Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

14 Temmuz 2009 Salı

Sürüm Sürüm Sürünün


Önceden yapmayı düşündüğümüz ama katılım yetersizliğiyle iptal edilen tütün eğitimini nihayet bugün yaptık. Kurum çalışanlarına eğitime katılmalarını zorunlu tuttuğum bir resmi yazı yazıp, onları zorla eğitime getirtmiş olsam bile, eğitim genel olarak başarılıydı ve katılımcılar, bizi tebrik ederek toplantı salonundan ayrıldılar. Toplantı salonuna gelenleri bir çikolata ile ödüllendirdik. Bu ödüllendirme fikri benden çıktı. Bay marifete çikolata parasını da cebimden verip onu çikolata almaya gönderdim. Kesme camdan yapılmış şekerliğe çikolataları koyup, her geleni “hoş geldiniz” diyerek çikolataları ikram ettik.
Eğitimin açılış konuşmasını ben yaptım. İlk konuşmaya başladığımda heyecandan bacaklarım ve sesim titredi. Sesimin titrediğini fark ettirmemeye çalıştım ancak fark edilmiş olmalı ki toplantı sonrasında bir bayan sesimin ilk başta titrediğini söyledi.
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (Kene Isırığı) ve Domuz Gribi konularını eğitimden sorumlu ablam, Tütünün zararları ve yeni çıkan tütün yasası hakkında ki konuları ise ben anlattım. Ben iki tane video izletip, aralarda da Denetim ekibinin çalışmaları ve uyulması gereken kurallar hakkında bilgi verdim. 20 yıl kadar sigara içip sonrasında sigarayı bırakan bay marifeti sahneye yanıma alıp onu konuşturdum. Sigara içmeden önce ki sağlık sorunlarından ve sigarayı bıraktıktan sonra ki hayatında ki olumlu değişikliklerden bahsetti. Son videonun sonuna gelmeden bir vatandaş ayağa kalkıp “ bu eğitimi çok başarılı bulduğunu, bizi tebrik ettiğini, sigara içen arkadaşların bu eğitim sonrasında sigarayı bırakmak için karar verip vermediklerini sorduğunda” başka bir vatandaş ayağa kalkarak “ hepinizin önünde söz veriyorum, bu günden itibaren sigara içmiyorum” diyerek cebinden sigarayı çıkartıp sahneye attığında herkes gülmeye başladı ve salonda bir alkış patladı. Ben “başka sigarayı bırakmaya karar veren arkadaşımız var mı? Diye sorduğumda kimin attığını görmediğim bir çakmak daha atıldı sahneye…
Ardından bir çok kişi bu eğitim için bizi tebrik etti, bir çok toplantılarda uyuduklarını ancak bu eğitimi çok faydalı bulduklarını söylediklerinde çok mutlu oldum… Eğitimde gösterdiğim fotoğrafları ve videoları flash belleğine alan bir bayanda oldu.
Perşembe günü tekrar bir eğitim vereceğim. Bu sefer kurumlardan tütün için görevlendirilen kişilere eğitim vereceğim. Bundan sonra ziyaret yaptığımız kahvehane ve kıraathanelere giderken yanımda laptopumu da götürüp halka ve özellikle ev ziyaretlerine gidip kadınlara bu eğitimi yapmayı düşünüyorum. Okullar açıldığında ise öğrencilere eğitim vereceğim. Bunları yapmak zorunda değiliz, gönüllü olarak yaptığım için bu işin bana verdiği haz, bu işte başarısız olduğumda duyduğum üzüntü kadar büyük… Yine büyük oynuyorum!… Ben bunu seviyorum yahu… Bu eğitim güzel geçtiğine göre kendimi ödüllendireyim bari…
Başkanın tütün denetimliği görevinden gönüllü olarak ayrılması o kadar iyi oldu ki… Yapmak istediklerimi kimseye sormadan yapabiliyorum. Ekibin başkanı olarak bay marifet görünse de, saman altından su yürüten, işleri yapan, kararları alan benim. Ekibin başı olarak benim görünmemem ise benim açımdan çok daha iyi… Benden müdür olmaz ama çok iyi bir müdür yardımcısı olur… Ey yetkililer duyun beni, benim gibi çalışkan, azimli, dediğim dedik başka bir yardımcı bulamazsınız, kaçırmayın derim :))
.....

Bu hafta sonu kız kardeşimle eşinin (kardeş çalan) evinde kaldım. Kardeş çalanla ağız kavgalarımızın boyutu gittikçe büyüyor. Kız kardeşimi kardeş çalanla ben paylaşamıyoruz… Kardeş çalan:
-“Kız kardeşinin kimliğinde bile artık benim soy ismim yazıyor. O artık benim” diyerek laflarıyla beni ezmeye, üzmeye, yıkmaya, parçalamaya çalıştığında Haccecan durur mu? Haccecan:
-“Kağıt üstünde kız kardeşim istediğin kadar senin soy ismini alsın. Onun genlerine annem-babam damgasını vurmuş, kardeşimle aynı genleri paylaşıyoruz, sen yokken ben vardım, sen istediğin kadar kağıt parçasını gözüme sok!” cevabını verdiğimde nasıl bozuluyor, o bozulduğunda bende nasıl bir keyif oluşuyor anlatamam.

Ben mutfakta bulaşık yıkarken, mutfağa su içmeye gelen kardeş çalan:
-“Baldız, şu poşetin içinde erik var, yıka da ye” dediğinde Haccecan:
-“”Yıka da ye!” denmez. Bir tabağa koyup, yıkarsın, “hadi baldız buyur ye” diye ikram edersin. Sana nezaketi ve görgüyü öğreteceğim, seni adam edeceğim korkma kardeş çalan!” diye yanıt verip onu nasıl bozdum anlatamam. Kardeş çalan buna karşılık:
-“Seni alacak adamın Allah yardımcısı olsun!” dedi. Haccecan:
-“Beni kimse almayacak, ben satılık mıyım?” cevabını verdim. Sonra yanımda çok durmadı zaten. Onların evine gitmeden önce kardeş çalan kız kardeşime “Baldız gelse de onunla bir uğraşsam” diyormuş. Beni sevdiğinden ve kızdırmak için mi böyle konuşuyor yoksa başka bir sebebi mi var henüz bilmiyorum… Öğreneceğim… Çok yakında!!!!

Esas konuyu yazmayı unutuyordum neredeyse…
Aveaya açtığım mahkemenin ilk duruşması 10 temmuz Cuma günü yapıldı…

Duruşmanın sabahı erkenden gözlerim açıldı... Uyumaya çalışıyorum ama nafile... Sağa dönüyorum "Ben hakime ne diyeceğim?" sorusu aklıma geliyor. Bir hakim olup kırk soru soruyorum kendime bir Haccecan olup kırk soruya kırk farklı cevap veriyorum. "Tamam Haccecan düşünme, daha vakit var uyu biraz diyorum sola dönüyorum bu sefer "Hakim birşey sorarsa ne cevap vereceğim?" sorusu geliyor bu soruya 50 farklı cevap veriyorum. Bu soruları Haccecan sorup Haccecan cevaplıyor... Sorular ve cevaplarıyla uğraşıyorken kalkacağım vakit geliyor, yorgun bir şekilde kalkıyorum yataktan. Wc'ye git, duş al, giyin derken vakit hayli geçiyor. Beni en çok yoran kısım ise giyinme faslı... Mahkemeye çıkacaksın Haccecan aloooo... Geçiyorum ütü masasının başına, gömleği ütülüyorum, tam giyecekken, bu olmadı deyip başka bir tişört ütülüyorum, yok bu da olmadı deyip başka kıyafetler deniyorum. Mahkemeye giderken çiçekli, civil civil, renkgarek mavi bir elbisem vardı onu giydim. Şimdi ne alakaya maydanoz o elbiseyi giymişim diyorum kendime. Ama giydim valla. Kötü ruh halimi kamufle edip, iyi görünmek için bilinç altım bana bu emri verdi galiba. Elbisenin altınada ucuz diye aldığım siyah ayakkabıları giydim. O akşam bende kalan arkadaşımın çantasıda pek hoştu, çanta olarak da onu ödünç aldım. İşte şimdi tamamım!. Arkadaşıma kırk kere soruyorum, "oldumu, yakıştımı?" O onay vermese asla giymem!!. Giydiğim ayakkabılar benim canımı okudu ama. Mahkeme salonuna varmadan ayaklarım su topladı, nasıl canım yanıyor ... Mahkemeden sonra girdim bir markete uyduruk bir terlik aldım. Efil efil, rahat rahat giydim terliği... Şu ayakkabılardan bir yüzüm gülmedi gitti. Kaliteli olsun, ucuz olsun hepsi ayağımın canını okuyor...

İl merkezine mahkemeye giderken yolda kız kardeşim telefonda aradı. "Neredesin abla? Nasılsın, mahkemeye hazırmısın?" diye soruyor. "Yoldayım geliyorum, iyiyim" diyorum ama hiç iyi değilim. Ömrümde ilk defa mahkemeye çıkacağım, boru mu? Kızkardeşim " Bende mahkemeye geleyim mi?" diye soruyor. Bu soruya çok bozuldum fakat hissettirmedim. "Gelmek istersen gel" diyorum, o tekrar soruyor " Sen gelmemi ister misin?" diye tekrar soruyor. Bende gelmek istersen gel, benim zorumla gelmeni istemiyorum" diyorum. "Sen istersen geleceğim" yanıtını veriyor yine... Biz böyle karşılıklı aynı soruları sormaya fakat ısrarla cevaplarını vermemek için inatlaşırken; "Gelmek istemiyorsan gelme" dedim ve telefonu kapattım. Telefonu kapatırken gözlerim sulandı. Son bir ayda kardeşlerimden yediğim kazığın acısı geçmemişken, bu zor günümde "mahkemeye geleyim mi?" diye sorması acayip koydu bana. Tarihe altınla yazılan şu sözler geçti aklımdan... "Sen de mi Bürütüs?" Bu zor günümde "Yanında olmamı ister misin?" diye bir soru sorulur mu yaa? Telefonu kapattıktan sonra kendimi yeryüzünde bir tek ben kalmışım, terk edilmişim ve çok çaresizmişim gibi hissettim. O mahkemeye tek başıma gidecek kuvveti kendimde bulamadım. Kız kardeşimi telefonla aradım ve tükürdüğümü yaladım. Sadece "gellllllll" deyip telefonu kapattım. Mahkemeye beraber gitmek için kız kardeşimin iş yerine gittim.

.....

(Bu arada olanları yazmaya üşendim ama mahkeme öncesi bana en son söylenmesi gereken sözleri herkes yüzüme yüzüme haykırdı. "Kaybedeceksin Haccecan!. ..Seni kimse dinlemeyecek bile.... Bu kadar uğraşman boşuna...." Mahkeme öncesi bu sözleri söylerek bana büyük! destek veren herkese hörmetler. Sizde olmasanız mahkeme öncesi kim benim moralimi bozacak yahu)

Mahkeme salonundayız. 10 dakika oldu hala bekliyoruz. Gür sesli mübaşir arada kapıyı açıp davalı ve davacıların isimlerini bağırıyor. Benim ismim okunmadığından bekliyoruz. Nasılsa mahkeme saatinden 5 dakika önce geldik. Sonra nerden estiyse mahkeme gününün bana bildirildiği kağıdı elime aldım. Kağıdı gören kız kardeşim: "Hani mahkeme saati 10:35'ti. Burada mahkeme saati 10:25 yazıyor" dedi. (O an benim beynimden aşağıya kaynar pekmez döküldü... Birde bu huyum var. Gördüğümü yanlış algılıyorum, kağıda hiç bakma gereği duymadım ama nerden kaldıysa mahkeme saati 10:35 olarak kalmış.) Eyvah!! gördün mü? Mahkeme saatini kaçırdık, benim ismim çoktan okundu ve sıram geçti hakkımı kaybettim. (Bankalarda ki kuyruk gibi düşündüm galiba, bu da mahkeme kuyruğu, sıramı kaybettim işte!) Başlıyorum söylenmeye... "Hak aramak senin neyine Haccecan... Kızkardeşimin iş yerinde bu kadar oyalanırsan olacağı bu işte, ben aptalım, salağım, akılsızım" diye söylenip kendimle kanlı bıçaklı bir savaşa girmişken, kız kardeşim dışarı çıkan mübaşire ismimin okunup okunmadığını sorduğunda gerçek ortaya çıkıyor. Benim sıram geçmemiş. Tekrar beklemeye başlıyoruz.

......

Tam bir saat sonra Haccecanın ismi kıymetli mübaşir tarafından okundu. (İyiki bir saat beklemişiz, o bir saatde sakinleştim, rahatladım, kızkardeşimle karşılıklı espri felan yapıp güldük, kendime geldim biraz)(Duyanda idam kararımın verildiği mahkemeye çıkacağımı sanacak ama napim. Bende böyle panik ve tuhaf bir tür insanım. İdare edin)

İçeriye girdiğimde Aveanın avukatı ile Hakim konuşuyordu. Ben "nerede duracağım, duracak mıyım, oturacak mıyım, elimi nereye koysam?" diye kendimi soru bonbandırmanına tuttuğum zaman herşey olup bitti, ben de birşey anlamadım. Bir ara hakime "benim güvenliğim için anamın kızlık soyismine kadar soran avea iletişim bu yüksek fatura bedeline gelene kadar, bana bir şey sormadılar, beni bilgilendirmediler" dedim; hakim bey ise "sormazlar, sormazlar" deyip bana onay verdi.

Duruşmada verilen kararı açıklıyorum:

Oyun sitesinden kimse gelmediği için oyun sitesinin tam ismini ve adresini araştırıp mahkemeye bildirmem gerekiyor. Aveanın avukatı, ilçe merkezinden değilde ilden mahkemeye başvurduğum için buna itiraz etti. Hakim aveanın avukatının bu itirazını değerlendirip bir karar verecek. Eğer itirazı kabul ederse ben tekrar ilçeden mahkemeye başvuracağım. Duruşma Ekim ayına ertelendi.

Bana yıldırma, bezdirme, pes ettirme politikası uyguladılar ama pes etmek yok!... Onları mahkemede sürüm sürüm süründüreceğim. (Aslında kendimi sürüm sürüm süründürüyorum ama çaktırmayın. Bilinç altıma öyle yutturuyorum)

İç ses: Anammmmm... Huzur nedir bilmeyen yüreğim, sen huzur nedir bilmeyeceksin galiba... Daha yaşayacağın olaylı günlerin başındasın dur hele...

5 yorum:

  1. Hacecan'ım,
    İp canbazlarıyla dans etmek çok zordur.
    Hakim saa hak verse de kanunlar nedense hep onlardan yanadır. Uğraşma demiyeceğim çünkü birilerinin uğraşması gerek ki!!!
    Hoşgeldin ve sevgiler...

    YanıtlaSil
  2. kolaylıklar diliyorum,zihniyeti değiştirmek için çabalamaktan başka çare yok...

    YanıtlaSil
  3. sunum için ben de tecrik ederim. diğerindeki varsayımın kadar hoş geçmiş işte ne güzel. birilerinin bir şeyler yapıyor olduğunu bilmek güzel. bakalım 19 temmuzda ne olacak.
    telefon davanı bilmiyorum ben. çok merak ettim o yüzden. arşive gidip geleyim en iyisi :) ve umarım kazanırsın da. telefon operatorlerinin hepsi de sinir en nihayetinde.

    YanıtlaSil
  4. ikinci toplantının güsel geçmiş olmasına sevindim tebrik ederim seni ve o güsel gayretlerini,
    mahkeme içinse dediğin gibi her ne şekilde psikolojik caydırma politikası uygulasalarda yılmak yok,netice ne olursa olsun sen haklı tepkini veriyorsun,(inş.iyi sonuçlanır bu arada)
    hoş bak zatına haccecanım:)

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı Bekliyorum