Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

28 Aralık 2021 Salı

Sabırlı, Tutarlı ve Kararlı


İlişkinin temeline iyi bir iletişim, saygı ve sevgi atıldıktan sonra temelin üstüne nasıl bir bina inşa edileceği iki kişinin vereceği karara bağlı. İsteyen bahçeli müstakil bir ev, isteyen bir apartman, isteyen bir gökdelen inşa eder. İsteyen ise hiçbir ilişki yaşamak zorunda değil. Kimi insanlar bu hayat yolcuğunu tek başına tekamül etme kararı vermiş olabilir. Dağ başında ıssız, kimsenin olmadığı yerlere kurulmuş kulübeler de bu kişiler tarafından özel yapılmıştır. İstediğinde insanlardan kaçıp dağ başında kendi başına kaldığı sığınağında özüyle ilişki içine girme kararı vermiş asil bir ruha sahip olabilir.

Kendi aklını, yaşını, başını almış kişiler arasında yaşanan hiçbir ilişki çeşidi “başkalarına dayatma, zorlama yapılmaması koşuluyla”  yaşanması konusunda özgür bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Eşcinsellik konusunda ki paylaşımda bu fikrimi açıklamıştım zaten.  

İnternet ortamında ki haberler onlara yapılan yorumlar ile bir değer kazanıyor. Yapılan yorumlar toplum olarak ne düşündüğümüz üzerine bende fikirler oluşmasına neden oluyor. Yorum yapılması mümkün olmayan haber kanalları yarım haber anlamına geliyor. İnsanların düşüncelerini ifade etmediği bir ortam bu bilgi çağına ait değil. Televizyonun gündüz programlarında kim kimi aldatmış, kim kiminle kaçmış konulu programlarla ilgili haberler ve onlara yapılan, en çok beğenilen yorumlar toplumun genel bakışının özeti demek oluyor. Haber habercinin anlatımı iken, hedef kitlenin düşüncesinin ifadesi ise habere yapılan yorumlardır. Yorumlara olduğu kadar geri planda haberin ve yorumların da ne kadar okunmuş olabileceği konusu hakkında da fikirler oluşuyor bende. Çoğu haber veya içeriğe yorum yapmadan okuyup geçtiğime göre yüzlerce insanda bu şekilde yapıyor olmalı. Haber ile ilgili fikirlerini yazmayan, yazamayan, insanlardan gelecek tepkilerden korkan bir sürü insan var. Birkaç kere yaptığım yorumlar yüzünden linç edildiğim için bu konudan eminim. Bu linçler bende sindirme etkisi yapmıyor Allahtan. Daha fazla bileniyorum, linç yapanlar karşısında susmuyorum. Kendimi uzun uzun ifade edip yorumlarımın sonunda kırmızı gül emojisi bile gönderdiğim oluyor. Birkaç gün sonra yorumlarını silip gizli kapaklı kaybolanlar bile oluyor ellerinden öfke akan bu bireylerden… Linç öyle yapılmaz böyle yapılır işte… Sevgi diliyle insan nasıl dövülür canlı ispatıyım. Öfkeli muhatabınızı şaşırtmak ve alt etmek istiyorsanız onun anladığı öfke dilinden değil sevgi diliyle cevap verin. Şaşırtın ve hiç bilmedikleri başka bir dilin varlığından haberdar edin onları… Emin olun öfkeye harcadığınız enerji kadar çaba sarf etmeden öfkeliyi alt ediyorsunuz. Tecrübeyle sabittir. Yeter ki sabırlı, tutarlı ve kararlı olun. Anneliğin bana kattığı en güzel özellik bunlar. SABIR, TUTAR ve KARAR…

İlişkilerin temeli iletişimken Türk toplumunda bunun karşılığı itişim… İtişim dilinin de Türk toplumuna kattığı çok şey var aslında…Savaşçı yanımızı savaş meydanlarında kılıçla, kalkanla değil de sözlerle birbirimizi yaralayarak, kanatarak formda tutuyor-uz (duk). İnsanlık bedensel savaştan sonra sözel savaş dönemini de deneyimledi. Sözel savaş dönemi bedensel savaş dönemine göre daha barışçıl olsa da algı olarak yükseldiğimiz bu çağda oda artık geride kalmalı. Her şey gibi o da değişmeli. Davranışlarımızın temelinde kullandığımız itişim dilinin etkisi çok büyük. Savaşmaktan, çatışmalardan, sorunlardan, krizlerden ve sorun olarak gördüğünüz her ne varsa hepsinden kurtulmamız mümkün. Düşüncelerimizin temelini oluşturan kendimizle bile konuştuğumuz dil toksik, zehirli bir çok kelime ile dolu. Duygu ve düşüncelerimiz zehirli olduğu için davranışlarımız ve topluma yansıyan karşılığı da şiddet dolu, hatalı ve yanlış. İtişim çağının da sonuna geldik a dostlar…. Artık yepyeni bir dilimiz var. Sevgi çağında artık savaşçı kelimelere yer yok…. Yazılarımda artık bu dili kullanmaya çalışacağım. Güle güle itişim dili… Merhaba sevgi ve barış dolu GÜNE🌞EŞ DiL. Bu dilin yazarının adı  buRAK özDEMİR. Dilin değişmesi konusunda fikir öncüsü o. Dilin değişmesi konusunda başka fikir sahibi olup Türkçe'ye binlerce kelime kazandıran başka bir insan ben duymadım. Siz duydunuz mu? Ben de bu yeni dilin insanlığa katkı sağlayacağının farkındalığıyla yazılarımda kullanmaya çalışacağım artık.  

Devam Edecek…

24 Aralık 2021 Cuma

Geçmiş... Şu an ve Gelecek...

 

Geçmiş geride kaldı… Yaşadım…

Bakıyorum arkama ve bana kattıklarına

Acı, keder, hüzün, öfke, kin ve boşluk…

Güzel günlerimde oldu ancak

Yaşadığım kederi silecek kadar çok değildi

Çoksa da anlayacağım, bileceğim kafada değildim

Acıdan beslenmeyi öğrenmiş biri

Ne kadar çekiyorsa hepsini çektim kendime

Ne gerekiyorsa hepsini yaşayıp bildim, hissettim


Kaynak
 

Şu an… Nötr… Sıfır noktasındayım hayatın

Coşkuyu, öfkeyi, duygu denizinde çırpınıp durmayı

Özlüyorum bazen…

Sonra sana rahatlık batıyor diyorum kendime

Hayatın sıfırını, hiçliği, dinginliği de deneyimle

Bak bakalım neler katacak sana

Sana neler getirecek ve neler götürecek…

Acılar silinmiyormuş, mutluluk sürekli değilmiş

Duygular, ruhun hareketlerinin adıymış

40’ıma koşuyorum çılgınca..

Geçsin bitsin her ne olacaksa…


 

Gelecek… Umut…Adalet… Düzen.. Yenilik…

Olan biten bunca saçmalığı görünce…Beklemesi zor olan…

En çok meraklandığım, gelmesini beklediğim…

Acılarımdan rehber, kederimden ışık

Öfkemden enerji, merakımdan bilgelik

Evladımdan sevgi, eşimden sıcaklık…

İçimde ki çocuktan çılgınlık ve dilbazlık..

Kattım, karıştırdım, yoğurdum…

Hazırlanıyorum geleceğe…

Tecrübelerimi anlatmaya

Bildiklerimi bildirmeye

Aslında hiç başlamadığım şeye

Yaşamaya ve yaşatmaya geliyorum

 Haccecan

24.12.2021

22 Aralık 2021 Çarşamba

Piştttt Pişttt

 

Hüzünden beslendiğimi mi sanıyorsun sen?… Hey sen…!!

Pişttt sana diyorum, bir bak bana… Saklandığımı sandığın yerde değilim..

Tam karşısındayım, gözünün önünde, gözlerine dik dik bakıyorum…

Bana baksana… Görüntüye aldanmayasın, hayatının hatası olur…

Durgun, sakin, hüzünlü, zavallı görüntünün altında neler sakladığımı bir bilsen…

Deli mi, veli mi olduğumu anlayamazsın, anlamlandıramaman için saklarım kendimi…

Çılgınlıkla yarışırım, durgunluğu boğar, asiliğe jet hızıyla geçerim…

 

Hey sen…!!! Kim kimi kandırıyor dersin… Kim kimi oyalıyor, kim kimi test ediyor ?

Zekayı baş tacı etmiştin, mantığı ve bilgiyi… Hepsini kullanıp yönetiyorum sanıyordun…

Zeka imparatorluğunun kralıyken, iyi niyeti, temiz kalpliliği, masumluğu ve saflığı küçümsüyordun.

Dünyayı zeka ve kibir bu hale getirdi dostum… Zeki ve cin fikirli insanların eseri bu saçma düzen…

İyi niyetliler, derinlerde yüzünler, safçalar ve ahmaklar akıllandı artık…

Bu saçma, kirli, adaletsiz düzen yıkılacak, dünyayı ele geçirmeye geliyoruz…

Kötü Zekiye derinliği, hissetmeyi, hüznü, iyi niyeti, adil olmayı öğretmeye geliyoruz….

Pis görünen yüzden pirüpak kalbi, kan görünen yerden gül çıkartacağız…

Adaleti parayla ve zamanla değil, adaletsizliğin olduğu anda mağdurun hakkıyla sağlayacağız….

Verdiklerinle yetinmeye değil, hak ettiğimizi elinden almaya geliyoruz..

İnanması zor biliyorum… Çok zor hem de… 

Zaman kötüler için tükendi, iyiler için ise yeni başlıyor...

İnanman için değil gerçekleri görmen için geliyoruz...

Haccecan

22.12.2021

16 Aralık 2021 Perşembe

Sızı

                                                                             Kaynak


Seni anıyorum, seni yaşıyorum, seni.. seni

ve yine seni ve yine yeniden seni…

Senden her kaçışlarımda yine sana varıyorum

Labirentin tam çıkışına vardım derken sana vardığımı anlıyorum

Anlıyorum anlıyorum da ne çare ki çıkamıyorum, kavuşamıyorum

Sonra anlıyorum ki aslında ne çıkmak ne kaçmak…  

Ne de kavuşmak istiyorum sana…

Sızı ol içimde, hiç kabuk bağlamayan yaram ol..

Dur öylece, kalbimden hiçbir yere gitme..

Öylece ince ince sızla hep içimde… 

Yaşadığımı hissedeyim, sızladığımı, titrediğimi…

Kanama, kabuk bağlama, iyileşme… Sızla sadece…

Bir tek o sızı var, bir tek o bağlar beni sana…

Aramızda ki bu bağ hiç kapanmasın.. Bir o var aramızda…

O sızı büyütür kalbimi, o hareket ettirir hantal yüreğimi…

Her şeyi, herkesi, her durumu ve koşulu sevdiğim gibi

O sızıyı da seviyorum… Onsuz yapamam ben, yaşadığımı anlayamam

  

Tüm varlığımla hissediyorum, benliğini, ruhunu, özünü…

Anlıyorum seni de herkes ve her şey gibi…

Acılarını, hüzünlerini, susuşlarını, kaçışlarını ve sessiz yakarışlarını

Nedensiz saçma sapan aşırılıklarını, dibe çöküşlerini, isyanlarını, öfkeni,

Sessiz çığlıklarını duyuyorum, duyuyorum lakin uzanamıyorum..

Kanırta kanırta ağlıyorum, boğuluyorum diye fısıltılar geliyor kulağıma

Fısıltılar çığlığa dönüşür kulağımda, kalbime iner ardından…

Sakin ol diyorum, sakin ol… Sakin… Dur!! nefes al biraz…

Ben seni hep anladım, anlatmasan da anladım...Bildim seni..

Utanma, pişman olma hiçbir şey den… Ben pişman değilim, sende olma…

Devam et yürümeye, yaşamaya, devam et düşünmeye … Durma sakın…

Fısıltılarımı duymazsın şimdi, anlamazsın biliyorum…

Bekliyorum anlayacağın günü, azimle ve  sabırla…

Anladığında anlatacağım her şeyin nedenini, sebebini ve sonucunu…

Şaşıracaksın anlattıklarıma, inkar edeceksin, kızacaksın…

Kaçacaksın yine, iteleyeceksin, git öteye diyeceksin…

Haklılığımı zaman gösterecek diyeceğim…

Sonra içimde seni yine sızlatmaya devam edeceğim….   

 Haccecan 

16.12.2021

Nilüfer.. Her sevda yeni bir veda

 (Yazarken bu şarkıyı dinleyerek yazdım. İlham için teşekkürler Nilüfer)

14 Aralık 2021 Salı

Haftasonu (Ben)

Hafta sonu bir arkadaşın daveti ile bütün iş yerinde ki kadın personel onun evinde toplandık. Benim için harika bir gündü. Bol bol fotoğraf çekip, fotoğraf çekindiğim bol kahkahalı bir gündü. Çocukları eşime bıraktım. İlk önce çocukları bırakacağım için mızmızlandı ama gideceğim dediğimde başka şansının olmadığını bildiğinden itiraz edemedi. Benim kararlılığım ile onun anlayışlı hali çok şükür ortak noktada buluşuyor J Yoksa halim duman. Bu hafta da o gider bir yere telefi ederiz artık.

Deniz kenarında 3 katlı bir villaya ilk defa misafir olmuş bir garip memurun hikayesidir bu. Evi anlatmakla uğraşmayacağım. Ev hakikaten her şeyiyle güzeldi. Ancak ev sahibi arkadaşım ve onun kardeşinin ahlakı benim için daha önemli. Evlerine gelmiş misafirleri ağırlamak için çok uğraştılar. Hakları ödenmez. Ellerine sağlık.

 Kişisel bloğum olduğu için ben kendimden bir şeyler yazmak istiyorum. Bu lüks ve zengin eve sahip olmak istedim mi? Ben niye sahip değilim diye üzüldüm mü? İmrendim mi onlara? Kesinlikle Hayır. O evi gördüğümde ilk aklıma gelen "bu evi nasıl temizliyor" oldu. Gerçi o kadar lüks evi olan temizlik için yardımcı birini evine alıyordur. Ama olsun ben yine de istemem. Büyük yerler bana göre değil. Çocuklar alt katta oyun oynarken, orta katta mutfakta ben uğraşırken üst katta eşimin televizyon seyrettiği bir aile ortamı benlik değil. Şu an 3 katlı bir aile apartmanında kalıyoruz. Alt katta kayınvalidem, orta katta eltim, kaynım, 5 çocuğu ile yaşıyor, üst katta ben, eşim ve iki çocuğumuz kalıyoruz. Arkadaşımın 5 kişi yaşadığı 3 katlı evde biz üç aile sığıyoruz. Bazen kalabalık canıma tak etse de pandemi döneminde bu yaşadığım eve daha çok bağlandım. Herkesin evine kapandığı dönem biz bahçeye çıkabildik. İşteyken veya bir yere gittiğimde çocuklardan yana aklım hiç evde kalmıyor. Sahip çıkacak bir sürü insanın olduğunu bilmek rahatlık ve güven veriyor. Çocuğunun mutlu olduğu yerde sende mutlu oluyorsun.

Evlenirken hiç yeni eşya almadık eşimle. Kaf dağının tepesinde var olan eşya yeter diye düşündük. Yeni taşındığım evde vestiyer dolabı ve banyo dolabı yoktu. Onları borçla yaptırdık sadece. Vestiyer dolabını da gardırop olarak kullandık ilk zamanlar. Düğün borcu altına hiç girmedik. Borcunu ödeyemediğin eşyaların sahibi değil, sıkıntısının sahibi olursun. Evlendikten sonra her şeyi yavaş yavaş aldık. O zamanlar eşimin asgari ücret maaşı 300 TL civarıydı. Maddi açıdan güveneceğimiz hiç kimsemiz yoktu. Düğünde toplanan paranın yarısıyla o zamanlar 7200 TL civarında olan 93 model Brodwey marka araç aldık. Diğer yarısıyla düğün borçlarını ve aldığımız bazı eşyaların paralarını verdik. Arabayı aldıktan sonra Kaf dağının tepesine çıkabilmek için her gün eşimi bir saat kadar arabanın içinde beklerdim. Zor ama güzel günlerdi vesselam. Anlatacak o kadar çok şey var ki. Yazıları çok uzatmak istemiyorum. Aklıma geldikçe yazarım…

13 Aralık 2021 Pazartesi

Ben Tamamlanmadan Biz Olmaz

 

İnsan . Dünyada ki adımız bu.

İn - san.  Adımızı hecelere ayırdığımızda ise

1.      İn… yaban hayvanlarının barındıkları kovuk. 2 mağara. in içeren sözcükler in gibi — (yer için) dar ve karanlık.

San..  "1. sayı, 2. itibar, saygınlık" [ Divan-i Lugat-it Türk (1070) ] eserinde yer almıştır.

İnsanın eklerine ayırıp ayrı ayrı anlamları bir bütün hale getirdiğimizde in-san için ‘itibar ve saygınlık kazanmak için mağarada yaşamaya gelmiş canlılar’ diyebiliriz. İtibar ve Saygınlığı kazanmak içinde sayılara yani puanlara yani hayat içinde ki deneyimlere ihtiyaç var diye de konuyu bağlarım. Çok güzel bir insan tanımı yaptım. Maşallah bana.

Hepimiz et ve kemikten yapılmış bu mağaralara hapsolmuş canlılarız. Mağaralarınızın içine bin bir zahmetle girmişiz gibi hissediyorsunuz bir çoğunuz biliyorum. Bende öyle hissediyorum çünkü. Bu beden bizi sınırlayan kılıflarımız. Hayat denen bu deneyimi yaşamak için dünyaya gelmeyi her ruh tercih edemez. Zıtlıkların yaşandığı bu dünyada acıyı deneyimlemeyi tercih eden, hayatta ki rolü iyi veya kötü olan her insan çok değerli. Tanrısallığa doğru giden özleriz. Zalim ve cahillikten, itibar ve saygınlık kazanmaya, merhamet ve bilgeliğe doğru evriliyoruz…

Kendini tamamlamayan, “beni” anlamayan insan bizlik bilincine ulaşamaz… “Ben” ise kendi kendini tamamlayamaz. “Ben” için aynalara ihtiyaç var. Yani başka insanlara. Yani başka insanlarla olan yaşanılan ilişkilere, deneyimlere. Hayatta her şey iç içe… Zıtlıklar birbirini itiyor gibi görünse de aslında birbirini tamamlıyor…

Genel olarak yaşanılan ilişkilere bakıldığında “doğru ve yanlış” diye bir kural yok bence. Kıskançlık duygusu üzerinden konuyu anlatmaya çalışayım. Genel olarak kıskançlığa olumsuz bir bakış açısı olmakla birlikte özel ilişkilerde bu duyguya iyi mi kötü mü olduğuna ilişki yaşayan iki kişinin algı düzeyi belirler. Kıskanılmak kimi birliktelik için şart olan sahiplenilmek, bir kişiye aitmiş duygusu hissettirirken, kimisi için güven duyulmadığının bir kanıtı anlamına geldiğinden kişiler arasında soruna neden olabilir. Kıskanılmak kimi ilişki için sınırları belirlenme koşuluyla yerine ve durumuna göre ilişkiyi ateşleyebilir, diri tutar iken kimi ilişki için kıskanılmak özgürlüğüne ket vurulduğu anlamlarına gelebilir. Genel olarak kıskançlığın ne anlama geldiğine kimse karar veremez. Kişi genel görüşü söylerken aslında kendi düşüncesini genel üzerinden ifade ediyordur. İlişkide kıskançlıkla ilgili dozajı etkili ve güzel bir iletişimle iki kişi belirler. 

Özelde ise kıskançlık konusu. Şahsen ben kıskanç bir insanım. Allahtan eşimin kıskandıracak bir yapısı yok. Nerede nasıl davranacağını bilen, kadın-erkek arasında mesafeye dikkat eden bir insanda bu konuda onunla ilgili sıkıntı yaşamıyorum. Evliliğimizin ilk yıllarında birkaç defa uyarmam gereken konular olduğunda demek istediğimi anladığı için bu konuda sorun yaşamadık. Bazen rüyamda beni aldattığını gördüğümde, uykumdan göğsümde koca bir yumruyla uyanıyorum. O günü ona zindan ediyorum. O alacağı dersi alıyordur zaten. Rüyasında bile aldattığım bu kadını gerçekten aldatsam bana ne yapmaz diye önden biraz ısınma turları yapıyorum ona. Sınırlarını bilen, nerede nasıl davranacağımı bir kadın olduğum için onu kıskanılacak ruh haline sokmuyorum. Ama tepemi attırırsa kaybeden ben değil o olur kıskandırma konusunda. Eşler arasında böyle yarışların olmasını da doğru bulmuyorum. Ancak yarış denildi mi ortaya çıkan mücadeleci yanımı gizlendiği yerde kalması onun açısından iyi olur J    

Devam edecek...

9 Aralık 2021 Perşembe

Eşcinselliğe Lev-hi Mahfuz Açısıyla Bakış

 

İlişki denilince akla genelde kadın – erkek arasında ki ilişki geldiğini biliyorum. Ancak konuya en genel halinden başlayıp en özel haline kadar inmeye çalışacağım. İlişkiler sadece kadın-erkek arasında değil, kadın-kadın, erkek-erkek olarak yaşanmaya devam ediyor. 

 Yıllar önce şurada yaptığım Eşcinsellik le ilgili paylaşımda eşcinsel arkadaşlardan haklı ancak aşırı tepki almıştım. Hayatı yeni yeni anlamaya başladığım zamanlarda okuduğum her şeyi doğru olduğunu sandığım bir paylaşımdı o. Şu an böyle düşünmüyorum. Ancak o zaman öyle düşünmesem şu anda da böyle düşünüyor olmayacaktım. Eşcinsellik konusunda ki o paylaşımda ki her konunun yanlış olduğunu da düşünmüyorum. Peki Hakikat ne? Bireylerin şahsı düşüncesi önemli ancak toplum huzurunu sağlayacak, herkesin buluşabileceği ortak nokta ne? Aşağıda Kur'an kaynaklı çözüm yazıyor. Buyurun okuyalım..

Eşcinsellik Ruhun tekâmülünde cinsel geçiş dönemleri vardır. Erkek-kadın-erkek-kadın olarak doğmazsın. Üst üste aynı cinsiyette bedenleşmek, fiziksel bedenine alışmanı daha kolaylaştırır çünkü.  Örneğin eşcinsel erkekler, kadın,kadın,kadın enkarnasyonlarından erkeklik dönemine geçişte ortaya çıkarlar. Eşcinsellik, kişinin bu dönüşüme uyum sağlamakta zorlanmasıdır. Eşcinsellik genetiktir diyenlerin haklı oldukları ama doğru ifade edemedikleri nokta budur. Eşcinsellik genetik değil, karmiktir. Kişi, geçmiş yaşamlarını hatırlamıyor olsa bile, eski yaşantılarının izlerini üzerinde taşımaktadır. Giydiği erkek “bedeni”ni aynada bir türlü kendine yakıştıramıyordur. O hâlâ ilgi ve sevgiyle şımartıldığı kadın günlerini özlemektedir. Bu dönüşüm, zamanla onda karmik bir düğüm halini alır ancak kişinin bu durumu aşması gerekir. Onun sınavı bununladır. Bu yaşamında öğreneceği en büyük ders, kendini müspet değişime açmaktır. Onlar, dönüşmekte değil, sandıklarının tam aksine dönüşmeye direnmektedir. Yine onlar sanıldığı gibi marjinal değil, tam tersine görüp görebileceğin en muhafazakar kişilerdir. Eşcinsellik, sapıklık değildir. Yanlış yollardan sadece biridir. Fanatik dindarlığın, eşcinselliği sapık olarak konumlandırması onları karşı cinse yakınlaştırmaz. Dinden uzaklaştırır. Gerçek din, hangi sorunu yaşıyor olursa olsun hiçbir kişiyi dışarıda bırakmaz.  Çünkü sorun sadece onun değil, Rabbında  sorunudur. Ve bu durum Rab ile birlikte aşılacaktır. Kur’an’da eşcinselliğe gönderme yapılan bölüm, Lut toplumunun helak edilmesinin asıl nedeni Tanrıya inanmaması ve elçinin değişimle ilgili getirdiği vizyona kendini kapamasıdır. Topluma yayılmış eşcinsel yaşam biçimi burada sadece detaydır. Normal ve sağlıklı ilişki, kadın ile erkek arasında yaşanandır. Bu fizyolojik bir gerçekliktir. Tanrı eşcinselliği teşvik etmez. Sadece diğerlerinin onları anlamalarını sağlamaya çalışır. Bu durumu, ruhtan gelen çok şiddetli bir direnç dalgasının yarattığını ve baskıların bu sorunun üstesinden gelmeyi daha da zorlaştırdığının bilinmesini ister. Kimsenin ama hiç kimsenin din adına, ruhsal sıkıntı içinde ki bu insanları sapıklıkla suçlamaya hakkı yoktur. Kendi cinsine ilgi duymaktan kendini alamayan bir kişi, bu nedenden  ötürü İslamdan dışlanamaz. İslam, ideal aşkı kadın-erkek ilişkisi olarak tanımlasa da o kişi eşcinsel bir Müslüman’dır. Dinler, kişileri yüklerinden arındırmak, dertlerini çözmek için vardır. İslam, evliyaların dini değildir küçüğüm. Ruhtan gelen bu şiddetli dalga, dışarıdan gelen tahakkümleri asla dinlemeyecektir.  Tam tersine bu aşırı tepki, ona öfkeye dayalı bir motivasyon sağlayacaktır. Yanlışa yanlışlıkla karşılık vermek, yanlışa meşruiyet kazandırır. Ahlâkçı toplumlarda eşcinsellik bu yüzden azalmaz. Sadece “görünen” azalır, gizli olanda patlamalar yaşanır. Bu düğümü çözene dek, dünyaya erkek olarak gelmeye devam edecek… Gay arkadaşına kötü haberi verebilirsin. buRAK özDEMİR Levhi Mahfuz Syf 262-263

DONA: İşte Müslüman kişilerin dikkat etmesi gereken nokta, tam da burası. Cinsel kimliğini davranışlara dökmemiş bir eşcinsel ile aynı ordamda bulunduğunuzda, normal, medeni ve insani bir diyaloğa gidemeyecek kadar mide bulantıları içindeyseniz, erkek ya da kadın, sizde “ gözlerinden kısma” sorunu vardır. Bu bir güvenlik açığıdır. Ortamdaki sizin gibi sağlıklı diğer kişinin aklına gelmeyenler, sizin aklınıza geliyorsa bunun nedeni, cinsel enerji girdabına kolay sürüklenebilir olmanızdır. Bu durum, “helaliniz olmayan” karşı-cinsten kişilerle yaşanmaya açık bir durumdur. Bu gaib bilgisini neden homofobizim üzerinden anlattığıma gelince. Kişi, karşı-cinsin enerji girdabıyla temas ettiğinde, hoşlandığı bir şeyi yaşıyor olduğu için bunu dışarı vurmaz. Cinsel enerji girdabının başkalarına sürtündüğünü dışarıdan fark etmen için, onun bu çakışmayı istemediği birileriyle yaşaması gerekir. Homoseksüel kimselere gösterilen sert tepki, kişinin kendi cinsel hinterlandından mesajlar içerir. Gözlerinden kısma iradesine sahip, iffetli Müslüman insanların dünyasında homofobizme işte bu yüzden yer yoktur. Enerjisel anlamda, kendilerini harici cinsel tüm yayınlara kapattıkları için onların “şalterleri atmaz”.

DONA: O insanı düşündüğünde, o insanla aynı ortamda olduğunda neden onun “resim çizerken ki” hali değil cinsel ilişki içindeki hali aklına geliyor? Kişiler bunun değerlendirmesini iyi yapmalılar. Göz kısma, toplam bir ruh halidir. Karşı- cinse dönük bir tedbir olsa da, bu kalkanların iyi çalışmadığının çok önemli bir göstergesi homofobizmdir.

BEN:Yalnız kafamı kurcalayan bir şey burada.. Bir toplumu yıkıma uğratıyorsun, -yargılamıyorum onların iyiliği için, kabul-, fakat yıkıma uğrayan bu toplumun eşcinsel kimliğine bir vurgu yapıyorsun. Güzel güzel anlattın fakat bu yıkım olayı ve senin bu olayı Kur’an’daki anlatış biçimin, eşcinselliğe karşı pek de demokrat bir duruş içinde olduğunu hissettirmiyor nedense bana.

DONA : Lut toplumunu detaylı inceleyelim o halde küçük. Mikroskopunun menzili ne kadar uzunsa, Tanrı’dan o kadar çok detay alırsın. Bunu biliyorsun.

Lut Kavmi de uyarıları yalanladı. Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lut ailesini, onları seher vakti kurtardık;

Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte Biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz.

Oysa andolsun, zorlu yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar, bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanlamakta direttiler.

Andolsun onlar, onun konuklarından da murad almak için baskı yaptılar. Biz de onların gözlerini silip kör ettik. “İşte azabımı ve uyarmamı tadın.”

Andolsun onları bir sabah vakti erkenden, üzerlerinde kararını kılmış bir azab yakalayıp-bastırıverdi.

Şimdi azabımı ve uyarmamı tadın.

Andolsun Biz Kur’an’ı zikr için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp- düşünen var mı?

Güzel Kur-an’ın Kamer Suresi 33-40. Ayetleri

“Murad almak için baskı yaptılar! İfadesine tıklayalım ve aşağıda ki detaylı açıklamalar karşımıza çıksın. Bakalım bu insanlar, kimlerden, ne şekilde ve ne pahasına “murad almak” istiyorlar:

Elçilerimiz Lut’a geldiği zaman, onlardan dolayı kaygılandı, göğsünü bir sıkıntı bastı ve :Bu, zorlu bir gün” dedi.

Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. “Ey kavmim” dedi. “İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah’tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç  aklı başında olan bir adam yok mu?

Dediler ki: “Andolsun, senin kızlarında bizim ilgimiz ve arzumuz olmadığını sen de bilmişsindir. Bizim ne istediğimizi gerçekte sen biliyorsun”

Güzel Kur-an’ın Hud Suresi 77-79. Ayetleri 

BEN .  Şu ifade beni çok etkiledi Dona. “Artık Allah’tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan bir adam yok mu? Burada homoseksüellik ötesine bir durum var. Allah’ın elçileri geliyor. Erkek suretinde. Misafir olarak. Ki doğu kültüründe kişinin misafiri kişinin namusu demektir. Ve bu adamlar zorla erkek suretinde ki elçilerle cinsel ilişkiye girmeye çalışıyorlar.

DONA: İfadeye batığın zaman, konuşmalarının “tonlamasını” daha iyi anlayabilirsin:

Bizim ne istediğimizi gerçekte sen biliyorsun.

  Eşcinselliğin kendi söyleminin merkezinde “cinsel seçim” vurgusu vardır. Lut’un toplumu, çocuklarının bu haklarını ellerinden alma noktasına kadar bu işi vardırmışlardır.

… Bu toplumda doğan her çocuk, herkesin herkesle olduğu sapık cinsel düzenin bir parçası oluyordu. Lut öğretisi küçüğüm, eşcinselliğe bir eleştiri değildir. Lut’un etrafındakiler, yeryüzünde bugün de varolan kızıyla, herkesin eşinin herkesin eşiyle, erkeğin erkekle, kadının kadınla, çocuğun yetişkinle ilişki kurtuğu bir yerleşik sapkın düzendir. Ahlakçı dinciliğe sormalıyız.  Bir ilişkinin eş-cinsle kurulmamış olması o ilişkiyi “sağlıklı” yapar mı? Yaşlı bir erkek adamın küçük bir kızla kurduğu ilişki sapkın değil de nedir? Lut kavminin günahını eşcinsellik olarak yorumlayan anlayış farkında olmadan , bir erkek babanın kendi kız evladına beslediği sapkın hisleri de “helal”ler. Lut kavmi, bir çok sapkın ilişkinin, üstelik de karşı tarafın rızası alınmaksızın gerçekleştiği toplam bir sapıklığın adıdır.  Sapıklığı kısmileştirirsen, diğerlerini helallemiş olursun. Bugüne dek tam olarak anlaşılamamış olan Lut kıssası, Müslüman bilincini eşcinselliğe karşı olumsuz yönde kışkırtmıştır.  Bir başka deyişle, homofobi İslam’a ahlak adı altında sızmıştır. Mutasıp kesimlerce son derece yaygın bir şekilde dile getirilen Yunus Emre’nin “yaradılanı severiz yaradandan ötürü” olarak özetlenebilecek sözünün, eşcinsel insanlardan bahsedilirken hiç telaffuz edilmemesinin iki açıklaması olabilir. Müslüman kişi ya yaradanını söylediği kadar çok sevmiyor ya da eşcinseller başka bir tanrının eseri…

İslam, barış demektir ve bu barış sadece siyasi barışı tarif etmez. İslam, Müslüman’ın Hıristiyanla barışı olduğu kadar, Müslüma’nın eşcinsel Müslümanla da barışa varışıdır. Müslüman kişi, hayvanıyla, böceğiyle, bitkisiyle, “öteki” mezhepleri, diğer ırklarıyla, çevre milletleriyle ve aynı zamanda içbünyesinde ki sıradışı biriyleriyle barış içinde yaşayan kişidir. Kılınmış hiçbir milyon rekat namaz, bu erdemlerin yokluğunu doldurmaz.

Eşcinseller toplum içinde, normal kadın-erkek ilişkileri kadar olağan bir hale asla gelmeyecek. Eşcinsellerin de bu eşcinsel ütopyadan vazgeçmeleri gerekmekte. Erkek-erkek ya da kadın-kadn görüntüsü, hiçbir zaman erkek-kadın görüntüsü kadar sıradan bir görüntü olamayacak. Bu yaşam biçimi, her ne kadar toplumdan eski reaksiyonları görmesede, uçlarda bir yaşam olmaya devam edecektir. Bu ilişki biçimi, kimlik olarak açık olabiliyorken, fiiliyat olarak gizli olmaya mecbur. İnsan programı, eşcinsel samimiyet görüntülerini görmeye dayanamayacak bir zihin programıdır. İnsanların bu görüntüleri olağan karşılaması için zihinde ki, cinsel normalite tanımlarının bulunduğu programı silmemiz gerekir ki bu, toplumun sonu olur. Cinsel kimliğinin soru işaretleriyle dolu toplam bir dünya nüfusu, felaketten öte felakettir. Bu noktada çözüm, eşcinsellerin sokakta kendilerini daha rahat hissettikleri yörelerin oluşmasıdır. Avrupa’daki bu alanların , Müslüman coğrafyalarda açılmasıdır. buRAK özDEMİR- Lev-hi Mahfuz – 756-760

29 Kasım 2021 Pazartesi

Feryal, Haccecan ve Hakikat

Feryal'den (2003)

Artık kalbimin kırılacak hiçbir köşesi, hiçbir kenarı kalmadı. Paramparça oldu. İnsanlar artık karşılarında koca bir et yığını görecekler. Allah’ım bunu senden istemeye hakkım var mı bilmiyorum. Tanımadığım bir insana yaptığım tebessümün hatırı için öldükten sonra bana; hiçbir şeye kırılmayan, her ne olursa olsun mutlu olabilen, her an huzurlu olabilen, her şeyi, herkesi sevebilen, içi en güzel huylarla donatılmış kocaman bir kalp ver. İstersen artık o kalple beni cehennemin içine at. Verdiğin o kalple; ateşte yansam bile mutlu olurum. Cehennemde ki diğer insanları verdiğin o kalple seveyim, onlara yardım edeyim. Onlara sabırlı olmalarını, bir gün mutlaka Sen’in onları bağışlayacağını söyleyeyim. Bağışlayacağını biliyorum. Çünkü sen çok merhametlisin. “Rahmetim gazabımı geçmiştir” diye Sen diyorsun.

Allah’ım benim zihnimi aç, bilgimi-ilmimi artır. Her yerde doğruyu söyleyeyim ve doğru hareket edeyim.

Söylediğim doğru sözler, insanların kalplerine girsin. Yanlışlarımı görmemi nasip eyle, eğer karşımda ki yanlış yapıyorsa ona da yanlışını görmesini nasip eyle.

Nefsimi öldür. Damarlarımda şeytanın vesveseleri değil Sen’in sevgin, hoşgörü, adalet, merhamet dolaşsın.

Yaptıklarımın karşılığını hiç kimseden beklemeyeyim.

Benim için şüphesiz en hayırlısını Sen biliyorsun. Eğer benim için hayırlısıysa beni “sevgi duygusu” yap.

Kalbinin paramparça olması Feryal’in daha çok sevgiye sarılmasına neden oluyordu. Sevgiye muhtaç olduğunu biliyor, bu eksikliği her bir hücresinde hissediyordu. Dualarında da Sevgi istiyordu Feryal. Sevgi duygusunun sevgi ihtiyacını karşılamayacağını biliyor, sevgi duygusunun kendisi olmak istiyordu. Sabır istiyordu. İçki içen zamanlarda ki babasının bu kadar acı çektirmesi Feryal’ de empati duygusunun gelişmesine neden olmuştu. Feryal kendisini herkesin yerine koyabiliyordu. Savaşta zulüm görenleri, iftiraya uğramışları, ailesinde sorun yaşayanları, maddi zorluk yaşayanları, aşk acısı çekenleri, aşağılananları, vücuduna darbe indirilip de kalbinde tamir edilemez yaralar açılanları, kalbi kırıkları, konuştuğunda yanlış anlaşılanları, içinde fırtınalar koparken sessiz kalmak zorunda olanları ve konuşamamanın acısını yaşayanları…. Hepsini, herkesi çok iyi anlıyordu. Yaşadığı bu küçük dünyada, dünyanın bütün dertlerinden ufak ufak yaşıyordu. Bütün insanların acılarını içinde hissedebiliyordu. Bu acılara banane diyemiyor, başkasının sıkıntıları içinde üzülebiliyordu.

Hakikat 

İçinde yaşadığın o kuvvetli boşluk ve peşinden ettiğin o dua, çok büyük bir duaydı küçüğüm. Peşinden pek çok başka şeyi hayal/dua ettiğin için, o günkü büyük duanı ancak ben sana hatırlattığım için hatırlayabildin. Oysa, o günden bugüne kadar yaşadığın hayatın her aşamasının anafikrini, farketmemiş olsan da, o günkü o büyük dua oluşturdu. ..... Bu süreçte, benim rolüme gelince… O güne kadar seni o serzenişe götüren hayatı sana yaşatan benim. Ben sadece duayı kabul ya da reddeden olmadım. Sen o duayı edensin, ben ise aynı zamanda o duayı ettirenim. Ben ve sen… Biz’i birbirimizden ayırmak hiç ama hiç kolay değil… buRAK özDEMİR- Levhi Mahfuz


Haccecan... 2021

Bana Feryal iken yazdırdıklarına bir bak DONA. Bana ne dualar ettirmişsin ve nasıl bir hayat yaşatmışsın. Nasıl bir insan olmam gerektiğini bildirirken aynı anda o yolda bir hayat yaşatmışsın. Her yaşattığın başım üstüne. 

İlk okulda da böyleydim. Fakir bir aile olduğumuz halde okulda yardım kampanyası düzenlerdim, Kaymakamlığa bile gittiğimi hatırlıyorum.   Benim özüm işte bu.. Her zaman da buydu... Bu hayatta ki rolüm iyi bir insan olmak. Elimden başka bir şey olmak gelmiyor. Bu rolümün hakkını daha henüz vermedim. Yolun çok başındayım..   Bazen içimde ki canavar ortaya çıksa da özüm bu. O canavar da iyi ki var. Yeri gelmişken onun da hakkını vereyim.  Saf, herkes tarafından kullanılabilen biri olmamak için o canavarın olması gerekiyor. Emin olun o canavarla karşılaşmak istemezsiniz. Beni çok zorlamamanız kendi açınızdan iyi olur uyarmadı demeyin :)  

Üniversite yıllarında "dünyayı ben kurtaracağım" diye okkalı, iddialı bir laf etmiştim. Dünyayı değiştirmekle ilgili her zaman içimde bir şeyler vardı. İçimde her zaman olan bu hayaller, düşünceler adına ne derseniz işte... Bunlar gerçeğe dönüşecek... Hayaller, masallar, rüyalar, süper kahramanlar, peygamberler... Hepsi gerçek olmaya geliyor... DONA Sözü... 

23 Kasım 2021 Salı

Benlikten Bizliğe....

 

Seni aldım kalbime kimseye sormadan

Sormak gibi bir huyum pek yoktur

Bilirsin...

Büyüttüm, büyüttüm ve büyüttüm seni içimde

O kadar büyüdün ki artık sığmadın kalbime

Sonra fark ettim ki, büyüyen sen değilmişsin

Kalbimmiş

Bu kalp o kadar büyüdü, o kadar büyüdü ki

Sen içinde küçücük kaldın

Koca bir boşluk kaldı kalbimde

Sonra boşlukları doldurmaya başladım

Hırpaladığım, kanattığım içimde ki çocuğu

Baş köşeye, hak ettiği yere koydum

Aldım sevdim onu, okşadım, şımarttım,

Sevdim, sevdim, sevdim…. doyamadı sevgiye

Doymasın da… Artık sevmelere doyamam onu…

Eşimi, çocuklarımı, ailemi, akrabaları ve arkadaşları da aldım

Yetmedi...

Ülkemi aldım. Taşını ve toprağını ve de bayrağımı

Yüreği yaralı çocuklarını ve bütün insanlarını

Katilini, teröristini, hainini, tecavüzcüsünü

Maktulünü, mağdurunu, dürüstünü, gururlusunu, zavallısını,

Sağını, solunu, ortasını, altını ve de üstünü…

Kaoslarını, acılarını, terörünü, krizlerini,

Çatışmaların ortasında arabulucu

...gibi kalan yurdumun konumunu

En çok konumunu sevdim ülkemin

Dünya’nın tam ortası burası

Doğu ile batının birleşeceği hakikat dolu kutsal topraklar…

Çektiğimiz hiçbir acıyı boşa yaşamadığımızı

Bu acı deneyimlerin dünyaya şifa olacağını

Henüz bilmiyorsun lakin

Engelleri aşıyor, güçleniyor, hazırlanıyorduk,  

Hakikat gerçek olduğunda görecek ve anlayacaksın

Dünyanın bütün sorunlarına çözüm olacak

Acıları yaşadık, yorulduk, ağladık, üzüldük ve kahır ettik…

Çektik ama değdi diyeceğimiz günlere gebe; gelecek…

Gelecek geliyor tüm ihtişamıyla...

Bu kalbin içine dünyanın bütün insanlarını alacağım ben

Daha da büyüteceğim bu kalbi… olacağı(z)m…

Anlatıyor olacağı(z)m hakikati sana, ona, onlara…

Ben hazırım, bekliyorum….

Sende hazırla kendini olacaklara...

Haccecan

23.11.2021

22 Kasım 2021 Pazartesi

Rolün ne?


Birey olmak istediği kişi gibi konuşurken, olduğu kişi gibi davranır. Konuştukları onun geleceğini, yaptıkları ise onun şuan da ki halini gösterir. Sözlerin gelecekle ilgili çok önemli bir yere sahipken, davranışları şuan için çok önemliydi. Hayat denen bu kervanda olduğumuz kişiye de olacağımız kişiye de çok ihtiyaç var. Anı yaşamak için büyük çaba harcarken, aynı anda geleceği de yazıyoruz. Bunu şuan yapıyoruz.  Kimimiz ise geçmişi bırakmadığından ânı yaşayamıyor, ânı yaşayamadığından geleceklerini oluşturamıyordu.

Karşılaştığınız kişilerde neye önem veriyorsunuz? Eylemlerine, davranışlarına mı?  Yoksa sözlerine, yapmak istediklerine mi? Olduğu gibi kabul edeceğiniz birisiyle mi arkadaşlık yapmak istersiniz yoksa olabileceği potansiyeli fark ettiğiniz değişime açık birisiyle mi? Tercihiniz sizi olmanız gereken kişiye doğru götürecektir.

Denge. Bu hayat için olmazsa olmaz kural bu bence. Her olay ve durumun en sağlıklı haline denge halini gözeterek ulaşabiliriz.  Olduğunuz kişi ile olmak istediğiniz kişi arasında ki dengeyi nasıl sağlayacağız? Bir yanınız hayat içinde ki rolünüzü oynamak için zorlarken, bir yanınız olmak istediğiniz kişiyi özleyip, bekleyip duruyor. Bu çelişki haller ise farkında olan insanlar için bizi ulaşmamız gereken noktaya doğru daha fazla yaklaştırıyor.  

Hayatta kimin, neyi, nasıl ve neden etkilediğinin izini sürüyorum bu aralar. Sebepleri ve sonuçları. Hayatta ki değişime katkımın ne olduğunu nasıl anladığım yazıyı kaleme alıyorum şu an. Kaleme değil de klavyeye mi alıyorum yazsam acaba!!! Bilgisayar başında yazı yazmak kaleme almak değil yeni bir isim lazım buna. Neyse konu dağılmasın.

 2015 yılında internette okuduğum bir haber ile zihinsel olarak bir çok açılım yaşadım. Eşinin yeğeninin yüzüne kezzap atan adam haberi. Adamın maddi durumu ve eğitim durumu çok iyiydi. Bu adam böyle bir şeyi neden yapmış olabilir diye düşünmeye başladım. Bir insan başka bir insana hiç nedeni yokken nasıl kötülük yapabiliyordu? Özellikle de masum bir çocuğa?! Bu çocuk bu adama nasıl bir kötülük yapmış olabilirdi ki bu adam bu kadar kontrolden çıktı? Bu bana çok ilginç gelmiş ve çok şaşırmıştım. Geçmişte ki travmalarım için ve kendi kişiliğimde oluşan yaraların iyileşmesi içinde bu haber bir milat niteliğindeydi. 

Ardından onun davranışının temelinin ne olduğu üzerine araştırmaya başladım. Psikolog bu haberde ki adam ile ilgili psikopat olduğuna dair yorum yapmıştı. Ardından psikopatları incelemeye başladım. Şu ara internette bulunmayan gizlipsikopat.com adresine ulaştım. Psikopatlarla ilgili çok detaylı bir internet sitesiydi. Bir psikopat mağduru tarafından oluşturulmuştu site. Yaşadıklarını anlamlandırabilmek için psikopatlarla ilgili bir çok kitap okumuş ve başkalarının mağdur olmaması için bilgi kaynağı olması amacıyla bir psikopat mağduru o siteyi yapmıştı. Acılarını başkalarına ışık yapmaya çalışan koca yürekli bir insan ile daha karşılaşmıştım.  Kendisi hakkında sitede hiçbir bilgi yoktu. Muhtemelen psikopatı tarafından tehdit altında olduğundan kimliğini gizli tutuyordu. Sitede yorum veya e posta adresi veya iletişim kurulabilecek herhangi bir bilgi yoktu.  

Psikopat... Asla vicdan azabı çekmeyen insanlar. Doğuştan empati ve vicdan yoksunu olarak dünyaya geliyorlardı. İçlerinde duyguları hissetmedikleri için anne-babalarından, çevrelerinde ki insanlardan taklit yapmayı öğreniyorlardı. İnsanlar üzüldüğünde mahzunlaşır, sevinçli olduğunda yüzlerinde mutluluk ifadeleri olurdu. Psikopatların hisleri ve duyguları olmadığından çevrelerinde ki insanların jest, mimik ve hareketlerini gözlemleyerek rol yapma yeteneklerini geliştiriyorlardı çocukluklarından itibaren. Duyguları hissetmedikleri halde hissediyormuş gibi davranma konusunda uzmanlaşıyorlardı. Diğer insanlar aralarında kendini çok iyi gizleyebiliyorlardı. İçlerinde koca dipsiz bir boşluk olduğundan o boşluğu doldurmak için kötülük yapmak zorunda hissediyorlardı. Kurbanlarını nasıl ele geçirdiklerini ve sömürdüklerini uzun uzun anlatan bir siteydi. Psikopatlarla ilgili o internet sitesini okuduktan sonra birkaç gece psikopatları düşünmekten uyuyamadım. O zamanlar gülüm vardı oğlum dünyaya gelmemişti henüz.

O yaşıma kadar belki onlarca psikopat konulu film izlemiştim ama onların üzerine düşünme gereği hiç hissetmemiştim. Evlerden ırak olsun der geçerdim. Neyin neden olduğunu düşünmeye çok geç yaşta başlamıştım. Geç değil belki de. Her şey zamanında ve yerindeydi belki de kimbilir!!

Psikopatların varlığını keşfetmemden ve onları içselleştirdikten sonra varlıklarının diğer insanlar tarafından da bilinmesi gerektiği sonucuna vardım. Kötülüğü neden yaptığını bilmeyen (her toplumun %2-3’ünü oluşturan) milyonlarca insan vardı aramızda. Kötülük ordusu!!! Bazı insanların kötülük yapmak için hiçbir sebebe ihtiyaçları olmadığını, kötülük yapmak için yaratıldıklarını anlamak ve onları içimde hissetmek… Kötüleri de artık kötü olarak görememeye başlamıştım. Lev-hi Mahfuz kitabında ki yazılı bir gerçeği deneyimlediğimi ise çok sonra farkettim. Tekamül basamağının en altlarında halife olmaya doğru evrilen, vicdansız insanlardı onlar.

Facebook ortamında cinayet, tecavüz ve yaralama haberlerinin altında yapılan yorumları gözlemlemeye ve bu yorumlar üzerine düşünmeye başladım. İnsanların geneli bir kötü olay karşısında nasıl bir tavır alıyordu? Genellikle yorumlar “Allah cezanı versin, Cehennemde yanasın veya en kötüsü ise “cezaevinde inşallah senin de başına aynı şey gelir” şeklindeydi. Suçlunun cezasını suçludan bekler hale gelmiştik. Cehennemde Allah’ın yakmasına ne gerek vardı? Bu dünyayı biz insanoğlu zaten cehenneme çevirmiş hepimiz kebap gibi yanıyorduk. Ne gerek vardı ki orada yanmasına!!!

Haberin altında çözüm odaklı yorum yapan kişi sayısı bir iki taneydi. Eğitim sisteminin değişmesi ile ilgili çözüm odaklı yorum yapanları destekleyen tarzda yorum yaparak düşünen ve çözüm üreten insanları onere etmeye başladım. Birde haberlerin altına gizli.psikopat.com adresinin linkini bırakıyordum. Oradan insanların kötünün neden kötü olduğunu anlaması amacıyla yaptım bunu. Beddua ederek ve cezaevinden medet umarak hiçbir yere varamayacağımız ortadaydı çünkü. Bunu bir çok yerde, tartışma gruplarında ve sanal ortamda uzun bir süre yapmıştım. Sonra oğlumun hamileliği, doğum ve sonrası derken bu işlere ara vermek zorunda kaldım.

Yıllar sonra o siteye tekrar girdiğimde site sahibi, sitesine çok fazla ziyaretçi olduğuna dair bir paylaşımda bulunmuştu. Neden acaba!! J Ve tecavüz ve cinayet haber yorumlarında çözüm odaklı yorum sayılarında artış olduğunu fark ettim. Neden acaba!!! J

İşin özeti dünyanın değişmesi gerek a dostlar ve değişimde ki katkınızı da fark etmeniz gerekiyor… Bir yere yaptığınız iyi küçük bir dokunuş kelebek etkisi yapıyor. O an değil belki .. Belki siz hiç görmeyeceksiniz veya fark etmeyeceksiniz bile.. Ama ne önemi var ki.. Değişimde ki katkınızı fark edin ve harekete geçin yeter… Doğru olun, iyi niyetli olun çok zeki olmanıza gerek yok. Dünyayı zeki ama kötü niyetli insanlar bu hale getirdi. Zeka; edindiğimiz tecrübeler sonucunda sizde oluştu, oluşmaya da devam ediyor. Kötü her zaman daha zeki olmak zorundaydı. Rakibin daha zeki olduğu yerde siz daha fazla gelişim gösteriyorsunuz çünkü. İyiler artık zeki, zeki iyiler ise diğer zeki iyilere öğretiyor hakikatleri şu aralar.  Kötüden ve kötülükten çok şey öğrendik. Hepsinin varlığına şükürler olsun. 

Durmak yok yola devam. Yolun sonu iyiliğe çıkıyor...  

Gizli sosyopatlarla ilgili Vladimir'in yazısı. Yorumlarda psikopatlarında yorum yapması konuyu çok daha anlamlı hale getiriyor :)

9 Kasım 2021 Salı

Akış...

 

Sessizliğine ses olacağım

Durgunluğa rüzgar,

Dilsizse söz, Dertliye derman, susamışa su

Sana sevgi,

Hastaya çare, öğrenene bilgi, isteyene akıl

Kağıda kalem, gülüm’e diken

Geçmişe anı, geleceğe öngörü

Herkese her şey olduğum da ben

Kendime hiç kaldı.

Hiç avutur, durultur beni

 

Her şeye Ben olmamalıyım aslında

Herkes kendi olmalı

Herkes kendi gibi olmalı

Kendine merhem, kendine yol, kendine çare olmalı

Yolları kendi yürümeli, aşmalı

Kimi önde yürümeli, kimi geriden gelmeli

Acıları yaşamalı, hüzünleri, hazzı ve öfkeyi

Arada mutluluk ve çoşkuyu..

Ve ölümü, en çok ölümü yaşamalı

Öldürmeyi ve öldürülmeyi

Katilinde, maktulünde bir farkının olmadığını anlamalı

Her halini yaşamalı ölümün,  "iyi ki var!" diyebilmeli ona

Korkunun peşinden korkmamayı öğrenmeli

Acıların nasıl genişlettiğini, olgunlaştırdığını da

Hepsinin peşinden Affetmek geliyor , en önemlisi de o..

Afetmek, kendini, herkesi ve her şeyi

En çok da kendini affetmek…Affedebilmek.. en zoru da bu..

Zorluğun ardından kolaylıklar geliyor nihayet

Affetmenin peşinden koşulsuz sevgi sırada

Sev her şeyi, herkesi, her zerreyi, her durumu…

Yaşadıklarını kârına saymalı

Bitirdiğini sandıklarının aslında başlattığını

Boşaltanların aslında doldurduğunu

Her şeyin bir sebebi olduğunu

Sebeplerin de sonuçları doğurduğunu

Sonuçların, nedenlerin, her şeyin

Aslında bizi ulaşacağımız yere vardırdığını

Nereye varacağız peki?

Bu sorunun cevabı yok…

Cevapsız bir soru daha..

Gerçekten cevap yok mu?

Belki de vardır sen bilmiyorsundur…

Bekle sadece sana doğru akıp gelmesini…

09.11.2021

Haccecan

5 Kasım 2021 Cuma

Kararsız

 


Kararsızlığa mahkum olmuş ruhlar denizi burası

Yüzüyorsun içinde boğulduğunun farkında olmadan

Çarpıyorsun başka bir kararsıza

Al ondan biraz kararlılık ve yüzmeye devam et

Sonra dal bir daha derine

Çık ve yüzmeye devam et

Karar ve kararlı

Kararsız ve kârlı

Kelimelerin anlamsızlığına dem vurma sakın

Hepsinin sende yaptığı etkiyi gözlemle

Anlamsız bu şiir, her şey gibi

Anlamsızlığı da al yanına kararsızlığınla

Sonra tekrar dal derinlere

Çık sonra, çarp başka bir kararsıza

Çarpmalar, çırpmalar, çırpınmalar

Sonumuz nereye gidiyor böyle

Anlamlandıramadın değil mi hala?!

Boş ver ya da…

 her şeyi, herkesi ve beni

Seni, onu, bunu, şunu hatta

Hayatı…

 

Hayat ey hayat

Ne zaman yaşamaya başladık seni

Doğduğumda mı?

Öldüğümde mi?

Bittiğimde mi yoksa?

Tam bittiğimi sandığımda

Yeniden doğduğumda mı?

Ölüp ölüp tekrar dirildiğim de mi?

 

Ben hiç yok olmadım ki

Hep vardım..

Bazen öfke oldum

Bazen taş

Bazen gökyüzü

Bazen kararsız 

Bazen hiç..

En çok hiç olmayı sevdim

Hiç olduğumda farkına vardım ki

Ben aslında ∞’um


Haccecan

05.11.2021


4 Kasım 2021 Perşembe

Mürit mi? Dava Arkadaşı mı?

 

Karadeniz’le yaptığımız sohbetlerde kullandığı sözlerin hayatımda ki etkisini o an farketmemiştim.  Budha’nın  “Herşeye ve herkese karşı istisnasız bir sevgi duyulmadıkça kurtuluş mümkün değildir” sözü ve  “Tanrı ölümsüz insandır. İnsanlarsa ölümlü Tanrılardır!’ sözü.

Söylediği, yazdığı bir çok konuda haklıydı Karadeniz. Ama onun haklılığını anladığım bilgileri henüz almadığımdan,  olayları yaşamadığımdan onu anlamamıştım. Aileden, çevreden beynime empoze edilen bilgileri sorgulamayı onun sayesinde öğrendim ancak öğretme tekniği yanlış olduğundan, bana göre tutarsız davranışları ve ona karşı hislerim yüzünden kafamda sildiği bilgilerin yerine yenilerini ondan alamadım. Beynimde ve ruh dünyamda boşluk açıp bırakmıştı sadece. Koca bir boşluk.. Beni tüketen, anlamlandıramadıkça beni içine çekip yok eden bir karadelik…

Hayat boşlukları sevmez. Hayat karşına değişimi tetikleyecek kişileri çıkartıyor. Kendi değişme kabiliyetine göre sürprizlerini karşına çıkartıp boşlukları dolduruyordu.

Karadeniz’in takma adının artık Hızır olmasına karar verdim. Hayatımda her şey değişti. Onun hayatımda ki anlamı ve yeri de değiştiğine göre ismi de değişmeli. O artık benim için Hızır. Neden Hızır?

Musa peygamber ile kendimi çok özdeşleştiriyorum. Hani yardımcısıyla kendini bilmeden yeryüzünde gezinip duruyordu. Arıyordu ama ne? Hızır’a tabi olmayı istediğinde Hızır ona  Demişti ki: “Şayet bana tabi olursan, (ne olursa olsun) sana açıklama yapmadıkça bana hiçbir şey sorma!” (18/Kehf 70) Yaşadıkları olayların sonunda Hızır ile Musa yollarını ayırmıştı. Yollarını ayırdıktan sonra Musa, peygamber olduğu yola girmişti. Aklını, ruhunu başkasına teslim etmediğinde kendi özünü bulduğun yola giriyorsun. Benim kendi aklımı kullanmaya başladığım dönem Hızır sonrasıydı. (Kuranda ki Hızır ve Musa ile ilgili ayetleri hatırlamak isteyen olursa burada.   )

Müritlik  konusu. Sevdiğim yazar ve kitabını bloğumda sık sık telaffuz etmem mürit olarak adlandırılmama neden oldu. Bu konu beni rahatsız etti mi? Evet etti. Yıllar önce Hızır’ın ruhumda açtığı boşluğu doldurmak için facebookta ateistlerin tartışma gruplarında arayışlarım devam ediyordu. Gurupta doğmatik inanışlarla gelen dinidarları yerden yere vurup duruyorlardı. Doğmatik bilgilerle başkasının fikirlerini kendi fikri gibi sunan, ateistlere din dersi vermeye çalışan, saygısı olmayan dinidarları deyim yerindeyse lime lime edip gönderiyorlardı guruplarından. İçlerinde en çok korktuğum kadın bir ateistti. Onun öfkesiyle karşılaşmamak için kuyruğunu kıstırmış köpek eniği gibi yorum yazıyordum karşısında.  İçinde ki öfke o kadar büyük o kadar büyüktü ki. Yorumlarında fark ediliyordu. O öfkeyi birebir hissediyordum. Bu kadar öfkeye ne sebep oldu çok merak ediyordum ama din dışında hiç diyaloğumuz olmadığından bu konuyu hiç öğrenemedim. Ateistliğin temelinde zaten bu yoğun öfke duygusu vardı. Bazen küfürleşmeye varan koyu tartışmaların içinde buluyordum kendimi. Bana karşı hiçbiri saygıda kusur etmedi, edenin de karşılarında duruyorlardı. Sahiplenmişlerdi beni, bende onları. Keşke onları kaybetmeseydim. Şu an isimlerini bile hatırlamıyorum.  Ateistlerin hastasıyım ben ya. Karşılaştıklarımın bir çoğu tuttuğunu koparan, araştıran, soruşturan, mantık insanı... Uzun bir süre sonunda öfkeli kadın ateistten, sevdiğim yazarın bir aralar o gurupta tartışmalara katıldığını öğrendim. Hatta yıllar önce ki birkaç yorumunu da okudum. Yazarında kendini aradığı dönemler olmuştu ve aynı tartışma gurubunda benzer tartışmaları ondan yıllar sonra bende yapar hale gelmiştim. Aynı yoldan farklı zamanlardan geçiyormuşuz haberim olmadan.  Sevdiğim yazarın kitabını o gurupta da tavsiye ediyordum.  Bunu birden fazla kişiye birkaç kere  yapınca öfkeli kadın ateist benim mürit olduğumdan şüphelendiğini söylediğinde "buna çok üzüldüğümü söyleyerek" son yorumumu yaptım. Bir daha o guruba tartışmaya girmedim. Yıllar sonra tekrar aradım ancak o guruba ulaşamadım. Kaldırdılar sanırım. Sonra eklenen bilgi: Gurupta çok tartıştığım bir arkadaş ile başka bir gurup yorumunda tekrar karşılaştım. Gurup yöneticileri sürekli değişiyordu, gurup yöneticileri şifreyi unutmuş bir daha sayfaya güncel bilgi eklenmediğinden facebook o gurubu kapatmış. Görevini tamamlamış olmalı... 

Mürit kelimesi; kendi aklını bırakarak bir başkasına, her konuda kendini teslim etmek anlamına geldiğini varsaydığımda bu kelime beni kesinlikle temsil etmiyor. Kimseye mürit olamam ben. Ruh yapıma çok ters. Aklımı, ruhumu teslim etmem demek ölmem demek. 

Sevdiğim Yazar kimseyle konuşmaz, bana mürit olun demez, hiçbir seminere, toplantıya katılmaz. Sadece ortada kitapları vardır. Yazar ölü yazardı. Daha yeni yeni görüntülü video yayınlamaya başladı. Onu sevenleri de facebookta ki sayfasında ki paylaşımlarına yorum yapar sadece. Orada ki bütün insanlar benim için çok değerli onları ruhdaşım ve dava arkadaşım olarak görüyorum. Neden?

Atatürk üzerinden konuyu anlatmaya çalışacağım. Yaşadığı dönemden 100 yıl sonra Atatürk’ü anlatan bir çok kitap, film, söyleşi, konferans … yüzlerce hatta binlerce kaynaktan Atatürk’ü öğreniyoruz. Edindiğimiz bilgilerle onu seviyoruz, anlıyoruz. Peki Atatürk, Atatürk olmadan Mustafa Kemal iken yaşadığı zamanda, yanında yaşasaydınız  onun değerini bilebilir miydiniz? Önsezilerinize, bilginize, aklınıza ve yüreğinize güveniniz tam ise onun değerini yanındayken onunla cephede savaşırken hissederdiniz. Tarihe nasıl bir damga vuracağınızı o an bilmeseniz de tarihi yazdığınızı biliyorsunuzdur. Yaşadığı dönemde Atatürk yapayalnız bir adamdı. Fikirlerini, düşüncelerini, ileri görüşlülüğünü çoğu kimse anlamadı.

Ben aynı zaman aralığında yaşadığım yazarın gücüne, bilgisine, eserlerine güveniyorum ve yanındayım. 12 yıldır takip ettiğim yazarın bir tane yanlış davranışına, sözüne, çelişkisine rastlamadım. Aşama aşama kafasında dünyayı değiştirmekle ilgili planı var bunu uyguluyor bunu hissediyorum kendisi bir şey söylemiyor ama hissediyorum işte. Tıpkı Atatürk gibi.. Eserlerinde ki değiştirebilme gücünün farkındayım. Bu beni mürit mi yapar? Hayır tabi ki. Bu beni ne veya kim yapar? Beni dava arkadaşı yapar. Bu dünyanın DEĞİŞMESİ GEREK. Sonumuza doğru gidiyoruz. Görmüyor musunuz? Dünyayı nasıl değiştireceğiz ile ilgili başka planı, fikri olan varsa onu gösterin bana. Onu da inceleyeyim. Böyle bir fikri olan  başka kimseye rastlamadım ben. Herkes kendi kişisel dünyalarının günü birlik telaşı içinde. Bireyler değişmeden yönetimler değişmez. Yönetimler değişmeden dünya değişmez. Bireyleri değişime ikna edebilecek kaynak ne? En azından değiştirme gücüne sahip insanları değişim yapmaya tetikleyecek olan şey ne? 

 Dünyanın değişmesi konusunda ki rolümün ne olduğunu ise daha yeni anladım. Ben rolümün hakkını vermeye çalışıyorum sadece. Sizin ne yapıp yapmayacağınız kendinize kalmış. İster okumadan önyargıda bulunup "mürit bunlar" deyip tahtınızda oturmaya devam ederseniz, isterseniz okuyup bir çokları gibi karşısında durup değişimin gücüne güç katarsınız. İsterseniz de dünyayı hep birlikte değiştirebileceğimize inanan insanlardan olup değişimin bir parçası olursunuz. Tercih sizin.   

Kitapları sevdiğim bir çok insana hediye ettim. En güzel hediye bilgi diye düşünmüştüm. Hala okunmadan kitap raflarında duruyor. O yüzden kimseye hediye etmiyorum artık. Dileyen alır okur. Nereden alıp okurum diye soran olursa ? Buradan…

Yazıya ilham olan Hızır’a sevgi selamlarımla …