Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

28 Ocak 2011 Cuma

Anlatamama Sancıları


Haccecan: Selam Karadeniz
Karadeniz: Selam. Nasılsın Haccecan?
Haccecan: İyiyim. Sağolasın. İlham perim geldi şiir yazdım. Sen nasılsın? Yoğun mu işleriniz?
Karadeniz: Bugün makine başındayım. Bir sürü hesap kitap işi var. Tahsilatlar girilecek, listeler çıkacak, onlar teyit edilecek, düzeltilecek vs...vs...
Haccecan: Oy oy. Banada öğret, burdan yapar gönderirim.
Karadeniz: Olur bir ara onuda deneriz.
Haccecan: Şiirimi okumak ister misin?
Karadeniz: Şiir mi yazıyorsun? Gönder bir bakalım.
Haccecan: Kıta kıta göndereceğim.
Karadeniz: Şair mi olacen ne olacen aceb?

Haccecan:
 Körsün, sağırsın ve de dilsiz ...
Ne zaman fırtına koparacağın belirsiz
Dipsiz bir kuyuya düşersin kendinden habersiz
Bilmem ki seni sana nasıl anlatsam sensiz
Şiirleri sen saydım anlatırım çaresiz

Suya hasret çatlamış çorak topraksın
Doğum sancısı hiç dinmeyen kadınsın
Nasır bağlamış sert deri ile kaplısın
Kalbine girilmesin diye pusuda yatmaktasın
Bilirimki yakmışlar canını; yanmaktasın
O yüzden ıssız adanda yalnız kalmaktasın

Bende her zaman sen varsın
Içim senle dolu...hatta doldunda taşarsın
Yüreğime yaslanmış olan yüreğin
Ağır gelirdi; ayrılmaz, bir oldu artık
Seviyor ihtimaline saplanıp kaldım
Bir umut ver, hep yanında kalayım
Cılız ışık zerresi söndü sönüyor
Yolumuz bir mi ayrı mı anlayayım

Karadeniz: Ne vakit yazdın bu şiiri?
Haccecan: İlk kıtayı daha önce yazmaya başlamıştım. Bugün son şeklini aldı.
Karadeniz: Son şeklini aldı derken diğer tüm kıtaları yeni mi?
Haccecan: Karadeniz yedin ömrümü. Şiiri bugün veya dün ve ya bir hafta önce yazmış olmamın ne önemi var?
Karadeniz: Şiir aşırı derece de mesaj verme kaygısı taşıyor onun için. Yarın bir kez daha oku kendince değerlendir. Sonra ben diyeceklerimi diyeyim.
Haccecan: Şiiri yazan benim, yazarken değerlendiren benim.
Karadeniz: Ben 8 yaşından bu yana şiir yazıyorum. Şiir iyi kötü bilirim. Bana gönderdiğine göre fikirlerime değer veriyorsun diyerek değerlendirmek istedim.
Haccecan: Eee herhalde Karadeniz herhalde...
Karadeniz: Ama ben şiir değerlendirmesi yapmıyorum. Edebi olarak değerlendir dersen. Kendimce birşeyler yazarım fakat bunlar senin hoşuna gitmez. Sebebi amatör şiirler gerçek duyguları yansıtır ve yazarı tarafından çok güzel ve hatta çok özel olduğu düşünülür. Siz ona birşey yazarsanız sanki onun duygularını eleştiriyor duruma düşersiniz. Şiirden çok o kendi duygularını hatta kendi özelini yazmıştır. Ben bunu yaşamak istemiyorum. Onun okudum ama şiir üzerinde yapılabilecek çok şey var gibi. Eğer ilgi alanın şiir ise üzerine yarın biraz daha çalış şu an duyguların sıcak onun için yarın bir daha oku değerlendir dedim di. Ama şiirin mesajını değerlendir dersen. O beni aşan bir konu. Bir şey diyemem.
Haccecan: Tamam sağol...
Karadeniz: Sağol ne?
Haccecan: Değerlendirdiğin için sağol...
Karadeniz: Değerlendirmediğim için.
Haccecan: Değerlendirmiyorum demek bile bir değerlendirmektir.
Karadeniz: Bence değil ama öyle diyorsan bir şey diyemem. O sadece bir duruştur değerlendirmemek değerlendirme olmaz.
Haccecan: Keşke erkek olsaydım. Böyle uyduruk kaydırık şiirlerle uğraşmak zorunda kalmazdım.
Karadeniz: Erkekler şiirle daha çok ilgileniyor...
Haccecan: Kolay gelsin ben çıkıyorum...
Karadeniz: Sana da görüşürüz canım. Damat adayına sevgilerimizi iletiniz...
Haccecan: İletirim. Bakayım onada göstereyim şiiri ne diyecek?
Karadeniz:"Senin için yazdım aşkım. Nasıl olmuş?" dersen daha güzel olur...
Haccecan: Başkasına yazılmış şiiri ona kakalamam ben "ruh oruspuluğu" olur o. İşim olmaz. İyi akşamlar. By.
Karadeniz: Başkasına mı yazdın...??? Ben sana ne diyeyim Haccecan. Başkasına şiir yazıyorsun. Bir başkası ile evlilik ön görüşmesi yapıyorsun.
Haccecan: Bu durumdan haberin varken niye yok muş gibi rol yapıyorsun ki şimdi?
Karadeniz: O durumdan haberim var. Ama ben hiç bir zaman şöyle bir değerlendirme yapmadım, yapmam.(Başkasına yazılmış şiiri ona kakalamam ben. Ruh oruspuluğu olur o) Bu ifade senin değil mi? Eğer durumu böyle görüyorsan "Niye yapıyorsun?" diyorum. Sanki görüş benim görüşümmüş gibi birde dönüp beni itham ediyorsun. Off Haccecan offfff
Haccecan: Başkaları ile evlilik için görüşmelerimde içimde yaşadığım bu duygu yüzünden kararsız kaldığımı söylemiştim. Bu kişinin kim olduğunu sorduğunda ise içimde yaşadığım bir konu olduğunu dışında yaşarsam haberin olur demiştim...
Bu söylediğimin üstünden yaklaşık bir sene geçti. Hala içimde yaşıyorum. Hep içimde yaşayacağıma da bugün emin oldum.
"Durumu böyle görüp niye böyle yapıyorsun?" sorusunun cevabı ise; Durum böyle ama ömür boyu tek taraflı içimde yaşamak istemiyorum. Ömrümü böyle geçirmek istemediğim için seçenekleri değerlendirmem gerekiyor. Doğru yada yanlış...
İçimde yaşadığım karmaşa, baskı ve yoğun duygular ile söylemek istemediğim sözler söyledim ve seni de buna ortak ettim. Kusura bakma arkadaşım. Bir daha olmayacak....

26 Ocak 2011 Çarşamba

Ertesi Gün...


Haccecan: Selam arkadaşım...
Karadeniz: Selam canım. Nasılsın?
.....
Karadeniz: Heyy oralarda mısın?
Haccecan: Burdayım. Yazdığım gelmiyor mu?
Karadeniz: Şimdi geldi. Selam yazdın gerisi yok!
Haccecan: "İyiyim. Çamaşır katlıyom. Sen nasılsın Karadeniz?" yazdım en son. Senin yerlere göklere sığdıramadığın gmail" in sohbeti bu kadar işte!
Karadeniz: İdare be canım. Hayatta herşey mükemmel değil. :(
Haccecan: Bugün sağ tarafından kalkmışsın, pek bir pozitifsin Allah bozmasın. Tüh tüh.
Karadeniz:  Bozulursa tamir ederiz. Gerekli alet edevat var.
Haccecan: Bizde idare ettik bu zamana kadar. Dün en son ne yazdın? Dün tam bir baskına uğradım. Hemde işletildim.
Karadeniz: Damat geliyor dedin. Çıktın gittin. Ben de Allah mesut etsin dedim.
Haccecan: Yok onun öncesinde "haksızmıyım?" diye bir soru vardı ancak okuyamadım ondan öncesini.
Karadeniz: Hatırlamıyorum. O an ne düşündüysem onu yazmışımdır.
Haccecan: Hıım. Demek ki şu an farklı bir şey düşünüyor olsan aynı şeyi söylemeyebilirsin.
Karadeniz: Elbette her gün ayrı bir gün. Her sabah uyanan ne sen aynı sen ne de ben aynı ben. Biz hergün yeniden tanış olur, yeniden başlarız.
Haccecan: Katılamayacağım bu söylediğine...
Karadeniz: Gel katıl orada ayrı durma. Ayrılık dargınlık doğurur.
Haccecan: Karadeniz bu senmisin? Valla şüphelendim şimdi.
Karadeniz: Ne için şüphelendin? Eski çekmeceleri karıştırıyordum. Orada bir köşeye sıkışmış buldum eski beni. Çıkarttım silkeledim tozlarını...
Haccecan: İki farklı sen var. Ben genelde diğer Karadeniz'le muhattap olduğum için bu Karadeniz'le karşılaşınca şaşırıyorum.
Karadeniz: Bunun nesi var ki diğerinden?
Haccecan: Bununla iletişim kolay,  diğeriyle zor.
Karadeniz: Güzel iletişelim öyleyse. Ee bugün nasılsın? Dünden iyi misin? Nasıl durumda bir gelişme var mı?
Aşk var mı sizin gezegende Aşk?!
Haccecan: Durum dediğin sanırım şu yeni görüşmeye başladığım kişiyi soruyorsun.
Karadeniz: Evet.
Haccecan: Cumartesi  günü kızkardeşim ve kardeşçalanla birlikte görüştük. Ortam çok güzeldi. Ortam güzel olunca bende habire güldüm, etrafa gülücük dağıttım.
Karadeniz: Ne güzel gülen yüzün eskimesin.
Haccecan: Amin hepimizin. Benim iyi halimi gören (lakabı DURUM olsun) Durum'un hakkımda ki düşünceleri çok çok olumluymuş. Facebookda da eklemiş, kabul ettim. Tanımak isteyen, ciddi düşünenlere kapım açık. Bundan önce o fırsatı kimseye vermezdim.
Karadeniz:  Bay Durum'u bırak sen ne hissediyorsun? İçinde bir nehir ona doğru akmak istiyor mu? Yoksa gerekirse suyu kova kova yukarı taşırım mı diyorsun...
Haccecan: Benim temkinli bir yapım vardır. Erken konuşmak istemiyorum. Negatif bir yönünü göremedim.
Karadeniz: Canım, güzelim. Kendimizi kandırmayalım ama... Bir insan ile beraberlik konusunda karar vermek için 5 sn yeterde artar bile. Sezgilerin bunu söyler zaten.
Haccecan: Sezgilerim negatif bir şey söylemedi. Coşkun ırmak gibide değil.
Karadeniz: Aynı sözü farkı bir şekilde söyleyince farklı birşey söylemiş olmuyoruz ama... Anlaşıldı. Sen bu işe sıcak bakmıyorsun. Ama soğukta değilsin. Bir yanın tedirgin bir yanın dur bakalım diyor.
Haccecan: Ilık diyelim... Aklımı kurcalayan asıl olay sana önceden bahsettiğim platonik olarak içimde yaşadığım o aşk. Dışımda yaşarsam haberin olur diyordum.. hala dışımda yaşmaya başlamadıysam bu aşktan hayır yok deyip vazgeçmeliyim diyorum kendime...
Karadeniz: Aklınımı yoksa yüreğini mi? :( Derken?  Nasıl yani? Platonik aşk ??? Aşk gönül işidir..Akıl işi değil. İçinde başka birisi birini seçer. Onunla birlikte olmak için can atar. Sanki senden bağımsız bir birey gibi kararlar alır senin yerine... Araya başka birileri girdi sanırım. :)
Haccecan: Yok. Ne diyeceğimi bilemedim. Herşeyi mükemmel tanımlıyorsun ancak bir sonucu yok.
Karadeniz: Sonuçları yaşıyorum desem daha iyi olur. Bu kadar tanım nereden gelir? Niye gelir?
Haccecan: Tanımladıklarını yaşıyorum zaten. Ben ne yapacağımı bilmek ve uygulamak istiyorum, yerimde saymaktan yoruldum.
Karadeniz: Yerinde sayma. Doğru bildiğini yap. Kimde karar kılarsan kıl bir bayan olarak gerçi aşk' ı; doğum yaptığında yaşayacaksındır. Bu kaçınılmaz...
Haccecan: Sağol yeni tanımın için!!!
Karadeniz:Yani eşinin kim olduğu, ona karşı hislerin doğumdan sonra geçireceğin fiziksel ve psikolojik değişim sonucu en iyi ihtimalle 2. sıraya iner. Bu da kararın ne olursa olsun doğru demektir. Kimse senin yerine karar veremez. Eğer istediğin şey o ise.
Haccecan: Sen beni Durum"la evlendirdin, doğurttun, Durum'u ikinci sıraya indirdin.
Karadeniz: Ben olacakları söyledim. Üstelik kim olursa olsun dedim. Bay X de olabilir, Durum'da olabilir. Bu hiç fark etmez Haccecancık. Benim tanıdığım tüm bayanların yaşadığı şey bu.
Haccecan: Demek ki olması gereken o.
Karadeniz: Resimlerde çocuklara bakışını gördüm. Ben hiç bir erkeğe o küçük kız çocuklarına bakar gibi baktığını görmedim. Senin gerçek aşkın daha doğmadı... Doğacak... Ve onu sen dünyaya getireceksin..:)))
Haccecan: Benim kız çocuğuna baktığım gibi sen kime bakıyorsun?
Karadeniz: Bu zor bir soru. Bir isim vermeyi çok isterdim. Uzun zaman oldu öylesine birini canıma sokmak istercesine bakmayalı. Ama birilerine canımı vermeyi istedim. Ama elimde kaldı.
Haccecan: Canını okuduktan sonra kendi canını okumak senin yaptığın. Karadeniz benimle böyle içten konuştuğun zamanlar ilk konuştuğumuz zamanlardı. Bugün bir şeyi farkettim.
Karadeniz: Nedir ?
Haccecan: Senin bana sert davranmamın sebebi yine benim. Sana bağlanmalarını istemediğinin kadınlarla arana mesafe koyuyorsun ki onlara acı çektirmemek için. Benim ilgiye sevgiye aç halimi zaten biliyordun. Acı çekmemem ve bağlanmamam için bana öyle sert davranıyordun tıpkı nikah kıydığın kıza davrandığın gibi. Bana böyle dostane davranacağını bilseydim en başından evleniyorum derdim. Bana sert davranmana gerek yok Karadeniz. Acıdan hiç bir zaman kaçmadım, sebebi kim olursa olsun.
Karadeniz: Ah canım ben sana sert davranmadım sadece asıl kendimi sana karşı sakındım.
Haccecan: Neyse benim demek istediğim de o idi...
Karadeniz: Ben şimdilik çıkmak zorundayım. Özür dileyerek ayrılıyorum.
Haccecan: İyi akşamlar herkese selam. Sorun değil iyi akşamlar.

Evlilik Kararı


Haccecan: Selam arkadaşım...
Karadeniz: Selam canım nasılsın? Bu saatte hayırdır? Sen evde olmalısın?!
Haccecan: İyiyim galiba. Evet. İşten erken çıktım. Bir arkadaşın annesi vefat etti oraya uğradım, şimdi evdeyim.
Karadeniz: Başı sağ olsun. O kadar çok ölüm haberi alıyoruz ki artık ölüm bile sıradanlaştı :(
Haccecan: Dostlar sağolsun. Evet. Yapabilecek bir şey yok.
Karadeniz: Zaten canım ona sıkılıyor...
Haccecan: Elinden gelmeyecek şeylere üzülmenin bir anlamı yok. Elinden geleni yap gerisini Allah'a bırak derler. İşler nasıl?
Karadeniz: Yeni yerin işleri ile uğraşıyoruz. Asma tavan işi var sırada.
Haccecan: Taşınmadan yapılacak iş değilmiydi o?
Karadeniz: 1900 malzeme, 350 işçilik, 250 spotlar falan, 2500 tl yi buluyor. Kazan kazan işe yatır...
Haccecan: Geldiği gibi gidiyor desene.
Karadeniz: Geldiği gibi gitmiyor. Damla damla geliyor, kepçe kepçe gidiyor
Haccecan: Sağlık olsun...
Karadeniz: Olsun. Onuda yitireceğiz bir gün. Yeni bir tasarım var yaza. Her ay bir şehir... Ölmeden memleketi göreyim bari yada 2 ayda bir şehir. Nasıl ???
Haccecan: Güzel. Haftasonları sürekli gezen biri olarak şunu söyleyeyim ki gezmekte belli bir noktadan sonra sıradanlaşıyor.
Karadeniz: Hep aynı insanlarla aynı yerlere gitmekten olacak.
Haccecan: Bu haftasonu birisiyle görüştük. Geleceğim başka yöne doğru şekil alabilir, bu yaza düğün planı bile yapabilirim....
Karadeniz: ??? O kadar iyi birisi mi?
Haccecan: Bilmiyorum. Ne zamandır bir araya getirmeye uğraşıyorlardı. Ankara'ya geleceğim haftasonu görüştüreceklerdi normalde. Bu haftasonu görüştük. İlk izlenimlerimde negatif bir şey yok. Normalde sohbet bile edemezdim. Redetmemi gerektirecek bir kusur bulamadım.
Karadeniz: Aslında birbirimizden hiç farkımız yok. Farkı yaratan şey sadece duygular.
Haccecan: Katılıyorum.
Karadeniz: İlk izlenimden ziyade kişiyi çevresine olan tavırları ile değerlendir. Ev halini gözlemle diyeceğim ama o şansın var mı bilmiyorum. En yakınlarına olan davranışlarına bak. Karakter davranıştır. Ben kendimi bu işlere bir türlü ikna edemiyorum. :(
Haccecan: Şu an annen, kızkardeşin olduğu için kendini ikna etmekte zorlanabilirsin. Yalnız olsaydın ikna ederdin emin ol! Çocuk isteğini artık bastıramıyorum. Sevilme... Sevme... Bunların hepsi çığ oldu, büyüyor.
Karadeniz: Sanırım bende bir sorun var..!?
Haccecan: Çocukluğunda bir şey yaşadın. Benim bilmediğim bir şey. Kimseye anlatmadığın. Benim gibi yap. Yaz herşeyi.  Yaz ve defalarca oku... Küçülüyor ve sıradanlaşıyor her ne varsa...
Karadeniz: Aslında bundan 15 yıl önce vermiş olduğum sözüme olan sadakatimi şimdi bozmak... Ne bileyim kendime ihanet gibi geliyor :(
Haccecan: Benim için evlenmek;  himaye altına girmek, emir almak, baskı ve zulüm, hatta işkence!!!!! Şu an bunu kendime nasıl yapıyorum diye suçluyorum kendimi.
Karadeniz: Sen bunları baştan böyle kabul ediyorsan diyecek birşey yok!
Haccecan: Ama doğrunun bu olduğunu biliyorum, o yanım hiç susmuyor ama benim iyiliğimi istediğini sanmıyorum o yanımın. İç seslerimden bir tanesi sürekli böyle konuşuyor, bu iç sesimi ise babamla özdeşletiriyorum. Babamın kişiliğimin üstünde çok kötü etkisi var.
Karadeniz: Peki ne olmasını isterdin? Anlaşıyor ki evlilik işi aslında bir yanı ile istenen bir yanı ile istenmeyen bir şey. Hayattan beklediğin ne idi?
Haccecan: Evliliği kesinlikle istiyorum. Ama sevdiğim bir insanla. Büyüdüğüm evdeki gibi bir evlililik asla istemiyorum. Şu an bu kişi bana negatif bir şey uyandırmadı, hayır diyebileceğim bir şeyi yok, şimdilik tanımadığım için tedirğinlik ve korku var. Kendisini tanıtırsa ve güven verirse tereddüt etmem.
Karadeniz: Anlıyorum aradığın şey güven ise sorun yok ama sevdiğim insanla evlenmek istiyorum gibi sözde var. İkisi bir arada biraz zor değil mi ?
Haccecan: Tabi onunda isteklerini karşılayabilecek düzeyde görmem gerek kendimi, ondan ne eksik ne fazla olmalıyım
Karadeniz: Onun için önce güvenliği seçiyorsun ama gelişen insan zamanla diğerine fark atacaktır. Birlikte gelişmek aynı hızla biraz zor değil mi ? Benim bir düşüncem var bu konuda.
Haccecan: Eşitliği şu anki durum için diyorum. Gelişme süreci ise evlilikten sonraki süreç, bunu ilerde göreceğim, şimdiden bir şey diyemem. Nedir düşüncen?
Karadeniz: Kadınların üreme iç güdüleri olmasa bence asla evlenmezler. Zira annelik içgüdüsü kadın da aşktan da sevgiden de üst düzeyde.
Haccecan: Sadece üreme değil. Yalnız kalma korkusuda var. Şu an çevrem insan dolu ancak 10 yıl sonra böyle olmayacak
Karadeniz:  Anlıyorum :(  Ama bunu yine garanti edemezsin. 
Haccecan: Neyin garantisini verebilirsin ki?
Karadeniz: Yalnız kalmanın garantisini verebilirim. Zira hep yalnızız. İster evli ol, ister olma.
Haccecan: Onu zaten biliyorum.
Karadeniz: Kafasında şablon bir evlilik olan bir insanla kurulacak birliktelik şu anki evliliklerden farklı olmayacak ve ben şu anki evlilileri pek beğenmiyorum. Eğer ki iş buraya dayanacaksa ne diye şimdiye kadar beklendi ki daha önce de yapılabilirdi. Hem birlikte büyür ve çocukları birlikte yetiştirirdiniz...
Haccecan: Şimdiye kadar öfke ve nefretle besledim kendimi, özellikle erkeklere karşı... Şu an gözümde insan oldunuz.
Karadeniz: İnsan derken?! Eski ile arasında ki bu farkı yaratan ne?
Haccecan: Mitolojik bir kahraman yarattım kafamda. En iyi, en süper insan. Kimse o modele uymuyordu. O mitolojik kahramanın hiç olmayacağını artık biliyorum. Benim iyi olduğum kadar karşımdaki insan da iyi. İçimdeki öfkeyi artık kontrol edebiyorum. Büyüdüm sanırım. Öfkemin nedeni olan babam ise artık yok!! Öfkelenmem için neden yok! Bazı geceler yine ağlıyorum. Ama ağlama sebebim artık yok!!! "Niye ağlıyorum ki ?" diye kendime soruyorum kendime. Herşey kafamda. Ruhumdaki yarayı sarmak için korkularımla, öfkemle yüzleşmem gerek.
Karadeniz: Ne desem ki?! Kelin merhemi olsa başına çalar. Sadece haklısın.  Umarım eş olarak seçtiğin kişi tüm bunları dikkate alacak kadar üzerine titrer. Sende ona gerekli özeni gösterirsin. Birlikte güzel bir birlikteliği başlatıp devam ettirebilirsiniz.!!!!
Haccecan: Neler olacak göreceğiz?!
Karadeniz: Umarım iyi şeyler görürsün. Asıl olan şey senin güçlü olman. Sen güçlü olursan herşey yolunda; yıkılırsan onu yıkılınca göreceksindir. Dediğin gibi yaşanıp görülecek.
...
 Karadeniz: Demek şimdi evleniyorsun. Desene yine başa döndük artık likya yollarını tek yürüyeceğiz :(
Sensiz çekilmez de. Ben kiminle uğraşacağım? Olmadı arkadaş sen bana kelek yaptın!
Haccecan: Daha erken. Kız evi naz evi. Benimle ilk önce başedebilmesi gerek. Herkes bileğimi bükemez benim. Beni ikna edebilmesi gerek.
Karadeniz: Sen kendini ikna etmişsin. O da olur. Yol görünmüş artık, gerisi kısmet. Gelin ata binmiş ya kısmet demiş ne de olsa.
Haccecan: Negatif bir şeyini göremedim dedim. O yazdıklarım kendimle ilgili şeyler. Kendimi evliliğe ikna etme çabalarım. Bu aday için henüz hiç bir şey demedim.
Karadeniz: Bende aynı şeyi söyledim. Sen ata binmişsin arkadaşım gerisi kısmet. Yani bu aday olmazsa başka aday... Haksızmıyım?!
Haccecan: Çıkmalıyım. Damat adayı geliyor süpriz yapıyormuş. By
Karadeniz: Bye. Kendine iyi bak.

21 Ocak 2011 Cuma

Ağaç Evler


Karadeniz'e ağaçev fotoğrafları  ile ilgili olarak attığım mail hakkında aramızda yaşanan diyalog...

Karadeniz:
İşte bu ağaçev resimleri bile Darwin i haklı çıkartır...:))))

Haccecan:
Hangi açıdan Darwin"i haklı çıkartır?

Karadeniz:
Geniş Açı dan

Haccecan:
Benim sikletimde anlamak zor mu?! Açık olsana...
 
Karadeniz:
Geniş açı...Geniş bakış açısı...Dinler, ırklar, diller vs olmadan her türlü önyargının olmadığı tüm insanlığı ve ona ait olan tüm bilgileri yargısız olarak alabilen kısıtlamasız bakış açısı...:)) Geniş açı işte bildiğimiz geniş açı.
 
Haccecan:
Oy Karadeniz. Yedin Ömrümü... Ağaç evlerin Darwin'i haklı çıkartması konusunu senin geniş açından bir anlatsana...
 
Karadeniz:
"Maymunlar nereyi barınak olarak kullanır ?" diye sorarsam belki çağrışım yapar!!
 
Haccecan:
Çağrışım yaptı.. Ama bu konuda genelleme yapılamaz... Bütün maymunlar sadece ağaçları barınak olarak kullanmadığı gibi bütün insanlar da sadece ağaç evleri barınak olarak kullanmıyor...
 
Karadeniz:
Birileri aslına daha yakın demek ki  :))))
 
Haccecan:
Doğru herkes aslını bilir... Ama bu konuda da genelleme yapılamaz.. Birileri ağaçlara ev yaptı diye bir teoriyi ortaya atan kişinin haklılığı ispat edilemez...
 
Karadeniz:
Gerçekler değişmez. Birileri ağaç evlere merak salmış ve resimlerini mail atıyorsa ne demeli şimdi bilmem ki :))))
 
Haccecan:
Birkaç ağaç ev fotoğrafı gördü diye inandıklarını haklı gösterme çabasına girip "haklılığını gösterir!" diyene ne demeli peki?
Hergün mail atıyorum... Ve şimdiye kadar bir çok çeşit fotoğraf gönderdim... Her attığım maili böyle birilerini haklı çıkartmak için uğraşmıyordun!!! Şimdi bu çaba neden? Hele gereksiz olduğunu düşündüğüm çabanın içine beni dahil etme, ben yokum...
Sence o ağaç evler Darwini haklı gösterir... Bence değil...
 
Karadeniz:
Galileo galile ne demişti engizisyon önünde; "Siz kabul etsenizde etmesenizde dönüyor.."  Din camiası kabul etsede etmesede Darwin haklı ve evrim gerçek... Asıl mesele birilerini vahdet-i vücud derken varlığın birliği bir yandan da evrim maymunlar ile ortak atadan geliyor deyince birileri maymunları ( ki onlardan Allahın varlıklarıdır.) yok öyle değil Allah bizi özel yarattı demek için direniyorlar...Ne demeli şimdi ..:(((
 
Haccecan:
İçinde kibir, gururlanma, bir canlının başka bir canlıya olan üstünlüğünü barındıran hiç bir düşünce, hiç bir dinin; gerçek din ve inançla alakası olamaz.... Polis mesleğinde kötü polis, sigortacıda sahtekar sigortacı, sağlık camiasında paragöz doktor nasıl varsa din adamlarında da yanlışa sevk eden din adamları çıkabilir.. İnsanoğlu beşerdir.. şaşar... Bir düşünceye körü körüne bağlı olanlar asıl problemi çıkartıyor...
Nasıl yaratıldığımızdan ziyade, nasıl yaşadığımız, diğer canlılarla ve kendi türdeşimizle olan bağımız ve ilişkimiz daha önemli bence...
 
Karadeniz:
Bence ikisi bir diğerine bağlı... Nasıl bilir ve nasıl inanırsan öyle yaşarsın... Zira; biri diğerinin bası tahtasıdır...Onun için akıl çorbasının katkı malzemeleri önemlidir...:))

14 Ocak 2011 Cuma

*Eleştirmek için mi eleştiriyorsun?


Karadeniz'in aşağıda paylaştığı yazısına karşılık aramızda yaşanan diyalog...

Karadeniz:
Bak..! gökyüzü karardı, sevgili. Neredeyse bir saat sonra kopacak fırtına. Rüzgar incitmesin nazik tenini gel gir kanatlarımın arasına... Lakin, bilirim girmezsin. Rüzgarsa rüzgar, fırtınaysa fırtına ama el ele olmalı dersin. Bense bir kez daha aşık olurum sana. Sen ki zorbalığa karşı dimdik durur eğilmezsin.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Haccecan:
Sevgilinin kanatlarının altına girmemesinin nedeni; kanatlarını hiç açmaman, sadece kendinin duyabileceği bir sesle "gel gir kanatlarımın arasına" demen olmasın!... Kanatlarının altına giremeyen sevgiline " bak bana muhtaç değil ne güçlü kadın" diye daha aşık olmaya devam et... O kadın sığınacak başka bir çift kanat bul(acaktır)du bile!!!! Bakınız: Kadın Vazgeçerse yazı ve yorumları..
İnsan bu hayatta sevdiğine sığınmıyorsa, güçsüz-zayıf, yalın halini göstermiyorsa sevgilisine karşıda güçlü rolü oynuyor demektir... Gerçek sevgide gurur olmaz...
Her insanın içinde bir çocuk vardır. Bu çocuk korkaktır, sevgiye, ilgiye ve sığınmaya ihtayaç duyar... Karşında bu çocuğu değilde bir rol yeteneği iyi, güçlü bir tiyatrocuyu görüyorsan sana da rol yapılıyor demektir... Gerçek sevgide rol olmaz, samimiyet ve içtenlik vardır...
Sevgili arkadaşım Karadeniz; bu yazdıklarınla sadece kendini kandırabilirsin... Kendini kandırmaya ihtiyacın varsa devam et... Ama yazdıkların bana hiç gerçekci gelmiyor, o yüzden başka türlü yorum yazamadım....
------------------------------------------------------------------------------------------------------------ 

Karadeniz:
Açıklama: ((( Eleştirmek için mi eleştiriyorsun? Yazımda adam "gel gir kanatlarımın arasına" diyor "bak başının çaresine" demiyor...! Kadın "ama el ele" diyor, "zorluklara karşı birlikte" diyor "ben başımın çaresine bakarım" demiyor...!
Adam kadına aşık zaten ama onun kendi ayaklarının üzerinde durma mücadelesine karşı duyduğu saygı ve yürekliliği onun aşkını besleyen bir unsur olarak; Kadınına karşı duygularını pekiştirip tazeliyor...
Not : Haccecan sen gerçekten benim yazdıklarımı okuyor musun yoksa şöyle bir göz atıp geçiyor sonra yazmadıklarımı yazmış gibi mi algılıyorsun... :(((
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Haccecan:
Yorumuma mail olarak cevap yazdığın için benimde mail olarak cevap vermem gerektiğini düşündüm... Facebookta ilk yaptığım yorumuda silme gereği hissettim. Çünkü dediğin gibi çok alakasız bir yorum olmuş.. Bu konuda bana evrensel sevgi ile yaklaşıp hoşgörmeni diliyorum...
Sen yazdıklarımı okuduğunda hep doğru algılıyorsun ve algıladıklarına doğru, yapıcı, olumlu eleştiriler yapıyorsun... Senin gibi hatasız algılama yeteneğini benden bekleme... Eleştirmek için yaptığım bu eleştiriyi görmezden gelirsen mutlu olurum....
Not: Yaptığım yorumu doğru anladığımı ve doğru yorum yaptığımı farzedip birde öyle yorum üstüne düşünebilir misin? Belki ifade etmeye çalıştığım bana göre doğru olan bir iki kelime vardır...
(Aslında burada yanlış yorum yazdığımı düşünmüyorum,  yanlış yorum yazdığımı söyleyen Karadeniz'e kırılmış ve kızmış, tepki olarak yazdığım yorumu siliyor ve tamam ben hatalıyım doğrusu neymiş söyle demeye getiriyorum.)
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Karadeniz:
Eğer iki kişi sevgili ise zaten onun karşı tarafa güçlü yada güçsüz hallerini göstermesine gerek olmaz kanaatindeyim... En azından ben sevdiğim insanın nerede güçlü nerede zayıf olduğunu bilirim...O'nun talep etmesine bile fırsat vermeden kendimi ve çevremi ona göre hazırlarım.. Eğer ki o da benim sevgilimse zorluklarla kendi başa çıkabildiği yere kadar çıkar...Zaten gereksiz taleplerde bulunmaz...
...
Gurur meselesi..
Aslında böyle açıklayınca zorluklarla gücü oranında mücadele etme arzusunun karşı tarafla ego yarıştırmamak olduğu açıktır..
Zira; güçlüklerle mücadele edebilecekken bunu bir başkasının omuzlarına yıkmak ne sevgiye ne sevgililiğe yakışır...Bu yürüyebilecekken kendini taşıtmak demektir ki bunun adı olsa olsa istismar olur...
Not.. Tüm bunlar gerçek haller için yazılmıştır..cilveleşmek, takılmak yada oynaşmak gibi iki sevgili arasında ki özel durumlar konu ve yorum dışıdır...
Ayrıca hayatta en zor olan sevgiline rol yapmaktır...Bu tereciye tere satmaktan başka birşey olmaz..Eğer yapıyorsan da ancak kendini kandırırsın...
Biz böyle bilir böyle söyleriz...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 Sanırım burada Karadeniz'e  yıllar önce duygularını açıklamaya çalışan "git yuvanı kur!" dediği sevdiği o kızın avukatlığını yaptım ve yahut bizzat kendimi o kızın yerine koyup  cevap vermeye çalıştım. Yüksek hedefleri ve idealleri olan Karadeniz, evlilik, kadın, çocuk gibi olayları ideallerine ulaşmasına engel olarak görmüş ve duygularını anlatmaya çalışan kızı bırak kanatlarının altına almayı, onu terslemiş hatta git yuvanı kur demişti! Başkasıyla evlendikten sonra sevdiği kızın evliliğinde ve 3 çocuğunu yetiştirirken yaşadığı her zorluğa göğüs gerdiğini, gücünü, azmini gördükten sonra hayatının kadınının aslında o olduğunu anlamıştı. Ama artık herşey çok geçti!! Karadeniz'de dahil kimseye boyun eğmeyen, çetin bir hayat mücadelesinin içine gözü kapalı atlayan sevdiği kızın; aslında hayatının kadını olduğunu anlamasının temel sebebi  Karadeniz'in kanatlarının altına girmemeseydi!!!!
Karadeniz'in redettiği kızın yerine kendimi koyarak yazdığım cevaba karşılık Karadeniz sadece yazdığı metin hakkında yorum yazıyordu. Benim yazma niyetimi anlamayıp üstüne üstlük yazdıklarını okumadan yorum yaptığımı söylemesi ise beni daha çok kırıyordu. Sevdiğine hiç bir zaman kanatlarım altına gir diyememiş birisi bu sözleri nasıl yazabiliyordu!!! Karadeniz sadece edebiyatı iyi olan, yazdıklarıyla çevresine güçlü bir karakter  gibi görünen birisiydi!!!   Zamanında sevdiği kızın duygularına karşı duyarsız kalan Karadeniz şimdide beni anlamıyor, görmezlikten geliyordu işte!!! Kırıldığımda ben çok asi olurum.  Karadeniz ne yapsa, ne söylese kırılıyor dolayısıyla kızıyordum. Karadeniz'i nasıl benimsemişsem hayatında ki başrol kadınların yerine kendimi koymaya bile başlamıştım!...
Karadeniz'in; sevdiği kıza "gir kanatlarımın altına" diye söyleyecek bir yapısı yoktur ki!  Karadeniz karşısında ki insandan bir kare yapmasını bekliyorsa, "bana kare yaparmısın?" demez. Karenin bir köşesini yapıp bırakır. Hangi şeklin yapılması gerektiğini anlamayı ve yapmadığı 3 köşeyi yapmayı  karşı tarafa bırakır. Kareyi yapamazsan bu senin beceriksizliğindendir!! Ya "yapmayı beceremedim" deyip  yardım isteyeceksin ya da yapmadan yarım bırakacaksın. Yardım istersen yardım çağrına cevap verir, olduğu gibi bırakırsan kare şeklinin yapımı orada son bulur. Karadeniz Karenin yüzüne bile bakmaz!! Garip kare tek köşesiyle ucube gibi olduğu yerde durmaya devam eder. Likya yolunda dağdan yuvarlanan taş için çadırına sığındığım Karadeniz, korkaklığımı yüzüme o kadar çok vurup, benimle o kadar çok dalga geçip, iğneleyici laf söylemişti ki; "bir daha onun çadırına sığınmak mı!? Tövbe billahi.. diye düşünmeye başlamış, çadırına sığındığım için bin pişman olmuştum. Hele ertesi  gün beni dağın tepesinde bırakıp giderek cezalandırmasına ne demeli!!!  Yani korktuysan gel çadırıma sığın diye bir şeyi asla demez, korktuysanda korkusunu belli etmeyecek kadın ister yanında. Korkup kanatlarının altına girdiysen vay haline! Senin korkularınla yüzleşip korkunu cesarete çevirmen için söylemeyeceği, yapmayacağı şey yoktur!!!   Karadeniz güçlü, kimseye bağımlı olmayan, özgür kararlar alabilen karakterde ki kadınları sever tamam ama kim anlayamadığı zor karakter bir insanı sever ki?  Cevap: Tabiki ben....
 Karadeniz bana göre aşkı kitaplardan öğrenmiş ve kafasında kurgulamıştı; aşkın tanımını mükemmel yazıp, söyleyebilen ama aşkı yaşayamayı beceremeyen birisiydi. Bu konuda aynıyız!!! Bende en büyük, en güçlü, en ulaşılamaz aşkları içten içe yaşarım ama kimseye de çıt bile demem. Karadeniz günümüzün kadınlarının kendini anlayamadığını söylese de aslında o kadın ruhundan anlamıyordu. Odun ne olacak!!! Bu yazı dizisi Karadeniz'e kendimi dolayısıyla kadınları anlatmak için yazmaya başladım belkide. Bir güç beni bu yazıları yazmaya şiddetle itiyor.

12 Ocak 2011 Çarşamba

Nazende Sevdiğim


 
Likya yolu yürüyüşünden sonra Nazende Sevdiğim adlı facebookta paylaştığım videonun altında Karadeniz ile yaptığımız şiirsel yorumlar. 

Karadeniz:
Bir an gelir yolculuklar kurarsın
Tüm hayallerin gitmek üzerinedir
Oysa bir kötürüm gibi oturup kalırsın
...devam edecek
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Haccecan:
Gitme isteğin artarak devam eder
Kötürüm ayakların çürümeye başlar
... devam edecek
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Karadeniz:
Bağlar toprağına seni en derin anıların
Nere gitsen içinde taşırsın terk ettiğini
Eşiğin ötesi gurbettir der hani atalar
Sen gurbettesindir artık yüreğinde bitmemiş tutkular...
...devam edecek
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Haccecan:
Nere gidersen git taşırsın yüreğinde...
Gurbet her yerde!!!
Geride bıraktıkların yüreğinde...
İleriye baktıkların aklında kalacaktır..
Gurbet her yerde,
Ruh bedende sürgün...
Namın doğduğun yerde...
Gurbet her yerde!!!
...devam etmeyebilir...

İnsanların Sevdiklerinden Vazgeçme Nedenleri


Kadın Vazgeçerse adlı paylaştığım yazı üzerine Karadeniz ve Kankamla yaptığımız yorumlar... 

Kadın Vazgeçerse....
Peki bir kadın sevdiği kişiden ne zaman ve nasıl vazgeçer sizce? Bir kadının her şeyi ve tüm duygula...rını ardında bırakıp gitmesi hiç kolay değildir aslında! Kadınlar ilişkilerine ve sevdiklerine çok daha fazla bağlıdır. Sonuna kadar savaşır bir kadın aşkı ve erkeği için, her türlü fedakârlığı yapar. Çoğu zaman karşılık göremese de sevmeye devam eder. İçi acısa da, yüreği sızlasa da sevmekten vazgeçmez. Karşısındakine sevme güvenini o kadar hissettirmiştir ki, erkek kendinden emindir. Ne yaparsa yapsın kadının kendisini her daim seveceğini düşünür. Ama işte bu noktada yanılır. Bilmediği bir şey vardır kadınlar hakkında. O da bir kadının kendisine yapılan her şeyi biriktirdiği ve unutmadığıdır. Bir anda olmaz bu karar veriş, günün birinde tüm duygularını da yanına alıp çeker gider kadın usulca erkeğin hayatından! Nereye mi? Kendisine sevgiyle açılmış gerçek bir aşka tabii ki…
Kadınların istediği sadece biraz ilgi ve şefkattir aslında! Siz hayata ne verirseniz o da size aynısını geri verir örneğinde olduğu gibi, karşınızdaki insana ne verirseniz ondan da o kadarını alırsınız. Her şeyin tükendiği gibi, sevgiler de bir gün tükenir. Hiçbir şey vermeden sevilmeyi beklemek olmaz, olamaz! Ve bir gün gelir, sizi karşılıksız seven insan da yorulur artık. Beklemekten ve böylesi bir sevgiden usanmıştır. Şarkıda da dediği gibi denemiştir defalarca kadın erkekten arta kalanlarla! Kendisini yalnız ve onsuz bıraktığı anlarda bile ona dönmüştür hep! Ama sevmek ilgilenmektir, bağlılıktır, güvendir, özveridir. Sevgi paylaşılınca güzeldir. İşte bu duygular yok olmuştur kadında zamanla. Mantığı kalbinin önüne geçmiştir..
Bir kadın ne zaman gerçekten vazgeçer bilir misiniz dostlarım? Sevgisine karşılık alamadığını hissettiği zaman! Erkek kadının hala kendisini sevdiğini zannederken kadın çoktan sevgisini kalbine gömerek uzaklaşmıştır. Belki bu karar çok kolay olmamıştır, ikilemde kalmıştır uzun bir süre, amaçsızca sokaklarda dolaşmış ve düşünmüştür saatlerce! Aklı sarsıntılarla yorgun düşmüş, bilinci kamaşmış ve bir kaosun ortasında bulmuştur kendisini. Ama en sonunda vazgeçme kararını vermiştir zor olsa da, bunu yaparken de dönüşe dair tüm kelimeleri lügatinden çıkarmıştır. Vazgeçmiştir belki kalbini arkada bırakarak, ama aklını yanına almıştır. O yüzden bu kadar kolay gidebilmiştir. Her seferinde bıraktığı açık kapılar artık kapalıdır sonuna kadar..
Ve bir sabah kalktığında gülümseyerek aynaya şöyle der kadın: "Günaydın, gittim ben.. Vazgeçme kararını verdiğinde fonda Sezen’den şu cümleler dökülmektedir: "Ben senin hayatından gittim oğlum, hadi yerime koy birini koyabilirsen"…
SEVMEKTEN NE ZAMAN VAZGEÇTİM?
Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim. Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim. Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim. Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim. Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim. Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim. Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim. Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim. Tablolarımda artik kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden sen olduğun için vazgeçtim. BENCİL OLDUĞUN İÇİN VAZGEÇTİM!! Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi. Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım. Bu yüzden ben de senden vazgeçtim. Bir erkek vazgeçmek istiyorsa tek bir neden yeterlidir ama biz kadınlar sevgimiz için mücadele ederiz, çünkü biz kadınlar elimizdekiyle yetinmesini ve mutlu olmasını biliriz. Eğer sizin için mücadele edecek, sizi bir kadının hak ettiği değerle süsleyecek, sizi hayatına dâhil edebilecek ve gözlerinizin içine bakıp SENİ SEVİYORUM diyebilecek bir erkeğiniz varsa dünyanın en şanslı kadınısınızdır demektir.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kankam:
Yazılanların hiç birine katılmıyorum. Yaşayan bilir kadını erkeği yok bu işin. Ayrıca bana sorarsan orda yazılanların tam tersi derim. Yani kişilere ve şartlara göre değişir herşey. (Kankam evlendikten 6 ay sonra anlaşmazlık nedeniyle eşinden boşandı.)
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Haccecan:
Katılıyorum kankam.. Başlığıma dikkatini çekerim.. Kadın erkek olarak değil insan olarak bir genelleme yaptım...
Kaybeden sensen kendi açından bakıyorsan olaylara... Şu da bir gerçek ki ilişkiler söz konusu ise kimse hatasını kabul etmez. Herkes haklıdır!!!
Ben şunu düşünüyorum. Her radyonun yayın yaptığı radyo kanalının olması gibi; Her insanında bir iletişim kanalı var. Aynı kanaldan yayın yapmıyorsan karşı cinsle (insanlarla) anlaşabilmen mümkün değil. Aşık isen karşı cinsle farklı olsun olmasın aynı yayın kanalından iletişim kurduğun (seni anlayabilen istisnai şahsiyet! hayatının şansı olan insanla karşılaştığın) düşüncesine kapılmana neden oluyor...
Karışık ve zor işler vesselam... İnsan isen düşünceden ibaretsin... Düşündükçe başka düşüncelere dalıyorsun... O yüzden ilk önce saygı sonra sevgi geliyor...Saygıyı kaybettiğinde ilişkinin sonu da gelmiş geliyor...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Karadeniz:
Yanılgılarla ve ithamlarla dolu son derece melankolik bir yazı olmuş..Yazarı biraz daha içinde ki fırtınadan çıkıp evrensel bir sevgi ile bakabilseydi kadın olsun erkek olsun sevgide karşı tarafa çok şey yüklemenin aslında kendisinde ki eksikliklerden kaynaklandığını bilir idi...
Şairin dediği gibi Eksiklik kendi özümde. Sevgilerimle
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Haccecan:
Sevgili Karadeniz,
Yorumun biraz önyargılı oldu gibi geldi bana...Yanılgı ve ithamlarla dolu bir yazı olup olmadığını bilemeyiz çünkü ne yazarı ne de karşısında ki insanı birebir tanıyoruz... Belkide yazarın ilişkisini bitirdiği kişi gerçekten keser gibi sürekli kendi tarafına yontan bir karakterdir... Bu karakterle yaşanamayacağını daha önce yaptığın bir yorumunda belirtmiştin...
Yazarın içinde bir iç çekişme yaşadığı belli çünkü kafasında bitirdiğini iddia ettiği (ki bence bitirememiş) ilişkisini yazarak ve bunu paylaşarak belli ediyor.. Sevdiğinden vazgeçme nedenlerini okuyan insanlara da sıralayarak " haksızmıyım acaba?" diyen iç sesini susturmaya çalışıyor.
Yazar sevgisizliğinden, ilgisizliğinden, bencilliğinden şikayet ettiği sevdiğinden vazgeçtiğini söylüyor ki gerçekten öyle ise bu konuda son derece haklı... Bir çiçek bile bu üçünü görmediğinde soluyorsa bir kadın insanda solmamak için sevdiğinden vazgeçecektir...
Evrensel sevgi ile bakmayı bilmeyen bu yazının yazarına bahsettiğin evrensel sevgi ile yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum....Çünkü zaten yakındığı sevgisizlik.Sevgiyi bilmeyen ve çevresinden görmeyen bir insanın da çevresine sevgi dağıtması mümkün görünmüyor...
Yazarın eksikliklerini söylediğin ve eleştirdiğin yorumda çözüm önerilerini ve yazının doğru olan kısımlarınıda belirtseydin daha iyi olurdu sanki...

Deli

"Bir delinin sevgilisine yazdığı şiir"; adlı facebookta yayınladığım video üzerine Karadeniz'le aramızda yaşanan diyalog...

Karadeniz:
:D :D Ben bu deliyi tanıyorum...Yan koğuşta kalıyordu..:D Durup durup uzaklara dalıyordu...
Meğer şiir yazarmış kerkenez.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Yan koğuşta demek... Hangi hastanede yatıyordunuz? :))
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Karadeniz:
Ankara ruhu sinirli hastalar ve Haccecan mağdurları hastahanesi .))))))
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
:)))) Hastanenin ismini yanlış yazmışsın düzelteyim dedim...
Ankara ruhu asabi olanlar ve delirme bahanesi olarak Haccecan'ı seçenler hastahanesi :)))
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Karadeniz:
Sen benim hastahaneyi bilsen sormazdın.. Şimdi de bidiğini mi iddia ediyorsun
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Olmayanı varmış gibi söyleyene bilmediğimi biliyormuş iddea edebilirim.. Böyle bir yeteneğim var benim...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Karadeniz:
Gıcıklık olmasın o dediğin :))))
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Delilikten iyidir :))))
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Karadeniz:
Hiçte bilem delilik en iyisidir..
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Delilik mertebesine henüz yükselemedim... O yüzden ne kadar iyi ne kadar kötü bilmiyorum...
Bu konuyu yakinen bildiğin için gerekeni yapıyorum ve susuyorum...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Karadeniz:
Herkesin akıllı olduğu yerde benim deli olmamdan daha normal ne olabilir ki.!!
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Ankara ruhu asabi olanlar ve delirme bahanesi olarak Haccecan'ı seçenler hastahanesinde herkes akıllı bir tek sen deliysen o hastaneden bir an önce taburcu olman gerek... Akıllıların hastaneye yatırıldığı bir dünyada herkes delirmiş olmalı!!!!
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Karadeniz:
Hastahanede herşey normal dışarda herkes delirmiş içerde herkes ermişti.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Dışardakilerinde ereceği vakit yakındır o zaman...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

7 Ocak 2011 Cuma

Murathan Mungan'dan Şiir Var

Babamın vefat ettiğini öğrendiğimde ilk aradığım kişiler arasında Karadeniz'de vardı. Onu ne kadar benimsemişsem bu acı olaydan onu bilgilendirmem gerekliliğini hissetmiştim. Telefonda babamın ölümünden onu sorumlu tutarmışcasına bir konuşma geçti aramızda. Telefonda ne konuştuğumuzu tam hatırlamasamda özeti; "Sen gülmeye devam et, benim babam öldü!" gibi bir şeydi sanırım. Ona karşı sevgim ne kadar büyükse söylediğim sözlerde bir o kadar ağırdı! O sevdiğim bir posttu, onu yerden yere vurmak ise bir sevgi gösterisiydi. Karadeniz'in söylediği gibi "Erkeklerin avcı-savaşçı gen yapılarından seçilerek gelmeleri" gibi bende kadın savaşçı genlerinden geldim sanırım. Kadın savaşçılar diğer adıyla Amazonlar!  Bu amazon kadın ruhu yüzünden bütün söylediklerim!!!! Zayıflığa, güçsüzlüğe hiç tahammülüm yok! Güçlü ve iradeli insanları ise rakip olarak görme huyum var. Karadeniz güçlü ve iradeliydi. Dolayısıyla rakibimdi!!!
Babamın vefatı nedeniyle memlekette kaldığım bir hafta boyunca Karadeniz hiç aramadığı kadar beni telefonla aradı. Zor günlerimde manevi desteğini hiç esirgemedi. Bir haftanın sonunda evime döndüğümde aşağıda ki mail ile birlikte Murathan Mungan'ın "Yalnız bir opera" adlı şirini gönderdi. Ölüm acısıyla yanan birine bu şiir gönderilir mi yahu!!!! Hiç bir şey anlamamış, acımın verdiği huzursuzlukla bu şiir beni boğmuştu. İlk bir kaç kıtasından sonra okumayı bırakmıştım. Şimdi bu şiirden ne anlıyorsun? diye sorsanız cevabım: "Hiç bir şey!!" olurdu.  

Karadeniz:
Evine "hoşgeldin!" demek isterdim. Ancak hoş olmayan bir duygusal yükle döndüğün için "hoşgeldin!" demeye elim varmıyor. Onun yerine... Yeni acıların doldurduğu anı kadehinin zehirini yudum yudum içmelisin ve taşıyamayacağın kadar ağır yükleri parça parça çekmelisin diyorum. Biliyorum; Ölüm acısına söz teselli olmaz...! Çünkü gidenin yeri hiç bir zaman dolmayacak...! Bir kez daha başın sağ olsun.

Yalnız Bir Opera
 
Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

İmrendiğin, öfkelendiğin
Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
Yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
Dile dökülmeyenin tenhalığında
Kaçırılan bakışlarda
Gündeliğin başıboş ayrıntılarında
Zaman zaman geri tepip duruyordu.
Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki.
Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,
Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin.

Yaz başıydı gittiğinde, ardından,
Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.
Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
Çerçevesine sığmayan
Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.

Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.
Seni bir şiire düşündükçe
Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.
Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?
'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.
Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını.

Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.
Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,
Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi
bakışıyorduk.
Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?

Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.
Kış başlıyor sevgilim
Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
Oysa yapacak ne çok şey vardı
Ve ne kadar az zaman

Kış başlıyor sevgilim
İyi bak kendine
Gözlerindeki usul şefkati
Teslim etme kimseye, hiçbir şeye
Upuzun bir kış başlıyor sevgilim
Ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,
Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak....
Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar,
Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.

Dışarda hayat düşmandır size
İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
Kulak verdiğiniz saat tiktakları
Kaplar tekin olmayan göğümüzü
Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
Bakınıp dururken duvarlara
Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek,
Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,
Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında
Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya
Kendimizi hazırlar gibi.

Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
Ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
Göremeseniz de, bilirsiniz
Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.

Bana zamandan söz ediyorlar
Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onalar da bilirler.
Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki
hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
kolay değildir elbet.
Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
Zaman alır.
Zaman alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe
çöker.
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

Gün gelir bir gün
Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
O eski ağrı
Ansızın geri teper.
Dilerim geri teper.
Yoksa gerçekten bitmissinizdir.

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi
kavranır.
Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.
Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır
Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Günlerin dökümünü yap
Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
Kim bilebilir ikimizden başka?
Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,
Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği
Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün
Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor
Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir işe yaramadıysa
Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.

Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Solgun yollardan geçtim.
Bakışımlı mevsimlerden
İkindi yağmurlarını bekleyen
Yaz sonu hüzünlerinden
Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
Geçti her cağın bitki örtüsünden
Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
Bakarken dünyaya
Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:
Çicek adlarını ezberlemekten geldim
Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
Unuttuklarını hatırlamaktan
Uzun uzak yolları tarif etmekten
Haydutluktan ve melankoliden
Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti
Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Yaram vardı, bir de sözcükler
Sonra vaat edilmiş topraklar gibi
Sayfalar ve günler
Işık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.
Karardı dizeler.
Aşk...Bitti. Soldu şiir.

Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Ask yalnız bir operadır, biliyordum:
Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.
Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır:
Eksiliyorduk
Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
Her otelde biraz eksilip, biraz artarak
Yani çoğalarak
Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin
Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
Ağır ve acı tanıklıklardan
Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
Ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi
Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri...
panayır yerleri...
Ölü kelebekler...
Ölü kelebekler...
Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.

Adım onların adının yanına yazılmasın diye
Acı çekecek yerlerimi yok etmeden
Acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
İpek yollarında kuzey yıldızı
Aşkın kuzey yıldızı
Sanırsın durduğun yerde
Ya da yol üstündedir
Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.

Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta başka türlü geçilen
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta biraz gecikilen
Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
Gözlerim
Aşkın kuzey yıldızıdır bu
Yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
İlerlerim
Zamanla anlarsın bu bir yanılsama
Ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
Yeniden yollara düşerler
Düşerim
Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
Yaşamsa yerli yerinde
Yerli yerinde her şey
Şimdi her şey doludizgin ve çoğul
Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
Şimdi her şey yeniden
Yüreğim, o eski aşk kalesi
Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden
Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren.
Şair: Murathan MUNGAN
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haccecan:
Sevinç ve mutluluk bir duyguysa ve yaşanması gerekiyorsa, hüzün ve acı ve mutsuzluklarda birer duygudur, yaşanması gerekiyordur... İyi ve güzeli bulduğumda kaçmıyor ve doya doya yaşıyorsam, acı ve kötüyü de gördüğümde kaçmamalıyım, yüzleşmeliyim, yaşamalıyım...
Doğduysak öleceğimiz Haktır... biliyorum...
Üzüldüğüm öldüğüne değil... Üzüldüğüm; yaşayamadıklarımıza... dile getiremediklerimize... ve başka bir çok şeye...
Dostlar sağolsun...
Alınacak dersleri alanlar hep varolsun...