Hayırlı kandiller hepinize...
Kandilden nasibini alamamış bir kul olmalıyım ki şu an ruh halim çok kötü...
Dualarınızı esirgemeyin benden ne olur...
Yaklaşık 20 ay önce bir beyefendi; bana karşı hissettiği özel duygularını açıklamış, bana aşık olduğunu söylemişti. Terslemedim, gülmedim, dalga geçmedim, medeni ve olgun bir insan gibi duygularını dile getirmesini dinledim. Daha doğrusu okudum. Benim sert ve asla taviz vermeyen tutumumdan da kaynaklanıyor olsa gerek; duygularını yüzüme söyleyecek medeni cesareti kendinde hiç bulamadı. Bilmeden garibimin kalbine girmiş, orada bir ateş yakmıştım. Sonrada onu acılar içinde bırakmışım. Aşkı bilirdim, yaş, kültür, din, dil, ırk gözetmeden okunu biz zavallı insanlara saplardı. Bazen oku iki kişiye birden değil tek kişiye saplar, okun saplandığı kişiyi aşk ateşiyle cayır cayır yakarken diğerine ise hiç bir acı uğramaz, karşısında ki insanın çektiği acılardan bihaber yaşamaya devam ederdi.
Aşk acısı çektiğini belirten arada e-mailler atardı. Bense ona karşı bir şey hissetmediğimi, kendisini anladığımı, hoşgördüğümü ancak elimden bir şey gelmeyeceğini açıkca söylemiştim. Buna rağmen ısrarcı tutumunda devam ettiğinden daha sert tepki vermiş onunla görüşmeme kararı almıştım. Aşkta oyun olmazdı, sevmiyorsam sevmiş numarası yapmazdım, adamı kendi yoluna salmalıydım. Lakin taş gibi olmama, dilsiz gibi davranmama, o yokmuş gibi davranmama rağmen kendi yoluna dönmemiş, benim yolumda ki zor ve çetin mücadele de yara almaya devam etmişti. Geçen gün şu sözleri yazdı bana; "Dünyaya yeniden gelebilseydim, senin düşüncene göre yanlış zamanda ama bana göre değil seninle yeniden tanışsaydım, sana yine aşık olurdum, senin ilgini çekemeyeceğimi bilsemde, sen başka denizlere yelken açsanda seni tanıyalı yaklaşık 20 aydır her gün belki bir ışık yanar Haccecanın kalbinde diye bekledim. Derdimi kimseye anlatamadım. Sizse her türlü yaklaşım kapılarını kapattınız. Çok kararlı davrandınız. Belkide bu karakter sağlamlığı duygularımın bu kadar güçlü olmasına neden oldu. Söyler misin, sana uluşmanın hiç bir yolu yok mu? Ekmek kadar kutsal, güzel. Yönünü batıya değil, doğuya çevirsen... Beni cehennem ateşlerinden kurtarsan olmaz mı? " sorusuna; "aşk oku sadece sizi vurdu, elimden birşey gelmez cevabını" verdim.
Yaşı benden 25 yaş kadar büyük olan bu beyefendiye aşk gözüyle hiç görmedim. Aşık olsaydım yaşını kafama takarmıydım? diye kendime sorduğumda "hayır takmazdım" cevabını veriyorum kendime. İlgi duymadığım, sevmediğim bu beyefendinin bana olan aşkı ise omuzlarıma ayrı bir yük... Sanki yüküm azmış gibi... Kendimi suçlu hissetmeme neden oluyor, bu suçluluk hissi ise ona karşı sinirli ve öfke duymama neden oluyor. İçimde duygu çorbası yaptım, sıcak sıcak içip ağzımı, dilimi yakıyorum... Afiyet olsun bana...
Erken yaşta olgunlaşmanın cezasını çekiyorum... Yaşıtım erkekler bana bebek gibi toy, egosu yüksek, şımarık çocuk gibi geliyor. Kişisel gelişimini tamamlamamış bu çocuklarla! uğraşmayı düşünmek bile yorgun beni daha fazla yoruyor. Yaşıtlarımla konuşmalarımın sonu çoğu zaman tartışma ve kavgayla bitiyor. Ben sığınacak liman ararken, liman olmanın zorluğu, erkeğin kişisel gelişimini tamamlamasını beklemek düşüncesi bile nasılda ağır geliyor bana. Baba şefkatini bulduğum, olgun, konuşmasını, oturmasını - kalkmasını - kendini bilen, karşısında ki insanı yücelten, sahiplenici, açıksözlü, dürüst erkeklerle çok rahat iletişim kurabiliyorum.
Daha önce bir yazımda aşık olduğumu itiraf ettiğim hayal ile kanlı bıçaklı kavgalıyım... Ona çok kızgın ve öfkeliyim... Tabi ki yine hayalimde. Beni oyalıyor ve çok yoruyor. Oyalamasın yormasın... Bu dünyada daha milyonlarca yıl zamanı varmış gibi davranıyor ama benim zamanım yok. Ben bu dünyada misafirim, buraya ait değilim. Ev sahibine yük olmayı sevmeyen bir misafirim hemde.... Sevmiyorsa, sahiplenmeyecekse, aşkı kurallarına göre oynamayacaksa salsın beni yoluma... Çok zeki olmasına rağmen aptal numarası yapıyor, dile getirilmeyen ancak ortada olan her şeyi görmezlikten geliyor. Onu anlayamıyorum, tanıyamıyorum.... Onu anlamaya çalışma çabalarım böyle sonsuza kadar sürmeyecek onu da biliyorum. Böyle sürmesine izin vermem, beni yoluma salmayacaksa kendimi kendi yoluma kendim salarım. Hayat da her işini kendisi yapmış birisi olarak, aşkta bile kimseye minnet etmeyeceğimi rahatlıkla söyleyebilirim. (Hatta bunu daha önce yazmıştım ama nerede?) Çekeceğim acıyı hiç düşünmeden hemde.... (Bunları bilse ne düşünürdü acaba? Bu kız psikopat diye benimle daha konuşmaz da...)
Bu aşk kurallarını kim koyduysa ona da çok kızgınım. Benim sevmediğim insan 20 aydır taş gibi sert ve tepkisiz olmama rağmen bir umutla yaşarken, benim sevdiğim bana bir taş gibi davranıyor... Kaçan kovalanıyor... Bu ne biçim bir kural, ne adaletsiz bir dünya bu yaaaaa....
.....
Kız kardeşimin evlenip evden ayrılmasından sonra çok sevdiğim komşumla avunurum, onunla eskisi gibi derin sohbetler eder, güler eğleniriz diye kendimi avutuyordum. Komşumda cuma günü evlendi. Bu apartmandan taşındı gitti...
Yazları birlikte bir ilde buluşup tatil yaptığım, ne zaman bir araya gelsek gülmekten karnıma ağrılar giren arkadaşımda haftaya evleniyor...
Bunların bana garazi var kesin. Arkadaş değil düşman bunlar... Hepiniz bir ayın içinde evlenmek zorunda mıydınız? Bari birer sene aralıklarla evlenseydiniz de bende bu duruma alışsaydım. Sapların sapı, yalnızların yalnızı gibi hissediyorum kendimi... Ben girmeyeyim de kim girsin depresyona...?
Bugünde bir arkadaşımı taaa Yozgattan istemeye geldiler. Anlaşıp sevdiği gençle evlenme hayalleri kuran arkadaşımın ailesi, damat adayı başka ilden olduğu için pek olumlu yaklaşmıyordu bu isteme olayına ve kızlarını vermeyi düşünmüyorlardı. Arkadaşım bu zor gününde benide yanında görmek istedi. İki düğün yapan Haccecan bu gerginliği iyi bildiğinden arkadaşının zor gününde onu yalnız bırakmadı tabi ki. Bir odaya toplanmış, ağzını bıçak açmayan iki ailenin arasında barış elçiliği yaptım, ortamı yumuşatıp, iki tarafıda sorular sorup konuşturdum. Hemde sohbeti neyle açtım biliyor musunuz? Yeni çıkan tütün yasağı... İki taraftanda sigara içen olduğu için, ortak konularını bulup sohbeti başlattım. Baya sonra gerginlik gitti, iki taraf birbirini tanıyıp, kaynaştı. Orada ki görevim bittiğinde onlarla vedalaşıp evime geldim. Biraz önce ise arkadaşımla tekrar görüştüm, sonuç iyi... Yarın nişanı yapıyorlar.... Şu tütün yasasının iyilikleri saymakla bitmiyor görüyorsunuz....
Cumartesi günü ise arkadaşımın ısrarı sonucu birisiyle tanıştım. Tanışmaz olaydım. Kendime olan güvenimi sarsıyordu bu erkekten bozma odun.... Kaba şey... Bu konuyu sonra yazarım. Uykum geldi...
İç ses: Bu hayal gerçek olmak için uğraşmazsa sonum iyi değil... Hem de hiç iyi değil...
sadece bunu paylaşmak istedim, uzunca düşündüğüm bir yazı ve çok severek okduğum kitaptan
YanıtlaSilCam ırmağı taş gemi, Nazan Bekiroğlu
Aşkın bu dünyadan olmayan bir zamanda, bütün ruhların toplandığı mekanda, ruhun sözleştiği ve seviştiği tanışını bu dünyada hatırlaması olduğunu anlattı. Ama dedi biri hesapta ruhun tanışını bu dünyada hiç bulamaması ona rastlayamaması var. diğeri buldum zannedip de yanılmak var diye ekledi. Bulup da tanıyamamak var dedi biri. Ve ki bulup da onun tarafından hatırlanmamak var diye tamamladı diğeri..