19 Haziran 2009 (Kızkardeşimin düğününe gitmeden önce)
Çok hüzünlüyüm şu an. Gözümden bir kaç damla aktı... Nasıl akmasın?...
Kızkardeşimin eşyaları evin giriş kapısının önüne yığıldı. Evde kendine ait eşyaları teker teker toparlayıp kolilere yerleştirdi. Her an gitmeye hazır gibi. İçimden "gitme! kal burada" demek geliyorken, dilimden bıçak gibi keskin sözler çıkıyor, son günlerimizi savaşarak geçiriyoruz. Kocasını gözümde kardeş çalan ilan ettim, görülmeyecek kusurları gözümde dağ kadar büyük!!! Eşiyle koyu tartışmalara giriyoruz. Kardeş çalan gözümde yontulması gereken, acı ve sıkıntı çekmemiş, eğilmemiş kuru bir ağaç... O kadar önyargılı ve küçük düşünüyor ki, dünyada tek doğru kendisi sanıyor ve kendisini üstün bir ırka ait olduğunu savunuyor. Tartışırken sesini yükselterek konuşan ve karşısında ki insana söz hakkı vermeyerek haklılığını ispat! edenlerden. Onlara göre tek doğru vardır oda kendileri!!! Bence ilk önce insan olabilmek önemlidir. Irk, dil, din, mezhep farklılıkları saçma ve gereksiz; çünkü kimse dünyaya anne ve babasını seçerek gelmiyor. Anne-babası, akrabaları ve ataları ile övünmekten başka bir şey yapmayan, onların başarılarını kendine yontan insanlardan hiç haz etmem. "Sen ne yaptın?" onu söyle bana... Bazen kız kardeşimi üzeceğini düşünüp korkuya kapılıyorum. Kız kardeşim; tartışmalarımız sırasında eşiyle benim aramda kalıyor, bazen sussada çoğu zaman eşini savunuyor. Buda beni daha fazla sinirlendiriyor. Eşiyle aralarında sorun sebebi olmayayım diye çoğu zaman susmaya çalışsamda, susmayı hiç bir zaman beceremediğimden onuda başaramıyorum. İkisi gidip mutlu mesut yeni evlerinde yaşayacakken, arkalarından gözü yaşlı bakakalmak bana ağır geliyor. Düğün öncesi stresten kızkardeşim çok kilo verdi, bünyesi iyice zayıfladı, açlığa dayanamayacak duruma geldi. Kardeş çalanla birlikte baya borç altına girdiler. Yeni bir hayata başlayacak olmanın tedirginliğini ve sıkıntısını fazlasıyla yaşarken birde ben darbe vuruyorum... Ama istemeden.
Benim omuzlarımda ki yükün ağırlığı da hiç hafif değil... Sessizce taşımaya çalışıyorum. Ama çok ağır...
"Kız kardeşim mantıklı ve akıllı bir insandır, eşinde benim göremediğim birşeyler görmüş ve sevmişse elbet vardır bir sebebi... Eminim doğru kararı vermiştir" diye düşünüp kendimi teselli ediyorum. İnşallah ben yanılırım kardeşim haklı çıkar.
Maddi ve manevi çöküntü içinde olduğum şu dönem bir an önce geçsin istiyorum, yalnızlık hapishanesine girmemek için çırpınıyorum ancak ne yapsam ne etsem de yine hapis olacağım.
Dün apartmanın önünde yine bir kaza oldu. Hamile bir bayana araba çarptı.Doğum yapmasına 9-10 gün kalmış bayan vefat etti, karnında ki çocuğu ise doğdu. Çocuk dünyaya geldiğinde annesi çoktan bu dünyadan göçüp gitmişti. Kadının ölmeden önce ki hayallerini düşündüm. Çocuğunu doğurup, emzirmeyi onu büyütmenin hayallerini kuruyordu eminim. Ya şimdi? Şimdi ne yapıyor, ne düşünüyor bilmiyorum ama görevini tamamlayıp bu dünyadan gitti. Bu dünyaya minicik bir beden getirdi ve ahirete intikal etti.
Çok hüzünlüyüm şu an. Gözümden bir kaç damla aktı... Nasıl akmasın?...
Kızkardeşimin eşyaları evin giriş kapısının önüne yığıldı. Evde kendine ait eşyaları teker teker toparlayıp kolilere yerleştirdi. Her an gitmeye hazır gibi. İçimden "gitme! kal burada" demek geliyorken, dilimden bıçak gibi keskin sözler çıkıyor, son günlerimizi savaşarak geçiriyoruz. Kocasını gözümde kardeş çalan ilan ettim, görülmeyecek kusurları gözümde dağ kadar büyük!!! Eşiyle koyu tartışmalara giriyoruz. Kardeş çalan gözümde yontulması gereken, acı ve sıkıntı çekmemiş, eğilmemiş kuru bir ağaç... O kadar önyargılı ve küçük düşünüyor ki, dünyada tek doğru kendisi sanıyor ve kendisini üstün bir ırka ait olduğunu savunuyor. Tartışırken sesini yükselterek konuşan ve karşısında ki insana söz hakkı vermeyerek haklılığını ispat! edenlerden. Onlara göre tek doğru vardır oda kendileri!!! Bence ilk önce insan olabilmek önemlidir. Irk, dil, din, mezhep farklılıkları saçma ve gereksiz; çünkü kimse dünyaya anne ve babasını seçerek gelmiyor. Anne-babası, akrabaları ve ataları ile övünmekten başka bir şey yapmayan, onların başarılarını kendine yontan insanlardan hiç haz etmem. "Sen ne yaptın?" onu söyle bana... Bazen kız kardeşimi üzeceğini düşünüp korkuya kapılıyorum. Kız kardeşim; tartışmalarımız sırasında eşiyle benim aramda kalıyor, bazen sussada çoğu zaman eşini savunuyor. Buda beni daha fazla sinirlendiriyor. Eşiyle aralarında sorun sebebi olmayayım diye çoğu zaman susmaya çalışsamda, susmayı hiç bir zaman beceremediğimden onuda başaramıyorum. İkisi gidip mutlu mesut yeni evlerinde yaşayacakken, arkalarından gözü yaşlı bakakalmak bana ağır geliyor. Düğün öncesi stresten kızkardeşim çok kilo verdi, bünyesi iyice zayıfladı, açlığa dayanamayacak duruma geldi. Kardeş çalanla birlikte baya borç altına girdiler. Yeni bir hayata başlayacak olmanın tedirginliğini ve sıkıntısını fazlasıyla yaşarken birde ben darbe vuruyorum... Ama istemeden.
Benim omuzlarımda ki yükün ağırlığı da hiç hafif değil... Sessizce taşımaya çalışıyorum. Ama çok ağır...
"Kız kardeşim mantıklı ve akıllı bir insandır, eşinde benim göremediğim birşeyler görmüş ve sevmişse elbet vardır bir sebebi... Eminim doğru kararı vermiştir" diye düşünüp kendimi teselli ediyorum. İnşallah ben yanılırım kardeşim haklı çıkar.
Maddi ve manevi çöküntü içinde olduğum şu dönem bir an önce geçsin istiyorum, yalnızlık hapishanesine girmemek için çırpınıyorum ancak ne yapsam ne etsem de yine hapis olacağım.
Dün apartmanın önünde yine bir kaza oldu. Hamile bir bayana araba çarptı.Doğum yapmasına 9-10 gün kalmış bayan vefat etti, karnında ki çocuğu ise doğdu. Çocuk dünyaya geldiğinde annesi çoktan bu dünyadan göçüp gitmişti. Kadının ölmeden önce ki hayallerini düşündüm. Çocuğunu doğurup, emzirmeyi onu büyütmenin hayallerini kuruyordu eminim. Ya şimdi? Şimdi ne yapıyor, ne düşünüyor bilmiyorum ama görevini tamamlayıp bu dünyadan gitti. Bu dünyaya minicik bir beden getirdi ve ahirete intikal etti.
01 Temmuz 2009 (Kız kardeşimin düğününden sonra)
Son iki haftam o kadar yoğun du ki... Bloğuma bir şeyler yazmak için oturduğum zaman yazdıklarımı beğenmeyip yayınlamadım. Geçen hafta ne zamandır bahsettiğim düğün için memleketteydim. Kızkardeşimin düğünü dışardan bakıldığında güzel oldu, herkes sahnede mutlu mesut oynadı, arka planda ise neler oldu neler... Çok yıprandım ve üzüldüm. Ele karşı yüzümüzü eğmedik, başımı dik tuttuk çok şükür!!! Düğünden önce ki düşüncelerim de malesef haklı çıktım.
Kızkardeşimin düğünden yaklaşık iki ay önce abimi utana sıkıla telefonla arayıp:
-Abi, bu söyleyeceklerimi kabul etmek zorunda değilsin, ancak Kızkardeşimin düğününde takacağımız takıları hala alamadık. Başkalarından para alıp onlara borçlanacağımıza, eşin ve sen kabul ederseniz sizin altınları borç alalım, size olan borcumu yavaş yavaş öderim." demiştim. Oda eşiyle görüştükten sonra, "tamam düğünde takılacak altınları biz getireceğiz" cevabını vermişti. Ne de olsa kardeştik. Bu zor günümüzde o yanımızda olmayacaktı da kim olacaktı? O günden sonra "nasılsa takılacak altınları abim getirecek" diye bu konuyu bir daha düşünmedim ve abimle de bu konu hakkında konuşmadık. Abim artık gerekeni yapardı nasıl olsa!..
Erkek kardeşimin telefon kazığı olayında ise kenara ayırdığım bütün paramı uyduruk telefon faturasına yatırmak zorunda kaldığım halde faturanın hepsini ödeyememiş, arkadaşlarımdan da borç almak zorunda kalmıştım. Kızkardeşimin düğününde takacağım bileziği hala alamamıştım. Ama sorun değildi, nasılsa abim getirecekti.
Düğünden bir hafta önce İstanbuldan memleketimize doğru yola çıkmadan önce kızkardeşime kendilerinin takacağı bileziğin ölçüsünü sormak için kuyumcudan abim telefonla aradı. Bu telefon görüşmesinde, diğer getireceği altınları ne yaptığını sorduğumda abim ise şu cevabı verdi:
-"Haccecan neden hatırlatmadın? Altınları almayı unuttuk.. Altınları bankaya koymuştuk, şu an da mesai saati de geçti, banka kapalıdır? " cevabını verdi.
Bu cevaptan sonra başımdan aşağı kaynar sular döküldü. O gün fotoğraf kursunda beni görenler, seni hiç böyle görmemiştik, bir derdin mi? var deyip sordular. O kadar moralim bozuldu ki...
Abimin düğününde yaşadığım olayları daha önce yazmış ama yayınlamıştım. O günlere geri dönersek moralimin neden bozulduğunu daha iyi anlarsınız...
08 Ekim 2008 (Abimin düğününden sonra)
Moralim acayip bozuk, biraz önce meleklerin (stajyer öğrencilerim) önünde ağlayacaktım zor tuttum kendimi...
Herşey bayramda başladı. Büyük halamı bayram ziyaretine tedirgin olarak gitmiştim zaten. kızkardeşimin sözleneceğini ben söyleyecektim. Halamın abime kız istemeye gittiğimizde ki tavrından sonra kızkardeşimin sözleneceğini söylemek benim için işkenceydi. Halamlara gittiğimizde ev çok kalabalıktı. Herkesin içinde bu haberi vermek düşüncesi tedirginliğimi daha da arttırdı. Halamın gelini çay servisi yapıyor, şeker tutuyordu. Bir ara mutfağa su almaya gittiğimde (mutfakla oturma odası birlikte), eniştem;
-"Sizin görücülerin işinden haberin var mı?" diye sözler döküldü ağzından. Bende kızkardeşimin söz olayını duymuş onu soruyor sanıp:
-"Evet, birazdan söyleyecektim, bu perşembe söz yapacağız, sizi davet edecektim" diye saf saf cevap verdim.
-"Bak adama mahçup oldum bende. Bir aydır baban borcunu vermemiş. Kuyumcu beni aradı, ben kaldım arada. O işi halledin." dedi.
Biraz daha geriye gideceğim. Abimin düğününden üç ay önce abime söylemeye başladım: "Çalışmaya başladığımdan beri girdiğim kart günlerinden altın biriktirdim. Düğünüde takacağın bilezikleri ben getireceğim" diyordum abime. Bu sözleri o bana teklif etmeden söylemiştim. Taki düğünden bir hafta önce babamın babaannemin evinden kalan hissesini bize sormadan 25.000 ytl ye sattığını duyana kadar. Babamın o evdeki hissesini bize sormadan satmasına çok üzüldüm ve kızdım. Bunun üstüne ben abime "düğününde aileme destek olmak için biriktirdiğim altınları sana vermeyi düşünüyordum ama babamın bize sormadan hissesini satmasından sonra altınlarımı sana vermeyeceğim. Senin altınlarını almak kızkardeşine düşmüyor, babama düşüyor, elinde nasıl olsa para var o alsın altınları" dedim. Abimde "tamam" deyip kapatmıştı telefonu.
Babam ise o 25.000 ytl yi çoktan tüketmiş. Evi boyatmış, mutfak ve yatak odasına dolap taktırmış ve borçlarını kapatmıştı. Hissesini satmadan önce ise abim babama "Haccecan altınları alacak" dediği için bütün aile altınları benim alacağımı düşünüyordu.
Abimin düğününden iki gün önce ise kızkardeşim, ben, abim ve annem oturmuş konuşurken, sohbet döndü dolaştı benim altınlara geldi. Ben altınları yanımda getirmemiştim. Abim sesini yükseltip "neeeee!!! getirmedin mi?" diye yüzünü astı. Getirmeyeceğimi söylediğim ve kendisinin de "tamam" demesine rağmen zeytin yağı gibi üste çıkmasına çok içerledim.
Abimin düğünün olacağı günün bir önceki günü; babam abime takacağı altınları hala almamıştı. Babam 3 bilezik takacağını söylemişti. Abim ise eşine bir altın set sözüde vermiş. Babam "ben set alamam" dediyse de abim ısrar etti. Eniştem aracı olup, tanıdıkları bir kuyumcuya gidip 3 altın bilezik ve bir set alındı o gün. Eniştem babama üç kere sormuş; "Bu parayı verebileceksin değil mi?" Babam; "Abi tamam vereceğim" demiş. Takıların takılacağı düğün gününden bir gün önce ise babam, annem ve kızkardeşim eniştemin aracı olduğu kuyumcudan 3 bilezik ve bir seti borç alıp gelmişlerdi. Babamın satıp parasıyla altınları alacağı o mahsül ne hala satıldı, ne de elinde tek kuruş para var.
Herşey bayramda başladı. Büyük halamı bayram ziyaretine tedirgin olarak gitmiştim zaten. kızkardeşimin sözleneceğini ben söyleyecektim. Halamın abime kız istemeye gittiğimizde ki tavrından sonra kızkardeşimin sözleneceğini söylemek benim için işkenceydi. Halamlara gittiğimizde ev çok kalabalıktı. Herkesin içinde bu haberi vermek düşüncesi tedirginliğimi daha da arttırdı. Halamın gelini çay servisi yapıyor, şeker tutuyordu. Bir ara mutfağa su almaya gittiğimde (mutfakla oturma odası birlikte), eniştem;
-"Sizin görücülerin işinden haberin var mı?" diye sözler döküldü ağzından. Bende kızkardeşimin söz olayını duymuş onu soruyor sanıp:
-"Evet, birazdan söyleyecektim, bu perşembe söz yapacağız, sizi davet edecektim" diye saf saf cevap verdim.
-"Bak adama mahçup oldum bende. Bir aydır baban borcunu vermemiş. Kuyumcu beni aradı, ben kaldım arada. O işi halledin." dedi.
Biraz daha geriye gideceğim. Abimin düğününden üç ay önce abime söylemeye başladım: "Çalışmaya başladığımdan beri girdiğim kart günlerinden altın biriktirdim. Düğünüde takacağın bilezikleri ben getireceğim" diyordum abime. Bu sözleri o bana teklif etmeden söylemiştim. Taki düğünden bir hafta önce babamın babaannemin evinden kalan hissesini bize sormadan 25.000 ytl ye sattığını duyana kadar. Babamın o evdeki hissesini bize sormadan satmasına çok üzüldüm ve kızdım. Bunun üstüne ben abime "düğününde aileme destek olmak için biriktirdiğim altınları sana vermeyi düşünüyordum ama babamın bize sormadan hissesini satmasından sonra altınlarımı sana vermeyeceğim. Senin altınlarını almak kızkardeşine düşmüyor, babama düşüyor, elinde nasıl olsa para var o alsın altınları" dedim. Abimde "tamam" deyip kapatmıştı telefonu.
Babam ise o 25.000 ytl yi çoktan tüketmiş. Evi boyatmış, mutfak ve yatak odasına dolap taktırmış ve borçlarını kapatmıştı. Hissesini satmadan önce ise abim babama "Haccecan altınları alacak" dediği için bütün aile altınları benim alacağımı düşünüyordu.
Abimin düğününden iki gün önce ise kızkardeşim, ben, abim ve annem oturmuş konuşurken, sohbet döndü dolaştı benim altınlara geldi. Ben altınları yanımda getirmemiştim. Abim sesini yükseltip "neeeee!!! getirmedin mi?" diye yüzünü astı. Getirmeyeceğimi söylediğim ve kendisinin de "tamam" demesine rağmen zeytin yağı gibi üste çıkmasına çok içerledim.
Abimin düğünün olacağı günün bir önceki günü; babam abime takacağı altınları hala almamıştı. Babam 3 bilezik takacağını söylemişti. Abim ise eşine bir altın set sözüde vermiş. Babam "ben set alamam" dediyse de abim ısrar etti. Eniştem aracı olup, tanıdıkları bir kuyumcuya gidip 3 altın bilezik ve bir set alındı o gün. Eniştem babama üç kere sormuş; "Bu parayı verebileceksin değil mi?" Babam; "Abi tamam vereceğim" demiş. Takıların takılacağı düğün gününden bir gün önce ise babam, annem ve kızkardeşim eniştemin aracı olduğu kuyumcudan 3 bilezik ve bir seti borç alıp gelmişlerdi. Babamın satıp parasıyla altınları alacağı o mahsül ne hala satıldı, ne de elinde tek kuruş para var.
Bayram günü için memlekete gittiğimizde ise tarlada ki mahsulü satıp öderim diye düşündüğü borcunu ödeyemeyen babamın borcu eniştem tarafından yüzüme vurulmuştu. Benim yüzüm asıldı ve küsüp halamların evinde bir köşede oturdum. Eniştem "borcunuzu kapatın" diye bana söyledikten beş dakika sonrada o kadar kişinin olduğu yerde kızkardeşimi de: "dışarı bi gelirmisin?" diye onu odadan dışarı çağırmış, bana söylediklerini ona da söylemişti. (Kızkardeşimin olgunluğuna ise hayranım. Benim dünyaya küstüğüm yüzümden belli oluyorken o hiç bir şey belli etmemişti.) Kız kardeşimin söz günü gibi mutlu bir haberi akrabalarımıza söylerken tepkileri kötü olacak diye tedirginken, babamın borcununda üstümüze kaldığını öğrenmiştik. Eniştem babamı bir kaç kere arayıp, "borcunu öde" dediğinde babam "çocuklar gelsin", onları bekliyorum demiş enişteme...
Kız kardeşime borç olayını anlatan eniştem beş dakika sonra da benim cep telefon numaramı aldı. Her an bana ulaşabilmek için...
Akşam olduğunda eniştemin söylediklerini babama söylediğimizde ise sadece sustu. Kızkardeşim: "Bize borç olayını keşke söyleseydin" dediğinde, babam ise "söyleseydim ne değişekcekti?" dedi. Kızkardeşim ise "O kadar insanın içinde kendimizi mahcup hissetmeyecektik, borcunu başkalarından duymayacaktık." dedi. Babam ise sustu.
Cuma günü (03.10.2008) babamın altın aldığı kuyumcuya gittiğimizde borcumuz 3416 ytl olduğunu söylemişti. O gün kuyumcuya "babamın borcu yüzünden kusura bakmayın, bundan sonra eniştemi aracı olarak kullanmayın onu aramayın, bu borcu ben üstleniyorum, Çalıştığım şehre gittiğimde borcunuzu toparlamaya çalışacağım" deyip cep telefon numaramı vermiştim. Adamın dükkanından çıkar çıkmaz, kuyumcu bizim enişteyi aramış, enişte de bizi aramıştı. Bu borcu nasıl kapatacaksınız? diye... (Türk filmlerinde ki gibi bir kahramanlık yaptım diye misafirliğe gittiğim arkadaşıma doğru sevinerek giderken, cep telefonumdan eniştem aramış bütün havamı indirmişti.)
Dün(07 Ekim 2008) kızkardeşimle çalıştığım şehirde ki kuyumcuya gidip bendeki altınları ve kızkardeşimin sözünde takılan altınları bozdurduk.
Bugün kuyumcuyu aradığımda ise şok oldum. Altın fiyatları fırlamış, 3416 tl ye aldığımız altın 3850 ytl olmuştu. Bankada ben ancak 3450 ytl yatırabildim. Geriye kalan borcu ise maaş aldığım zaman verebildim.
Bu parayı nasıl vereceğiz diye abim ve kızkardeşimle aramızda konuşacağımız zaman abim "ben yeni düğün yaptım ve bir sürü borcum var" dedi. Kızkardeşim ise sessiz kaldı. Kızkardeşim bu yaza düğün yapacak ve bir sürü kredi kartı borcu var.
Babama tepki olsun vermediğim altınları bozdurdum şu an... Tepkime kimse tepki vermedi. Üç senedir kenara yaptığım yatırımların hepsi gitti, üstüne de tekrar para vereceğim..
Kız kardeşime borç olayını anlatan eniştem beş dakika sonra da benim cep telefon numaramı aldı. Her an bana ulaşabilmek için...
Akşam olduğunda eniştemin söylediklerini babama söylediğimizde ise sadece sustu. Kızkardeşim: "Bize borç olayını keşke söyleseydin" dediğinde, babam ise "söyleseydim ne değişekcekti?" dedi. Kızkardeşim ise "O kadar insanın içinde kendimizi mahcup hissetmeyecektik, borcunu başkalarından duymayacaktık." dedi. Babam ise sustu.
Cuma günü (03.10.2008) babamın altın aldığı kuyumcuya gittiğimizde borcumuz 3416 ytl olduğunu söylemişti. O gün kuyumcuya "babamın borcu yüzünden kusura bakmayın, bundan sonra eniştemi aracı olarak kullanmayın onu aramayın, bu borcu ben üstleniyorum, Çalıştığım şehre gittiğimde borcunuzu toparlamaya çalışacağım" deyip cep telefon numaramı vermiştim. Adamın dükkanından çıkar çıkmaz, kuyumcu bizim enişteyi aramış, enişte de bizi aramıştı. Bu borcu nasıl kapatacaksınız? diye... (Türk filmlerinde ki gibi bir kahramanlık yaptım diye misafirliğe gittiğim arkadaşıma doğru sevinerek giderken, cep telefonumdan eniştem aramış bütün havamı indirmişti.)
Dün(07 Ekim 2008) kızkardeşimle çalıştığım şehirde ki kuyumcuya gidip bendeki altınları ve kızkardeşimin sözünde takılan altınları bozdurduk.
Bugün kuyumcuyu aradığımda ise şok oldum. Altın fiyatları fırlamış, 3416 tl ye aldığımız altın 3850 ytl olmuştu. Bankada ben ancak 3450 ytl yatırabildim. Geriye kalan borcu ise maaş aldığım zaman verebildim.
Bu parayı nasıl vereceğiz diye abim ve kızkardeşimle aramızda konuşacağımız zaman abim "ben yeni düğün yaptım ve bir sürü borcum var" dedi. Kızkardeşim ise sessiz kaldı. Kızkardeşim bu yaza düğün yapacak ve bir sürü kredi kartı borcu var.
Babama tepki olsun vermediğim altınları bozdurdum şu an... Tepkime kimse tepki vermedi. Üç senedir kenara yaptığım yatırımların hepsi gitti, üstüne de tekrar para vereceğim..
......
01.07.2009
Babam hala mahsulü sattımı, eline bir para geçtimi bilmiyorum. Abimin düğününde takılan altınları ben ve kızkardeşim vermişken, abimin kızkardeşimin düğününe getireceği altınları yanına almayı unutmasını! ve bana "neden hatırlatmadın?" demesini kendime yediremedim.
Kızkardeşime takılacak altınları nasıl alacağımızı düşünmekten memlekette iki gece uyuyamadım. En sonunda herkülüye ablamdan tanıdığı kuyumcuya telefon açmasını, borç bilezik istemesini rica ettim. Annemin, babamın ve benim takacağım bilezikleri çalıştığım şehirden düğüne gelecek olan arkadaşıma kuyumcudan aldırttım. Ben bunları yaparken ve nasıl yapmam gerektiğini kara kara düşünürken, abim bir kere bile "ne yapacağız?" diye sormadı. Bana telefon kazığı atan erkek kardeşim ise iki hafta önce kazandığı paradan göndereceğini söz vermesine rağmen, hala bir para göndermedi.
Abimi ve erkek kardeşimi hayatımdan siliyorum... Artık içimde hiç bir değerleri yok. Kötü günümde yanımda olmayan erkek! (erkeklik kavramı cinsel organa sahip olmakla olmuyor, siz erkekler! yanımda erkek diye gezemezsiniz bile) kardeşlerimi iyi günümde de görmek istemiyorum...
Kızkardeşimden ayrıldığıma mı, evde tek başıma kaldığıma mı, kardeşlerimden ve ailemden yediğim kazığa mı yanayım bilemiyorum...
Kardeş çalan ise düğünde beni çok kızdırmasına rağmen, kızkardeşimin hatrına bir şey demedim. Kızkardeşim gelinliği için bir ay boyunca gelinlikçiye gidip gelmesine, her şeyin en iyisi olsun diye o kadar uğraşmasına rağmen, damadımız, düğün günü kırışık ve kirli takım - gömlekle geldiği zaman sinirden kudurdum. Uzun süredir bunun tartışmasını yapıyorduk. "Bir damatlık kirala, parasını ben vereyim" diyen kızkardeşimin sözünü kıç..na bile takmayan kardeş çalana çok sinirliyim. En azından giydiği takımı kuru temizleyiciye verip temizlettirme zahmetine girebilirdi.
Bu aralar bu sorunlarla uğraştım. Maddi ve manevi çöküntüye uğradığım şu günlerde akşamları evimde düğün gününde çekindiğimiz fotoğraflara bakıp ağlayarak geçiriyorum. Merak eden arkadaşlarım kusura bakmasın. Size iyi ve güzel şeyler yazmak isterdim fakat içim kan ağlıyor...
Bu yaşadıklarım aile kavramını gözümde daha büyük ve önemli bir hale getirdi. Evleneceğim eşte daha fazla özellikler arar oldum. Aradığımı bulmak ise imkansızlaştı. Umutsuz ve güvensizim. Güvenli bir limana sığınma ihtiyacını daha fazla hisseder oldum. Bir o kadarda insanlara olan inancımı ve güveni kaybettim. Aileme bile güvenemeyeceksem ben kime güvenip yaslanacağım? Ne yapacağımı bilmiyorum. Beni görenler "bir derdin mi var, yüzün neden asık?" diye soruyor.
İlk başta bahsettiğim trafik kazası sonucu ölen hamile kadının yaşayan çocuğununda öldüğünü öğrendim. Ölüm bir kurtuluş mu? Kurtuluşsa neden yaşıyoruz? Yaşam ve hayat gözümde çok anlamsızlaştı...
haccecan,canım kardeşim ne zor yükleri yüklenmişsin meğer.ne kadar dirayetli bir insansın. tanımadığım birisin ama gözümde o kadar değer kazandın ki anlatamam.nasıl bir sahiplenici yapı böyle ne kadar şanslı senin kardeşlerin ve ailen.onların sığınabileceği bir limansın adeta.şu an o kadar üzüldüm ki anlatamam.tepki gösterdiğin şeylerde ne kadar çok haklısın.
YanıtlaSiltepki gösterdiğin konuların çözümünüde üstlenen yine sensin Allah yardımcın olsun.
sorumluluk duygusunu bilmeyen insanlara birşey anlatmak imkazsız derecesinde zordur.bu kadarını kendi hayatımda yaşamamış olsamda çevremde şu anllattığın karmaşanın
bir benzerini en yakın arkadaşım yaşadı.ve hala yaşıyor.
sabret.unutma Allah(c.c)sabredenlerle beraberdir.
herkesin yükünden biras sırtlanıp götüren biri vardır çoğu ailede,sizinkindede sen ipi göğüslemişsin anlaşılan,senin gibi olan insanlar daha çabuk yıpranırlar hayatta,ama yinede kendimi olaylardan kenara çekeyim banane çözümsüz kalsın demeleride zordur,Allah yardımcın olsun arkadaşım,kısacıkta olsa msn de yazdığın cevaptan sıkıntılı olduğunu hissetmiştim aslında,ama hatırlatmak istemedim sen bahsetmeden,bugün üzüldüğüm ikinci kişisin,canım zaten çok sıkkıntı,bide yazını okuyunca tam limoni oldum,,
YanıtlaSilsana nacizane tavsiyem aileni elbette sevip güvenip destekleyeceksin ama sana bağımlı olmadan(maddi açıdan)yaşamalarını öğrenmelerini sağla,aksi halde arada oaln güven zedeleniyor,bunu babamın amcamlarla olan yaşadıklarından biliyorum,
selam ve dua ile haccecanım,a.e.ol,
Vefat eden hamile bayana çok üzüldüm. Bizim evimizin önünde olsa en azından bir ay boyunca zihnimden çıkmazdı o kişi. Çocuğun vefat etmesine sevinmeli mi üzülmeli mi bilmiyorum. Çünkü yaşaydı anne sevgisinden yoksun olacak ve kendine aynada her baktığında annesinin ölümünü hatırlayacaktı. (Tabi bunları tahmin ediyorum. Bir de babayı düşünmek lazım. Bir çocuğa sahip olma sevincine önce eşini sonra da çocuğunu kaybetme üzüntüsünü yaşıyor. Sabır ve dirayet yönünden hemen hemen herkesten daha çok sınanacak bu hayatta.
YanıtlaSilUzun yazınızı okuduğumda ve etrafımdaki ailevi olaylara şahit olduğumda zihinimde hep bir soru oluşur. "Nasıl olur da yıllar önce beraber oyun oynaya o çocuklar büyüdüklerinde birbirlerine bu kadar yabancılaşarak bir başkasıymış gibi davranır? Hem de birbirlerine en çok htiyaç duyduğu zamanda." Cevabını ayrıntılı bir şekilde ifade edemiyorum ama ifade ettiğim kadarı bile beni şaşırtıyor nedense. Umarım tüm sıkıntıların geçer, her şey dilediğince olur sevgili Haccecan.
Sevgilerimle...
Diyecek birşey yok...
YanıtlaSilGeçmiş olsun desek
Kutlarız mı desek
Sevindik mi desek
Üzüldük mü desek
bilemiyorum...
Ama, bünye karakteri kaldıracak kadar sağlam olmak zorundadır...
Dolayısıyla...
Bunlarda geçer be hatice üzülme diyorum
ailenin hep destek olması gerekir aile fertlerine. yerden göğe kadar haklısın bu konuda. ama elde avuçta bir şey yokken destek olmak mümkün olmayabiliyor bazen. ha her zaman maddi destek lazım değil, manevi destek lazım dersen o konuda da yerden göğe kadar haklısın. yine de yaşanmış geçmiş şeyler için üzülme. bu tip zorluklar ve sorumluluklar seni olgunlaştırıyor. bir de bu tarafından bak. yapacağın evlilikte, yetiştireceğim çocukta neyin önemli olduğunu daha iyi öğreniyorsun. umarım sonuna kadar güvenebileceğin biriyle karşılaşırsın yakın zamanda.
YanıtlaSil