Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

29 Kasım 2021 Pazartesi

Feryal, Haccecan ve Hakikat

Feryal'den (2003)

Artık kalbimin kırılacak hiçbir köşesi, hiçbir kenarı kalmadı. Paramparça oldu. İnsanlar artık karşılarında koca bir et yığını görecekler. Allah’ım bunu senden istemeye hakkım var mı bilmiyorum. Tanımadığım bir insana yaptığım tebessümün hatırı için öldükten sonra bana; hiçbir şeye kırılmayan, her ne olursa olsun mutlu olabilen, her an huzurlu olabilen, her şeyi, herkesi sevebilen, içi en güzel huylarla donatılmış kocaman bir kalp ver. İstersen artık o kalple beni cehennemin içine at. Verdiğin o kalple; ateşte yansam bile mutlu olurum. Cehennemde ki diğer insanları verdiğin o kalple seveyim, onlara yardım edeyim. Onlara sabırlı olmalarını, bir gün mutlaka Sen’in onları bağışlayacağını söyleyeyim. Bağışlayacağını biliyorum. Çünkü sen çok merhametlisin. “Rahmetim gazabımı geçmiştir” diye Sen diyorsun.

Allah’ım benim zihnimi aç, bilgimi-ilmimi artır. Her yerde doğruyu söyleyeyim ve doğru hareket edeyim.

Söylediğim doğru sözler, insanların kalplerine girsin. Yanlışlarımı görmemi nasip eyle, eğer karşımda ki yanlış yapıyorsa ona da yanlışını görmesini nasip eyle.

Nefsimi öldür. Damarlarımda şeytanın vesveseleri değil Sen’in sevgin, hoşgörü, adalet, merhamet dolaşsın.

Yaptıklarımın karşılığını hiç kimseden beklemeyeyim.

Benim için şüphesiz en hayırlısını Sen biliyorsun. Eğer benim için hayırlısıysa beni “sevgi duygusu” yap.

Kalbinin paramparça olması Feryal’in daha çok sevgiye sarılmasına neden oluyordu. Sevgiye muhtaç olduğunu biliyor, bu eksikliği her bir hücresinde hissediyordu. Dualarında da Sevgi istiyordu Feryal. Sevgi duygusunun sevgi ihtiyacını karşılamayacağını biliyor, sevgi duygusunun kendisi olmak istiyordu. Sabır istiyordu. İçki içen zamanlarda ki babasının bu kadar acı çektirmesi Feryal’ de empati duygusunun gelişmesine neden olmuştu. Feryal kendisini herkesin yerine koyabiliyordu. Savaşta zulüm görenleri, iftiraya uğramışları, ailesinde sorun yaşayanları, maddi zorluk yaşayanları, aşk acısı çekenleri, aşağılananları, vücuduna darbe indirilip de kalbinde tamir edilemez yaralar açılanları, kalbi kırıkları, konuştuğunda yanlış anlaşılanları, içinde fırtınalar koparken sessiz kalmak zorunda olanları ve konuşamamanın acısını yaşayanları…. Hepsini, herkesi çok iyi anlıyordu. Yaşadığı bu küçük dünyada, dünyanın bütün dertlerinden ufak ufak yaşıyordu. Bütün insanların acılarını içinde hissedebiliyordu. Bu acılara banane diyemiyor, başkasının sıkıntıları içinde üzülebiliyordu.

Hakikat 

İçinde yaşadığın o kuvvetli boşluk ve peşinden ettiğin o dua, çok büyük bir duaydı küçüğüm. Peşinden pek çok başka şeyi hayal/dua ettiğin için, o günkü büyük duanı ancak ben sana hatırlattığım için hatırlayabildin. Oysa, o günden bugüne kadar yaşadığın hayatın her aşamasının anafikrini, farketmemiş olsan da, o günkü o büyük dua oluşturdu. ..... Bu süreçte, benim rolüme gelince… O güne kadar seni o serzenişe götüren hayatı sana yaşatan benim. Ben sadece duayı kabul ya da reddeden olmadım. Sen o duayı edensin, ben ise aynı zamanda o duayı ettirenim. Ben ve sen… Biz’i birbirimizden ayırmak hiç ama hiç kolay değil… buRAK özDEMİR- Levhi Mahfuz


Haccecan... 2021

Bana Feryal iken yazdırdıklarına bir bak DONA. Bana ne dualar ettirmişsin ve nasıl bir hayat yaşatmışsın. Nasıl bir insan olmam gerektiğini bildirirken aynı anda o yolda bir hayat yaşatmışsın. Her yaşattığın başım üstüne. 

İlk okulda da böyleydim. Fakir bir aile olduğumuz halde okulda yardım kampanyası düzenlerdim, Kaymakamlığa bile gittiğimi hatırlıyorum.   Benim özüm işte bu.. Her zaman da buydu... Bu hayatta ki rolüm iyi bir insan olmak. Elimden başka bir şey olmak gelmiyor. Bu rolümün hakkını daha henüz vermedim. Yolun çok başındayım..   Bazen içimde ki canavar ortaya çıksa da özüm bu. O canavar da iyi ki var. Yeri gelmişken onun da hakkını vereyim.  Saf, herkes tarafından kullanılabilen biri olmamak için o canavarın olması gerekiyor. Emin olun o canavarla karşılaşmak istemezsiniz. Beni çok zorlamamanız kendi açınızdan iyi olur uyarmadı demeyin :)  

Üniversite yıllarında "dünyayı ben kurtaracağım" diye okkalı, iddialı bir laf etmiştim. Dünyayı değiştirmekle ilgili her zaman içimde bir şeyler vardı. İçimde her zaman olan bu hayaller, düşünceler adına ne derseniz işte... Bunlar gerçeğe dönüşecek... Hayaller, masallar, rüyalar, süper kahramanlar, peygamberler... Hepsi gerçek olmaya geliyor... DONA Sözü... 

23 Kasım 2021 Salı

Benlikten Bizliğe....

 

Seni aldım kalbime kimseye sormadan

Sormak gibi bir huyum pek yoktur

Bilirsin...

Büyüttüm, büyüttüm ve büyüttüm seni içimde

O kadar büyüdün ki artık sığmadın kalbime

Sonra fark ettim ki, büyüyen sen değilmişsin

Kalbimmiş

Bu kalp o kadar büyüdü, o kadar büyüdü ki

Sen içinde küçücük kaldın

Koca bir boşluk kaldı kalbimde

Sonra boşlukları doldurmaya başladım

Hırpaladığım, kanattığım içimde ki çocuğu

Baş köşeye, hak ettiği yere koydum

Aldım sevdim onu, okşadım, şımarttım,

Sevdim, sevdim, sevdim…. doyamadı sevgiye

Doymasın da… Artık sevmelere doyamam onu…

Eşimi, çocuklarımı, ailemi, akrabaları ve arkadaşları da aldım

Yetmedi...

Ülkemi aldım. Taşını ve toprağını ve de bayrağımı

Yüreği yaralı çocuklarını ve bütün insanlarını

Katilini, teröristini, hainini, tecavüzcüsünü

Maktulünü, mağdurunu, dürüstünü, gururlusunu, zavallısını,

Sağını, solunu, ortasını, altını ve de üstünü…

Kaoslarını, acılarını, terörünü, krizlerini,

Çatışmaların ortasında arabulucu

...gibi kalan yurdumun konumunu

En çok konumunu sevdim ülkemin

Dünya’nın tam ortası burası

Doğu ile batının birleşeceği hakikat dolu kutsal topraklar…

Çektiğimiz hiçbir acıyı boşa yaşamadığımızı

Bu acı deneyimlerin dünyaya şifa olacağını

Henüz bilmiyorsun lakin

Engelleri aşıyor, güçleniyor, hazırlanıyorduk,  

Hakikat gerçek olduğunda görecek ve anlayacaksın

Dünyanın bütün sorunlarına çözüm olacak

Acıları yaşadık, yorulduk, ağladık, üzüldük ve kahır ettik…

Çektik ama değdi diyeceğimiz günlere gebe; gelecek…

Gelecek geliyor tüm ihtişamıyla...

Bu kalbin içine dünyanın bütün insanlarını alacağım ben

Daha da büyüteceğim bu kalbi… olacağı(z)m…

Anlatıyor olacağı(z)m hakikati sana, ona, onlara…

Ben hazırım, bekliyorum….

Sende hazırla kendini olacaklara...

Haccecan

23.11.2021

22 Kasım 2021 Pazartesi

Rolün ne?


Birey olmak istediği kişi gibi konuşurken, olduğu kişi gibi davranır. Konuştukları onun geleceğini, yaptıkları ise onun şuan da ki halini gösterir. Sözlerin gelecekle ilgili çok önemli bir yere sahipken, davranışları şuan için çok önemliydi. Hayat denen bu kervanda olduğumuz kişiye de olacağımız kişiye de çok ihtiyaç var. Anı yaşamak için büyük çaba harcarken, aynı anda geleceği de yazıyoruz. Bunu şuan yapıyoruz.  Kimimiz ise geçmişi bırakmadığından ânı yaşayamıyor, ânı yaşayamadığından geleceklerini oluşturamıyordu.

Karşılaştığınız kişilerde neye önem veriyorsunuz? Eylemlerine, davranışlarına mı?  Yoksa sözlerine, yapmak istediklerine mi? Olduğu gibi kabul edeceğiniz birisiyle mi arkadaşlık yapmak istersiniz yoksa olabileceği potansiyeli fark ettiğiniz değişime açık birisiyle mi? Tercihiniz sizi olmanız gereken kişiye doğru götürecektir.

Denge. Bu hayat için olmazsa olmaz kural bu bence. Her olay ve durumun en sağlıklı haline denge halini gözeterek ulaşabiliriz.  Olduğunuz kişi ile olmak istediğiniz kişi arasında ki dengeyi nasıl sağlayacağız? Bir yanınız hayat içinde ki rolünüzü oynamak için zorlarken, bir yanınız olmak istediğiniz kişiyi özleyip, bekleyip duruyor. Bu çelişki haller ise farkında olan insanlar için bizi ulaşmamız gereken noktaya doğru daha fazla yaklaştırıyor.  

Hayatta kimin, neyi, nasıl ve neden etkilediğinin izini sürüyorum bu aralar. Sebepleri ve sonuçları. Hayatta ki değişime katkımın ne olduğunu nasıl anladığım yazıyı kaleme alıyorum şu an. Kaleme değil de klavyeye mi alıyorum yazsam acaba!!! Bilgisayar başında yazı yazmak kaleme almak değil yeni bir isim lazım buna. Neyse konu dağılmasın.

 2015 yılında internette okuduğum bir haber ile zihinsel olarak bir çok açılım yaşadım. Eşinin yeğeninin yüzüne kezzap atan adam haberi. Adamın maddi durumu ve eğitim durumu çok iyiydi. Bu adam böyle bir şeyi neden yapmış olabilir diye düşünmeye başladım. Bir insan başka bir insana hiç nedeni yokken nasıl kötülük yapabiliyordu? Özellikle de masum bir çocuğa?! Bu çocuk bu adama nasıl bir kötülük yapmış olabilirdi ki bu adam bu kadar kontrolden çıktı? Bu bana çok ilginç gelmiş ve çok şaşırmıştım. Geçmişte ki travmalarım için ve kendi kişiliğimde oluşan yaraların iyileşmesi içinde bu haber bir milat niteliğindeydi. 

Ardından onun davranışının temelinin ne olduğu üzerine araştırmaya başladım. Psikolog bu haberde ki adam ile ilgili psikopat olduğuna dair yorum yapmıştı. Ardından psikopatları incelemeye başladım. Şu ara internette bulunmayan gizlipsikopat.com adresine ulaştım. Psikopatlarla ilgili çok detaylı bir internet sitesiydi. Bir psikopat mağduru tarafından oluşturulmuştu site. Yaşadıklarını anlamlandırabilmek için psikopatlarla ilgili bir çok kitap okumuş ve başkalarının mağdur olmaması için bilgi kaynağı olması amacıyla bir psikopat mağduru o siteyi yapmıştı. Acılarını başkalarına ışık yapmaya çalışan koca yürekli bir insan ile daha karşılaşmıştım.  Kendisi hakkında sitede hiçbir bilgi yoktu. Muhtemelen psikopatı tarafından tehdit altında olduğundan kimliğini gizli tutuyordu. Sitede yorum veya e posta adresi veya iletişim kurulabilecek herhangi bir bilgi yoktu.  

Psikopat... Asla vicdan azabı çekmeyen insanlar. Doğuştan empati ve vicdan yoksunu olarak dünyaya geliyorlardı. İçlerinde duyguları hissetmedikleri için anne-babalarından, çevrelerinde ki insanlardan taklit yapmayı öğreniyorlardı. İnsanlar üzüldüğünde mahzunlaşır, sevinçli olduğunda yüzlerinde mutluluk ifadeleri olurdu. Psikopatların hisleri ve duyguları olmadığından çevrelerinde ki insanların jest, mimik ve hareketlerini gözlemleyerek rol yapma yeteneklerini geliştiriyorlardı çocukluklarından itibaren. Duyguları hissetmedikleri halde hissediyormuş gibi davranma konusunda uzmanlaşıyorlardı. Diğer insanlar aralarında kendini çok iyi gizleyebiliyorlardı. İçlerinde koca dipsiz bir boşluk olduğundan o boşluğu doldurmak için kötülük yapmak zorunda hissediyorlardı. Kurbanlarını nasıl ele geçirdiklerini ve sömürdüklerini uzun uzun anlatan bir siteydi. Psikopatlarla ilgili o internet sitesini okuduktan sonra birkaç gece psikopatları düşünmekten uyuyamadım. O zamanlar gülüm vardı oğlum dünyaya gelmemişti henüz.

O yaşıma kadar belki onlarca psikopat konulu film izlemiştim ama onların üzerine düşünme gereği hiç hissetmemiştim. Evlerden ırak olsun der geçerdim. Neyin neden olduğunu düşünmeye çok geç yaşta başlamıştım. Geç değil belki de. Her şey zamanında ve yerindeydi belki de kimbilir!!

Psikopatların varlığını keşfetmemden ve onları içselleştirdikten sonra varlıklarının diğer insanlar tarafından da bilinmesi gerektiği sonucuna vardım. Kötülüğü neden yaptığını bilmeyen (her toplumun %2-3’ünü oluşturan) milyonlarca insan vardı aramızda. Kötülük ordusu!!! Bazı insanların kötülük yapmak için hiçbir sebebe ihtiyaçları olmadığını, kötülük yapmak için yaratıldıklarını anlamak ve onları içimde hissetmek… Kötüleri de artık kötü olarak görememeye başlamıştım. Lev-hi Mahfuz kitabında ki yazılı bir gerçeği deneyimlediğimi ise çok sonra farkettim. Tekamül basamağının en altlarında halife olmaya doğru evrilen, vicdansız insanlardı onlar.

Facebook ortamında cinayet, tecavüz ve yaralama haberlerinin altında yapılan yorumları gözlemlemeye ve bu yorumlar üzerine düşünmeye başladım. İnsanların geneli bir kötü olay karşısında nasıl bir tavır alıyordu? Genellikle yorumlar “Allah cezanı versin, Cehennemde yanasın veya en kötüsü ise “cezaevinde inşallah senin de başına aynı şey gelir” şeklindeydi. Suçlunun cezasını suçludan bekler hale gelmiştik. Cehennemde Allah’ın yakmasına ne gerek vardı? Bu dünyayı biz insanoğlu zaten cehenneme çevirmiş hepimiz kebap gibi yanıyorduk. Ne gerek vardı ki orada yanmasına!!!

Haberin altında çözüm odaklı yorum yapan kişi sayısı bir iki taneydi. Eğitim sisteminin değişmesi ile ilgili çözüm odaklı yorum yapanları destekleyen tarzda yorum yaparak düşünen ve çözüm üreten insanları onere etmeye başladım. Birde haberlerin altına gizli.psikopat.com adresinin linkini bırakıyordum. Oradan insanların kötünün neden kötü olduğunu anlaması amacıyla yaptım bunu. Beddua ederek ve cezaevinden medet umarak hiçbir yere varamayacağımız ortadaydı çünkü. Bunu bir çok yerde, tartışma gruplarında ve sanal ortamda uzun bir süre yapmıştım. Sonra oğlumun hamileliği, doğum ve sonrası derken bu işlere ara vermek zorunda kaldım.

Yıllar sonra o siteye tekrar girdiğimde site sahibi, sitesine çok fazla ziyaretçi olduğuna dair bir paylaşımda bulunmuştu. Neden acaba!! J Ve tecavüz ve cinayet haber yorumlarında çözüm odaklı yorum sayılarında artış olduğunu fark ettim. Neden acaba!!! J

İşin özeti dünyanın değişmesi gerek a dostlar ve değişimde ki katkınızı da fark etmeniz gerekiyor… Bir yere yaptığınız iyi küçük bir dokunuş kelebek etkisi yapıyor. O an değil belki .. Belki siz hiç görmeyeceksiniz veya fark etmeyeceksiniz bile.. Ama ne önemi var ki.. Değişimde ki katkınızı fark edin ve harekete geçin yeter… Doğru olun, iyi niyetli olun çok zeki olmanıza gerek yok. Dünyayı zeki ama kötü niyetli insanlar bu hale getirdi. Zeka; edindiğimiz tecrübeler sonucunda sizde oluştu, oluşmaya da devam ediyor. Kötü her zaman daha zeki olmak zorundaydı. Rakibin daha zeki olduğu yerde siz daha fazla gelişim gösteriyorsunuz çünkü. İyiler artık zeki, zeki iyiler ise diğer zeki iyilere öğretiyor hakikatleri şu aralar.  Kötüden ve kötülükten çok şey öğrendik. Hepsinin varlığına şükürler olsun. 

Durmak yok yola devam. Yolun sonu iyiliğe çıkıyor...  

Gizli sosyopatlarla ilgili Vladimir'in yazısı. Yorumlarda psikopatlarında yorum yapması konuyu çok daha anlamlı hale getiriyor :)

9 Kasım 2021 Salı

Akış...

 

Sessizliğine ses olacağım

Durgunluğa rüzgar,

Dilsizse söz, Dertliye derman, susamışa su

Sana sevgi,

Hastaya çare, öğrenene bilgi, isteyene akıl

Kağıda kalem, gülüm’e diken

Geçmişe anı, geleceğe öngörü

Herkese her şey olduğum da ben

Kendime hiç kaldı.

Hiç avutur, durultur beni

 

Her şeye Ben olmamalıyım aslında

Herkes kendi olmalı

Herkes kendi gibi olmalı

Kendine merhem, kendine yol, kendine çare olmalı

Yolları kendi yürümeli, aşmalı

Kimi önde yürümeli, kimi geriden gelmeli

Acıları yaşamalı, hüzünleri, hazzı ve öfkeyi

Arada mutluluk ve çoşkuyu..

Ve ölümü, en çok ölümü yaşamalı

Öldürmeyi ve öldürülmeyi

Katilinde, maktulünde bir farkının olmadığını anlamalı

Her halini yaşamalı ölümün,  "iyi ki var!" diyebilmeli ona

Korkunun peşinden korkmamayı öğrenmeli

Acıların nasıl genişlettiğini, olgunlaştırdığını da

Hepsinin peşinden Affetmek geliyor , en önemlisi de o..

Afetmek, kendini, herkesi ve her şeyi

En çok da kendini affetmek…Affedebilmek.. en zoru da bu..

Zorluğun ardından kolaylıklar geliyor nihayet

Affetmenin peşinden koşulsuz sevgi sırada

Sev her şeyi, herkesi, her zerreyi, her durumu…

Yaşadıklarını kârına saymalı

Bitirdiğini sandıklarının aslında başlattığını

Boşaltanların aslında doldurduğunu

Her şeyin bir sebebi olduğunu

Sebeplerin de sonuçları doğurduğunu

Sonuçların, nedenlerin, her şeyin

Aslında bizi ulaşacağımız yere vardırdığını

Nereye varacağız peki?

Bu sorunun cevabı yok…

Cevapsız bir soru daha..

Gerçekten cevap yok mu?

Belki de vardır sen bilmiyorsundur…

Bekle sadece sana doğru akıp gelmesini…

09.11.2021

Haccecan

5 Kasım 2021 Cuma

Kararsız

 


Kararsızlığa mahkum olmuş ruhlar denizi burası

Yüzüyorsun içinde boğulduğunun farkında olmadan

Çarpıyorsun başka bir kararsıza

Al ondan biraz kararlılık ve yüzmeye devam et

Sonra dal bir daha derine

Çık ve yüzmeye devam et

Karar ve kararlı

Kararsız ve kârlı

Kelimelerin anlamsızlığına dem vurma sakın

Hepsinin sende yaptığı etkiyi gözlemle

Anlamsız bu şiir, her şey gibi

Anlamsızlığı da al yanına kararsızlığınla

Sonra tekrar dal derinlere

Çık sonra, çarp başka bir kararsıza

Çarpmalar, çırpmalar, çırpınmalar

Sonumuz nereye gidiyor böyle

Anlamlandıramadın değil mi hala?!

Boş ver ya da…

 her şeyi, herkesi ve beni

Seni, onu, bunu, şunu hatta

Hayatı…

 

Hayat ey hayat

Ne zaman yaşamaya başladık seni

Doğduğumda mı?

Öldüğümde mi?

Bittiğimde mi yoksa?

Tam bittiğimi sandığımda

Yeniden doğduğumda mı?

Ölüp ölüp tekrar dirildiğim de mi?

 

Ben hiç yok olmadım ki

Hep vardım..

Bazen öfke oldum

Bazen taş

Bazen gökyüzü

Bazen kararsız 

Bazen hiç..

En çok hiç olmayı sevdim

Hiç olduğumda farkına vardım ki

Ben aslında ∞’um


Haccecan

05.11.2021


4 Kasım 2021 Perşembe

Mürit mi? Dava Arkadaşı mı?

 

Karadeniz’le yaptığımız sohbetlerde kullandığı sözlerin hayatımda ki etkisini o an farketmemiştim.  Budha’nın  “Herşeye ve herkese karşı istisnasız bir sevgi duyulmadıkça kurtuluş mümkün değildir” sözü ve  “Tanrı ölümsüz insandır. İnsanlarsa ölümlü Tanrılardır!’ sözü.

Söylediği, yazdığı bir çok konuda haklıydı Karadeniz. Ama onun haklılığını anladığım bilgileri henüz almadığımdan,  olayları yaşamadığımdan onu anlamamıştım. Aileden, çevreden beynime empoze edilen bilgileri sorgulamayı onun sayesinde öğrendim ancak öğretme tekniği yanlış olduğundan, bana göre tutarsız davranışları ve ona karşı hislerim yüzünden kafamda sildiği bilgilerin yerine yenilerini ondan alamadım. Beynimde ve ruh dünyamda boşluk açıp bırakmıştı sadece. Koca bir boşluk.. Beni tüketen, anlamlandıramadıkça beni içine çekip yok eden bir karadelik…

Hayat boşlukları sevmez. Hayat karşına değişimi tetikleyecek kişileri çıkartıyor. Kendi değişme kabiliyetine göre sürprizlerini karşına çıkartıp boşlukları dolduruyordu.

Karadeniz’in takma adının artık Hızır olmasına karar verdim. Hayatımda her şey değişti. Onun hayatımda ki anlamı ve yeri de değiştiğine göre ismi de değişmeli. O artık benim için Hızır. Neden Hızır?

Musa peygamber ile kendimi çok özdeşleştiriyorum. Hani yardımcısıyla kendini bilmeden yeryüzünde gezinip duruyordu. Arıyordu ama ne? Hızır’a tabi olmayı istediğinde Hızır ona  Demişti ki: “Şayet bana tabi olursan, (ne olursa olsun) sana açıklama yapmadıkça bana hiçbir şey sorma!” (18/Kehf 70) Yaşadıkları olayların sonunda Hızır ile Musa yollarını ayırmıştı. Yollarını ayırdıktan sonra Musa, peygamber olduğu yola girmişti. Aklını, ruhunu başkasına teslim etmediğinde kendi özünü bulduğun yola giriyorsun. Benim kendi aklımı kullanmaya başladığım dönem Hızır sonrasıydı. (Kuranda ki Hızır ve Musa ile ilgili ayetleri hatırlamak isteyen olursa burada.   )

Müritlik  konusu. Sevdiğim yazar ve kitabını bloğumda sık sık telaffuz etmem mürit olarak adlandırılmama neden oldu. Bu konu beni rahatsız etti mi? Evet etti. Yıllar önce Hızır’ın ruhumda açtığı boşluğu doldurmak için facebookta ateistlerin tartışma gruplarında arayışlarım devam ediyordu. Gurupta doğmatik inanışlarla gelen dinidarları yerden yere vurup duruyorlardı. Doğmatik bilgilerle başkasının fikirlerini kendi fikri gibi sunan, ateistlere din dersi vermeye çalışan, saygısı olmayan dinidarları deyim yerindeyse lime lime edip gönderiyorlardı guruplarından. İçlerinde en çok korktuğum kadın bir ateistti. Onun öfkesiyle karşılaşmamak için kuyruğunu kıstırmış köpek eniği gibi yorum yazıyordum karşısında.  İçinde ki öfke o kadar büyük o kadar büyüktü ki. Yorumlarında fark ediliyordu. O öfkeyi birebir hissediyordum. Bu kadar öfkeye ne sebep oldu çok merak ediyordum ama din dışında hiç diyaloğumuz olmadığından bu konuyu hiç öğrenemedim. Ateistliğin temelinde zaten bu yoğun öfke duygusu vardı. Bazen küfürleşmeye varan koyu tartışmaların içinde buluyordum kendimi. Bana karşı hiçbiri saygıda kusur etmedi, edenin de karşılarında duruyorlardı. Sahiplenmişlerdi beni, bende onları. Keşke onları kaybetmeseydim. Şu an isimlerini bile hatırlamıyorum.  Ateistlerin hastasıyım ben ya. Karşılaştıklarımın bir çoğu tuttuğunu koparan, araştıran, soruşturan, mantık insanı... Uzun bir süre sonunda öfkeli kadın ateistten, sevdiğim yazarın bir aralar o gurupta tartışmalara katıldığını öğrendim. Hatta yıllar önce ki birkaç yorumunu da okudum. Yazarında kendini aradığı dönemler olmuştu ve aynı tartışma gurubunda benzer tartışmaları ondan yıllar sonra bende yapar hale gelmiştim. Aynı yoldan farklı zamanlardan geçiyormuşuz haberim olmadan.  Sevdiğim yazarın kitabını o gurupta da tavsiye ediyordum.  Bunu birden fazla kişiye birkaç kere  yapınca öfkeli kadın ateist benim mürit olduğumdan şüphelendiğini söylediğinde "buna çok üzüldüğümü söyleyerek" son yorumumu yaptım. Bir daha o guruba tartışmaya girmedim. Yıllar sonra tekrar aradım ancak o guruba ulaşamadım. Kaldırdılar sanırım. Sonra eklenen bilgi: Gurupta çok tartıştığım bir arkadaş ile başka bir gurup yorumunda tekrar karşılaştım. Gurup yöneticileri sürekli değişiyordu, gurup yöneticileri şifreyi unutmuş bir daha sayfaya güncel bilgi eklenmediğinden facebook o gurubu kapatmış. Görevini tamamlamış olmalı... 

Mürit kelimesi; kendi aklını bırakarak bir başkasına, her konuda kendini teslim etmek anlamına geldiğini varsaydığımda bu kelime beni kesinlikle temsil etmiyor. Kimseye mürit olamam ben. Ruh yapıma çok ters. Aklımı, ruhumu teslim etmem demek ölmem demek. 

Sevdiğim Yazar kimseyle konuşmaz, bana mürit olun demez, hiçbir seminere, toplantıya katılmaz. Sadece ortada kitapları vardır. Yazar ölü yazardı. Daha yeni yeni görüntülü video yayınlamaya başladı. Onu sevenleri de facebookta ki sayfasında ki paylaşımlarına yorum yapar sadece. Orada ki bütün insanlar benim için çok değerli onları ruhdaşım ve dava arkadaşım olarak görüyorum. Neden?

Atatürk üzerinden konuyu anlatmaya çalışacağım. Yaşadığı dönemden 100 yıl sonra Atatürk’ü anlatan bir çok kitap, film, söyleşi, konferans … yüzlerce hatta binlerce kaynaktan Atatürk’ü öğreniyoruz. Edindiğimiz bilgilerle onu seviyoruz, anlıyoruz. Peki Atatürk, Atatürk olmadan Mustafa Kemal iken yaşadığı zamanda, yanında yaşasaydınız  onun değerini bilebilir miydiniz? Önsezilerinize, bilginize, aklınıza ve yüreğinize güveniniz tam ise onun değerini yanındayken onunla cephede savaşırken hissederdiniz. Tarihe nasıl bir damga vuracağınızı o an bilmeseniz de tarihi yazdığınızı biliyorsunuzdur. Yaşadığı dönemde Atatürk yapayalnız bir adamdı. Fikirlerini, düşüncelerini, ileri görüşlülüğünü çoğu kimse anlamadı.

Ben aynı zaman aralığında yaşadığım yazarın gücüne, bilgisine, eserlerine güveniyorum ve yanındayım. 12 yıldır takip ettiğim yazarın bir tane yanlış davranışına, sözüne, çelişkisine rastlamadım. Aşama aşama kafasında dünyayı değiştirmekle ilgili planı var bunu uyguluyor bunu hissediyorum kendisi bir şey söylemiyor ama hissediyorum işte. Tıpkı Atatürk gibi.. Eserlerinde ki değiştirebilme gücünün farkındayım. Bu beni mürit mi yapar? Hayır tabi ki. Bu beni ne veya kim yapar? Beni dava arkadaşı yapar. Bu dünyanın DEĞİŞMESİ GEREK. Sonumuza doğru gidiyoruz. Görmüyor musunuz? Dünyayı nasıl değiştireceğiz ile ilgili başka planı, fikri olan varsa onu gösterin bana. Onu da inceleyeyim. Böyle bir fikri olan  başka kimseye rastlamadım ben. Herkes kendi kişisel dünyalarının günü birlik telaşı içinde. Bireyler değişmeden yönetimler değişmez. Yönetimler değişmeden dünya değişmez. Bireyleri değişime ikna edebilecek kaynak ne? En azından değiştirme gücüne sahip insanları değişim yapmaya tetikleyecek olan şey ne? 

 Dünyanın değişmesi konusunda ki rolümün ne olduğunu ise daha yeni anladım. Ben rolümün hakkını vermeye çalışıyorum sadece. Sizin ne yapıp yapmayacağınız kendinize kalmış. İster okumadan önyargıda bulunup "mürit bunlar" deyip tahtınızda oturmaya devam ederseniz, isterseniz okuyup bir çokları gibi karşısında durup değişimin gücüne güç katarsınız. İsterseniz de dünyayı hep birlikte değiştirebileceğimize inanan insanlardan olup değişimin bir parçası olursunuz. Tercih sizin.   

Kitapları sevdiğim bir çok insana hediye ettim. En güzel hediye bilgi diye düşünmüştüm. Hala okunmadan kitap raflarında duruyor. O yüzden kimseye hediye etmiyorum artık. Dileyen alır okur. Nereden alıp okurum diye soran olursa ? Buradan…

Yazıya ilham olan Hızır’a sevgi selamlarımla …

3 Kasım 2021 Çarşamba

Sıra da ne var?

 

Sayamadın değil mi günleri ….

Saymamalısın da

Sayarsan geride kalırsın

Anlamadın değil mi olup bitenleri…

Anlamamalısın da

Anladığını sanmalısın ancak

Anladığında kalırsın olduğun yerde

Akıp gitmeli sular, akıp gitmeli zaman

Yitip gitmeli her şey…

Üst üste binmeli…

Yükselmeli, çıkmalı,

koşmalı…

İçinden çıkamadığın ne varsa

Parçalamalı… Aşmalı…

Yıkmalı…

Sen, ben , biz , onlar…

Ne varsa hepsi artık bir olmalı

Tek olmalı…

olmalı..

 

Ne kadar da bayatladı

Kokmaya başladı

Değişmeyen her şey

Yerin de sayan ne varsa

Yok olmalı

Yenisi gelmeli,

Tazesi

Pırıl pırıl parlamalı

Mis gibi kokmalı

Hissetmelisin 

Öpmeli, koklamalı

Ama doyamamalısın

 

Umurun da mı sanıyorsun?

Zamanın senin çektiğin acılarından

Ağlamalarından ve sızlanmalarından

Yakınmalarından ve bağırmalarından

Sen değer veriyorsun acılarına sen…!

Değer verdikçe onlara arttıkça artıyor

Bindikçe biniyor, ağırlaştıkça ağırlaşıyor

Pişmanlıklarına bak

Ve de öfkene…

Ne güzel değil mi onlarla yaşamak

Acı sızım sızım sızlatıyor,

Ne öldürüyor ne yaşatıyor

Prangalarla bağlıyor seni

Mahkum olarak yaşamak daha da kolay aslında

Sınırsızlığın içinde koşmaktan

Özgürlüğün verdiği başıboşlukta boğuşmaktan

Yükselmekten

 

Kork, korkuya da yer var burada

Düşmekten, boşlukta asılı kalmaktan

Kork, kaç, git… Dönüşün nasılsa bura..

Acıdan, kederden korkmayan sen

Onlardan da korkmamayı öğreneceksin

Güven bana..

Neler öğrenmedik ki

Artık sıra onlarda


Haccecan

03.11.2021

2 Kasım 2021 Salı

Teslimiyet

 

Tanrı sırtına kolaylıkla taşıyabileceğin, ortalama yükler bindirirse, sen bir hamal olursun küçüğüm. Bu dünyaya hayatın eşyalarını oradan oraya taşımak için gelmedin. Sen tekamül etmek, çıtanı her geçen gün yükseltmek için buradasın. Rab, kaldırabileceğinden daha ağır yükü bindirir sırtına. Sonra sen kıvranmaya başlarsın tıpkı şu an olduğu gibi. Rab, yükü hafifleten değil seni kuvvetlendirendir.  Kaldıramayacağın yükü vermez’in anlamı budur. Yüklerin en ağırını verir. Bunun yanında ruhun kaldırma kuvvetini de… Acının döktürdüğü gözyaşlarını sildiğinde, sen eskisinden daha güçlü birisindir. İnsan, saniyeler içinde gelişir. Lev-hi Mahfuz – buRAK özDEMİR

 

İlk büyük kavgamızdan sonra beni evime bırakıp ayrılmıştı Karşıda ki… Tartışma sonrası evde duygu fırtınalarına teslim olmuş “ben ne yapıyorum, bu ilişki de ne şimdi, bu olayda neydi şimdi,  neler oluyor diye düşünürken ilerleyen saatlerde Karşıda ki telefonla arayıp bağırdığı için özür dilemişti benden. Hayatımda en şaşırdığım anlardan birisiydi bu telefon görüşmesi. Bir erkek hatası için özür dilemişti ki ona göre hata olmayan bir konu yüzünden hem de. Ya olamaz ben ilişkiyi bitirmek için sebep ararken beni içine daha da hapsedecek bir bahane daha vermişti bana. Kurtulmaya çalıştığım bataklığın içine daha da gömülüyordum sanki… Böyle bir şey mümkün değil. Bir erkeğin kendi gururunu hiçe sayıp özür dilediğine ilk defa şahit olmuştum. Çok büyük bir erdemdi bu sahip olduğu. Kendisi bu erdeme sahip olduğunun farkında da değildi üstelik. Ama ben farkındaydım.  Beni birisine bağlayabilecek tek şey sevgi ve saygıydı. Karşıda ki’nde bu ikisi varken üstüne birde “gerektiğinde özür dileyen, gururunu ayaklar alabilmesi huyu” yanında ikramiye olarak verilmişti… Teslim olmam için bir gerekçe daha… Ben bu kişiyi hak edecek ne yaptım!!!   

Hayaller…

Artık ilişkimizin üzerinden 6 ayı geride bırakmıştık. Ona iyice alışmıştım. Varlığını benimsemiştim. Seviyordum artık. Aşk gibi tutkulu değildi… Ama aşkı zaten istemiyordum. Aşk benim zihnime acı olarak kazınmıştı. Bunca yıl acıyı yeterince deneyimlemiş biri olarak artık onu istemiyordum. Aşk benim için saplantılı, güven duyulmayan bir fırtınaydı. İçinde debelenip durduğum, boğulup kurtulamadığım bir fırtına.  Sevginin ılık dalgalı suları beni ne boğuyor ne de batırıyordu. Üzerinde hafifçe sürüklendiğim göl gibiydi sevgi. Ben ise kayık. Bu kayık batmadan yolun sonuna varmak istiyorsa sakin suların üzerinde yol alması gerektiğini artık öğrenmişti.

Mesajlaşmalar, gece yarılarına kadar telefonda konuşmalar. Telefon başında uyuya kalmalar.  İlk önce telefonu sen kapat muhabbetleri. Her şey yerinde ve usulünce idi.

Evlensek nerede otururuz, hangi eşyaları alırız, nasıl öderiz sohbetlerine başlamıştık. İki kanapem, bir televizyonum, mutfak eşyalarım, kitaplık rafım, BİM’den aldığım çalışma masam, halılarım, yatağım ve yatağın altına demir somyam, tek kişilik bir gardırobum vardı. Bekar evine göre bir çok eşyam vardı. Onun hiçbir eşyası yoktu. Olmasın.. Umurumda da değildi.. Ben Karşıda ki’ne “senden sadece huzur, saygı ve sevgi istiyorum. Benim senden başka hiçbir beklentim yok diyordum her seferinde.    

 Kaf dağının tepesinde ki evime gelip yerleşsin yeter. Hiçbir şey istemem.. Bir erkek için bunlar gurur meselesi olur muydu? Olur du… Kadının evine iç güveysi gibi gelip yerleşmek her erkeğin kaldırabileceği bir durum değildi. O beni benim onu sevdiğimden daha çok sevdiği için buna da eyvallah dedi. Dere’nin kenarında beni sırtına alıp taşıma cesaretini göstermiş Karşıda ki beni her şeyimle taşımaya razı gelmişti.  Kendimi taşıtacak bir karakter değilsem de beni taşıyacak birinin karşımda olduğunu görmek egomu acayip tatmin ediyordu. Hayatımda görmediğim ilgi, sevgi, alaka, hırpalanmış gururuma nasılda iyi geliyordu.  Birisinin karşısında diz çökmem için onun karşımda başını eğmesi gerekiyordu. Karşıda ki'nden başını eğmesini beklerken o diz çökmüştü karşımda. Ben bu adama köle olmayayım da ne yapayım şimdi.. Ondan  kaçmam mümkün değildi… Kaçamadım da…

Devam edecek...

Ruh Hastası

 

Ruh hastası… Ruh hastasısın sen…

Anlayamadığında olduğun şeyim ben..

Ruh hastası…

Ne kadar da kolay dökülüyor kelimeler dudaklarından…

Ben değilim anlaman gereken

Tek şey var

Oda kendin...

Ruhun hasta oğlum senin…

Bende kendini görüyorsun görmüyor musun?

Kör müsün…?

Fark et, aş kendini…

Gel kendine.. Geç benden

Dön özüne… Bende ne görüyorsan sen,

Aslında sen

O sun..

Benler, bizler, Onlar her şey karıştı burada…

Hepimiz bir olmayı öğrenip döneceğiz yuvaya…

Haccecan

02.11.2021

(Kendime Not.. Tarihleri yanlış yazmaya başladım. Hangi yıldayız diye düşünüp bir türlü hatırlayamıyorum. Yılı hep 2011 yazmaya başladım. Sonum iyi değil)

 


1 Kasım 2021 Pazartesi

Kucak Dolusu...

 

Hüznünü al yanına, isyanını ve öfkeni…

Omuzlarından indir, kucakla hepsini,

Kucağında taşımak omzunda taşımaktan daha da mı zor geldi?

Yoruldun mu?

Bırakma sakın…

Omuzların kuvvetlendiği kadar kollarında kuvvetlenmeli

Ağla, isyan et ama sakın bırakma…

Sonra kendini karşına al, konuş onunla

Niye taşıdığını sor kendine….

Cevap yok mu? 

Bir daha sor ve bir daha…

Konuşana kadar bırakma sormayı…

Cevap yine yok mu? 

Ta ki cevap verene kadar tekrar sor ve tekrar…

Cevap yok değil mi? 

Bu sorunun cevabı yok çünkü…

Cevapsız soru sormayı bırak artık.

Bu soruların cevabı yok.

Yüklerini niye taşıdığını bilmediğin soruların cevabı olmaz…

Bırak gitsin 

sadece bırak...

bırak...

Kucağını aç her şeye her olana olmuşa ve olacaklara…

Kucağın boş olmalı ki, her şey gelsin sana…

Sıkı sıkı sarıldıkların güçlendirdi seni

Artık ihtiyacın yok onlara…

Mutsuzluğu al artık kucağına...

Doya doya sarıl ona...

Devamında gelecektir hazır olduğunda

Bulacaktır o seni...

Haccecan

01.11.2021