Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

31 Mart 2022 Perşembe

Gerçek mi? Hayal mi ?

 

Sevme, aman sevme…

Yumuşarsın, narinleşirsin, incinirsin

Ve de incilerin dökülür, toplayamazsın

 

Gelme, aman gelme…

Yorulursun, zorlanırsın, terlersin,

Ve de yollarda ayağına taş değer, kanarsın…

 

Bilme, aman bilme…

Cahilliğe vur, anlamazlıktan gel, aptalı oyna.

Ve de bilmenin sorumluluğu ağır gelir, kaldıramazsın

 

Duyma, aman duyma

Kapa kulağını, aç müziğin sesini

Ve de zaten sağır olursun yüreğinin çığlığını duyarsan

 

Senin için ben severim tüm her şeyi

Senin adına yürürüm sarp uçurum kenarlarında

Senin için hakikati anlatırım en gerçek haliyle

Senin için duyarım yüreğinin çığlıklarını

 

Tek kişilik filmin oyuncusu da benim yönetmeni de

Tek kişilik aşkın Leylası’da benim Mecnun’uda

Tek kişilikti bu hayat ve hep yalnızdım aslında

Senin adına her şeyi yaşamak da yaşatmakta bana düştü

Sen gerçek miydin yoksa hayal miydin hiç bilemedim oysa…


Haccecan

31.03.2022

Dinlenildi

29 Mart 2022 Salı

Dans


Vücudumun içinde dans eder kıvrak ruhum

Döner, raks eder, coşar, eğlenir

Daracık bir vücuda ruhun sıkışması

İmkânsızken bir de dans etmesi!!!

İmkânsızı başarıyorum ben

Tutmayın beni ne olur…

Ya da tut istersen elimden,

Sen de katıl durma orada

İçimde ki güç o kadar büyük ki

Seni de coşturmaya…

İçinde ki   güç ile buluşturmaya 

yeter.

 

Haccecan 

29.03.2022

Dinlenildi

Videoda ki kadına bayıldım... İlham için teşekkürler..

28 Mart 2022 Pazartesi

Zalim'e Masum Bakış


İt beni en geriye… Hadi itebildiğin kadar it

Asıl bütün gücünle, herkesten gerilerde kalayım

En geride kalayım, sürüden ayrılıp kaybolayım

 

Düşür beni en dibe.. Hadi dibin de dibine sal

Bütün gücünle bastır başıma ayağınla 

O aptal ama farkında olmayan baş

Dik duran ama boş baş bir senin ki olmalı

 

Kes nefesimi, sık boğazımı

Gerinin de gerisi, dibin de dibi

Çırpınayım… Sızlayayım… Zırlayayım

Hadi ne duruyorsun! İstediğin bu değil mi?

Herkesten önde, herkesten yukarda olmalısın sen!

Bilginle caka atıp, egonla övünürken

Sürüm sürünürken görmelisin beni sen

Kimse olmamalı yanında,

Kimse oturmamalı tek kişilik tahtında

 

Ararken sürümü, ayrı bir yol bulayım

Yolumun öncüsü de yolcusu da ben olayım

Çırpındığım dipten güçlenerek çıkayım

Yüzeyde cennetime kavuşayım

Aslında beni güçlendirdiğin için 

Zalim yanına şükranlarımı sunayım

 

Firavun rakip istemedi kendine

Öldürdü anasının memesinde ve beşiğinde bebeleri

Öldürdüğü bebeler masumluğunun bedelini ödedi

Dirildiler tekrar yaşadılar başka bir senaryoyu

Yaptıklarının bedelini ise Firavun binlerce yıldır ödeyemedi


Haccecan

28.03.2022

Dinlenildi

25 Mart 2022 Cuma

Saygısız!! Öğrenci Videosu

 

"Ders anlatan öğretmene saygısızca davranmıştı! O öğretmen konuştu: Ben kendisini affettim"

Yukarıda ki haber ile ilgili düşüncelerim. Öğretmene öğrencinin yaptığı tuhaf hareketler karşısında yapılan bir çok yorum sahibi öğretmeni tebrik ederken, bir çoğuda öğrenciyi ne yapacağımız konusunda karar verememiş. Çoğu yerin dibine sokup sokup çıkarmış. Yerin dibinden çıkartmayanlar da var.

“Bırakın bunu yapmayı, biz hocaların karşısında ceketimizin düğmesini açamazdik. Okulda öğretmenden dayak yedik mi eve tedirgin giderdik, babam duyarsa birde o döver diye.” Yorum sahibi yediği dayakları normal olarak algılamış ve bu olayı geçmiş ile kıyaslamış. Günümüz de eski dayak kültürünün gelmesini isteyen o kadar insan var ki. Gençlik onlara göre yoldan çıkmış ve sert bir disiplinle hizaya gelmeliler, gelmeyenlere dayak atılmalı. Şu saatten sonra bu İM-KAN-SIZ. İmkansız şeyleri istemek yerine kendilerini değiştirmeleri gerekecek. Ruh artık özgürlük ve eşitlik bilincine ulaştı. Birileri rahat, huzurlu, eğlenceli, mutlu hayat sürerken birileri sadece disiplinle, monotonlukla, sıkıcı bir hayatı yaşamak için zorlanamaz. Okulda öğretmen tarafından şiddet uygulandığına da şahit oldum. İlk okulda sınıfın ortasında yere düşürdüğü öğrencinin üzerinde öğretmen tepiniyordu resmen. O kadar şiddetli vuruyordu ki belinde sakatlık kalmamıştır inşallah. Sınıf öğretmenimiz o arkadaşı sınıfta bırakmıştı. Hala aklıma geldikçe içim cız eder. Lisede öğretmen diyemeyeceğim bir mahlukat her türlü psikolojik baskı altında öğrenim hayatımızın  içine etmişti.  Korku imparatorluğu kurmuştu resmen okulda. Bu muameleler derin yaralar açıyor insanda. Atlatamıyorsun.  

Atatürk gençliğinin geldiği son nokta. Laik demokratik cumhuriyet yönetimimiz sağ olsun. Ne olacaktı artık o kadar normal geliyor ki podyumda yürür gibi gezen öğretmenler, 1923 te ülkeye atılan eğitim sistemi bombasıyla daha hoktan günlere beraber tam hız.  Devam. He bide Lions kulübünün tavsiyelerini alan bir milli eğitim müdürlüğüde eklendimi üstüne tadından yenmez. Laik demokratik çağdaş cumhuriyet yönetimimiz katkılarıyla bireyden tutta , ülke yönetimine ,aile yapısına,eğitime ve nesle varana kadar Ülkeyi çökertmeye devam ediyor. Ben çokta şaşırmıyorum artık başı ne ki sonu ne olsun.1923 cumhuriyet bayramımız halen kutlayanlara hayırlı olsun.  Yorum sahibi Laik ve Atatürk’çülüğe karşı olduğunu yorumuyla belli etmiş. Yönetim sistemimiz mükemmel değil şu haliyle kabul ediyorum ama mükemmelliğe doğru evrilebilecek gelişmeye en uygun olan sistem bu. Geliştirilebilir bu sistemi geliştirmek hepimizin elinde. Şikayette edebilirsin. Sevgiyle dinlerim seni. Görüşlerinin değişmesi için cevap hakkımı kullanıyorum şu an. Şikayet ettiğin konular hakkında sen ne yaptın onu cevap ver bana? Ne yaptın eleştirmekten başka? Cumhuriyet sistemini kabul edememiş bu insanlarla bir an önce barışmamız lazım. 1923’ te ne olduysa ne hissettilerse orada onlarla buluşup o konuyu halledip helalleşip geri dönmeliyiz bu güne. 1923’ten bugüne gelip yaşayamayan, hala oralarda aklı kalan insanları günümüze davet etmeliyiz. Toplumsal bir uzlaşı yapmalıyız. O insanları birebir dinleyen, anlatan, barışçı insanları bu göreve davet ediyorum. Birebir konuşun. Laik Cumhuriyet yönetiminden neden memnun olduğumuzu onlara laf sokmadan, çatışmadan tamamen barış diliyle anlatın. Kolay bir şey değil biliyorum. Ama bunu görev edindiğinizde, sorumluluk olarak gördüğünüzde belli kişi sayısından sonra bu rutin bir hal alacak. Vereceğiniz cevaplar bile rutinleşecek. Sabırlı, tutarlı ve kararlı durun yeter. Şu an başkanlık sistemiyle yönetildiğimizi de lütfen söyleyin. Bir nevi padişahlık sistemiyle. Bundan da memnun değilse ne yapmalıyız o kişiler için bilmiyorum!!! Memnun olmayan, anlamayan kişilerle de çok uğraşmayın. Kendinizi de hırpalamanın anlamı yok. Sınırınızı belirleyin.. Yorum sahibi yorumunda podyumda yürür gibi gezen öğretmenlerle kimi kast etti emin değilim. Mankenlerin yürüdüğü bir televizyon kanalını izlerken onları öğretmen olarak hayal etti sanırım.

Bu ülkedeki eğitim sisteminin en önemli sorunu öğrenci davranışlardır tabi çok iyi çocuklarımız da var ama büyük bir kısmı hadsiz ahlaksız bu öğretmen çocuğa iki tokat vursaydi bu sefer millet vay efendim canavar öğretmen yazıklar olsun buna öğretmenlik yaptırmayın diye salak salak zirlardi alın işte görün yetiştirdiğiniz cocuklari . Eğitim sisteminin en temel sorunu öğrenci davranışları olarak belirlemesi yanlış olmuş. Eğitim kurumu çocukları eğitmek için var zaten. Yanlış davranışı olan çocuk varsa bunu eğitmek aile, okul ve toplumun görevi. Çocukların büyük kısmı hadsiz, ahlaksız derken elinde ki bilimsel verileri görmek isterdim ama yok. Yorum sahibi kendi gençliğinde ki gibi bir gençlik görmediği için yargılama ve suçlama yolunu seçmiş.

Sen vursaydın o seni affetmezdi sana dava açardı çünkü Z kuşak’ı yani hayvan kuşağı

Z kuşağından bir çocuk : abi ne alaka ne alaka neden hayvan kuşağı oldum

Bu diyaloğa bayıldım. Bir kişi z kuşağı hakkında hakaret ediyor, z kuşağı anında cevap veriyor. Bu internet çağı böyle bir çağ işte. Yazdığınız her şeyden sorumlusunuz ve yazdıklarınız anında muhatabınıza ulaşıyor. Cevap vermeseler bile yorumunuzu sessiz sessiz izleyen o kadar insan var ki…

Bu durumun sebebi bence mecburi eğitim. İsteyen okusa bu durumlar olmazdı. Okumak istemeyeni hemen işe yönlendirme orta eğitmek gerekli. Okul onlara uymuyor. Bu yorum sahibinin yorumu da hoşuma gitti. Daha önce hiç bakmadığım bir bakış açısı sundu. Daha önce böyle bir bakış açısına rastlamamıştım. Yazma uslubu da benim gibi düşünmeyi seven bir insan olduğu izlenimi uyandırdı bende. Düşünen, tartışan, farklı bakış açılarına sahip insan sayıları arttığında ve ortak kararlar almayı başardığımızda düze çıkacağımıza inancım çok fazla. Bu  yorumda ki düşünce açısı üstüne baya düşünülmeli. Eğitimci değilim. Ama çok mantıklı geldi. Bizim zamanımızda karşıda öğretmen anlatır, biz sıralarda onları dinlerdik. Bu eğitim ortamı bence günümüzde olmamalı. Sınıf ortamı merkezde öğretmen etrafında öğrencilerin oturduğu bir oturma düzeni olmalı. Öğretmenden daha çok çocuklar konuşmalı. Gerektiğinde sınıfta dansta etsinler, şarkıda söylesinler…Bu ahlaksızlık ve hadsizlik sayılmamalı. Eğlenceli eğitim sistemine rağmen okula gitmek istemeyenler için başka bir çözüm düşünülebilir. 

Öğretmene tuhaf hareketler yapan öğrencisinin davranışını bende doğru bulmadım. Tik tokta gündem olmak için çekip atması hoş olmamış. Sınıfın ciddiyetine yakışmamış. Sınıfların bu kadar ciddi bir ortam olması da doğru mu bilemedim. Eğlenerek öğrenmeye, harekete ihtiyacı olduğun ergenlik döneminde bir sıraya oturtulup sıkıcı zamanlar geçirmek olarak dersleri algılıyor gençler. Öğretmenlere çok iş düşüyor. Ruh ve karakter yapısına göre çocukları ayırıp onlara göre bir eğitim sistemi mi belirlense acaba! Dur bu sistem üzerine biraz düşüneyim...   Videoda ki öğrencinin kimsenin yapamayacağı bir şeyi yapabilme cesaretini göstermesini tebrik ederim. Bu cesaretini daha faydalı işlerde kullanırsa kendisine daha fazla yakışan davranışı sergilemiş olur. Bir cahillik yaptı diye onu yerin dibine sokulmasını da doğru bulmuyorum. Birkaç sene sonra bu yaptığından zaten kendisi de utanacak. Belki şu an yerin dibine girmiş vaziyette geziyordur. Çokta üstüne gitmeyin. 

Öğretmen davranışı da çok hoş ve olgun. Günümüzün gençlerini kaybetmemek için onlarla konuşacağımız ortak bir dil geliştirmemiz gerek.  Onlar özgür ruhlu gençler. Bizim nesil gibi olmayacaklar, olmamalı da. Bizim gibi olsa yerimizde saydığımız anlamına gelirdi.    

24 Mart 2022 Perşembe

Köprü

 

Hayallerin de cennette yaşarken aslında dünya da bir kaosun ortasında yaşadığını bilmek… Bu tam bir çelişki ve insanın ruhuna ağır gelen bir durum… Ruh, Rabbin kendi parçası… Sonsuzluk boyutunu ve sonsuz gücü, mutluluğu, huzuru onun katında bırak gel ve bu dünya denen çelişkilerin içinde bir bedenin içinde hapsolup üzerine biçilen rolü oyna.!! Ey hat ne kadar zor…Bu tam zoru seven bana göre..  Zihnimde hayal etmesi, ol deyip gerçeğe dönüşmesi o kadar kolay ki ve orada o kadar mutluyum ki… Zihin dünyamda ki güzellikleri dünyada görmek için çabaladığımı söylesem bana güler misiniz acep! Gülsen de umurumda olmaz gerçi. Kafama taktığım bir şeyi ağlasam da, sızlasam da yapana kadar uğraşıyorum… Dünyanın şu gidişatından memnunsan asıl sen kendine gülmesin bence.

Coğrafi konum… Türkiye’nin coğrafi konumuyla, kendi ruhsal konumumu birebir benzetiyorum. Ben bu Türkiye’de boşuna doğmadım. Tıpkı senin boşuna doğmadığın gibi. Okuyor musun bu satırları? Anlıyor musun beni? Henüz değil ama okumaya devam et. Anlayacaksın beni…

Türkiye’nin coğrafi konumunun önemini Hz. Muhammet 1400 yıl önce “ İstanbul’un fetih eden ne güzel komutan, fetih eden asker ne güzel asker” diyerek vurgulamış aslında. Bu coğrafya göçlerin ve sorunların merkezi konumunda. Dünyada yaşanılan bütün sorunların merkez üstü burası çünkü çözüm üssüde burası. Dünya için bu coğrafyanın ve üzerinde ki insanlarının değerinin henüz farkında değiliz. 

 Yeri geldiğinde üç kıtaya yayılabilirken yeri geldi mi Anadolu’da sıkışıp kalabiliyoruz. Çünkü biz her kalıba girebiliyoruz. Göç ettiğimiz her yere uyumlu yaşıyoruz ama ana vatanımızdan da kopmuyoruz. Her sorunu öyle ya da böyle aşıyoruz. Çeşitliliğimiz çok fazla, çeşitliliğin getirdiği kavgalarımız da bitmek bilmiyor.  Fikir olarak bir çok konuda ayrı kutuplara bölündük. Atatürk ve Muhammet gibi iki büyük iki değeri çatıştırarak birbirimize rakip olarak gördürdüler. Kadın ile erkek olarak ayırıp ikiye böldüler. Kürt ve Türk olarak ayırıp ikiye böldüler. Alevi ve Sunni olarak ayırıp ikiye böldüler. Zengin ve Fakir olarak ayırıp ikiye böldüler. Modern ve gerici olarak ayırıp ikiye böldüler. Dinci ve laikçi olarak ayırıp ikiye böldüler. Dünyada ki bütün kutuplaşmaların hepsini çatışarak deneyimliyoruz ama yine de bir aradayız. Hiç anlaşamayan kardeşler gibi görünsek de birbirimize bağlıyız. Merhamet ile güç bizde fazlasıyla mevcut. Bilginin getirdiği zeka ve hakikat eksiğimiz var bir tek. Onu da yaşayacağımız olaylarla tamamlayacağız. Bunca yıl darbeleri, ekonomik krizleri, savaşları, mültecileri, terör olaylarını… bunca sıkıntıları boşuna yaşamadık. Sen farkında değilsin ama bütün bu sıkıntılar hepimizi güçlendirdi.  Dünyada ki büyük değişim henüz yeni başlıyor. Dünyaya bu değişim dalgası Türkiye üzerinden çıkacak. Milletçe gelecekte ki günler için hazırlanıyorduk, güçleniyorduk. Yeninin gelmesi için eskinin yıkılması gerekiyordu. Eski yıkılırken ortaya çıkan toz ve duman görüşümüzü kısıtlıyor. Toz ve duman ortadan kalktığında yeniyi inşaa etmeye başlayacağız.

Türkiye doğu ile batı arasında bir köprü görevi görürken, bende kutuplaşan insanlar arasında köprü görevini yerine getiriyorum. Değişim de ki rolümü yerine getirmeye çalışıyorum. Yaş itibariyle artık olgunluğa döndüm, iç çatışmalarım tam olmasa da barışa doğru döndü. Kendi iç barışımı sağladıktan sonra ülkemde ki insanlar arasındaki barış ve huzurun oluşması için katkıda bulunmak istiyorum. Daha sonra da dünya insanları arasında ki köprü görevime devam etmeyi planlıyorum. Bu konuyu kendime görev edindim…

Yazılarımın ve paylaşımlarım da hedeflediğim şey bu.

23 Mart 2022 Çarşamba

Kur'an'ı Yakan Adam



"Kur’anı yakan adamın sonu" konulu bu video hakkında ki düşüncelerim. 

Videoda net göremedim. Yaktığı gerçekten Kuran’mı anlaşılmıyor. Ancak Kur’an olduğunu varsayarak yapılan 18.000 küsür yorum üzerine fikirlerimi yazacağım.

Yorumların %99’u Kuran yakan adama vurup tekme atan yiğitleri yere göğe sığdıramıyor. Cennet’te onları baş köşeye koyması için dilekte bulunuyor, elini – ayağını öpüyorlar. Şiddeti onaylayarak, Kur'an yakan kişiyi döverek dinimizi koruduğunu sanan geniş bir kitle var.  

“Uzun süredir böyle içimin yağları erimemişti. Ohhh emperyalist, katil, faşist, aşağılık medeniyeti bize medeni, melek yüzlü, demoktatik, hümanist diye yutturmaya çalışanlar utansın.” Yorum sahibinin içindeki yağlarının erimesi için şiddet görüntülerini izlemesi gerekiyormuş. Umarım formunu korumak için daha barışçıl bir yöntem bulur. Emperyalist, katil, faşist, aşağılık medeniyeti bize güzel yutturmaya çalışanlar kim? Bundan pek emin değilim. Her milliyetin iyisi iyi, kötüsü kötü. Her milletin geçmişi savaşlarla ve ölümle dolu. Bu konuda kimse melek değil ki zaten. Daha iyi yönetim kurmayı başarıp, ülkelerinde adaleti sağlayan, ekonomileri oturtanlar daha huzurlu bir yaşam sürdükleri gerçek ancak olması gereken noktada değil hiç birisi. Bilmiyorum yurt dışına çıkmadım şimdi yurt dışına çıkıp gelmiş gibi de yorum yapmak istemiyorum. Ancak yeryüzünde savaşlar varsa hiç kimse masum sayılmaz. Kimi savaşı tetiklemekten kimi de savaşlara karşı umursamaz, vurdumduymaz, davranmaktan sorumlu. Savaşçı yönetimleri destekleyen halklar sorumlu. Savaşçı yönetimler ise medyayı kullanarak halkı bu konuda ikna ediyorlar. Desteklemeyen halk sorumlu değil ama savaşı destekleyenleri ikna etmeye çalışmadığı için sorumluluk payı var. Bir şekilde herkes her şeyden sorumlu yani. Sanırım yorum sahibi Mevlana’nın şeyleri iki görme felsefesin’de ikiyi değil tek bakış açısında takılı kaldı. Batı’nında Doğu’nunda iyi yanları var eksik yanları var. Tekamüle devam ettiğimizden hataları yapa yapa yaşam denen yolda ilerliyoruz. Doğu – Batı diye ayırmadan daha evrensel mi baksak artık dünyaya.    

“Bu dünyada dersini aldın bence. Ama ömür dünyada yakıtı insan ve taş olan cehennemin dibinde inşallah sana ve cesaret verenlere bir yer ayrıldı” Bu yorum sahibi dersini aldığını düşündüğü birisini tekrar neden sonsuz bir cehennem ateşine gönderme gereği duydu ki? Şöyle dua etse ne kaybederdi? “Sana kötü olarak anlatılan Kur’anda ki hakikate ulaşıp, hidayete ermen, cennete girmen nasip olur inşallah” diye dua etse yorum sahibi ne olurdu? Neden iyiyi istemiyoruz da, hep ateşi, hep cezayı isteyip duruyoruz ki?

“Vay be koçum vay az bile etmişsin senin Allah’ına kurban. Ben orada olsaydım gırtlak borusunu keserdim her cezayı da seve seve çekerdim” Yorum sahibi potansiyel bir katil adayı. İçinde ki katil yanı ile derhal yüzleşip onu iyiliğe doğru evirmeli.

Videoya yapılan yorumlar arasında A ve B olarak isim verdiğim iki kişide karşılıklı yorum yapıyor aşağıda ki gibi :

A Kişisi 1: “Ben şiddetin hiçbir türlüsün desteklemiyorum. Kanun neyse o karar verir. Kuran öyle yücedir ki kimse savunmasa da  onun savunması ilk günden yapılmış bir kutsal kitaptır.”

B Kişisi 1: Cevap: Şiddet güzel değil cihad farzdır.

A Kişisi 2: Cihad derken insanın kendi nefsiyle olan cihadı mı? Yoksa bildiğimiz insan öldürmekten mi söz ediyorsunuz?

B Kişisi 2 : Cihadın türleri çoktur benim bahsettiğim her şeyin yegane sahibi olan Allah ayetlerinde bize şöyle bildirdiği olandı onlar sizle savaşmadıkça savaşmayın onlar savaşırsa onları öldürün hoşunuza gitmese de cihad size farz kılındı.

A Kişisi 3:  Sonuca gel! Adam öldürmeye cihad mı diyorsun? Eğer buysa her dini reddederim. Hiçbir din adam öldürmekten söz etmez. Hiç birinde yoktur. Aksini iddia etmek kafirliktir.

B Kişisi 3: Onları yakaladığınız yerde öldürün, sizi çıkardıkları yerden sizde onları çıkarın. Fitne öldürmekten daha kötüdür. Mescid-İ Haram civarında onlar sizinle savaşmadıkça sizde orada onlarla savaşmayın. Şayet sizinle savaşmaya kalkışırlarsa o zaman onları öldürün. İşte kafirlerin cezası böyledir! Güzel Kur'an Bakara Suresi 191. ayeti.  Senin zaten imanın yok dinden çıkmaya bahane arıyon onlar Müslüman ülkelerini bombalarken sen böyle karı gibi cihaddan yüz çevirirsin ancak.

A Kişisinin ilk yorumunu 18.000 yorumun içinde en barışçıl en mantıklı yorum yapan kişi ilan ediyorum. Kalp ona. 💗 Barış ve sevgi dolu dünya için umut dolmama neden oldu. Gerçekten söylediği gibiyse barışa ve esenliğe yaklaştırılanlardan birisi. İç huzurunu da sağlamaya başlamış. Ancak A Kişisinin 3.’ü yorumu hiçbir din adam öldürmekten bahsetmez demesi, aksini iddia edeni kafir ilan etmesi olmadı. Barışçıların düştüğü hata bu. Dünyaya tamamen barış ve sevgi gözüyle bakıyorlar. Zıttı yani şiddeti ve savaşı gördüğünde gelsin isyanlar, gitsin dini red etmeler, savaşçı olanları kafir ilan etmeler. Böyle olmuyor bu işler. Hakikat ne? Zalim ve cahil olarak yeryüzünde ki mecaramıza başladık. İyiliğe ve bilgeliğe doğru öğrendikçe,  farkındalığımız arttıkça yükseliyoruz. Yeryüzünde şu an %100 barışı sevgiyi içinde barındıran insan yok. İyilik ve kötülük arasında git gelli ruh halini deneyimliyoruz. Din’de cihat var. 1400 yıl önce ki vahşi doğası ağır basan insanlara karşı yaşam hakkını koruyabilmek ve inancını özgürce yaşabilmek için savaş açanlara karşı savaşmak farz kılındı. Kendisiyle savaşmayanla Müslüman savaşmaz ve ilk saldıran olmaz. Ama saldıran olursa alttan almaması gerektiğini, korkmaması, kaçmaması gerektiğini, en güzel karşılığı vermesi gerektiğini öğrenmesi için bu ayetler indirilmiştir.

B Kişisinin 1 ve 2. Yorumları doğru. 3. Yorumunda ise A kişisini imansız olmakla, dinden çıkmaya bahane aramakla, karı gibi cihaddan yüz çevirmekle suçlamış. Kadınlığı zayıflıkla ve kaçmakla özdeşleştiren cümlelere artık yer vermemeliyiz. Kadın ve erkek eşittir. Karşıdakinin imanını sorgulama hakkı bir tek Yaradana aitken kimse Tanrı’cılıkta yapmasın. Böyle bir yetkimiz yok. Kuran ayetlerini yorumuna yazmış olmak haklı yapmıyor maalesef..

Videoda olması gereken neydi? Kuran yaktığından emin olduğun kişinin elinden Kuran’ı alıp söndürmesi doğru hareket ama şiddete başvurması yanlıştı. Onlar sizle savaşmadıkça siz savaşmayın yazıyor ayette. Savaş olmayan Danimarka’da kitap yakmak savaş değil ki. Kitap bir maddedir. Kavramları karıştırmayın. Kuran yakmak ayrı savaş ayrı kavramlar. Kuran yakan kafasında kötü sandığı bir şeyi yakarak iyi bir şey yaptığını sanıyor. Kuran manadır. Manasını kimse yakamaz zaten. Yakan kişiye şiddet uygulayarak kafasında ki kötü olanı onaylamış oldular. Yakan kişiye birileri Kuran ve İslam hakkında kötü bir şey anlattı ki tepkisini gösteriyor. Bir Müslümana en doğrusunu davranmak yakışır. Savaş şu an Rusya ve Ukrayna arasında da var. Savaşların tek nedeni din değil, savaşlar sadece Müslüman coğrafyalarda yok. Savaşın nedeni öfkedir. Öfkeyi ise en iyi Allah'a düşman olanlar kullanırlar, öfkeli insanları birbirine kırdırır. Öfkeli insanlar bu kırdırma mücadelenin sonunda öfkenin zararlarını deneyimledikten ve canı yandıktan sonra merhamet ve zekaya doğru evriliyor. Bu dünyaya her şeyi, yanlışı, kötüyü deneyimlemek için geliyoruz.   Müslüman coğrafyaları İslam olsaydı zekasını kullansaydı, güçlü olsaydı, piyon olmasaydı bu savaşlar olmazdı. Zalim ile masum her zaman eşleşir. Zalimin yıkımının ardından masum güçlenir ve zekaya kavuşur. Müslümanlar hakiki İslamı yaşamaya başladığında güçlenerek ayağa kalkacak. 

Yorumlarda kafa kesmeye kadar gidenler var. Kafasını kestiğinde orda Müslüman - Hristiyan savaşına sebep olup başlatan oluyorsunuz. Savaşı ilk başlatan Müslüman olmaz. Düşmanı dost yaparak da imha edebiliriz. Kuranda ki savaş ayetleri savaşçı yapıdakilere acayip motivasyon sağlıyor. Arkalarına İslamı alıp içlerinde ki öldürme dürtüsünü ortaya çıkartıyorlar. Ancak İslam sizin arkanızda durmuyor bilesiniz. İçinizde ki zalimlik ve cahillik ile karşılaştırılacak bir hayat senaryosu yaşayacaksınız.

Videoda ki Kur'an yakan adam yanlış yaptı, arkasında durmuyorum. Hak vermiyorum. Dinini yaşayan insanlara karşı daha saygılı davranması gerekiyor. Müslümanların içinde dinini koruma güdüsü çok yüksek. Bu güçle karşılaşmak istemiyorlarsa daha hassas davranmalılar. Bayrak, kitap, din bu değerler için ölümü göze alabilecek çok yüksek motivasyonlu insanlar var.  Bu insanlar birde zeka ve hakikatle ile buluştuğunda dünya da çok şey değişecek... Dünyada ki bir çok insan için İslam bir gizem. Bu güce ve motivasyona şaşkınlıkla bakıyorlar. Geri ve çağ dışı imajımızdan kurtulup hakikatle buluştuğumuzda dünyada akın akın insanlar Müslüman olacak. Dünyaya barış gelecek. 

Hakiki İslam Allah katındaydı artık yeryüzünde. Bir çoğunun İslamın güncellendiğinden haberi yok. buRAK özDEMİR Lev-hi Mahfuz kitabını okumanızı ve güncellenmenizi tavsiye ediyorum.

 Hak geldi batıl zail oldu artık.

22 Mart 2022 Salı

Dönüş

 

Kıramazsın sen beni yaralayamazsın

İzin vermem buna, egonla saldırmana

Ben istersem yaralarım kendimi

Ben izin verirsem kanatırsın beni

Desen olsun isterim üzerimde, renk olsun

Tamamlanayım diye izin veririm sana

 

Bilgi satamazsın sen bana, satın almam

İzin vermem buna, bilgiçlik taslamana

Var olan bilgilerin hepsi defolu

Kaynak bilgilerin hepsi rötuşlu

Bilgi kaynağımdan gelir, kendimden, özümden

Elimi bıraktığında tuttum kendimi

Buldum sonra bilgilerin en hakikatini

 

Döndüremezsin sen beni, benden alamazsın

İzin vermem buna, etki altına almana

Dönenlerin hepsi kendine döndürür

Etkisi altında ateşimi söndürür

Gücüm özümden gelir, kendimden

Dönerim kendim, kendime dönerim ben

Döndükçe bulurum kendimi yine ben

Her şeyi ama her şeyi kendimde buldum ben

Haccecan

22.03.2022


Neden Sevişiyoruz'un Cevabı

💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖

DONA 

İnsanlar iki farklı neden için sevişirler. Kimileri fizikselleşmek için sevişir kimileri ise ruhsallaşmak için. Gerçek aşkta sevişmek, ruhsal dokunuşlardan oluşur. Gerçek aşk, yaşadığı bedene hapsedilmiş ruhu serbest bırakır. Fiziksel sevişmede bütünleşen sadece bedenlerdir. Gerçek aşkta ise bedenle birlikte, ruhun girdapları yani çakralarda bütünleşir. O an, kişisel Cennetini en yakından hissettiğin andır. Bir süreliğine de olsa, bedeninden yükselirsin. İşte bu noktada, "ben geliyorum", aslında "ben gidiyorum"dur... Gerçek aşk bittiğinde ise ruh bedenine yeniden hapsolur. İşte bu yüzden aşk acısı tarifsizdir... 

BEN:

"Aşk ruhsal bir dokunuştur" sözünün çok hoşuma gittiğini itiraf etmeliyim.

DONA:

  O bir benzetme değil, bir gerçektir. Sana bunu anlatmamı ister misin?

BEN: 

Hem de herşey den çok. 

DONA: 

İnsan bedeninde, 7 adet çakra , yani girdap bulunur. Bunlar enerji döngüleridir ve ruhla beden arasında ki geçiş tünelleridir. Birine sarıldığın anda, onun ve senin çakraları birbirine oturur ve bir olur. Aşıkların, uzun sürelerle bedensel birleşmeleri onların çakralarını birbirine uyumlar. Gerçek aşkta, aşıkların girdapları bir olur. Yaşanan ruhsal uyumlanmadır. Bedenler sadece temas eder, oysa aşık iki ruh bir bütündür. Özlem de bu yüzden ruhsaldır. 

BEN:

 Yalnızlık ihtiyacı nedir peki? Aşk süperdir ama ben bazı dönemler yalnız kalmak isterim

DONA: 

Yalnızlık, çakraların tek başlarına dönme arzusudur. Ruhsallaşmak bazı günler sevişmektir. Bazı günler kalnız kalmak, evden çıkmamaktır. Kimi zamanda kalabalığa karışmaktır.

BEN: 

Playboylara ne diyorsun? Adamlar içinde aşk olmayan bir hayat sürüyorlar. 

DONA: 

"Sertleşememe" bir problemse "yumuşayamama" da bir problemdir. Aşık olamama durumu, bir iktidarsızlık türüdür. 

BEN: 

Peki aşksız ayakta duramayan insanları nasıl açıklarız?

DONA : 

Çakralar, sen ruhsallaştıkça daha hızlı dönmeye başlarlar. Aşksız ayakta duramayanların çakraları yavaş dönmektedir. Başka çakralarla temas ettiğinde hızlanacağını düşünür, gerçekten katkısı da olur. Aslolan mutluluk ise, çakraların tek başına kaldığında da hızlı dönebilmesidir. 

BEN:

 Arabanın aküsü bitince, kabloyla başka bir arabanın aküsüne bağlarız ya. Bu anlattığından aklıma geldi birden. Çakralar birbirini şarj ediyor bir anlamda... Aşk, tekâmül için bu kadar önemliyse, bizim projemizin de aşkı teşvik etmesi gerekir. Bu arada, aşkı yaşama noktasında "doğru eş seçimi" için bana bir önerin olur mu?

DONA: 

Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler, kötü kadınlara; iyi ve temiz erkekler , iyi ve temiz kadınlara (yaraşır). Bunlar, onların demekte olduklarından uzaktırlar. Bunlar için bir bağışlanma ve kerim bir rızık vardır. Güzel Kur-an'ın Nur Suresi 26. Ayeti 

Ayette gördüğün gibi eş seçiminde "merkez kriter" eşlerin ruhsal tekâmül  derecelerinin birbirine denk olmasıdır. 

Lev-hi Mahfuz buRAK özDEMİR Sayfa 258-260-261

💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖💖

21 Mart 2022 Pazartesi

+18

 https://fb.watch/bU66bi9YfO/

Facebookta ki bu video üzerinde bende oluşan düşünceler üzerine bu yazıyı yazıyorum. Youtube’de bulamadım bulursam eklerim.

 Toplumsal önemli bir konuya parmak basıyor bu video. Dile getiren konuşmacıyı tebrik ediyorum ilk önce. Videoda söylediği sözler “Kadınlara veriyor çoşkuyu, veriyor çoşkuyu cesurca pozlar veriyor. Bir nesil soyunmayı cesaret olarak algılıyor. Sen buna istediğin kadar +18 yaz kardeşim. Eline telefonu alan 15- 16 yaşında ki genç de burada her şeyi buluyor. Bu sefer gençlik evlilik dışı cinsel yaşamı özgürlük adı altında deniyor. Denediği zaman kız çocuklarımız bugün bekaret yaşı 13’e inmiş. Çocuk gelinlere karşıyız ortalık çocuk kadınlarla dolu eee sapla samanı birbirinden ayıralım.”

Bulabilseydim programın tamamını izlemek isterdim. Biraz araştırdım bulamadım. Bir araştırmaya başlayınca saatlerim akıp gidiyor. Saatlerimi sonsuz bilgi kaynağı internette aramayla geçiremem. Vakit benim için önemli…

Yorumlarımı sadece bu videoda ki sözleri ve bu video ile ilgili yapılan yorumlar üzerine yapacağım.

Bu video ile ilgili yapılan 5000 küsür yorumun %99’u konuşmacıyı tebrik ediyor, onaylıyor, bağrına basıyor…Farklı birkaç bakış açısı üzerinden yola çıkıp hakikate ulaşmaya çalışacağım.

"Eskiye dönmeliyiz, özümüze dönmeliyiz" diyenler var yorumlarda. Şu saatten sonra özümüze nasıl döneceğiz? Taşıma su taşıyıp, atlarla, develerle kervanlarla göç etmek istiyorsanız dönün ama beni kimse o çağlara tekrar geri döndüremez. O çağları yaşadık. Geçti gitti hepsi çok şükür. Genlerimizde, ruhsal hafızamızda hepsi kayıtlı ordan aldığımız deneyimler.  Orada daha çok tecavüz, savaş, kan var hem de bilek güreşiyle kılıçlarla savaşıyorsun. Cep telefonundan birbirimizi duygusal olarak yaraladığımız bu çağda kim tutacak şimdi o kılıçları, kim gidecek km’lerce yolu at üstünde. Tepende güneş, yağmur, fırtına, kar boran. Sıcacık evinde otururken yazması kolay… Yok valla dönmek isteyen varsa kapı orda. Beni kimse bu çağı yaşamaktan alıkoyamaz. Ben geleceğe gözümü diktim. Bekliyorum on beş gözle gelmesini. Ben ışınlanıp marsa gideceğim. Orada ki akrabaları ziyarete gitmeyi düşünüyorum. Atlar ise artık özgürce çayırlarda koşuyor olacak. Son sistem ahırlarında yemlerini yiyecekler. Özümüze dönmeliyiz diye kast ettiği tam olarak ne oda belli değil! Bizim özümüz ne ki sahiden!! Çocukluğunu iyi bir ailede geçirmişsen geçmişte iyi bir özün olduğunu sanıyorsun o günlerini özümüz sanıp özlüyorsun, zor bir çocukluk geçirmişsen de özüne lanet ediyorsun gözünü geçmişe değil geleceğe dikiyorsun benim gibi. İnsanlık özüne henüz kavuşmadı. Özümüze kavuştuğumuzda dünyada olmayacağız zaten. Adem ile Havva’nın geldiği yere dönmüş olacağız. Bu dünya tekamül dünyası ve bütün yanlışları deneyimleyerek doğruya ulaşıyoruz.  

Bir başka yorumda “15' şinde evlendirildiğinde kürtler cahil oluyor, 14 ünde kızlığını kim bozuyor belli değil. Hay sizin özgürlüğünüze” yazmış birisi. Yere batsın özgürlük anlayışınız diyenler de vardı. Nereden başlasam emin değilim bu yorum karşısında. İlk önce şunu söylemem gerek sanırım. Her birey farklıdır. FARK-LI-DIR. Bu anlayışı her düşüncenin temeline oturtmamız şart artık. Doğduğun ırka aitlik hissi güzel ancak ırkında ki bütün bireyler hakkında söz söylemeye hakkın yok maalesef. Her bireyin ayrı renk aldığı bu çağda, birey kendi doğrusunu genel doğru olarak görme hatasına düşmemeli artık. 15’inde gençler evlendirilmeli mi?  Eski çağlarda yaşam süresi kısaydı. Çocukluk çağını yaşayamadan yetişkin dönemine geçiyordun. O çağlarda mecburiyetten erken evlilikler yapılıyordu. Geçmişte mecburen olan bu durumu geçmiş için normal karşılamak lazım ancak şu çağda artık geçerli olmamalı.  15 yaşında ki gençler evlilik birlikteliğini yürütebilir mi? Yürütebilende çıkar aralarından eminim. Erken olgunlaşan, babasından annesinden çok daha olgun bir nesil geliyor artık. Ruh olgunluğa doğru koşarak gidiyor çünkü. Çok istiyorlarsa ve ebeveynleri de istiyorsa birkaç sene daha bekleyebilirler sonra evlenebilirler. Gerçek sevgi bekleyebilir değil mi? Yorumunda “14’ünde kızlığını kim bozuyor belli değil” sözlerine karşılık; yorum sahibi 14 yaşında kaç kızın gizliliği meçhul kişilerce birlikte olduğuna şahit oldu merak ettim! Hayal dünyası baya geniş. Kız ile erkek birlikte olunca bozulan niye kız tarafı oluyor onu da anlamadım!!! İki tarafın alış verişinde kaybeden sadece neden kız tarafı oluyor? Bu konuyu tekrar irdeleyeceğim…

Videoda ki konuşmacının “Kadınlara veriyor çoşkuyu, veriyor çoşkuyu cesurca pozlar veriyor. Bir nesil soyunmayı cesaret olarak algılıyor.” Sözlerine yorumum; Kadın vücudunun tahrik edici özelliği olduğu ve bunun erkekler üzerinde kontrol gücünün olduğu bir gerçek. Erkekler bu gücün farkında ve  kadının etkisi altına girmekten haklı olarak rahatsızlar. Yapılması gereken ne? Bu zaafınızı zaaf olmaktan çıkarmak. Bu kadınlar sizler irade olarak güçlenmeniz için soyunuyorlar. Dürtülerini kontrol edemeyen bir Tanrısal olamaz! Etki tepkiyi doğuruyor. Gözlerinizi çevirin ve bakmayın. Kadın vücudu karşısında iradenizi elinize alın artık. Kendi helalinizle, sevdiceğinizle ne yaşamak istiyorsanız onunla yaşayın. Sizin helaliniz olmayan o kadınlara bakmak yerine bir kadını hak edecek bir yaşam felsefesi edinin.  Kur’anda Hz. Yusuf’un karşılaştığı olayları yaşamadan, onun gibi imtihan olmadan bu sınavdan geçeceğinizi mi sanıyordunuz?

Vücudunu erkeği kontrol etmek için kullanan kadınlara da bir laf etmeden geçemeyeceğim. Adil olmak bunu gerektirir.  Yaşattıklarınızı yaşayacağınız, aynı yollardan geçeceğiniz hayatlara da hazırlayın kendinizi.  

Videoda ki konuşmacının “Bu sefer gençlik evlilik dışı cinsel yaşamı özgürlük adı altında deniyor. Denediği zaman kız çocuklarımız… bugün bekaret yaşı 13’e inmiş.” sözleri üzerine yorumum : Olayı sadece kız çocukları açısından ele alması tarafgir bir bakış açısı olmuş. Cinsellik iki cinsiyetle yaşanılan bir olay. Binlerce yıldır kadına söylenen sözler; kadının daha zayıf olduğu, erkeğin kadını kullandığı- kandırdığı, ilişki sonucunda hamile kalırsa kadının mağdur olduğu gibi söylemlerle bu günlere geldik. Kadını zayıf taraf gören bu bakış açısı her yönüyle değişmeli. Günümüzde tam olması gereken noktaya varamasakda adalet sistemlerini, devlet yapılarını kurduk. Anayasamızda yaşatamasak da yaşam hakkımız mevcut. Yasalarımızı tam eşitlikçi yapı üzerine kurmalıyız. İki kişinin rıza ve isteğiyle gerçekleşen cinsel birleşme sonucu bir taraf mağdur ve haksız bırakılamaz. 13 yaşında bakireliğini kaybeden kız çocuğu varsa bakirliğini kaybeden birde erkek çocuğu var. Onun bahsini neden hiç etmiyorsunuz sayın konuşmacı.  Erkeğe yürü be koçum diyen zihniyeti farkında olmadan desteklediğinizin farkında mısınız? Birde bunu kadın cinsiyetinizle yapıyorsunuz.

Videoda ki “Çocuk gelinlere karşıyız ortalık çocuk kadınlarla dolu eee sapla samanı birbirinden ayıralım”  sözleri üzerine yorumum: Çocuk gelin; evlilikte ömür boyu cehennem ateşinde yanan eşinin insafına bırakılan bir çocuk. Çocuk kadın!; birkaç dakika süren ilk cinsellik tecrübesini deneyimleyen (ne yaşadığını bile anlamamıştır eminim) bir çocuk. Çocuk gelinle, çocuk kadını!  nasıl aynı tutabiliyorsunuz?  Cinsellik üstüne bu tabu nedir Allah aşkına. Çocuk kadın ifadesini de doğru bulmuyorum. Cinselliği yaşayan iki çocuktan kız olanı kadın olurken erkek erkek olmaya devam ediyor. Bu kendi cinsiyetinizi yaralayan bir ifade. Eşitlik bu değil. Konuya tam eşit ve adil yaklaşım bu değil.

Hakikat ne peki? Yukarıda ki bütün bakış açılarının değerli olduğunu söylemeliyim. Her birey farklı ve farklı düşünür. Hakikat olmaması onun farklılığını görmezlikten gelmemizi gerektirmez. Düşünüp yorum yapabilmesi bile çok değerli. Fikir basamaklarını çıktığını gösterir. Bundan belki birkaç sene sonra hakikate ulaşacak ve hakikati seslendirilenler arasında ki yerini alacaktır. Dört gözle bekliyorum hepinizi aramıza…

İnternette dolaşan görüntüleri genelleme hatasına düşmemeliyiz. 13-14 yaşında bakire ve bakirliğini kaybeden çocuklar vardır mutlaka. Ben ortaokuldayken yani yaklaşık 30 sene önce (yazarken şaşırdım hesaplayamadım bile.. nasıl geçti bu yıllar)  arkadaşlarla aramızda diyaloğu hatırlıyorum. Müzik odasında sevişen çocukları görmüş başka çocuklar!. Böyle bir dedikodu dönüyordu okulda. Okulda nasıl seviştiler merak ediyordum. Lise de ise başka bir lise öğrencisinin para karşılığı başka erkeklerle birlikte olduğu dedikodusu yayılmıştı. O zamanlar böyle internet yoktu ama bu dedikodular hep vardı. Bu dedikodular yüzünden psikolojisi bozuk babalar kızlarına kan kustururdu (biri de benim), okula göndermeyip erken evlendirilenler vardı. Şu anda ise bu dedikodular üniversite öğrencileri adına yapılıyor.

Hayatımızın temeline oturtmamız gereken bir temel vardı hani. Hepimizin farklı olduğunu kabul etmemiz gerçeği. İnternet çağında her şey ortaya döküldü saçıldı. Bununla nasıl baş edeceğiz henüz bilmiyoruz. Bir çok anne babada haklı olarak tedirginlik var. Ama sakin olun. Gençlere güvenin. Bazı çocuklar ergenliğe erken girecek o dürtülerini kontrol edemeyecek ve cinsel deneyimi gizli gizli deneyimleyecek. Bu gerçekle yüzleşin. Bazı gençler hata olarak gördüğünüz o deneyimi yaşamak isteyecek. Kuran’da ki cariyelik kavramı bu kişiler için var. O bazı gençler hata yaptı diye hata yapmayacak gençlerin hayatını zindana çevirmeyin. Cinsellik eğitimi verin, dürtü nasıl kontrol edilir bunun eğitimini verin. Açık ve doğru olun. Açıkça konuşun gençlerle.  Gençleri spora yönlendirin. Mastürbasyon hakkında ki sahte hadis uydurmalarını halka açıkça anlatın. İçlerinde uyanan kontrol edemedikleri güçle, gençleri ne yapacaklarını bilmeden baş başa bırakmayın. Bununla ilgili kitaplar tavsiye edin. Cinselliği özgürce yaşamayı isteyen insanları zorla da evlendirmeyin. Eninde sonunda çocuklarını bırakıp başka birisiyle kaçacaklar. Sonra da kaçtı diye arkasından beddua edeceksiniz bu seferde. Evlenmek isteyenleri de gönül bağı olan çiftleri evlendirilelim. Anlaşamadılar mı? Boşansınlar. Dünyanın sonu değil. Özgürlük güzeldir. Hata yapmaya açıktır ve yargılamaya kapalıdır.  Kimseyi yargılamazsan kimse tarafından yargılanmazsın. 
Bu yazı çok uzun oldu. Şimdilik bu kadar.    

Ben' ile Barış

 

Güç, ah o güç… İçinde ki o güç…

Sana neler fısıldıyor, neler diyor…

Dikkat et onlara… Dikkat et konuşan sen’lere

Sesler’in biri "yap!" der muhakkak

Biri "yapma dur sakın!" der…

Ne yapıp ne yapmayacağına

Bir türlü karar veremez bir yanın…

Bir yanın ise çoktan yapıp geçmiştir karşıya

Çelişkiler cehennemde cayır cayır yakar bilmezken

İçinde ki farklı seslerden

Dışında yok mu sanki…

Milyarlarca farklı insanın farklı milyarca sesi

Sesler ah o sesler!

Ve duygular…

Şu dünyaya bak ya Allah aşkına!!

Şu karmaşaya…

Çoğal diye kim dedi Adem ile Havva’ya? 

 

İçimde ki farklı sesleri dinlediğimde

Hepsini ayrı ayrı sevdiğimde

Farklılıklarıyla çatışmayı bıraktığımda

Hakim gibi tarafsız yaklaştığımda

Aralarında adaletle karar aldığımda 

Huzur geldi dünyama


Bütün benleri seviyorum

Hepsine hak veriyorum

Olması gereken zaten bu çeşitlilik diyorum

En haklı olan sesi uygulamaya geçiriyorum


Huzur gelsin istiyorsan sende ki sen'e

Kulak ver sende ki sen’lere, ses'lere...

Barış içinde ki bütün ben’lerle...


Haccecan

21.03.2022

17 Mart 2022 Perşembe

Fazla Yakınlaşma

 

https://www.youtube.com/watch?v=UU5u3yum5gY

Üsküdarda fazla yakınlaşmayın tartışması.

Bu videoda ki görüntüler üzerine fikir dünyamda oluşan düşünceleri yazıya dökme ihtiyacı hissediyorum.

İlk önce internette ki bu video üstüne yapılan farklı yorumları ifade edeyim.

Bir gurup bu videoyu izlemeden haberin başlığında ki “ fazla yakınlaşma” kelimeleri üzerine hemencecik yorum yapmış. Fazla yakınlaşma ifadesi ile filmlerde ki sevişme sahneleri aklına geldiğinden o sahneler üzerinden önyargılı yorum yapıyorlar. Onlara göre kadın ve erkek restorandın ortasında çırılçıplak soyunmuş çılgınlar gibi sevişiyorlardır.  Yorum sahipleri ise o esnada yan masada çoluk çocuklarının bu sevişmeye şahit olmaması için çocuklarının gözlerini kapatmakla uğraşırken garson sevişenlerin üzerlerine çarşaf örtmekle uğraşmaktadır. Videoda ki çiftimizi uyaran garson, hayal dünyası sevişme sahneleri ile dolu insanlar tarafından yoğun övgü almaktadır bu yüzden. Hayal dünyasında yaşayan birisi olarak onların kafalarında neler olduğunun farkındayım. Hayal ile gerçek arasında ki farka nasıl ulaşılacağını tez zamanda öğrenmelerini diliyorum.

Yorum yapan diğer bir gurup ise vidoyu izlemeden geçmişte ki insanların edep ve hayasından günümüzde ki ahlaksızlıklardan dem vurmakta. Geçmişte ki gibi her şeyin örtüler altında, duvarların arkasında yaşanması doğru ve olması gerekendir onlara göre. Geçmişte kadına karşı şiddet, cinayet, ensest ilişki yoktu!! Geçmişe ait bilimsel veride yoktu ama bu önemli değil. Kadın vücudu örtülerin altında olduğundan şehvetini uyandıran hiçbir şey ortada olmadığından her şey güllük gülistanlıktı.  Günümüzde teknoloji yüzünden insanlık bozulmuştur. Her şey gözünün önünde yaşandığından rahatsızlık duymaktadır. Kontrol edemediği şehvet duygularını kontrol etmeye uğraşmak yerine kendinde bu duyguları uyandıran her şeyin göz önünde olmamasını tercih etmektedir. Kendisi de sevişme sonucu annesinin vajinasından çıkarak dünyaya geldiğinden bihaberdir. Ama gerçekler çok farklı. Sende bir sevişme sonucu annenin rahminin içinde 9 ay 10 gün kaldın ve vajinasını yırta yırta dünyaya geldin. Prematüre doğmadıysan tabi.  Görmek istemiyorsa bakmaması gerektiğini, gördüğü şeylerin rahatsız olmasının nedeni kendi düşünce yapısının olduğunun farkında değildir. Henüz!! Oda etrafında ki insanları değil sadece ve sadece kendini değiştirebileceğinin henüz farkında değil. Yaşadığı acılar ve olaylar onu er yada geç bu farkındalığa ulaştıracak ama. Bundan çok eminim. Ha ister bir ömürde ister on ömürde farkındalığa ulaşır. Bu tamamen kendi performansına bağlı.

Diğer bir gurup ise ahlak bekçiliği yapan insanlara seslenerek "yurtlarda çocuklara tecavüz edilirken sesiniz neden çıkmıyor" diye haklı isyanını seslendiriyor yorumlarda. Haklı isyan fakat yeri o haberin altı değil, isyanının çözümü de böyle yorum yapmak da değil. Bir konuya takılıp kalmak deniyor buna. Her konuda, her olayla ilgili yorum yapılan bir sürü haber var artık. O acılar yaşandı maalesef. Keşke yaşanmasaydı. Ama bu hayat denen senaryoda filmlerde yaşananların daha beteri acılar yaşanıyor.  Bedenlenen ruh; her acının ama her acının üstesinden gelmeyi bir şekilde öğreniyor. Rab üzerine verdiği acının kaldırma kuvvetini de ruhuna veriyor çünkü. Bu şekilde güçleniyoruz. Acıyı taze tutmak yerine aynı acıların yaşanmaması için tedbirleri almamız gerek.  Ne yapmamız gerek tam olarak? Çocukları birebir kimseyle yalnız bırakmamak çözüm olabilir mi? Çocukların bulunduğu ortamlara kamera takip sistemleri yerleştirilebilir mi? Çocuğa özel bölgeleri ile ilgili eğitim verilebilir mi? Mahrem yerlerine kimsenin ellememesi ve bakmamasına yönelik eğitimler verilse çocuk tamamen savunmasız bırakılmasa mesela. Pedofili eğilimlilerin bu teknoloji çağında tespit edilmesi çok kolay. Tuzak videolar ile tespit edilebilir. Edilmiştir bile. Onları toplumda deşifre edersin, kimliklerini açıklarsın. Mağdurun kimliği gizli tutulur suçlunun ki değil.  Hiçbir şey ama hiçbir şey çocuğun ruh ve beden sağlığından önemli değil. Pedofilinin kimliğinin bilinmesi ile yaşayacağı buhran, çocuğun ruh sağlığından daha mı önemli!!! Kendini kontrol edemeyen pedofiliyi toplum kontrol altında tutmalı.

Birkaç farklı  bakış açısı daha var “fazla yakınlaşma” konulu video ile ilgili ama konuyu çok da uzatmayayım. Peki bir sürü bakış açısından en doğrusu yani hakikat ne? Hakikate bütün bu fikirlerin toplamından ulaşabiliriz. Yukarıda ki  her bir fikir çok önemli. Fikrin her basamağı çok değerli. Basamakları çıka çıka hakikate ulaşıyoruz. Farklılıklar o yüzden çok önemli. Farklı görüşlerle savaşma, tartış sadece. Hakikate senin zıttın, karşıt gördüğün ulaştıracak çünkü. Farklılıkların çok önemli olduğunu bir kere daha yazmak istiyorum çünkü çok önemli.. Çok çok önemli...

 İlk önce bu videoyu ayrıntılı olarak izlememiz ve hakim bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla olayı yorumlamamız gerek. Garsonun tavrı çok düzgün ve yaklaşımı güzel. Bu konuda tebriği hak ediyor. Bu ödül ona. 🏆 Ancak hatalı. Yanda ki kadınların söylemlerinden bunu anlıyoruz. Kadınlar rahatsız olmadıklarını, yanlış bir durum olmadığını söylüyor videoda. Kadınların yaklaşımından sonra garson geri adım atmak zorunda kalıyor zaten. Videoyu çeken çift muhtemelen el ele tutuşup yakınlaştılar. Kadınlar bu durumdan rahatsız olmamışken rahatsız olan kim? Muhtemelen sarılmayı, el ele tutuşmayı bile yasak ve günah olarak varsayan birisi. Onu videodan anlamamız mümkün değil. Bundan sonrası zanna girer. Yorum yapmak çokta doğru değil.

Algılarımız farklı farklı. Sokakta birbirine vuran insanlara tepkisiz kalabiliyorken, sarılan öpüşen çifte tepki vermemizin temelinde ne yatıyor olabilir? Savaşmayı öğrendi insanlık binlerce yıldır. Savaşan insandan sana zarar gelir ama sevgi; saf, masum ve güçsüz algılandığından sevenlerden zarar gelmez anlayışı hakim. Sevişmeyi ve iletişimi ise yeni öğrenmeye başladık. Nasıl tepki vereceğimizi bilmiyoruz henüz. Bir şaşkınlık ve belirsizlik söz konusu çoğumuzda. Tepkimizin nedeni bu. Bu konuda yolumuz uzun… Öğreneceğimiz çok şey var. İnternetten sevişme videolarını izleyen insanların sokakta sarılan çiftlere tepki verdiğinden eminim ama bunu ispat edemem.  

Yazdıklarımdan tamamen özgürlükçü bir yapıda olduğum, yolun ortasında tam bir ilişkiye girin anlamını da çıkartmayın. Bozuşuruz sonra. Yemeği tabi ki yiyeceksiniz ancak ağzınızı şapırdattırmadan, mümkünse masada ve yemek bulamayan insanların gözünün önünde yemeyeceksiniz! Anladınız siz onu 😉 

Toplumda ki bir çok sorunun temeli cinsellik ve iletişim. Cinsellik ve iletişim ile ilgili eksikliklerimizi internet sayesinde çok hızlı tamamlıyoruz. Aşağıda ki paragrafta ki cümleleri daha önce de yazmıştım. Tekrar yazıyorum. Çünkü her konu buraya varıyor.

Savaşlar nasıl durur? Cevap tek cümlede… Kadın ile erkeğin sevişmesini öğrendiğinde, gerçek bir iletişim kurabildiğinde savaşlar son bulur. İki cinsin birbirinin arasında ki bütün sorunlar hallolduğunda savaşlarda duracak.

15 Mart 2022 Salı

Neden sevişiyoruz?

 

Kaynak

Sorgulayan bir beynin karşısında kimse duramaz… Sorgulamaya başlayan, kendi iradesini kontrol altına alan bir beyin geleceğini şekillendirir hale gelecek… Bunlar olacak olanlar…

Cinsellikle ilgili konulara açlığımız henüz dinmediğinden bu konularda ki bütün fikir ve bilgileri okuma ihtiyacımız devam ediyor. Benim yazılarımın temelinde bilimsel veriler felan yok. Hepsi tamamen kendi hayat tecrübelerimin sonucu. Özel bloğum olduğu için de bilimsel temel felan arama gafletinde de bulunmazsınız sanırım J

Facebookta cinsel fantezilerle ilgili paylaşımlar yapan bir sayfa vardı. Sayfa yöneticisi kimliğini gizliyordu. Sayfayı açık açık takip eden sayısı 50 kişi felandı. Bir gün sayfa yöneticisi “ sayfayı gizli olarak takip eden takipçi sayım çok fazla hepinize burdan selam gönderiyorum” tarzında bir paylaşım yaptı. Bu selamı alanlardan biri de benim çünkü bende sayfayı gizli takip ediyordum J Benim takip etmemin amacı fantezi arayışı falan değildi cinselliğe yönelik farklı fikir arayışıydı. Ha bunu kendimi aklamak için mi yazdım! Yok. Cinsel fantezi için de takip edebilirdim. Yeni Haccecan bunun içinde suçluluk hissetmezdi. Kimse de bunun için suçluluk hissetmemeli artık. Yemeği güzel yapmak için araştırma yapıyorsan iyi sevişmek içinde araştırmalısın tabi ki..

 Ben her konuda bir çok farklı kaynaktan kısa kısa bilgiler edinip kendi yolumu bulma yolunu tercih ediyorum genelde. Milyonlarca doğru ya da yanlış bilgi kaynağına anında ulaşabildiğimiz bu internet çağında her alanda her konuyu her şeyiyle öğrenmeyi bir ömre sığdırmak mümkün değil zaten.  Hele ki çalışan evli iki çocuklu bir kadınsanız. O yüzden genel hatlarıyla bilgi edinmeye çalışarak kendim için hakikati (en doğruyu) bulmaya çalışıyorum. Bana huzur veren, mutlu eden fikri doğru olarak kabul ediyorum. Başka bir doğruyla karşılasana kadar o doğruyla yol alıyorum… Fikirleri sörf tahtası gibi yol almak için kullanıyorum yani. Fikirler benim bir parçam değil, ben fikir değilim, fikirler benim için bir vasıta. Bilgileri merdiven basamağı olarak kullanıyorum da diyebiliriz. Ben mükemmelliğe doğru evrilen Haccecan bedeniyle bu dünyaya tekamül etmeye gelen bir ruhum.  Kendim için doğruları başka insanlarla da paylaşma ihtiyacı hissediyorum çünkü mutluluğumu paylaşmak istiyorum. Sizin yol maceralarınızı da merak ediyorum. Yolda hangi vasıtayı nasıl kullandığınızı da.

Cinsellik konularının toplumdan daha açıkça konuşulması lazım artık.  Kim ne istiyor, bedeninin ihtiyaçları ve istekleri ne, nasıl bir cinsel hayat istiyor, ilişkide neler olmalı her şeyin açıkça konuşulması gerekiyor. Bu konuda ki tecrübelerim evlilik hayatıyla sınırlı olduğu için kimseye akıl verilecek konumda değilim ancak neyin ne olması gerektiği konusunda fikir sahibi olduğum için fikirlerimi paylaşmakla mesul görüyorum kendimi. Geldiğim fikir dünyasını ve geçtiğim yollarda ne kadar acı çektiğimi bilseydiniz bunu neden yaptığımı anlardınız…

Şu an vardığım doğru şu. Cinsellikte yaşanılan en üst noktaya ulaşmayı (yani orgazm olmayı) artık herkes istiyor. Tamam o zevki herkes yaşamak istiyor ama neden? Neden? Bunu hiç merak ettiniz mi? Ruhsal olarak bunun karşılığı ne? Neden istiyoruz? Açlık hissinin karşılığı, bedenimizin ihtiyacı olan besinleri vücudumuza almak için bizde oluşan dürtü. Peki her sevişme çocuk yapma amacıyla olmadığına göre bu isteğin nedeni ne? Bedensel olarak rahatlamak için yaptığımız bu eylemin ruhsal olarak karşılığı ne? Belli bir süreden sonra anlamsız garip hareketler olarak algılanan bu hareketleri neden yaptığımızı bilmezseniz cinsel hayatınızda monotonlaşacak maalesef. Soruların bende bir cevabı var… Sormaya başladığınızda cevaplar sizin de karşınıza çıkacak. Cevabı olanların cevaplarını da merak ediyorum…

Orgazm olmak için teknikleri yazacak alt yapım yok. Olsaydı yazardım onu da J O konuda da doğaçlama yapıyorum ben J Ben bedensel istek ve ihtiyaçların ruhsal karşılığıyla ilgileniyorum daha çok… Neden sorusunun cevabının peşindeyim. Neden sevişiyoruz? Nasıl cevabını arayan başka yerde arasın. Cinsel konularda eğitim veren yetkili ismi İnstigram’da gizemonayluna adlı kullanıcıyı yazmıştım daha önce. 

Bu yazının amacı neden sorusunun oluşmasını sağlamaktı. Daha fazla şey beklemeyin. Üzülürsünüz :)

11 Mart 2022 Cuma

Sevişmeyi Öğrenmenin Önemi

 

Savaşlar nasıl durur? Cevap tek cümlede… Kadın ile erkeğin sevişmesini öğrendiğinde, gerçek bir iletişim kurabildiğinde savaşlar son bulur. İki cinsin birbirinin arasında ki bütün sorunlar hallolduğunda savaşlarda duracak.

Yıllarca içi öfke dolu olarak hayat yaşamış bir kadın olarak söylüyorum bunu. Öfke dolu bir ortamda yetişmiş bir çocuğun tek bildiği iletişim dili de öfke oluyor. İçin öfke dolu olduğunda iyilikle yaklaşanlarda bile art niyet ve kötülük arıyorsun.  Bildiğin tek dil öfke olunca da içi öfke dolu insanlarla ortak nokta bulup onları kendine çekmeye, onlarla iletişim kurmaya başlıyorsun. İyi insanlar sana zavallı, sakin ve güçsüz geliyor. Gücü, öfke sanıyorsun.  İyi insanları kırarken, içi öfke dolu insanlarla da mücadele içine girip duruyordum. Bu inanılmaz yorucu bir süreçti. Ama yorulduğumun farkında da değildim. Çünkü hep bu mücadelenin içindeydim. Normalim buydu.  Tam bir kısır döngü…

Medyada bir ara çok haberi yapılan Özgecan öldürüldüğünde içimde inanılmaz bir öfke ve üzüntü hissetmiştim. Özgecan ile bir yanım kopmuştu sanki. Haksız yere bir gül soldurulmuştu. Onu öldüren kişi hakkında da internette araştırma yaptığımda tahmin ettiğim gibi bir aile ortamında yetiştiğini gördüm. Katilin ailesi de o kadar tanıdık bildik ki. Özgecan’ın katilinin babası da sürekli şiddet uygulayan adamın tekiydi. Katilin ablası ve annesi Özgecan’ın öldürülmesinden sonra ölüm tehditleri almaya başlamışlardı. Onların o haline de çok üzülmüştüm… Anne-kız yıllarca kocası-babaları tarafından şiddete maruz kaldıktan sonra oğlu-kardeşi yüzünden ölüm tehditleri almışlar, öldürülme korkusuyla birlikte ve toplumda herkesin nefret ettiği bir pozisyona gelmişlerdi. Dışlanmışlardı.  Katilin içinde ki öfke ile birebir empati yapabiliyordum. Bende bir aralar sokakta korku ve öfke yüklü olarak yürüyordum.  Birisi bana bir şey dese ya onu öldürür ya da çığlık atmaya hazır halde gezerdim. Öfke ve korku. Bu iki duygunun biri bile çok ağır iken ikisini birden sürekli hissetmek çok ağırdı. Öfke ve korku duygusu olaylara tarafsız gözle bakmanızı engelliyor,  sürekli savunma veya saldırı pozisyonunu almanıza neden oluyordu. Özgecan’ın katili ve babası hapiste öldürüldü sonra. Öfke kurbanları öfkeye kurban oldular.

Savaş bölgelerinde yoğun olarak hissedilen duygular. Korku ve öfke… Oralar da yaşanılanları hissedebiliyor musunuz? Anlayabiliyor musunuz?  Ukrayna, Irak, Afganistan, Suriye, Filistin … Bu toplumları oluşturan milyonlarca insanın karşılıklı hissettiği bu duygular… İnanılmaz ağır değil mi? Savaşın tarafı olanlar bunu anlayabilir mi? Anlasaydı taraf olur muydu? 

İnternet ile insanın zihinsel olarak çok geliştiğini düşünüyorum. Herkes eksik olduğu konular ile yüzleşerek gelişme sürecini deneyimliyoruz. Cinsellik, para, bilgi, duygu… Açığımız ne ise onu tamamlıyoruz. Parayı kontrol etmesini bilmeyenler oyun sitelerine paralarını kaptırarak parayı kontrol etmeyi öğreniyor, cinsel açlığı olanlar sürekli cinselliğin konuşulduğu- sanal olarak yaşandığı bu ortamda bu yönlerini köreltiyorlar. Bilgi açlığı olanların ise ihtiyacı olan bilgiler karşısına çıkıyor. Sorgulama ve empati yeteneği olanlar dibinde dibine düşüp güçlerini kullanabilirlerse güçlenerek çıkacaklar, açıklarını kapatacaklar bu ortamda. Tanrısallığa doğru hızla ilerliyoruz. Kendi iradelerini kendi eline alıyor farkında bile olmadan. Yaşanılan hiç bir şey ama hiç bir şey boşuna değil. 

Öfke ve korku yüklü insanların liderlik yaptığı dünya da savaş kaçınılmaz maalesef. Öfke, korku, zalimliğin çağı artık sona ermeli. Erecekte. Bununla ilgili hakikat bilgileri yeryüzüne geldi. Bilge insanların yetiştiği bir dönemden geçiyoruz. Çok yakın bir zamanda hakikat bilgilerini her yerde görüyor olacaksınız.  

Bilge, zeki ve barışçı olan insanları yönetimlere geçirecek sistemleri oluşturmalıyız. İnsanların karakter yapılarına göre ayrılıp uygun olduğu pozisyonlara getirildiği bambaşka bir sistem oluşturmalıyız… Oluşacakta…

9 Mart 2022 Çarşamba

Kadının yeri

 

Kaynak

Kadın cinsiyeti hala bir yere oturtulamadı. Yerimizi bulamadık iyi mi?

Ben düz bir kadınım. O yüzden küsuratlı rakamları, çetrefilli anlatımları sevmem. Kafamda ki düşünceleri bodoslama düz yazacağım… 8 milyar nüfusun 4 milyarı hemcinslerimden oluşuyor. Nüfusun yarısıyız ama eşiti değiliz. Farklılıklarımız eşitliğe engel mi? Hem cinslerimin isteklerini, düşüncelerini ve beklentilerini erkek cinsinin dile getirmesini doğru bulmuyorum. Destek olsunlar tabi ama ne istediğimizi dile getirmesi gereken yine biz kadınlarız. Bu kanıya nereden mi vardım? Bir tartışma programından. Kadın haklarının sıkı sıkıya tartışıldığı bu televizyon programın bütün konukları erkekti! Bir kadın bile yoktu!!! Aman Allah’ım!!!  O zaman fark ettim asıl temel sorunu. Bir çocuğun yerine bile annesi-babası konuşmuyor artık. Kendisini ifade etmesini öğrensin diye çocuk konuşturuluyor her ortamda. Kadın kendisini ifade edemiyor mu, edemez mi? Bu kadın konusu bu anlayışla değişecek gibi de değil sanki. Kadın konusunu tartıştığımız kelimeler eksik yetersiz, tartışan kişiler alan dışından. Sağlık konusunu sağlık personelsiz konuşmak neyse kadın konusunu da kadınsız konuşmak o kadar mantıksız değil mi Allah aşkına? Kadını insan olarak değil de konuşulacak konu olarak görenler onu bir sorun olarak görmeye devam edecekler.

Kadın'a karşı farklı birkaç bakış açısı üzerinden konuyu ele alacağım.

 Bir kesim insan, kadını doğurganlık özelliğiyle sınırlayıp o özel organını korumak adına kat kat örtüler altında saklı tutma gayretinde. Hiçbir alanda bulunmamalıyız onlara göre. Bir kesim ise kadın o kadar güzel ve özel ki onu sere serpe açıp savurmalı, bacağı, göğsü şehveti uyandırmalı modunda. Bu iki kesim rakip gibi görünse de temelde aynı bakış açılarına sahip. Biri açmakla biri örtmekle meşgul bedeni. Görüntüden öze inemeyen, yüzeysel bakış açılarında yüzüp duruyorlar…

Geçenlerde aydın fikirli gördüğüm bir abi bir fotoğraf paylaşmıştı sosyal meydanda. Etek ve topuklu giyen kadınlardan oluşan geçmişe ait bir fotoğrafı paylaşıp günümüz kadınların spor kıyafet giydiğinden, erkekleştiğinden dem vuruyordu. Kadın zerafet timsali olması için etek ve topuklu etek giymeliydi öyle ya! Yine bir erkek ne giyeceğimize karar veriyor, kafasında ki modele uygun giyinmezsek erkekleştiğimizi iddia ediyordu. Kadını giydiğiyle değerlendiren yüzeysel bir bakış açısı daha!!! Kadın ister mini giyer, ister dekolte, ister başına örtü takar. Ne giyeceği zerre kimseyi ırgalamaz. Kadın nasıl mutlu, huzurluysa, rahatsa öyle giyer. Paçamızdan, eteğimizin ucundan, örtümüzden uzak durun. Bunun konuşulması bile doğru değil.

Kimi de evlenip çoluk çocuğa karışıp ev hayatını tercih eden kadına zavallı gözüyle bakıyor. Çocuk doğurmayı tercih etmiş olamaz mı? Kocasına, çocuklarına yemek yapıp ta bir kadın mutlu olamaz mı? Çocuk yetiştirmek, annelik dünyanın en zor işiyken, bu işi yapmayı tercih etmesi onu sizin nazarınızda eksik olması kadının değil sizin eksikliğiniz… Yeni doğmuş bebekle bir gece geçiremeyecek adamlar bu konuda da kadına akıl vermesin.

Kadın sizin sandığınız hiçbir şey değil. Kafanızda ki kıyafet biçimini giymek zorunda değil, sizin algıladığınız gibi algılamak zorunda da değil hayatı. İstediğiniz yaşam tarzını benimsemek ona göre yaşamak zorunda da değil. Bir yazımda bahsetmiştim. Uzman doktor olup her güne lanetler ederek uyanan bir kadın arkadaşım vardı. Keşke evlenseydim, çoluk çocuğa karışsaydım diye feryat ederdi. Okuyup da meslek hayatına devam edip mutsuz olan, ev hayatını isteyen o kadar çok kadın var ki! Hem çalışıp, hem anne olmayı hem ev kadını hem eş olmayı kolay bir şey mi sanıyorsunuz?! Adam olmayı beceremeyenler kadın olmayı kolay bir şey sanıyor!!

Kimi de çocuk doğurmayıp, köpek- kedi besliyor diye kadına laf ediyor. Sana ne kardeşim!!! Sa-na-ne! Doğurmak ve çocuk büyütmek kolay bir şeyse sen doğur! Bırak yaşamak istediği gibi yaşasın, can vermek istediği canlıyı beslesin!!! Ona göre insan olmayan canlı yaşamamalı. Dünyanın tapusu insanoğluna ait!!! 

Kadınların üzerinden çekin ellerinizi, dillerinizi. Bırakın istediği hayatı yaşasın kadın.  İster okusun, ister evlensin, isterse hem okusun hem çalışsın hem evlensin, isterse de erkeklerle düşüp kalksın!! Yanlış ilişkilerin içinden geçerek kendisi için doğru ilişki nedir onu anladığı bir hayat yaşamak istiyorsa bırakın yaşasın. Kadınlarla hoyratça ilişki yaşayan bir sürü erkeğin karşılığı bir sürü kadında var. Bırakın ne yaşamak istiyorlarsa yaşayıp durulsunlar. Sınırlarını koruyup millete ahlak dersi vermeyen, ilişkileri sonucunda yetiştirmeyecekleri çocukları topluma musallat etmedikten sonra kim kiminle birlikte kimi ne ilgilendirir?  

Kadın = İnsan. Bu konu bu kadar. Üstüne başka hiçbir söz söylenmemeli. Ne analığımız, ne dişiliğimiz, ne aklımız, ne bedenimiz, ne ruhumuz, ne de hatalarımız… Erkeğin konuşulmayan, lafı bile edilmeyen hataları kadında neden laf söz oluyor?  Artık kadınlar %100 hata payını kabul etmiyor. İnsanlık bu durumdaysa ortak hataların sonucu. Hatalarımızda ki payı alıp doğruya evrildikçe insanlık düze çıkacak. 

Umutluyum, çok umutluyum ben gelecekten.   

Öz - Hürlük Adına...


Öperim yanağından, gözlerinden, yüreğinden

Koklarım saçlarını, havada bıraktığın taneleri…

Ruhunun her bir zerresi ne kadar değerli bir bilsen

Ah bir anlasan bende ki yerini….

Yol uzun, uzun ve zorlu… Sakın yarı da bırakma beni

Ne yarı yolda bırak ne de yarım bırak

Sensiz ne yol bulurum ne de tam olurum…

Aşk mı diyorlar buna.. Bence değil… aşk çok gerilerde kaldı

Yolun başlarındaydı aşk… Çok da tazeydi..

Çıtkırıldım, gururlu ve aptal! Konuşulmayan her şeydi aşk..

Bu öyle bir şey değil.. Anla işte, anlatamasam da anla..

Konuşmaya bile gerek yok artık, düşünmeye de

Vücutlarımız yok olsun, çırılçıplak sade ruh kalsın artık

Soyunduğunda geride kalsın bütün mineraller

İkiye bölünüp düştüğümüz dünyadan bir olup çıkacağız

Geriye akış ve teslimiyet kalsın ve sonsuz huzur ve de kabulleniş

’lukta huzurun içinde yüzen zerre

 

Sal üstüme… Sal olanca şeyi. Gelsin ne varsa, ne olacaksa

Ruhum o kadar özgür ki esaret yakışmaz ona

Esir alamayan her şey özgür kılar sadece

Esir alacağım zannıyla gelsin bakalım, nasıl alacaksa!!

Esaret bile öğrenecek sonunda dönüşecek öze - hürlüğe

Yaralarıma aldanmayasın, sızlanmalarıma ve kanamalarıma

Onlar resmimin üstünde ki desenlerim, bedenimde ki mineralim.

Onlar şiirimde ki sözcükler, dilimde ki kelimeler, parçam, zerrem..

Yaralarını benim kadar seven var mı bilmem…

İyileşecek diye anneme bile  gösterip, öptürmem…

Sevdikçe daha da çok kanattığım ve sızlatmaya doyamadığım…

Bir yaralarım bir de sen vazgeçemediğim…


Haccecan
09.03.2022
dinlenildi 
Sertab Erener - Belki De Aşk Lazım Değildir (Batu Remix)

8 Mart 2022 Salı

Derinlere Sitem

 

Yokum ben

Sende yoksun

Yokuz hiç birimiz anlıyor musun?

“Ol”mak için çırpınıyoruz sadece.

Çırpınıp duruyorum yüzeyde kalmak için

Şu yüzmeyi hiç beceremedim doğrusu

Götüm havada suda tepinmeyi yüzmek sayarım

Suyun altında kalınca öleceğim sanarım

Çırpınmaktan yorulunca bıraktım kendimi

Battım dibe doğru, gördüm dibin de dibini

Zemine çakıldığımda nefessiz kaldım

Hep orada batık kalacağımı sandım

Kalmak istemeyen yanımdan güç aldım

İttim bütün kuvvetimle kendimi

Çıktım yüzeye doğru, sıkı sıkı tuttum can simidini

Yüzey de neler varmış neler…

Yerim yurdum buradaymış meğer

Derinliğe kim bıraktı ise beni

Bir sitem gelsin ona benden

Sitem etme dedi, sitem et-me!..

Güçlenmen içindi hepsi…

Haccecan

08.03.2022