Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

22 Şubat 2011 Salı

Yaşamın Yankısı


Yaşamın yankısı adlı Karadeniz'e mail attığım okuma parçası üzerine aramızda yaşanan diyaloğ...

Yaşamın Yankısı
Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden çocuk ayağı takılıp düşüyor ve cani yanıp 'AHHHHH' diye bağırıyor. İleride bir dağın tepesinden 'AHHHHH' diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor. Merak ediyor ve  - ''Sen kimsin?'' diye bağırıyor. Aldığı cevap 'Sen kimsin?' oluyor. Aldığı cevaba kızıp - ''Sen bir korkaksın!'' diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses 'Sen bir korkaksın!' diye cevap veriyor. Çocuk babasına dönüp  - ''Baba ne oluyor böyle?'' diye soruyor.  - ''Oğlum'' der babası, ''Dinle ve öğren!'' ve dağa dönüp ''Sana hayranım!'' diye bağırıyor. Gelen cevap ''Sana hayranım!'' oluyor. Baba tekrar bağırıyor, ''Sen muhteşemsin!''Gelen cevap; ''Sen muhteşemsin!'. Çocuk çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor. Babası açıklamasını yapıyor:  - ''İnsanlar buna yankı derler, ama aslında bu yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.'' Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Karadeniz:
Aslında bu temel bir kuraldır. Hayatta ne verirsen karşılığında da onu alırsın. Ama bu iyilik bulmak için iyilik, şefkat bulmak için şefkat şeklinde değildir. Eğer bu şekilde davranırsan sonuç beklentiden dolayı hep hayal kırıklığı olacaktır. Asıl formül yıllar önce BUDHA tarafında dile getirilmiştir...
HERŞEYE VE HERKESE KARŞI İSTİSNASIZ BİR SEVGİ DUYULMALDIKÇA KURTULUŞ MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Gerisi lafı gürzaf :)
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Haccecan:
Hayat bir tek sevgi duygusundan ibaret olsaydı Budha haklı olabilirdi. Ancak hayatın içinde olumlu, olumsuz her duygu ve davranış var. Zulüm yapanı hoşgörmek onun zulmünü artırmaktan başka bir şeye neden olmaz. Zalimi -zulüme maruz kalan insanların yaşadığı acıları ve duygu yıkımını anlamasını sağlarak, zulüm yapmasına neden olan olan faktörleri ortadan kaldırarak- zulümden vazgeçirmek gerek. İçinde sevgi ve hoşgörüden başka duygu taşımayan insanları da zulüm ve haksızlığa karşı nasıl davranılması gerektiği öğretilerek zulüme karşı korumalı...
Dünyada iyiliğin, sevginin ve hoşgörünün hakim olması için iyi, sevgi yüklü ve hoşgörülü insan sayısının artması gerektiği bilinmeli...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Karadeniz:
Ah hatice bilmediğin o kadar çok şey var ki. En azından Budha yı eleştirmeye başlamadan önce sözün üzerinde biraz düşünseydin. Bence Budha'yı hafife alıyorsun. :(
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Haccecan:
Bilmediğim çok şey olduğunu biliyorum. Bildiklerimle Budha'yı da eleştirebilirim senide. Bu beni bilgi ve öğrenmeye götürür. Cahilliğimin yüzüme vurulması ve eleştirdiğim için suçlanmak bilgiye ulaşmam önünde ki engeller. Engeller ise aşılmak için varlar.
Budha senden daha hoşgörülü.  Onu eleştirdim diye hiç sesi çıkmamıştı :))) 
 Budha'yı eleştirmek, onun düşüncesi üstüne fikrimi beyan etmek; Budha'nın söylediklerini düşündüğüm anlamına gelmiyor mu? Yazdıklarım hakkında fikrini söylememen ve bilmediğimi beyan etmen yazdıklarım üstüne düşünmediğinin kanıtı. 
Ben Budha'yı değil, sen beni hafife alıyorsun...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------ 

Karadeniz:
Yüzyılların bilgeliği karşısında hemencecik yoruma varılmaz. Öyle herşeye ve herkese karşı aklında eseni dile getirmek bilgi arayışı da değildir. Öğrenmek için önce iyi dinlemeli sonra dinlediğini harmanlamalı ve hayat ile yüzleştirmelidir. Ayrıca ben kimseye cahil demedim. Sürekli demediğim şeyler yüzünden ima ediyormuşum bir anlam çıkartarak itham edilmekte hoş olmuyor. :(((
Benim ima etmek bir huyum yoktur. Bunu en iyi sen bilirsin. Birşey diyeceksem derim. Birisinin cahil olduğunu düşünüyorsam ona cahil derim.
Ve benim lügatımda; öğrenilmesi gerekilen şeylerin çok oluşu o kişinin cahil olduğu anlamına gelmez. :((
Zira; herkesin bilgili ve bilgisiz olduğu konular vardır. Herkes her konu hakkında herşeyi bilemez zaten.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Haccecan:
Aynı dili konuşmamanın sonuçları bunlar.
Senin imâ etmek gibi bir huyun var o konuda yanılıyorsun.  Bunu en iyi ben bilirim. Genel konularda imada bulunmuyorsun, genel konularda çok okuduğun ve araştırdığın için bilgi seviyen bir çok insana göre bir hayli fazla. Genel konularda imâya gerek duymuyorsun bu yüzden. Bilgin çok olduğu için kendine olan güveninde çok fazla.  Kendine güvendiğin için bu konuları konuşmayı başlatıp bitirmek senin elinde oluyor. Genel konularda iddalısın ve gözükara tartışmaya girebilirsin. 
Özel konularında ise kendine güven ve rahatlık konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Özel konularda rahat değilsin, genelde susmayı tercih ediyorsun. Konuştuğunda ise imâ dilini kullanıyorsun. Özel konularına genel cevaplar veriyorsun.  Özelde ben, biz kelimelerini bile söyleyemiyorsun.
İşin tuhaf tarafı ne biliyor musun? Yaptığımı söylediğin her şeyi kendinde yapıyorsun. Sende söylemediklerimi söylemişim gibi imâ ediyorsun. İmâ dilini kullanıyorsun ama imâ dilinden anlamıyorsun. İma dilini kullandığın için demek istemiş olabilirsin diye demediğin şeyleri söylemişsin gibi varsayıp ona göre cevap veriyorum. Kısaca bulmaca çözmek zorunda kalıyorum. Sana göre yanlış cevap verdiğimde (bulmacayı yanlış çözdüğümde) ise (kendime göre hep doğru cevap veriyorum sen yanlış düşünüyorsun dediğinde içimde bir hayal kırıklığı yaşamama neden oluyorsun) seni yanlış şeylerle ithâm ettiğimi veya o konuda yanlış olduğumu söyleyerek sert bir tepki veriyorsun. Bu seferde sana karşı haksız ve yanlış davranmışım gibi hissetmeme neden olup suçluluk hissetmeme neden oluyorsun. Suçluluğun devamında ise içimde bir çatışma başlıyor. Kendimi cahil, bilgisiz hissediyor sana karşı aşırı tepki vermişim duyguları sarıp sarmalıyor beni. (Bana cahil demedin ama cahil dediğini ben nereden çıkarttım açıkça anlatabildim mi :)))))) Devamında ise kendimle çatışmama neden oluyorsun; kendimle sürekli savaşamayacağıma göre bu sefer Mitolojik kahraman Karadeniz'le tartışmaya başlıyorum :)))) (Bayanların alakasız şeylere sert tepki vermesinin temelinde ne yatıyor umarım bunuda açık anlatabilmişimdir, daha öncesinde bir konuya ya kırılmış yada gücenmiştir yada onu anlamadığını düşündüğünden huysuzlanmıştır Bkz BUKÇE dili.)
İletişim konusunda zorlandığım insanların başındasın. Seninle iletişim kuramamak şu an için önümde büyük bir engel. Bu engeli öyle yada böyle aşacağım, aşamazsam kendimle yine çatışacağım :))))
Tabi bu içimde yaşadıklarımın seninle hiç bir alakası yok. Sonuçta ise kendim yazıyorum, kendim çiziyorum kendim oynuyorum. Karadeniz ise haklı ben haksız oluyorum :)))))
İşin özeti bu :))))
Biliyorum benimle bir konu üzerinde sabit konuşmak, dallandırıp budaklandırmadan konuşmak çok zor. Biliyorum kafama sert bir cisim vurup seni benimle uğraşmak zorunda bırakmamam gerek. Ama henüz zamanı değil.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
06 Nisan 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı Bekliyorum