Gerçek her zaman algılanandan
farklı olabilir. Hiçbir şey ama hiçbir şey bize anlatılan masallar gibi
olmayabilir. Gerçek ne? Gerçek olmadığı gerçeği… Herkes kendi fikirlerini
gerçek sanarak gerçekliğini oluşturduğu sanal ortamlarda yaşıyor. Kendi
etrafına ördüğü duvarlar ne kadar sert, kalın ve yüksek ise, geçmişten gelen
öfkesi ne kadar büyükse yaşadığı sanal dünyayı o kadar gerçek sanıyor. Kendini
korumak adına ördüğü etrafında ki duvarlar ne kadar şeffaf ve esnek ise etrafında
ki olan bitenden daha çok haberi oluyor, gerçeği de o kadar net görebiliyor. Sanal dünyasının kendini güçlendirmek ve
geliştirmek için oluşturulduğunun farkına varıyor. Sanal hayatına gerektiği kadar değer veriyor, kendini geliştirerek etrafında ki duvarları daha da şeffaflaştırarak yaşamda ilerliyor. Yaşadığınız hayat
senaryosunu iyi gözlemleyin. Çok zor, çok zahmetli ve acı dolu bir hayatı
yaşamakta olabilirsiniz şu an. Çok derin acıların ve zahmetlerin ağırlığının
kaldırılması gerçekten çok zor. Ancak öyle yada böyle bir şekilde
kaldırabildiğinin de farkındasındır. Bütün dünya da köklü, derin ve bütün
herkesi etkileyen acıları yaşadığı süreçlerden geçiyoruz. Bireysel
olarak acıları neden yaşadığının farkında olan insanların bu toplu olayları
anlaması, yorumlayabilmesi çok daha kolay oluyor. Anlayabildiğin hiçbir şey
sana acı vermez. Anlayamadıkların anlaşılmayı bekliyor. Zihnini boşaltıp
önyargısız baktığın her olayın ardında ki gerçeği de görüyorsun.
Benim en çok acı çektiğim
anlar alkolik babamın saçma muhabbetlerini dinlediğim anlardı. Asla
anlayamadığım ama çocuk aklımda anlamak için kendimi paraladığım zamanlardı. Bu
zamanların tesirlerini acı olarak kayıt etmişti zihnim. Anlayamamak mı acı veriyordu yoksa güvenmem gereken insan tarafından acı çektirilmesi mi acı veriyordu bana? Hepsi mi yoksa? Bu acıları tekrar tekrar
yaşatıyordum kendime. Üstelik bu acılardan çıkış olabileceğini de bilmiyordum.
İnsanları ve hayatı anlama çabam bu zor zamanlardan bana miras kaldı. Bir şey
bana ne kadar acı verirse versin ondan kaçmak yerine onu çözüp anlama çabasına
giriyorum. Acı olayların olumlu yanını keşfettiğimde, zihnime olumlu olarak
kayıt ettiğimde artık acıların acı vermemeye başladığını keşfettim. Babam
ölmeseydi onu şu an çözmüş ve huzura kavuşturmuş olabileceğimi düşünüyorum
bazen. Ancak hiçbir insanın iradesi başka bir insanın elinde değil. İlahi
sistem onun bedeninin acı çeken ruhunun ağırlığını daha fazla kaldıramayacağını
düşünmüş olmalı ki ani bir kalp kriziyle onu başka bir hayat senaryosunun içine
gönderdi. Umarım huzur dolu ve mutludur. Umarım içinde aşamadığı ne varsa
aşmıştır. Umarım artık kalbi ile dili uyum içindedir.
Hepimiz eşitiz. Hepimiz Tanrı’nın
bir parçasıyız. Dünyada bir hareketin, değişim, dönüşüm olması için kimimiz
yıkmalı, kimimiz yapmalı, kimimiz düşünmeli, kimimiz koşmalı, kimimiz durmalı. Her
film, her bir insan, her şarkı siz farkında değilsiniz ama bizi olacak olanlara
hazırlıyor. Dünyada çok büyük bir değişim dalgası oluyor daha da olacak. Bu değişim dalgasına
direnenler acı bir şekilde öfke krizleri eşiğinde can veriyor maalesef. Aile
içi şiddet olayları, çıldırma noktasına gelmiş insanlar… Maddi ve manevi bir
sıkışmışlık içindeyiz. Bu acılar size acı veriyorsa değişim için
itekleniyorsunuz demektir. Yeni gelecek olana insanlar koşarak gidecekler.
Eskiye sarılmayı bırakın. Değişin, arının, affedin herkesi, özelliklede
kendinizi affedin. Arınmak, temizlenmek değildir.
İnsan asla pislenmez. İnsan programı yanlış sonuçlar doğurur. Arınmak yanlış
kodları doğrularıyla değiştirmektir. Arınmak, günahlı sonuçlar üreten zihin
yazılımında ki yanlış kodların değiştirilmesi, bu kodlara hükmeden iradenin
geliştirilmesidir. Sadece fikirlerin değişimiyle, hayatın değişimi
gerçekleşmez. Kodların toplamından oluşan Bilinç ve Uygulayıcı İrade birleşir
ve insan kaderine birlikte hükmederler. Arınmak gelişmektir. Şeyhtanın Son Günü (Sayfa 156 ) buRAK özDEMİR
Bu Kadir gecesinde yani 30.04.2022 gecesi hakikat bilgileri
yeryüzüne yayılmaya başlayacak. İnsanlık artık tek çatı altında toplanacak. Değişim
için yerinizi alın. Süprizlere hazır olun.
Hayatın bir film olduğunu bildiğinde ne kötü karaktere kızabiliyorsun ne de iyi karakteri sevebiliyorsun. Filmin sonunu merakla bekliyorsun o kadar. :) Haccecan 27 Nisan 2012' de yazmışım bu satırları. Filmin sonuna çok az kaldı. Binlerce şükür ...
Edıt: 2022 Anneler Günü 8 Mayıs 2022 tarihinde Dabbe'tül Arz Tebliği yapıldı.
Şurada bahsettiğim inşaat için iç mimarın proje çizdirmesini beklediğim
yerden devam ediyorum. Beklemek en tatlı aşama diye yazıyı bitirmişim. Yok öyle
bir şey!! Orada polyana ruh halindeyken yazmışım.
Bekleyip durmanın bir işe yaramadığını bir kez daha tecrübe ettim. Gül’ün
yapacak o kadar işi var ki beni erteleyip duruyordu. Mütahit telefonla artık
projeyi getirmem gerektiğini elektrik ustalarının başka proje için gideceğini
söylediğinde beni sardı bir telaş. Elektrik tesisatsız bir evde lüküs veya mum
ışığında otururken, evin dışında kara ateşte, kazanlarda su kaynatıp Pazar günleri haftalık
banyo yaptığımız çağlara gidip günümüze geri döndüm hayalimde.
Elektriksiz ev
olmaz!!!! Olamaz!!! Baktım oturduğum
yerden proje gelmiyor iç mimar Gül’ün evine gittim. Öğlen gittiğim evden akşam
08:00 gibi çıktım. Proje çizmek çok detaylı bir işmiş orda deneyimledim.
Bilgisayar düşük modelde olunca çizim programlarını çalıştırmakta baya zorlanıyordu.
Yaptığın bir değişikliği kaydetmesi için pc başında bekleyip durduk. Aslında bir proje hazırlamıştı ama benim
kafamdakine hiç uymuyordu. Onların evinin salonunda ben nerede ne istediğimi
anlattım o çizdi. Elektrik ve su tesisatının nasıl döşeneceğini ölçülerini
yazarak e-posta olarak attı bana. Ölçüler hep 17,5 veya 168,5 küsuratlı.
Bilimsel çalışıyoruz biz boru değil bu!!!
Ertesi gün projenin çıktıların alıp Mütahitçiğimin yanına
gittim. Yüzünün şekli acayip değişti projeyi görünce. Bu kadar profesyonel bir proje beklemiyordu
sanırım. Basit kara kalem çizimi beklemiyordu ya benden. Ben basit işlerin
adamı mıyım!!! 1 aydır beklediği proje nihayet elindeydi. Sevinçten delilere
danalara döneceğini sanmıştım. Sanmak hayatta ki benim en büyük yanılgılarımdan
bir tanesi. Sanmanın sonu genelde hüsranla bitiyor. Projeye bakıp anlamaya
çalışıyorken orada bulunanlardan bir tanesi bu işleri takip etmek erkek işi. Sana mı kaldı bu işler? gibisinden laf söyledi. Erkek işi!! Erkek işi ne ki?! Eşim il merkezine sabah
gidiyor akşam dönüyor. Birisinin bu işleri takip etmesi gerek diye cevap
verdim. Kimi erkekleri günümüze uyarlamak mümkün değil. Erkek işinde takılı
kaldı o. Onu takılı kaldığı yerde bırakıp mütahitçiğimle beraber kalkıp gittik
inşaata. Aman Allah’ım projeyi bekliyoruz, projesiz bir şey yapamayız diyen
adamlar kafalarına göre su tesisatını yapmışlar. Cam duvar gelecek yere duvar
örmüşler. Çizdirdiğim proje boşuna gitti. Tekrar ölçü almak zorunda kalıp
tekrar bir ay daha beklemek zorunda kalacağım diye kudurdum. Orada bir celallendim. Bu projeyi çizdirmek
için boşuna mı bu kadar para verdim ben diye. Hani projeyi bekleyecektiniz
diye. Mütahitçiğim hiç cevap veremedi. O susunca kendimi suçlu hissettim.
Keşke o da sesli cevap verseydi. Sonradan anladım, bu işleri döndürebilmek için
her şeye tamam diyen bir yapısı var ama gene bildiğini okuyan bir adam. Öyle
bir karakter olmasında sorun yok da bende ağzından çıkan sözlere fazla takan
bir tipim. Söz namustur. Projeyi bekliyoruz dedilerse bekleyeceklerdi. En
azından telefonla arayıp sorabilirdi. Ama telefonla ne zaman arasam ya gelmedi,
ya erteledi. O kaçtı ben kovaladım. Hiç telefonla aramadı. Bir tek para konularında sözünün eri!!
Diğerlerinde erteleyip, oyalayıp duruyor!!! Kafasında sıradan, parmağında
oynatacağı bir kadın hayal ediyordu. Oda benim hakkımda sanmıştı!! Oda yanılıp
üzülecek, uğraşacak. Yapacak bir şey yok!!!
Sonra elektrikçi başka bir projeye başladı. Bir ay elektrikçi ustasına ulaşmaya çabaladı mütahit. Telefonlarına bile cevap vermedi. Sonradan anladım
bizim mütahit işçilerin sigortalarını yatırmadığından, herkeste onu oyalıyor
diye. Ekonomi o kadar kötü ki. Bütün inşaat malzameleri 2 hatta 5 katı fiyatına
çıktı. Mütahit yapıp çıksın bitirebilsin diye dua ediyorum. İnşaatı bitirirse
çok büyük bir şey başarmış olacak gerçekten. Çoğu mütahit artık iş yapamıyor. Mütahitin elektrikçiye ulaşamadığı o bir ay
süre içerisinde evin içine sıva yapıldı. Duvarlara iç mimarla el ile yazdığımız
bütün ölçüler silinmiş oldu. Kağıdın üzerine detaylı yazdığımız hiçbir şeyi
yapmıyorlar da. Adamlar ölçü mölçü hak getire. Kafalarında ki şablondan
çıkamıyorlar. 17,5 ölçüde ki 0,5 ölçü hatalarından vazgeçtim. En sonunda lanet
olsun yeter ki yapsınlar diye kafamda ki projeden vazgeçecektim ki…. Kafamda
her şeyi olsun diye diretmemeye karar verdim. Onların yapmadığı konularda ben
kafamdan başka proje çizmeye başladım, evde ki çoğu şey zaten benim istediğim
gibi oldu. Kendimi avutuyorum burada. İstediğim gibi olmayan o detaylar beni
uykularımdan ediyor aslında. Bir senedir kafamda çizdiğim proje bu vazgeçmek kolay mı? Sonra karakterimde ki esnetmem gereken konular üzerinde
yoğunlaşmaya başladım. Her farklı bir durum, her farklı yol aslında kendime
yaptığım bir yolculuk. Bazı konularda esnek davranmak, düşüncelerimi
değiştirmem gerektiğini anlıyorum.
Bir gün yabancı bir numara aradı üstüne çok durmadım. Meğersem
elektrik ustasıymış. Onun aradığını bilsem açmaz mıyım!!! Ertesi gün mütaahite
uğradığımda elektrik ustaları sizin dairede çalışıyor, projeyi tekrar çıkartıp
verebilir misiniz dedi. El mahkum. Projenin üstünde ki bütün değişmiş ölçüleri
tekrar geçirerek oda oda ayırarak teslim ettim. Kendime de ayrı bir proje çıkartım.
İnşaata gittiğimde bir çırak çalışıyordu, usta başka yere gitti diye çırağa her
şeyi anlattım ama anladığından çok ta emin değilim. Sonra tekrar gittik eşimle,
çırak gene uğraşıyordu. Sonra tekrar ben gittim yaptıklarını kontrol etmek için yanlışlıklar ve eksiklikler vardı . Sonra
tekrar mütahit, sonra elektrik ustasına ulaşmaya ulaştık. Ve iki hafta sonra
ustayla nihayet yüzyüze geldik. Ustacığım bir kere aradığında telefona bakmadım
diye alınmış bana!!! Mesaj atsaydınız diyorum, yok mesaj atmam ben öyle diyo. Ulan bir aydır sana uğraşmaya çalışıyoruz. Orda
onu bir güzel sıvardım ama işim düşmüş eline, gelmesini ne zamandır beklediğim adamı ürkütmek istemedim. Canavar yanımı içime hapsettim. Alttan alıyorum mecbur. Oda benden dilli ay. Konuştukça sevdim adamı. Mutfağa
kayar spot lamba takacağım diyorum, yanlış anlamayın da burası dükkan mı olacak
diyor bana. Ay sonra ne güldüm bu lafına. Şimdi gittiği yerlerde spot kayar
lambayı tavsiye etmeye başladı. Dün evini yaptığı bir müşterisiyle telefonla
konuşturdu beni. Projemi duyanların hepsinin ilk tepkisi olmazzzzz, olamazzzz..
Şimdi benim fikirlerimi başkalarına satıyorlar. Üstüne bana para vermeleri
gerek ama neyse…
Çizdirdiğim proje ile gerçek inşaat arasında uçurum var. O
uçurumu kapatmak için iç mimar Gül’ü tekrar inşaata götürmem gerek. Oda haziran
ayında Amerika’ya gidiyor. Onun gitmeden Elimi çabuk tutmam gerek. Bu konularda
akıl aldığım biriydi gidecek gitmesi kötü oldu. Bu iş bana yine kaldı.
Şu ara mutfak penceresini sürgülü pencere ile değiştirmesi için
mütahitçiğime gidip geliyorum. Bürosu tam yolumun üzerinde. İşe gidip gelirken
sürekli uğruyorum. Bazen benden bıkmış olduğunu fark ettiğimde çikolata alıp
gidiyorum. Arada o bana esip gürlüyor, arada ben ona. Böyle böyle olacak bu ev.
Hayatta uğraşmadan, didinmeden hiçbir şey sahibi olamadım. Mücadele benim
varoluş sebebim. Bütün kader kurgusu bu mücadele yapımı güçlendirmek için uğraşıyor farkındayım. Napayım uğraşacağım başka yolu yok. İnşaat anılarım şimdilik
bu kadar.
Arada da eşimle tartışıyoruz bu konu yüzünden. Bu apartmanın bir projesi varmış. Ben projeyi kafama göre değiştirirsem kimse benle uğraşmazmış. Mütahit söz verdi bana diyorum. Söz vermeseydi o zaman. Sözünü tutsun!! Uğraş dur o zaman diyor. Oda haklı valla. Dünya benim istediğim yönde dönmüyorsa o dünyayı kendi rotama döndürmek zor ve zahmetli bir iş... Zoru sevmeyen yanaşmasın.
Bu yazımda Mimar Sinan ‘ı anmadan geçemeyeceğim. Saygıyla
yad ediyorum. O çağda, o insanlarla nasıl uğraştı, o eserleri nasıl yaptı,
çizdi, yaptırdı. İmkansızı başarmış. Ben
burda 0,5 cm ölçülü bir şeyi yaptıramıyorum. Bu kupa Mimar Sinan'a . Hem de en büyük puntoda bir kupa. Kimseye vermedim daha önce.
Bilemeyeceğin konularda aldığın tavır nedir? Bilemeyeceğini
bilmek için fırtınalarda boğuşmayı göze alır mısın? Yoksa bilinirliğin güvenli
limanlarında durmaya devam etmeyi mi seçersin? Seçimin seni ya akıla ya da huzura
kavuşturacak. Akıl sana huzur vermeyecekken, sakin limanın huzuru ise sonsuza kadar sürmeyecek. Hoş geldin dünyaya...
Dün evde cam
sildim, tül yıkadım, evi süpürdüm sildim, çocuklarla oynadım, yemek hazırla,
masa hazırla ve topla… Bu işleri yaparken kulağımda her zaman ki gibi müzik
vardı. Sürekli kendi içimle irtibat halindeyim artık. Bedenim bu işleri
yaparken zihnim her yerde. Hem bedenim hem zihnim sürekli faaliyette. Evi süpürürken
bir ara internete girdiğimde aşağıda ki videoyu izledim. Bunun hakkında
yazmalıyım dedim kendime. Ev işi yaparken felsefe yapıyorum. Yattığım yerden
böyle ilhamlar gelmiyor.
Kocasının
ölümü nedeniyle, çalışmak zorunda kalan ancak bulunduğu ülkenin kadınlara
yaklaşımı nedeniyle çalışmasına izin verilmeyen bu kadın saçlarını kesmiş, sesini
ve kıyafetlerini değiştirmiş. Tam 43 yıl erkek gibi davranmak zorunda kalmış.
Bunun gibi bir kaç hikaye daha okumuştum. Film de izlemiştim. Afganistan’da
babası hapiste olduğu için çalışmak zorunda kalan gül çocuğu 🌞 çalışabilmesi için erkek kılığına girmişti. Bedenin
kadınken erkekmiş gibi rol yapmanın insanı nasıl çıkmazlara soktuğunu yakinen
empati yapabiliyorum. Bu konuyu yazmak şahsen benim içinde önemli. Farklı bir
deneyim olacak.
Bu video ile
ilgili yapılan farklı yorumlardan başlayayım ilk önce. Sonra da hakikate
varmaya çalışacağım.
Kadın
1 :İnsan gibi yaşamak için bir kadının cinsiyeti den vazgeçmesi mi gerekiyor?
Bu ayıp tüm insanların ve en çok erkeklerin yazıklar olsun.
Erkek
1: biz ne yaptik bu sizin cehaletiniz tüm erkleri aynı kefeye koyamazsın bu
kadin bizDe olsa devlet maaş baglar biz hayrina bakarız.
Yorumun anında sahibine ulaştığı bir örnek daha.
Yargılayan ifadeler her zaman savunma psikolojisinde olanları buluyor. İlk
yorum sahibi erkek cinsiyetini suçlamış. İki cinsiyet arasında çatışmalar
günümüze ait bir kavram bence. Önceden kadının babasına, kocasına, abisine
itaat kültürü ile yetiştirildiği dönemleri deneyimledik. Gücün hakim olduğu
dönemlerde kadın güçsüz, namus simgesi olan taraf olduğundan erkeğin gölgesinde
sessiz sedasız çilesini çekerdi. Her şey yolundaydı! Kadından ses çıkmadığı
için sorun yok algısı vardı. Sesini çıkartan kadında dayağını yiyip oturuyordu. Şu anda
her şey kontrolden çıktı! Yok aslında her şey olması gerektiği gibi. Kadınlar
artık susmuyor, düşüncelerini her platformda dile getiriyorlar. Erkekler de ne
oluyor şaşkınlığı var. Binlerce yıldır itaati altında ki kadının bu şekilde konuşması,
iş alanlarında güçlenmesi, erkeğin gücünün
kaybettiği hissinin yaşamasına, kadını rakip olarak görmesine, paniklemelerine neden oluyor. Kadınlar da ise
binlerce yıllık ezilmişliğin dışa vurumu hakim olduğundan duygularını ifade
ederken kontrol sorunu yaşıyor. Tepkilerinin birçoğunun altında yoğun öfke var.
Bu karşılıklı çatışmanın sonunda cinsiyet rolleri yerine oturacak içiniz rahat
olsun. Kadının hem çalıştığı, hem anne olduğu, hem ev kadını olduğu bu dönemde
rol dağılımında adaletsizlik olduğunu düşünen bir çok kadın olduğu gibi kadının
bu kadar aktif olduğu günümüz şartlarında kendini pasif, ne yapacağını
bilemeyen bir çok erkekte mevcut. Toplumun geneline bakınca bir çözüm bulmak
imkansız. Çözüm ne? Çözüm: eş olacak kişilerin birebir her şeyi konuşarak karşılıklı anlaşmak. Rol dağılımını en ayrıntılı şekilde konuşmak, anlaşmak.
Ne
mutlu ki ,bizim Atatürk gibi bir liderimiz vardı ve Türk kadinlari böyle
zorluklar çekmek zorunda kalmadan ,tüm haklarını kolaylıkla elde etti.Evet Atatürk bir çok şey yaptı. Yaptıklarıyla
şu an bile bir çok değişimin ve yeniliğin öncülüğü konumunda. Onun yaptıklarını
tartışılmaz. Ancak Atatürk bir çok konuda ileri görüşlülüğünü hala çoğumuz
anlayamıyor. Döneminde yapayalnız bir adamdı. Çevresinde ki arkadaşları bile
onu anlamadı. Atatürk kanunlarla bir çok yeniliği getirmiş olsa da, halkın birçoğu
ona ayak uyduramadı ve kanunlar nezdinde dönüşümünü sağlayamadı henüz. Kadınlar
hala bir çok konuda zorluk çekiyor. Kadın tüm haklarını kolaylıkla elde etmedi.
Atatürk adil bir insan olduğu için kanunları getirerek iki cinsiyet arasında adaleti
sağlamaya ön ayak oldu. Ancak tam eşitlik için daha çok uzun yolumuz var. Bu zorluklar kadını daha da güçlendiriyor o da
ayrı bir konu. Rahat yataklarda kimse tekamül edemez. Ne kadar çok sıkıntı,
sorun varsa o kadar güç ve zeka.. Kadınlar bu zekasını neye borçlu sanıyorsunuz… Selam olsun o kadınlara. Her zorluğa rağmen insanlığı belirli bir noktaya getiren kadınlar takdiri hak ediyor. 🏆
İnsanlar
cinsel tercih yapamıyor çünkü Allah öyle yaratmış ama Allah hesap soruyor ne
hakla? İşte dinin tutarsızlığına bir örnek. İnsanın elinde olmayan şeye hesap
sormak onu istemediği hayata mahkum ederek işkence etmek. Sonra bu dönem
bitince sen bana ne dedin bakayım diyerek cehenneme odun yapmak. Yorum
sahibi dini suçlamış. Yok din o kadını asla suçlamaz. Dünyada ki ilahi düzeni
anlayamayınca benimde yaşadığım isyan ettiğim o dönemi yaşamaktasın. Videoda ki kadın
yaşadıklarıyla bir bedel ödemiş olabilir. Önceki erkek olduğu hayatında bir
kadına ettiği zulümlerin bedelini ödüyor olabilir. Bilemeyiz. Belki de
vefakarlığı, azim ve kararlığı öğrendiği bir hayat deneyimi yaşamıştır. Bu
yaşadıklarıyla kaç kişiye ilham oldu, kaç kişinin düşünmesine sebep oldu.
Kazandıkları ona + dönüşü mutlaka olacaktır. Ne yaşıyorsanız bu sizin
seçiminiz, sizin hak ettiğiniz, sizin gelişiminiz için bunu bilirseniz iç
huzura yaklaşmış olursunuz. Bu bilgi tembellik de getirmesin. Takdiri hak edecek hayat yaşamak herkesin sorumluluğu.
bir
kadını hemcinsini reddetmeye sürükleyen bahsi geçen ülkeyi kınıyorum. .bir
kadın yalnız kaldığı için suçlumudur. artı bir kadın tek başına var olamaz mı..
neden birine birilerine muhtaç olarak kalmalı..bu hanımefendiyi 43 sene boyunca
kadınlığından, anneliğinden uzak bırakan ,, bu duruma iten devlete yazıklar
olsun Yorum sahibi devleti suçlamış. Devlet kimlerden oluşuyor?
Bireylerden. Bir toplum nasıl hak edilirse öyle yönetilir. Kendinde olanı
değiştirmedikçe yönetici olarak başına gelenler de değişmez. Devlet yapısının tam adalete,
eşitliğe kavuştuğu hiçbir devlet yapısı şu anda yok.
Malesef
Ortadogu'da ve Doguda beyinlerde cahil zihniiyetler degishmedikce kadinlar
toplumda degersiz olmaya yuz tutuyor. Oysaki cahillik ve karanligi
aydinlatmanin yegane yolu insan oglunun okumasindan geciyor.İnsanoğlu, yeryüzüne bizim henüz aklımızın
almadığı bir şekilde adaletle dağıtılıyor. Her ruh öğrenmesi
gerekenleri yaşayacağı hayat senaryosu için annesinin rahmine ışınlanıyor. Dünya çok zorlu bir
tırmanış parkuru. Bu zorlu parkur bizzat Allah tarafından tasarlandı. Bu kadar
zor ve acı dolu olmasaydı insanoğlu bu kadar hızlı gelişmezdi. Rahat bir yatak
gibi tasarlanmasını beklediğinizi biliyorum ama böyle bir mekan için dünyaya
değil geldiğimiz yere geri dönmemiz gerek. Allah’ın 99 ismi olarak bilinen
bütün isimleri deneyimleyeceğimiz hayatları yaşıyoruz her bir ömrümüzde. Zalim
ve cahil ile başladığımız parkurdan alim, merhamet ve bilgeliğe doğru
evriliyoruz. Her toplumun iyisi, kötüsü, cahili, alimi, sapığı, akıllısı, cin fikirlisi, sessizi, çığırtkanı, yancısı .... bütün farklı karakter tipleri hepsi yayılmış
durumda. Kötü insan bile neler neler öğretiyor insana. İnsanlığın
aydınlanmasının tek yolu okumak değil. Zalim kişi okuduğu zaman diplomalı bir
kötü oluyor. Şu bilgi çağında herkes artık bilgiye ulaşabiliyor. Bilgi kişiyi
iyiliğe çevirmez ise o bilgi bir silaha dönüşebiliyor. Ruh olgun ise hiç bir şey okumasına gerek bile yok. Misal Hz. Muhammed. Sadece eğitimin, diplomanın peşine takılırsanız çok şey kaybedebilirsiniz.
Bir
kadın erkek rolüne bürünüp evi ailesi için erkek miş gibi yapabilir. Ama bir
erkek kadın rolüne bürünüp kadın mış gibi yapamaz. Ne ev içinde ne ev dışında
ne de toplumda. Çünkü karı gibi gülme denir karı gibi etek giydireceğim denir.
Yani kadın her şey olarak görülür aşğılanır ama kadın, kadın olarak insan
olarak görülmez. Yorum sahibinin sahip olduğu görüşü savunur gibi oluyorum. Ama tam değil. Kadının erkek gibi çalışıp geçimini sağlaması bir çok
kişi tarafından takdir edildi, ancak yorum sahibinin dediği gibi erkeğin kadın
olarak davranması hoş görülmezdi üzerine biraz düşünelim. Bir nebze doğru.
Kadın güçsüz olarak algılandığından güçlü olan erkeğin güçsüz kimliğe bürünmesi
hoş karşılanmıyor. Bizim halk kendini bilen, nerede nasıl davranacağını bilen,
belirli bir üne kavuşmuş Zeki Müren, Bülent Ersoy gibi insanları
sahiplenmiştir. Bu konuda insanların net bir tavır yok. Kişinin gösterdiği mücadele, hali, tavrı, konuşmaları, saygıyı hak ediyorsa o saygıyı gösterecektir insanlar.
Hakikat ne. Yorum sahipleri yorumlarında karşı
cinsiyeti, devleti, belirli bir coğrafya kültürünü, dini suçlayan ifadeler
kullandı. Bir yorum sahibi ise Atatürk’e minnet doluydu. Suçladığımız konuları düşündüm biraz. Kişi hangi tekamül basamağındaysa, alıp veremediği konu ne ise
onunla ilgili algı düzeyinde ki bakış açısını gösteriyor. Bakış açılarımız bile
bir basamak. Ne algılıyorsanız onun üzerine düşünün, farklı olan bakış açıları
üzerinde de düşünün. Bu düşünme hakikate daha çok yaklaştıracak bizi. Keşke
okullarımız da bunlar öğretilse. Din konusu ezber iken, eğitim sistemi de ezber
üzerine. Bireylerin özünde ki yeteneklerin, bilgilerin dışarı çıkmasını
sağlamak yerine bireyleri sabit fikirlere çakılı bırakmak üzerine her
sistemimiz.
Erkek kılığına girmek zorunda kaldığı bir hayat
yaşamak zorunda kaldığı için üzgünüm. Bu hayatını her zorluğa rağmen başarıyla
tamamladığı için gurur duydum. Tebrik ederim. Keşke evet kadın kimliğiyle
dilediği gibi bir hayat yaşasaydı. Ancak o zorlukların içinde edindiği
tecrübeler, çektiği acılar onu birçoğumuzdan daha fazla olgunlaştırdı. İnsanın her duruma ve koşula ayak uydurabileceğini, değişebileceğini, her zorluğun üstesinden gelebileceğini bir kez daha kanıtladı. Bu kupayı
sonuna kadar hak etti. 🏆 Bu pırıl pırıl kalpte onun olsun. 💖 Hak etti.
Sokak köpekleri ile ilgili çift taraflı haberler internete
düşmeye devam ediyor. Her şeyde olduğu gibi bu konuda da hayvan-insan olarak iki
tarafa ayrıldık. Soyları tükenen, yaşam alanları yok edilen taraf hayvanlar
olduğu halde mağdur yine insanoğlu gibi bir algı var. İnsan bu konunun mağduru
değil, gereğini yapabileceği, çözüm olabileceği halde pasif kalan taraf oluyor insan. Çözüm bizde.Dile getirme, yazıya dökme, videoya
alabilme yeteneği bir tek insanoğlunda olduğu için bu konuda haklı veya haksız
olduğumuzu yine kendimiz dile getirebileceğiz. Dile getirirken adalet ve vicdandan
sapmamaya, hakikati yani herkes için doğru ve iyi olanı yazmaya dikkat edeceğim.
İnternette ki bir kısım haberler sokak köpekleri açısından hiç iç açıcı
değil. Sokak hayvanlarının bacağının, kulağının, kuyruğunun kesildiği, sopa ile
vahşice dövüldüğü, tecavüze uğradığı, kurşunlanarak, üzerine araç sürülerek ve
toplu olarak zehirlenip öldürüldüğü görüntüler düşüyor internete.
Diğer kısım haberler ile sokak köpeklerinin toplu veya tek
olarak insanlara saldırdığı yönünde. Köpekten kaçmaya çalışan çocuklar araç altında
kalarak can vermekte ki Gülüm'de köpekten çok korkar aynı şey onun da başına gelebilir tedirginliğini yaşıyorum. Saldırılar sonucunda insanların kolları, bacakları,
yüzleri parçalanıyor, hastanede uzun ve zorlu tedavi süreçleri geçirmek zorunda
kalıyorlar. Tehlikeli köpek ırkı sınıfına giren köpek sahipleri, köpeklerini
sokak köpeklerinin üzerine saldırdığı görüntüler de düşmekte internete.
Tehlikeli hayvan sınıfına giren köpeklerini kayıt ettirmeyen ve sahip çıkmayan hayvan
sahiplerine aykırı
davranışta bulunanlara, 5199 sayılı Kanun’un 28. maddesinde kapsamında, 11.000
Türk lirası idari yaptırım cezası verileceği açıklanmıştı.
İki tür arasında sorunlar var, bu ortada. İki türün haklarını savunan iki
grup arasında da yoğun tartışmalar süre gelmekte. Bir taraf sokak köpeklerine
karşı, öteki taraf hayvan haklarının sıkı savunucusu. İki tarafında haklı ve
haksız olduğu konular mevcut. Bu sorunu nasıl çözebiliriz peki?
Hayatta ki en temel hak; can taşıyan dünyaya gelmiş her canlının
hayatını idame ettirebilecek yaşam alanı, yemek, su gibi temel ihtiyaçlarının
karşılanması hakkıdır. Akıllı bir tür olan insanoğlu zekasıyla hem hayvan dostlarımızın hem de
insanlar için ortak bir çözüm bulabilir.
Ben bu konu üzerine bir süredir düşünmekteyim. Sokaklar, hayvanlar için de
güvenli bir ortam değil. Yaşadığım yerde kaç tane köpek araç altında kaldı, yaralandı ve öldü. Bunu Türkiye ortalamasına vurduğumuzda sayı hiç de
azımsanmayacak kadar çok. Yazık bu hayvanlara. Köpeklerin sebep olduğu olaylarda
ki ölen ve yaralanan insanlar içinde, yazık o insanlara. Bunların hiç biri
yaşanmayabilir. Bir sorun varsa çözümü göremeyişimizden ve harekete
geçmememizden kaynaklanıyor. Çözüm hayvanat bahçeleri gibi hayvanlara tahsis
edilmiş özel alanlar olarak görmekteyim. Şehir planlamalarımızı baştan sona
değiştirmemiz gerek. İnsanların bile mutlu olmadığı bu şehir yapılanmalarında
hayvanlara hiç yer ayırmadık ki. Onları binlerce yıl önce ehlileştirip yanımıza
alan biz insanlarız. Şimdi ne yapacağımızı bilmeden, bir sorun yok gibi yüzlerine
bile bakmıyoruz. Kasabın, şarküteri dükkan sahiplerinin
insafına bırakıyoruz. Birileri beslerse ne ala yoksa sokaklarda yılgın yılgın
geziyorlar, çöp etraflarını mesken tutmuşlar. Hayvanların özgürce gezip yaşayabileceği,
beslenebileceği, bakım ve tedavisinin yapılabileceği park alanlarına ihtiyaç
var. Ücra köşelerde değil, hayvan severlerin ziyaretine ve kontrolüne açık bir
alanda olmalı. Saldırgan ve huysuz hayvanların kapalı alanda tutulabileceği parkın içinde özel
alanlar yapılabilir. Nasıl ki insan canına, malına kast eden
insan cezalandırılıyorsa saldırgan yapıda ki hayvanlarda yaptırımı hak ediyor.
Hayvan barınaklarının olumsuz bir imajı
var. Hayvan barınağı isminin de, işletilmesinin amacının da değişmesi gerek. Barınmaya
değil kendilerini özgür mutlu hissettiği ortamlarda yaşam hakları var
onlarında. Hayvanat bahçelerine özgür yaşaması gereken yabani hayvanları hapis
etmişken; gözetim altında tutmamız gereken, bakıma muhtaç hayvanları ise
sokaklara, ormanlara, ıssız yerlere terk etmişiz. HayParkı konusunda
zamanla tecrübe oluştukça hayvan ve insanlar için en doğru davranışı uygulamaya
sokabiliriz. Hayal edin sadece. Gerçeğe dönüşmesi uzun sürmeyecek.
HayPark da tüm sokak hayvanlarının toplanması ile sokaklarda
sadece insan türünün olması doğru mu peki? Değil tabi ki. Bir köpeğin şefkati
biz insanlara çok şey öğretiyor. Kuyruğunu sallayarak gelmesi, bir bakışı ile
sevgiyi ve merhameti öğretebiliyor insana. HayParkı'nda saldırma özelliği
olmayan köpecikleri sırasıyla sürü oluşturmayacak sayıda trafiğe kapalı sokaklara
bırakabiliriz.
Hayvansever mahalle
kavramı oluşturulabilir. Sokak başlarına özel bir işaret koyarak bu etiketi
almaya hak kazanmış mahallelere ayrıcalık tanınabilir. Evini taşırken araba
park yeri olup olmadığına baktığın kadar hayvansever mahalle olup olmadığına
baktığın yeni bir kültür oluşturulabilir. Hayvansever değilsen bu mahalleye
taşınmazsın mesela. Kimse içinde sevgi yokken hayvanlara sevgi göstermesi
beklenemez. Zarar verme bilinci oluşturulmalı okullarda, hayvanlara zarar verenlere ceza
verilmeli. Hayvanlara zarar verenlerin psikopat olup olmadığı psikiyatristlerce incelenmeli. Psikopatları tespit ve kontrol için önemli bir alan burası. Tramvaya binen, üst
geçitten geçen, yeşil ışıkta yaya geçidinden geçmeyi öğrenen zeki köpeklerden
insanların öğreneceği çok şey var. Sokakları tamamen onlarsız bıraktığımız da
insanlar çok şey kaybeder.
Ben hayallerimi yazdım. Gerçeğe dönüşmesi için hayalime ortak olacaklar aranıyor. Davranışlarına zekayı, sevgiyi ve sürekliliği kazandıran herkese selam
ederim.
Sokağa terk edilen bebeğe süt annelik yapan ATT Personeli
ile ilk duyduk Nisa Bebeği. Haberin yoğun ilgi görmesinin ardından bebeği sokağa
bırakan kadın soruşturulmaya başlandı. Sokağa bırakan anne haberinin altında
yorumların %99’u anneyi toplu beddua yağmuruna tutmuştu. Ardından Nisa bebeğin
öldü haberleri ile üzüntülerimiz kat be kat arttı. Şuan Nisa bebeğin yoğun
bakımda yaşam mücadelesine devam ettiği haberleri düştü.
Medyamız doğru haber verme konusunda sıkıntılı. Medyanın doğru ve güvenilir haber yapma sorumluluğu olmalı, yalan olduğu ortaya çıkan haberleri konusunda düzeltme yapmalılar ve bununla ilgili bir yaptırım uygulanmalı.
Bu milletin bir ferdi olarak duygularımızın nasıl tavan
yapabileceğini deneyimleyen biriyim. Duygularımıza mantığımızı katmamız gerek artık. Haber altlarına yapılan toplu beddua koroları hiç bir sorunu çözmüyor. Orta da bir sorun varsa bu hepimizin ortak
hatasından kaynaklanmakta. Beddua ederek sorunu çözen değil, çıkmaz yola
saptıranlardan birisi de sen oluyorsun.
Burada psikiyastrist ve sosyal hizmet bölüm hocasının görüşlerini okuyabilirsiniz.
20 yaşında bebeğini bırakan anne ifadesinde; 18 yaşında evlendirildiğini, sürekli şiddet gördüğü koca evinden baba evine geri döndüğü, kızını
ailesi istemediği için ilk eşine vermek zorunda kaldığını söylüyor. Baba evinde
iken ailesi istemediği başka bir evliliğe zorladığını bu esnada internetten
tanıştığı birisiyle imam nikahlı ilişkiye başladığını, bu ilişkiden hamile
kaldığını, ilişki yaşadığı adamın eline bir kurşun bırakarak çocuğu aldırmasını
ve kendisini bir daha aramamasını söyleyerek telefon numarasını değiştirdiğini
ve bir daha kendisine ulaşamadığını beyan ediyor.
Böyle dolambaçlı hikayelere ne yazılır ki? Yanlış bilgilerle
yüklü toplumun işletim sistemi ERROR veriyor. Milletçe yapılacak bütün
yanlışların hepsini deneyimliyoruz. Bu zamanda artık sokağa bebeğini bırakmak
zorunda kalmamalı hiçbir kadın. 18 yaşında şiddet gördüğü bir eve tekrar geri
dönmemeli. Acil okullarda sağlıklı cinsellik eğitimi verilmeli. Çocukların
kafalarında kontrol edemedikleri bir güçle ne yapabileceklerini bilmeden
ortalarda bırakmamak gerekiyor. Erkek çocuklarına da babalık sorumluluğu
aşılanmalı. Baba olmayı planlamadığı ilişkilerde korunmadan ilişki yaşamaması
gerektiği anlatılmalı. Kadının tek başına hamile kalmadığını, ilişkiden %50
sorumlu olduğu bilincini aşılamalı erkeğe. Her şeye rağmen istenmeyen
gebelikler olduğunda bedelini ödeyeceği farkındalığıyla anneye kürtaj hakkı
tanınmalı. Dünyaya gelmeyi isteyen bir ruhun yaşam hakkının elinden alınmasının
ilahi bir bedeli olacak.. Bu bedelden kadına da erkeğe de kaçış yok..
Çocuğu olması için uğraşan bu uğurda varını yoğunu satan,
tüp bebek merkezlerinde hüsranla bekleyen binlerce insan var. İstemediği halde
hamile kalan kadınlar, çocuğuna bakabilecek yeterlilikte olmayan bir çokta babaveyn🌞 var. Çocuğa hasret
aileler çocuğa, sevgiye- ilgiye hasret çocuklar aileye kavuşsun. Bu ikisini birleştirebileceğiz ortak bir sistem kuramaz mıyız? Hayal edin
sadece.. Gerçeğe dönüşmesi çok uzun sürmeyecek…
Kadın sığınma evlerine kocalarından korkusundan sığınan
kadınları değil, gidecek hiçbir yeri olmayan kadınların yerleştirilmesi gerek. Koca-eş-erkek
arkadaş görünümündeki saldırgan yapıda ki insanlar için kontrol altında
tutulacağı merkezler yapılmalı. Şiddet mağduru kadın neden sığınma adı altında dört
duvar arasında yaşamak zorunda kalıyor ki? Kadın sığınma evi isminin bile
değişmesi gerek. Kadın bir birey, sığınacağı değil kendi öz gücünün farkına
varacağı ortama ihtiyacı var. Kadın Değişim Merkezleri olabilir ismi mesela.
Burada kalan kadınlara meslek edindirme, aşçılık, el sanatları, çocuk bakımı,
sağlıklı cinsellik vs gibi bir çok temel bir çok eğitim verilebilir. Bir şeyler
üretmeleri yönünde teşvik edilebilir. Kendi yeteneklerinin farkına varması
sağlanabilir. Hayal edin sadece. Gerçeğe
dönüşmesi uzun sürmeyecek.
Nisa bebek ve annesi bu olayları bireysel olarak neden
yaşıyorlar diye isyan içine girmeye de gerek yok. Bu haberler ile bir çok
kişinin farkındalığı yükseliyor. Yıllar önce bu tarz haberlere bende beddua
ederek tepki veriyordum. Sonra üzerinde düşünmeye başladıkça cevaplar da
gelmeye başladı. İlahi bir sistem var bunu anladıkça da ardından isyanlar teslimiyete dönüşüyor. Bu haber ile empati yapıp yorum yapan herkes fikir basamaklarını
tırmanıyor. Bu haberlerin sosyal etkisi bu. Bireysel olarak Nisa bebek ve annesi daha önce ki
yaşamlarında sebep olduklarının bedelini bu hayatlarında ödüyor olabilirler. Ve yahut bu
hayatında fedakârlığı, acı olayların üzerinde yarattığı etkileri affetmeyi
öğrendiği hayatını yaşıyor olabilir. Birçok etki ve nedenden dolayı bu
olayları kimimiz yaşıyor, kimimiz okuyor, kimimiz üzülüyor ve internet
sayesinde ortak bir bilinç etrafında hepsini deneyimliyoruz. Allah'ın 99 ismi olarak bilinen bütün isimlerini öğrenmeyi deneyimleyeceğimiz hayatları yaşıyoruz, yaşayacağız. İnsanlık hızlı bir eğitim programına alındı. Zaman bile eskiye nazaran hızlı akıyor. Toplu olarak olacaklara hazırlanıyoruz.
babaveyn kelimesi buRAK özDEMİR Güne🌞eş Dil kitabından alıntılanmıştır
Bağımlılıkla ilgili çalıştay raporu son halini bugün aldı. Gözlemlerim şu yönde. Birey olarak aslında hepimiz neyin nasıl olması gerektiği konusunda belirli farkındalığa sahibiz. Bilgiye erişebilirlik ve anlaşılabilirlik konusunda sıkıntı yok. Uygulamaya dönüştürme konusunda sıkıntılarımız var.
Alkolik bir babanın çocuğu olarak bu konuyu birebir
tecrübe ettiğimden bağımlılarla birebir empati yapabiliyorum. Bağımlıları
yapacaklarından alıkoyabilmek için aile dışından yetkili birilerinin müdahale etmesi şart.
Bağımlılığın ruhsal karşılığı nedir diye düşündüm biraz.
Rahman katından gelen ruh 50.000 yıl boyunca çoğaldı. 8 milyar insan 50.000
yılı devirip, evrilip günümüzde ki insanlık karmasını oluşturdu. Her birimiz
bir hayatımızda bağımlılık ile mücadele ettik, ediyoruz, edeceğiz. Hepimizin
yaşadığı olaylar aynı sadece farklı hayatlarımızda deneyimliyoruz. Bu deneyimi
herkes yaşayacak.
“Bağımlılık; kişinin kullandığı bir madde, alkol, nesne veya
yaptığı bir davranış (eylem) üzerinde kontrolünü kaybetmesidir.* Yeşilay
Kontrolü kaybeden ruh kontrol edebilir hale gelene kadar
bu yoğun isteği duymaya devam edecek. Kendi iradesini kontrol altına
alamayan bir tanrısal olamaz. İradesini eline almayı öğrenmesi için bu zorlu
imtihandan herkes bir şekilde geçecek. Bağımlılık konusunu deneyimleyeceği bu
hayatında bu kişiye engel olunmasının çok da faydasının olacağını sanmıyorum. O
alkolü bir şekilde alacak, o uyuşturucu maddeye bir şekilde ulaşacak. Dibin de
dibini deneyimleyip düze çıkacak er ya da geç. Çözüm yolu yasaklarda değil. Çözüm
bağımlıların kontrol altında göz önünde tutulmasında. Bağımlıların neden olduğu
mağdurların korunması için onları Sığınma evlerinde hapis etmek mağdura iyilik
değil bir ceza. Mağdur ne yaptı da o kapalı bir alanda yaşamak zorunda bırakılıyor
ki? Etrafa saldıran
hayvan kontrol altına alınmalı, ısırdığı insanlar değil. Hayvan kontrol altına
alınmadığı sürece başka birilerini de ısırmaya devam edecektir.
Günümüzde alkol, tütün ve uyuşturucu ile mücadeleye en
temelinden başlanması gerektiğini düşünüyorum. Aileden. Evlenecek bireylerin
sıkı bir eğitimden ve taramadan geçeceği programlar oluşturulmalı. Bağımlığa yatkın kişiler
evlendirilmemeli en azından anne- baba olmamalı. Anne- Baba olma yetisine sahip
olmayan, karakter olarak olgunlaşmamış bireylerin evlendirilmesine onay
verilmediği politikalar oluşturulmalı. Çocuğunu sobaya atan, kundakta ki
bebeğini boğazlayan insan haberlerini görmek istemiyorsak bunu yapmamız gerek.
Bazıları bir can taşımanın ve yetiştirmenin sorumluluğunu kaldırabilecek
yeterlilikte değilken onlara neden bir can yetiştirme sorumluluğu verilsin ki?
Evlilik ve çocuk yetiştirilmesi ile ilgili kitapların bütün
çiftlere ücretsiz dağıtılması gerek.
Çocuk yetiştirilmesi ve eğitimiyle ilgili televizyon
yayınların arttırılması. Kötü ve mutsuz evlilik örneklerinin değil mutlu,
huzurlu aile ortamını ve kaliteli çocuk yetiştiren evliliklerin nasıl yürütüleceği
konusunun örnek gösterileceği televizyon programlarının yapılması gerek.
Çiftlerin birbiriyle ve çocukla iletişim konusunda eğitimlerin verildiği
programlar yapılmalı ve eğitimler arttırılmalı. Okullarda sağlıklı cinsellik
eğitimi verilmeli.
Kadın ve Erkeğin birlikte çalıştığı günümüz aile modeline
uygun zamanı kaliteli ve etkin geçiren iyi ailelerin örnek gösterileceği
projelere yer verilmeli.
Evlilik terapisti sayısının arttırılması, aile ortamının
maddi ve manevi olarak güçlendirilecek önlemlerin alınması.
Uyuşturucu, internet, kumar, tütün bağımlıların tespiti için
taramalar yapılması ve kişiye dönük çözüm önerilerinin yaygınlaştırılması.
Ülkemiz de tam olarak uygulamaya geçirilemese de “Dumansız
Hava Sahası” alanları belirlenmiş kullanıcıların tütün içemeyeceği alanlar
belirlenmesine rağmen ücretsiz alkol kullanılabilecek yerler belirlenmemiştir.
Tüm önleyici tedbirlere ve eğitimlere rağmen alkol almaya devam eden ve çevreye
zarar veren kullanıcıların metruk alanlarda kontrol dışı içmesine zemin
oluşturulmaması için özel mekanlarda gözetim altında tüketime yönlendirilmeleri
gerekmektedir. Kötü bir olaya, aile içi şiddete, trafik kazalarına vs. neden
olmadan özel mekanlarda bağımlı kişiler kontrol altında tutulmalıdır. Örneğin topluma bulaştırması ve zarar
vermesini engellemek için Covid-19 hastalarının hastalığı süresince karantina
altında tutulması gibi, alkolik kişilerin zarar verebileceği süre içerisinde
kontrol altında tutulması sağlanabilir. Kadın Sığınma Evlerin de mağdurların
barınması yerine, Alkol Kontrol Merkezlerinde saldırganlık gösteren
kullanıcıların kontrol altında tutulmaya çalışılmalı. Alkol satışı yapılan yerlerde oteller de ki
gibi kimlik bilgileri girilerek, şiddet gösteren alkol kullanıcılarına alkol
satışı yasaklanmalı.