Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

27 Ağustos 2010 Cuma

Ötekileştirmek


Şu an ki ruh yapımın, hayatımın, karakterimin ana taşı, başrol oyuncusu olan Rahmetli babamın ruhu şâd olsun...
Bitlis'e tayinim çıktığında; babamın yolda söylediği şu sözler hep aklımdadır. "Türk-Kürt diye bir ayrım yoktur. Hepimiz insanız. İnsana hizmet ise Hakka hizmettir." Kendi düşüncesini bu şekilde söyleyen babam, benim gibi düşünün dememiştir asla! O düşüncesini söyler ne düşünüp ne düşünmeyeceğimiz kararını ise bize bırakırdı çoğu zaman!! (Bu sözler iyi zamanlarındaki babam için yazdığım satırlardır. Onu kötü  anmak istemediğim için iyi ve güzelliklerinden bahsedeceğim)
Askerliğini de doğuda yapan babam bu düşüncelerini askerlikte edinmişti sanırım. Koyunlarını otlatan çobanın koyunları askeriyenin girilmesi yasak olan alanına girmiş, babamın nöbet tuttuğu arkadaşı çobanı (Kürt olduğunu söyleyip aşağılayarak) dövmeye başlamıştı. Devleti koruyup kollayan askerin karşısında boynu kıldan ince olan çoban ise yediği tekme ve yumruklara karşı gelmiyor, yalvaran sesle dövmemesini, bir hata yaptığını affetmesini söylüyordu. Babam ise bu durum karşısında daha fazla dayanamamış arkadaşına engel olmuştu. Gözleriyle teşekkür eden o çobanın bakışlarından sonra babam Türk-Kürt ayrımının doğru olmadığına inanmış, bize de inandıklarını söyleyip durur olmuştu. Bu sözlerimden Mehmetçiğimizi eleştirmek gibi bir amacımın olduğunu sakın düşünmeyesiniz. Bu Kürt-Türk ayrımı üstüne ortaokulda yaşadığım olayı da anlatırsam umarım anlatmak istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Aslen Elbistan'lı olan; babasının tayininin doğduğum şehre çıkması nedeniyle okulumuza kayıt olmuş "Çağlayan" isminde bir arkadaşım vardı. Sınıfımızda Fatih adındaki çocukla kavga etmeye başlamışlardı. Şu an kavganın nedenini hatırlamıyorum ancak  Çağlayan'ın "Kürt çocuğu ne olacak!" diyerek Fatih'i aşağıladığını hatırlıyorum. Fatih'in Kürt olduğunu o zaman öğrenmiştim ancak Kürt'ün ne anlama geldiğini kavrayamamıştım. Yaşıtım Çağlayan ötekileştiren bu kavramı ne zaman öğrendi, Fatih'in Kürt olduğunu ne zaman anladı bilmiyorum... Bu aileden alınan bir durumdu sanırım. Zamanla bu konunun Türkiye'nin temel sorunlarından bir tanesi olduğunu gördüğümde anlayacaktım!. Ortaokula giden "Çağlayan"ı ve "Kürt çocuğu Fatih!"i ve yahut onların ailelerini suçlamanın da doğru olduğunu düşünmüyorum. Suçlu aramak yanlış. Doğruyu arayıp bulmamız gerek. Peki doğru ne?
Doğuda yaşanan bütün sorunların temeli babamın askerliğini yaptığı 40 sene öncesine  hatta daha evveline dayanıyor olmalı.
Babam sadece Türk-Kürt ayrımından değil  insanı ötekileştiren bütün ayrımcılıklardan ve aşağılayacak tarzda bunun dile getirilmesinden hoşlanmazdı. Mahallemizde boş bir arsayı satın alıp göçebe hayattan yerleşik hayata geçmek isteyen çingenelerin mahallemize yerleşeceği duyulduğunda bütün mahalle sakinleri bu durumdan rahatsız olmuştu. "Çingeneler!" hakkında laf edeceğimiz bir gün  babam "çingene!" denilmesinden bile rahatsız olmuş "onlara çingene değil göçebe deyin" diyerek bu rahatsızlığını dile getirmişti... 
Toplumumuzda ötekileştirme o kadar çok yapılıyor ki bunun bedelini ise fazlasıyla ödüyoruz... Ötekileştirdiklerimize başka ötekiler!! sahip çıkıp bize karşı ötekileştiriyorlar! Kendimiz edip kendimiz buluyoruz yani...
Ötekileştirmenin karşısında durmaya çalıştım her zaman. Şurada bahsettiğim Yozgattan arkadaşımı istemeye geldiklerinde iki tarafında gergin olmasının temelinde yine ötekileştirmenin olduğu bir durum vardı. Ayrımcılıktan hoşlanmadığım için o zaman bunu açıkca yazmamıştım ancak şu an tam yeri ve zamanının olduğunu düşünüyorum. Yozgatlı alevi ile Trabzonlu sunni iki genç birbirlerini sevmişti ancak özellikle arkadaşımın ailesi bu evliliğe pek sıcak bakmıyordu. İkisinin kararlı olması ve birbirlerini çok sevmeleri karşısında kimse bu evliliğe karşı koyamadı. Bu yaz düğünleri oldu, Ankara'ya yerleştiler... "Sen isteme gününde orada olmasaydın bu evlilik olmazdı" diyen arkadaşıma hiç söylemedim ancak şunları söylemek isterdim. "Siz birbirinizi çok sevdiniz ve çok istediğiniz için kimse size karşı koyamadı. Zaten olacak olan evliliğinize ben sebep oldum. Sebep olduğum içinde çok mutluyum. Mutluluğunuz daim olsun, birbirinizi öteki olarak değilde insan olarak görüp seven iki iyi yürek!!!!" 
 Karadenizsever'in de bu konuyla çok yakından ilişkisi olduğu için bu yazıda onu anmadan geçemeyeceğim. Bir yazıda yaptığı şu yorum ile kalbime ilk tohumları atmıştı. "Ve, ben İngilizim diyen karşımdaki adama gülerim. Sen insansın be kardeşim tıpkı benim gibi yada ben senin gibi..." Ötekileştirmeye karşı olduğunu yazdığı her satırda belli eden Karadenizsever'in davranışlarında aynı şeyi bulamadım malesef. Ötekileştirmenin temelinde dinin olduğunu savunan Karadenizsever din ortadan kalktığında dünyadaki bütün savaşların, ayrımcılıkların, sorunların sona ereceğine inanıyordu. Bütün inançların biz doğduktan sonra bize empoze edildiğini, inançların bizim seçimimiz olmadığını savunuyordu. Dinle alakalı olan bütün herşeye karşı büyük bir öfke duyuyordu.  Ama göz ardı ettiği bir şey vardı.  Dinle ilgili kavramlar bana iyi-güzel-doğru olarak empoze edilmemiş, dinden, Allah'tan nefret etmemi sağlayacak bir çok nedenim olduğu halde; inanmayı kendim seçmiştim. Benim seçimime ise hiç bir zaman saygı göstermemişti. Bazen cuma günleri hayırlı cumalar diyerek bu dini özel günümü kutluyor, bazen ise dini değerlerimi kast edip düşüncelerimi küçük görüyordu. İnancımdan dolayı istediği zaman istediği gibi davranabilme hakkını kendinde bulan Karadenizsevere karşı fazlasıyla sabırlı, hoşgörülü olduğum için şu an kendime kızıyorum. Ancak aşkın gözünün kör olmasından dolayı kendimi bu konuda affediyorum.  Alevi inancına sahip bir ailede doğmuş, alevi kültürüyle yetişmiş olan Karadenizsever Alevilikle ilgili olumlu paylaşımlarda bulunup  Aleviliğin kendine ve insanlığa bir çok şey kazandırdığını söyleyebiliyor ancak benim tabi olduğum İslam inancı üzerine yaptığım paylaşımlara olumsuz eleştiriler yapıp;  bana "Allah adını çok zikretmesen olmaz mı? " diyebiliyordu. Alevilik inancıyla yetişmesinden dolayı özgür ve şartlandırılmamış, olaylara tarafsız bakabilen ve zeki bir akla sahip olan Karadenizsever diğer dini değerlere kendi yetiştiği dini değere gösterdiği hoşgörüyü göstermiyordu. İnançlarında samimi olan insanlık adına uğraşan insanların emeklerini görmezden gelip yetiştiği inanç dışındaki inançlara tabi olanları ötekileştiren Karadenizsever umarım gerçeklerin farkına  varır. 
Ancak Karadenizseverin ruh yapısı çok karmaşıktır. Duygularını, hissettiklerini kendine itiraf etmekten korkan, itiraf etmek bir yana duygularını yok sayan, yok saydıkça baskıladığı duyguları yüzünden davranışlarında çelişkiler oluşan ve bu çelişkileri mantığıyla - zekasıyla kapatmaya çalışan Karadenizseverin, hissetmekle ve inanmakla ilgili olan konularda benim gibi düşünmesini beklemek mantıksızlık olur. Kalp ile aklın birlikte konuşup, ikisininde onaylamadığı her konu çelişkiyle sonuçlanıyor... Başkalarını değiştirmeye çalışmayı bırakıp kendi öfkemizi yenmeye çalıştığımızda ise ötekileştirmeyide bırakıyoruz...
Ötekileştirmenin temelinde din, dil, ırk, mezhep, cinsiyet farklılıkları yatmıyor... Öteki olarak görmeye başladığımızda ötekileştirmiş oluyoruz zaten... Ötekileştirmenin temelinde kibir, tahammülsüzlük, saygısızlık, geçmişte yaşanılan kötü olayların neden olduğu öfke yatıyor.
Herkesin birbirine benzediği, birbirini taklit ettiği bir insanlık ne kadar sıkıcı ve çekilmez ise, insanların birbirlerinin farklılıklarına, sahip olduğu düşünce ve inançlara karşı hoşgörüsüzce ve tahammülsüzce davranmasıda o kadar yanlış ve haksız bir davranıştır.
Bu yazıya ilham kaynağı olan Allımorlu'ya teşekkürlerimi sunarım... Ötekileştirmek konusunu ele aldığı yazısından sonra bu yazı döküldü parmaklarımdan...

2 yorum:

  1. aman efendim ne demek..

    salt insanları seviyorum,kaygıdan ve başka biçok düşünceden uzak salt olmak maksadı bile gütmeden okunası yazıları bulmak blog ortamında öyle kolay bişey değil..ve işte bu sebeple kıymet veriyorum..

    din konusu çok teferruatlı bir konudur,bunu karşındakine anlatabilmek için en azından akaid ve fıkhı konularda altyapısının olmasını gerekir..ötekileştirmenin özünde biraz da bilgisizliğin olduğunu düşünüyorum ben..
    örneğin alevilik bir din değil mezheptir..alevi olupta bunun tarihçesinden,oluşumundan habersiz olan birçok vatandaşımız vardır..
    ve buna benzer diğer-ötekileştirme-temayullerinin ardında bilgisizlik temel sebeplerin başında geliyor..ötekileştirdiği insanın karşısında durup,neden-berikileştiğini sorsalar buna da çok mantıklı,bilgiye dayalı cevaplar veremeyecek çokça insanımız vardır diye düşünüyorum..
    insanlar-bir düşünceye(bu din yahut başka birşey de olabilir)bunun hakkında yeterli bilgiye sahip olamadan,çoğu zaman ya -ötekileştirdiği-düşüncenin karşısının en iyi düşünce olduğunu varsayarak yahutta salt bir biçimde -tercih hakkını-irdelemeden kullandığı için o düşüneceye sahip oluyor.yani hulasaikelam -ötekileştirmenin ardında çoğu zaman bilgi değil,bilgisizlik yatıyor zannımca..

    YanıtlaSil
  2. Alevilik konusu her zaman tartışılmış ve tartışılacak bir konu... Dini inanç, kültür vs.. ne isim verirsek verelim kendisinin tabi olduğu dışındaki inançlara hoşgörü ile yaklaşmayan her inanç, din vs... yalnız kalmaya ve anlaşılmamaya mahkümdur... Din konusu gerçekten çok karmaşık ve anlaşılması zor bir konu. Düşünebilen her insan Allah'ı ve dini anlayabildiği ve düşünebildiği oranda kafasında değerlendiriyor, şekillendirebiliyor.İçindeki duyguları yaşayabildiği ve hissedebildiği şekilde Allah'ı hissedebiliyor...
    Sevgili Allımorlu sadece bilgisizlik değil bildiklerinin fazlalılığıda düşüncelerini kontrol etmeni zorlaştırıyor. Bildiklerin arasında bir bağlantı kuramadığında veyahut her sorunun cevabına mantığınla cevap vermeye çalıştığındada sonuç cevapsızlıkla veya çelişkilerle sonuçlanıyor...
    Akıl ile kalbin ortak sesinin çıkmadığı her konu hüsranla sonuçlanıyor...

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı Bekliyorum