala olan Karadenizle. Ama ikinizde bir bütünsünüz. Ayrılmayın siz yinede. Allah ayırmasın sizi.
Karadeniz: Biz birlikteyiz hep. Bazen ona diyorum bırak bu işleri gidelim Karadeniz. Sadece sen ve ben... Ne için uğraşıyorsun? Gülümsüyor. Bir gün diyor o da olacak.
Haccecan: Bırakmaz...
Karadeniz: Bırakmaz. Ben yüreğimle konuşuyorum o ise aklıyla. Birgün her ikimiz içinde uygun zaman gelir belki... Ne dersin? Gelir mi? Onu bilmiyorum.
Haccecan: Yüreğiniz her gün uçar bir yerlere ama akıl bırakmaz. İkiniz karar verip gidecekseniz.
Karadeniz: Yok ben kararımı verdim sadece Karadeniz karar verecek. Sen ufaklığı kilitlemişsin.
Haccecan: Yok ufaklık kendisini kilitledi. Çıkar bir gün elbet. Ne karar verdiniz?
Karadeniz: Gidelim dedim sahilde bir yere. Yepyeni bir yaşama başlayalım. Kafamıza göre yaşayalım.  Rütbeleri, ünvanları, ideolojileri, tüm salak şeyleri unutalım dedim. Bunlar bizi sınıflıyor dedim. Karadeniz biliyorum dedi. Bunları sana ben öğrettim dedi. Tereciye tere satıyorsun dedi. Orada yapacaklarını burada da yaparsın kendini aldatma dedi dedi dedii... Ben sustum haklıydı... Dünyadan kaçılmazdı.
Haccecan: Kaçılmıyor 
Karadeniz: Kara haklı yine. Offf. Bu adam hep böyle zor şeylere aday olmuyor mu? Canımı sıkıyor. Denemeden bilemezsin ama değil mi?
Haccecan: Neyle mutlu oluyorsanız onu yapın. Zoru yaparak oluyorsanız zoru yapın mutlu olun. 
Karadeniz: Benim zorla işim olmaz ki. Bu Kara'nın işi.
Haccecan: Onun mutlu olduklarıyla sende olacaksın . Zoru Kara yapar sen mutlu olursun..
Karadeniz: O mutluluk peşinde değil ki.
Haccecan: Neyin peşin de ya?
Karadeniz: Neyin peşinde olduğunu bence ona soralım. Zira yine bir sürü şey diyecektir. İkna edecektir.  Yapar kesin. Yapar.
Haccecan: Sizde biliyorsunuz neyin peşinde olduğunu?
Karadeniz: Kendimin neyin peşinde olduğunu biliyorum. Dalga. Dalga önemli. Hayat bir büyük dalga gibidir. Eğer sörf biliyorsan  bir dalga yakalarsın ve sahile rahatça onun sırtında gelirsin. Eğlencelidir. Dalga yoksa yani hayatta sürekli kulaçlarsın. Yüz babam yüz. Yorulur durursun. Ama Kara öyle değil, bunlar komik benzetmeler diyor. Hayat gözünü açtığında karşında bulduğundur diyor. Ve sen o an hiç birşeye hazır değilsindir diyor. Dolayısıyla dalga malga hayal diyor. Mantık adamı.
Haccecan: Doğru diyor..
Karadeniz: Dedim Kara bu işte.
Haccecan: Şöyle yapın. Gözünü açtığında dalgayı önüne getir, sörf yaparak sahile gelin sizde. Hayat bu olsun
Karadeniz: Dalgayı hayal et diyorsun.
Haccecan: Yani... Hayatda bir hayal bu hayal de bitecek.
Karadeniz: Ben zaten onu hayal ediyorum ama gerçek olmuyor. Herşey bitecek ki yeni bir şey başlasın
Haccecan: Bitmesin dediklerimizde bitecek demi?
Karadeniz: Evet. Bitmedi mi?
Haccecan: Hayal kurmakda saçma o zaman. Bitti.  Herşey bitiyor.
Karadeniz: Elimizde olan tek şey bitecek diye bardaktaki suyu içmemezlik edemeyiz ya!
Haccecan: Bilmiyom...
Karadeniz: Bende. Kara'ya soralım dermişim. Kesin diyecek bir şey bulur. Çok bilmiş,  ukala! Tabi arkasında ben varım.
Haccecan: Kara'nın sırtı yere gelmez. Mutsuzluklarına bile bir mantık bulmuş.
Karadeniz: Gelirse ezildiğimin resmidir.
Haccecan: Ezilmek kötü bir şey mi ki? Düştüysek kalkarız.
Karadeniz: Bilmiyorum ama, ezilsen portakal gibi olmalı yani için de dışında aynı olmalı ki ezilince kötü olmasın
Haccecan: Aha.. Karadeniz'in bilmişliği geçti sana da. Yoksa Kara' mı geldi?
Karadeniz: Bu zaten Karadeniz'den alıntı. İşime gelenleri aşırıyorum.
Haccecan: Karadeniz duymasın.
Karadeniz: Nasıl iyi değil mi? Gerçi babasının papuçlarını giymiş gibi oluyorum ama olsun. Aynanın karşısına geçip ben Karadeniz'im diyorum. Asıl  Karadeniz benim. Bu elbiselerin bu kocaman papuçun sahibi Karadeniz değil benim diyorum. Ama bir adım atmaya göreyim çakılıyorum. Karadeniz gelip kaldırıyor. Sen hep olduğun gibi kal diyor. Bana beni dinle ama bana özenme diyor. Özgün ol diyor. Kimseyi taklit etme diyor.
Haccecan: Bir bedende iki ruh. Bu beden kimin?
Karadeniz: Karadeniz'e daha çok oturuyor. Yani elbiseler. Bu demek değil ki onun elbiseleri bana da gelmiyor. Benim için olmadıkları da belli. Yani ortada galiba
Haccecan: Desenize gerçeği hiç bilemeyeceğim.
Karadeniz: Karadeniz zaten mülkiyete karşı. Gerçek ne dir ki? gerçek? Niye bu kadar çok istiyorsun gerçeği?
Haccecan: Sizi bir şeyle itham ettiğimde suçlu hiç olmayacak. 
Karadeniz: Gerip çekerek biryere varılmaz ki..
Haccecan: Seni suçlasam sen dalgacısın, Karadeniz'i suçlasam mantık adamı. Her şeyin bir sebebi var diyecek, susturacak beni.
Karadeniz: Susmayın. Konuşun o konuşan insanı sever.
Haccecan: Konuşmak için haklı olduğumu düşünmem gerek. Her şeyin doğrusunu bilen adamla ne konuşulur ki?
Karadeniz: Herşey konuşulur. Madem herşeyi bildiğini sanıyor. Öyle olmadığını gösteririz ona ben yapamam gerçi. Hep haklı çıkmasından tırsıyorum artık.
Haccecan: Öyle olmadığını anladığında hayal kırıklığına uğrar. 
Karadeniz: Uğrasın. O hayal kurmaz. Plan yapar.
Haccecan: Veya her zaman onun haklı olacağını bilmek beni sindirir. Rekabet edemem onunla.
Karadeniz: Benim gibi yap

Likya yolundan önce Karadeniz'le aramda yaşanan bir diyalog.