Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

1 Aralık 2010 Çarşamba

Diğer yanımız...




Haccecan: Selam. Size mail atıyordum.
Karadeniz: Selam. Değişmeyen statik hanım
Haccecan: Değişmeyen statik mi? Puahhh. O da ne?
Karadeniz: Mail atan ben onu tanımıyorum.Yazmışsın msn'ye değişmedim susuyorum su verin diye. (Msn'de ileti olarak "Değişmedim ben de artık susuyorum" yazmıştım. Onu kasdediyor) 
Haccecan: Değişmem için konuşup duranlara o. Ben susarsam konuşamazlar. Mail yazan kim yaa? Nasıl başka? Neyi tanımıyorsunuz?
Karadeniz: Mail yazan arkadaşı. O başka birisi. Ne bilim yaaa. Salak biri işte. Kendini bir şey zannediyor sersem. Tanımam etmem
Haccecan: Hı? Kim o be? Kimden bahsediyonuz siz?
Karadeniz: Mail atan şahıs dediğin kişiden. Kim olduğunu bir bilsem!
Haccecan: Mail atan benim. Benden mi bahsediyoruz?
Karadeniz: Sana kim mail atıyor?
Haccecan: Bana şu an konuştuğum atıyor veya bana karşı oyun oynanıyor şu durumda ! (Karadeniz'in yerine başka birisinin benimle konuşup, dalga geçildiğimi düşünüp başımdan aşağıya kaynar sular döküldüğü an)
Karadeniz: Kesin oyun oynuyor birileri. Canı sıkılmış olmalı.
Haccecan: Oyuncak olmadığımı göstermem için bir daha ne mail, ne msn... konuşmamam gerek.
Karadeniz: Evet. Oyuncak değil, oynanacak olmalı.
Haccecan: Oyun oynanmama müsade ettiği içinde Karadeniz'i de silmem gerek.
Karadeniz: Sil onu gitsin. Sen beni yaz. Bu bizim Karadeniz ise ondan ne köy olur ne kasaba. Ona kalsa evreni o kurtaracak.
Haccecan: Sen kimsin be adam? Karadeniz'le baş edemiyom, birde sen mi çıktım başıma?
Karadeniz: Biz müttefikiz yaaaaa. Sen kimsin ne demek? Bak alındım şimdi. İkizler burcunun diğer ikizi. Oyuncu, dalgacı, neşeli, boşverici.
Haccecan: Benim alınmam gerek. Ben kırk tane Karadeniz'e cevap veriyorum. Ama benden bir tane var.
Karadeniz: Haydi birlikte alınalım. Faturayıda Karadeniz'e çıkaralım.
Haccecan: Kırk kişilik iş yapıyorum, bir de bana alınıyorlar. Vay anasını be!!!
Karadeniz: Kim onlar?
Haccecan: Namı diğer kırk kişilik Karadeniz.
Karadeniz: Evde misin?
Haccecan: Yok. Gökyüzünde uçmayı öğreniyorum yine...
Karadeniz: Nasıl bi şey biraz anlatsana. Güzel ise bende deneyeyim.
Haccecan: Böyle olduğunu Karadeniz söyledi. Bende henüz bilmiyorum.
Karadeniz:?
Haccecan: ?
Karadeniz: Yarım anlat. Bildiğin kadarı olsun. Ya da bir ip ucu olmaz mı?
Haccecan: Olmaz. Kırk kişiyle anlaşabilmek için kırk kişi olmam lazım.
Karadeniz: Ben çok zekiyimdir. Baktım olmuyor Karadeniz'e sorarım o bilir. O zaten herşeyi bilir. En çok bilmediği bir konu olursa bilir.
Haccecan:  Bilemez. Ancak bildiğini sanır.
Karadeniz: Bende öyle diyorum ama her seferinde ikna ediyor. Aslında benim bilgisizliğimden faydalanıyor gibi geliyor. Faydacı Karadeniz ne olacak!
Haccecan: Kibiri dolanmış boynuna. Kendini boğuyor haberi yok...!
Karadeniz: Gıcık yaaa... Aynen öyle... Söyleyeceğim bunu ona. Kesin alaycı alaycı güler.
Haccecan: Söyle, istersen yüzüne haykır. Duymaz.
Karadeniz: İşine gelmeyince sağır kesilir sanki. Sen orada yokmuşsun gibi bir tavır bir eda. Varlığından şüpheye düşürür adamı. Ama ben yemem.
Haccecan: Duydu gibi yapar başından savmak için. İşin büyük kabahati zaten sizde.
Karadeniz: Neee? Benim ne suçum var savcı hanım?  Tüm suçlu Karadeniz. Bana müsade etse, ohhh hergün gırgır şamata.
Haccecan: Suçunu gizlemekde ayrı bir suç...
Karadeniz: Suçu bilseydik?! Bakacaktık ama suçlama var iddea yok.
Haccecan: Karadeniz, senin kontrolünde, hala adam edemediysen suçlu ben miyim?
Karadeniz: O adam olmaz ki!  O kafayla mücadele etmek zor. En iyisi o meşgül iken kontrolü ele almak. En güzel bu. Ben çözdüm bu işi vallaaa.
Haccecan: Çözecekte sensin, çözmeyecekte...
Karadeniz: Çözdüm dedim ya!
Haccecan: Size zaman veriyorum. Bir daha karşıma böyle ayrı gelmeyin. Bir olun gelin.
Karadeniz: Olmazzz. O beni konuşturmaz. Çok ciddi. Kasıntı bir tip.
Haccecan: Olur. Zoru başaracaksınız. Onuda tanıyom. Kasıntı masıntı ama biraz gıdıkla gülmeye başlar.
Karadeniz: Nasıl bir arada oluruz?
Haccecan: Abartma...
Karadeniz: Ben zorluğa gelemem. Zorluklar Karadeniz'in işi. Ona söyle.
Haccecan: Sana dedim işte.  Ayrı konuşturmayın beni.
Karadeniz: Peki senin şu eğlenceli sevimli çocuk tarafın ne oldu ooo? Yoksa !!...
Haccecan: Benimkisi çocuk ruhluları görünce ortaya çıkar. İyi kalpleri görünce, samimi insanları görünce duramaz yerinde.
Karadeniz: Ben çağırsam gelmez mi? Ben kötümüyüm yani? Samimi değil miyim? Niye yerinde duruyor? Aşk olsun!
Haccecan: Onu çağırmakla çıkartamazsınız. Espri yap, çocuk ol, gül... O çıkar.
Karadeniz: Ben zaten öyleyim. Her zaman gülümserim ama sen bunu görmüyorsun. Şu Karadeniz'in  kasıntı resmi var msn de. Ondandır. Benim resmimi hiç çektirmez.
Haccecan: Karizması gider ondandır.
Karadeniz: Evet oda öyle diyor. Salak gibi ne sırıtıyorsun diyor?
Haccecan: Bende derim onu kendime. Desin dursun.
Karadeniz: Hoşgeldin.
Haccecan: Gülmeyi hak edenleri güldürmek gerek...
Karadeniz: Demi ama? Gülünce insan salak mı olurmuş değilmi Haccecan?  Sana Hacce desem kızmasın demi?
Haccecan: Farketmez. Her yol bana çıkar.
Karadeniz: Biraz önce bi abla vardı.
Haccecan: Ne ablası?
Karadeniz: Ama ben.  Neyse... Tamam demek hala ortalarda yok.
Haccecan: Abla?
Karadeniz: Zannetim ki çocuk Haccecan var. Geldi. Onunla konuşuyorum..!
Haccecan: Haccecan bir tanedir, Karadeniz'le Kara gibi değil... Haccecan, Hacce... hepsi bir...
Karadeniz: Kendi kendine niye sırıtıyorsun diye niye diyorsun? Madem bir tane. Kime diyorsun? Karadeniz bana diyor.
Haccecan: Haccecan sudur, karşısındaki kaba göre şekil alır. Öyle bir şey demedim ki ben!
Karadeniz: Ne dedin?
Haccecan: Karizması çizilir diye gülmüyordur dedim.. Ağır adam öyle görünmek isteyebilir.
Karadeniz: Hayır. Bende zaman zaman kendime onu derim dedin. Dedin dedin ben duydum. Yok okudum.
Haccecan: Haaaa!  Onu dedim.
Karadeniz: Yukarda. Tamam.
Haccecan: Kendime derim. Gülünmeyecek yerlerde gülme isteği oluşur bende.
Karadeniz: Peki bu ne demek oluyor? Kendin değil ki o! O başka biri. Ayyy sen Karadeniz'den de fenasın
O en azından benim varlığımı kabul ediyor. Sen zavallıyı hepten yok sayıyorsun!
Haccecan: Yok o Kara yüzünden. Onu taklit etmeye başladım. Baş edebilmek için o.
Karadeniz: Hep bu Karadeniz yüzünden. Ne dir bu adamdan çektiğim yaa. 5 yaşındayken tanıştım ben Kara ile.  Nasıl oldu anlatayım mı?
Haccecan: Evet.
Karadeniz: Birgün karanlık bir yerden gidiyordum. Tabii benin hayal dünyam geniş. Karanlıkla cinler, periler, canavarlar yaşar benim için. Her an birisi üzerime atlayacakmış gibi gelir. O zamana kadar hep kontrol bende tabii. Hep ben varım. Kara yok! Mutlu mesuttum. Karanlıktan o kadar korktum ki! Bir an durdum.  Kimsecikler  de yok bir an "anneee!" diye ağlayasım geldi.
Haccecan: Eee
Karadeniz: Sonra Karadeniz geldi. Soğuk kanlı ve tereddütsüz. Sanki sırtımda bir dağ belirdi gibi geldi. "Devam et korkma yanlız değilsin, ben seni korurum. Cin, peri bunlar masal. Yürü. " dedi. Ben her adımda onun gölgesinde gittim. Ben seviyorum galiba bu adamı. Soğuk, sert, katı, mantıkçı ama iyi ki var.
Haccecan: İkiniz birsiniz zaten. Ayrılmayın.
Karadeniz: Sonra tüm zor işleri hep ona havale ettim. Sonra hayat zorlaştı. Direksiyonda hep o. Ben kenarda kalmayı yeğledim hep. Ama zaman zaman yoruluyor. Ben geçiyorum direksiyona. O da biraz kesitirip dinleniyor. Bence herkesin için küçük bir çocuk var.
Haccecan: Kontrol sizde. Siz iyi bir ekipsiniz. Anlaşılmanız zor oluyor, çok yorucu oluyorsunuz bazen ama.
Karadeniz: Anlamaya çalışmayın bence, sürekli yanılırsınız. Siz kötü bir ekip misiniz?
Haccecan: Bencede sizi anlamaya çalışmak saçma. Benim çocuğumun kalbi çok kırık. Tamir etmekle uğraşıyorum hala.
Karadeniz: Niye ne yaptılar ona ? Onu koruyamadın mı? Karadeniz bu işi çok iyi yapar. Ona söyle. O doğuştan koruyucu. Benceee öyleeee.
Haccecan: Hangi işi iyi yapar, neyi söyleyeyim? Anlamaya çalışmakla ilgili konuyu mu?
Karadeniz: Yok onu demedim. Kalbi kırık küçük kız varyaaaa. Hani konuşmayan, küsmüş zavallı, incitmişler yaaa. İşte onu söylee.
Haccecan: Başkalarına sığınmak daha da kırıyor. Hep ben vardım. Yarım, kırık. Anlayamadığım Karadeniz'e nasıl derim? Tamir etmeye ben çalışmalıyım yine. Onu da yapamıyorum.
Karadeniz: Sana da mı küstü? Konuşmuyor mu? Kimseyle mi konuşmuyor?
Haccecan: Yok konuşur ama kırık olduğu her halinden belli.
Karadeniz; Karadeniz yapar. Her eve bir Karadeniz lazım.
Haccecan: Karadeniz katı. Bir varsa, bir yok...
Karadeniz: Karadeniz mi? O her zaman var. Gitmez uzaktan seyreder. Varlığın duyumsarsın ama göremezsin
fakat buradadır. Bilirsin birşey olursa gelecektir. Ondan aldığım cesaretle ne zorluklar aştım. Ben yaptım ama
o olmasa denemezdim bile.
Haccecan: Allah da öyle... Yana yana hissediyorum ama hiç göremedim, duyamadım. Ama çepeçevre sarmış beni. Ne fark var araların da?
Karadeniz: Karadeniz de öyle. Farklı bilmiyorum ama Karadeniz gerçek. Akıl verir yol gösterir. Cesaret verir. Kaynağı nereden geliyor bilmiyorum ama korkmaz o. Kimseden ve hiçbir şeyden korkmaz. Önceden ölümden çok korkardım mezardan da. Hatta mezarlıkta ödüm patlardı.
Haccecan: Haccecan'da korkmaz, akıl almayı sevmez, çekeceği acıyı düşünmez. Ölümden de korkmuyor.
Karadeniz: Hangi Haccecan bu. Siz Haccecan mı yoksa kırık kalpli  mi? Çocuk Haccecan varsa, büyük Haccecan var demek ki.
Haccecan: Kırık olan çocuk Haccecan.
Karadeniz: Hım. Pervasız bir çocuk. Bence siz kendinizi çocuk zannediyorsunuz. Karadeniz hep büyük bir adamdır. Hiç çocuk olmaz çünkü. Ben varım onun için. Ama siz bence o kırık kalpli kız çekip gidince yalnızlıktan onun boşluğunu dolduruyorsunuz ve onu kendiniz sanmaya başlamışsınız.
Haccecan: Üzülmek istediğimde kanattığım yaramdır o çocuk. Suçladığım, hırpaladığım.
Karadeniz: Uffff. Yazık.
Haccecan: Niye? Kadınların unutmayan bir beyni var çünkü. Asla unutmaz.
Karadeniz: Nasıl küçük bir çocuğa bunu yaparsınız? Siz nasıl bir ablasınız?
Haccecan: Affedebilseydim o çocuk özgür olacak. Affedemiyorum da. Suçlanmaya alışık o.
Karadeniz: Zavallıyı neye çevirdiniz öyle? Küçük kırılgan bir yüreğe bunları nasıl yaparsınız?
Haccecan: Bunu yapıyorum diye suçlarsanız çocuk Haccecan"ın canını daha yakarsınız.
Karadeniz: Hayıııııır. Siz kendi sorunlarınızı o küçücük yüreğe yükleyerek daha çok canını yakıyorsunuz. Ben daha fazlasını yapamam. Hatta beni tanıştırmadınız bile.
Haccecan: Ben Karadeniz'i ne kadar tanıyorsam, sizde Haccecan'ı o kadar tanıyorsunuz. Bilmediklerim için sizi suçlamıyorum. Sizde öyle yapın bence. Aslında  Haccecan'ın Karadeniz'i tanıdığından çok daha fazla Karadeniz Haccecan'ı  tanıyor. Bu analizleri yapabilmesinin nedeni de Haccecan'ın kendini tanıtması.
Karadeniz: Ama Karadeniz benim sizinle konuşmama izin veriyoooor. Bu size güvendiği anlamına gelir.
Haccecan: Karadeniz kendini tanıtmıyor, tanımaya ve anlamaya çalışmasınında saçma olduğunu söylüyor. Güven konusunu çoktan geçmiş olmamız lazım. Güven şu an konumuz değil çünkü güven olmasa bu diyaloglar asla yaşanmazdı. Sohbet "Nasılsın, iyimisin?"den öteye gitmezdi.
Karadeniz: Karadeniz'i tanıyamasınız ki. Onu sadece hissedersiniz.
Haccecan: Siz de çocuk Haccecan'ı tanıyamazsınız.
Karadeniz: Bence siz yine de güvenmiyorsunuz.
Haccecan: Güven değil konumuz. Eşitlikçi yanım susturuyor beni. Bir adım attıysam Karadeniz'de atmalı, ben anlattıysam Karadeniz'de anlatmalı. Karadeniz on tane ise, Haccecanda on tane olabilmeli...
Karadeniz: Aslında konumuz tamda güven zira dünyaya ve insanlara duyduğunuz güvensizlikten o küçük kıza gün yüzü göstermiyorsunuz ve zavallı kırık yürek hiç tamir olmadığı için sizde tam olamıyorsunuz. Yaaa...
Haccecan: Zamanı var herşeyin...
Karadeniz: Zaman, olmayan şeydir... Kesinlikte aldatıcıdır, yanıltır insanı. Ona güvenme sakın. Küçük kızı arasıra dışarı çıkar. İnsanlarla tanışsın. Hayatla tanışsın.
Haccecan: Sorunum insanlara ve dünyaya olan güvensizlikten kaynaklanıyor ama zamana güvenmeyeyim öyle mi?! Yeterince kırık. Onu ben koruyorum zaten. İnsanlar zaten kötü. İyi olsa çoktan çıkardı.
Karadeniz: Onu bir yere hapis ederek mi koruyorsun? Ona cesaret ver. Onun için hayatla tanışmak önemli.
Haccecan: İyiyi, güzeli bulduğumda çıkartırım...
Karadeniz: Bırak iyi ve kötüye o karar versin. Sen bir adım yanında dur. Korktuğu zaman elini tutmasına izin ver. Bırak işlerini kendi yapsın. Sen sadece izle kontrol et. Ama yanlış yapınca kızma, bağırma! Sadece tatlı tatlı ikaz et. Yorulunca zaten kendisi köşesine çekilecektir. Yaaa..
Haccecan: Onun çıkıp çıkması benimle alakalı değil. Kendisini hapsetti oraya. Ben canavar değilim. Yine akıl dinliyorum! İnsanlar o kadar kötü ki... Herşeyle tek başıma mücadele etmekten yoruldum. Çocuk Haccecan"ın orada kırık durmasıyla uğraşamayacak kadar yorgunum. (Burada gözlerim sulanıyor)
Karadeniz: Ama kötü insanlar ona birşey yapamazlar. Artık siz varsınız.
Haccecan: Yapamıyorlar zaten. Kendisi isterse çıkar. Çıkmak istediği zamanı kendisi belirler. Ben karışmıyorum
Karadeniz: Bence onu cesaretlendirin. Siz de ona birşey olacak diye korkuyorsunuz bence ve sizin korkunuz onun cesaretini kırıyor. Onun önünde engel oluyor.
Haccecan: Ben birşeyden korkmuyorum. Kolaysa siz çıkartın.
Karadeniz: Çocuk Haccecan'ın daha çok kırılmasından bahsediyorum, siz korkuyorsunuz demedim ki!!
Haccecan: "Siz de ona birşey olacak diye korkuyorsunuz bence" sözünüze cevaben  "ben bir şeyden korkmuyorum" yazdım.
Karadeniz: Ben mi? Kime? Karadeniz'e mi? Karadeniz beni koruyorsa ben de onu korurum. Dedim ya bazen çok yoruluyor. O zaman ben çıkarım ortaya ve onu dinlendiririm dedim.
Haccecan: İki kişi olmaktan siz rahatsız değilsiniz. Çocuk Haccecan şu an kırık kalbini tamirle uğraşıyor. Çıkmak istediği zaman kendisi çıkacak. Çıkacağı zamanı o bilir. Konu benim dışımda.
Karadeniz: Kaçıyorsunuz ve kaçamak cevap veriyorsunuz. Kara benim adıma konuşmaz. Benle ilgili konulara beeeen kendim cevap veririm.
Haccecan: Eee ben ne zaman bileceğim kiminle konuştuğumu?
Karadeniz: Sıkıcı, kasıntı, sürekli akıl veren biri varsa o Kara'dır. Ha bir de gülmez. Ciddidir. Bakışları ile evreni kontrol ediyor gibi bakar. İçinizin okuduğunu hissedersiniz. Bu Kara. Hiç birşeye ciddi cevap vermeyen eğlenceli, şakacı, haydi şunu yapalımcı ise benim Karadeniz. Nasıl yeterince belirgin mi?
Haccecan: Baya belirgin oldu.
Karadeniz: Siyah ve beyaz kadar.
Haccecan: Yok. İkisi bir bütünün parçaları.
Karadeniz: Bütün kim? Karadeniz' mi ben mi? Şimdi siz çağırsanız kesin işi vardır. Yazılacak işleri, yapılacak hesapları... Offf.. Kara'nın işi zor.
Haccecan: Yapsın bakalım. Hiç bitiremeyecek işlerini. Bitmeyecek bu işler.
Karadeniz: Bitmeyecek. Dünyayı değil ama birgün dünyadan kendini kurtaracak. O zaman herşey tamam olacak.
Haccecan: Hangi günü kast ediyorsunuz?
Karadeniz: Bilmiyorum. Bu biraz haksızlık gibi geldi şimdi.
Haccecan: Niye?
Karadeniz: O olmazsa ben olmazdım ben olmasam o olurdu ama. Tatsız olurdu ama olurdu. Anlayışlı sevecen ve katı bir adam olurdu. Hulusi Kentmen gibi.
Haccecan: Bir de bıyık bırakırdı. Bıyıklı düşünemedim birden. Pala bıyık.
Karadeniz: Off.. Demi? Bıyık bırakır o hiç çekinmez. Dedim ya ruhlarla konuşur o. Şeklin ötesine bakar,  ağaçların bile bir ruhu olduğuna inanıyor, biliyor musun? Hatta bazen arka bahçe de onlar bağlama çalıyor.
Haccecan: Çocukluğum bir taşla konuşarak geçti. Niye inanmayayım. Hem bunu biliyorum.
Karadeniz: Onlara selam verir, su verir. Tek tek dokunur. Yalınayak aralarında gezer. Görsen sanki ilkel çağlar kalma bir adam. Eski bir mistik gibi yaşar bazen.
Haccecan: Sizinle çok nadir konuştuk , hep diğer Karadeniz'le konuştum ben... Rekabetçi, ben biliyorum diyen, ukala olan Karadenizle. Ama ikinizde bir bütünsünüz. Ayrılmayın siz yinede. Allah ayırmasın sizi.
Karadeniz: Biz birlikteyiz hep. Bazen ona diyorum bırak bu işleri gidelim Karadeniz. Sadece sen ve ben... Ne için uğraşıyorsun? Gülümsüyor. Bir gün diyor o da olacak.
Haccecan: Bırakmaz...
Karadeniz: Bırakmaz. Ben yüreğimle konuşuyorum o ise aklıyla. Birgün her ikimiz içinde uygun zaman gelir belki... Ne dersin? Gelir mi? Onu bilmiyorum.
Haccecan: Yüreğiniz her gün uçar bir yerlere ama akıl bırakmaz. İkiniz karar verip gidecekseniz.
Karadeniz: Yok ben kararımı verdim sadece Karadeniz karar verecek. Sen ufaklığı kilitlemişsin.
Haccecan: Yok ufaklık kendisini kilitledi. Çıkar bir gün elbet. Ne karar verdiniz?
Karadeniz: Gidelim dedim sahilde bir yere. Yepyeni bir yaşama başlayalım. Kafamıza göre yaşayalım.  Rütbeleri, ünvanları, ideolojileri, tüm salak şeyleri unutalım dedim. Bunlar bizi sınıflıyor dedim. Karadeniz biliyorum dedi. Bunları sana ben öğrettim dedi. Tereciye tere satıyorsun dedi. Orada yapacaklarını burada da yaparsın kendini aldatma dedi dedi dedii... Ben sustum haklıydı... Dünyadan kaçılmazdı.
Haccecan: Kaçılmıyor 
Karadeniz: Kara haklı yine. Offf. Bu adam hep böyle zor şeylere aday olmuyor mu? Canımı sıkıyor. Denemeden bilemezsin ama değil mi?
Haccecan: Neyle mutlu oluyorsanız onu yapın. Zoru yaparak oluyorsanız zoru yapın mutlu olun. 
Karadeniz: Benim zorla işim olmaz ki. Bu Kara'nın işi.
Haccecan: Onun mutlu olduklarıyla sende olacaksın . Zoru Kara yapar sen mutlu olursun..
Karadeniz: O mutluluk peşinde değil ki.
Haccecan: Neyin peşin de ya?
Karadeniz: Neyin peşinde olduğunu bence ona soralım. Zira yine bir sürü şey diyecektir. İkna edecektir.  Yapar kesin. Yapar.
Haccecan: Sizde biliyorsunuz neyin peşinde olduğunu?
Karadeniz: Kendimin neyin peşinde olduğunu biliyorum. Dalga. Dalga önemli. Hayat bir büyük dalga gibidir. Eğer sörf biliyorsan  bir dalga yakalarsın ve sahile rahatça onun sırtında gelirsin. Eğlencelidir. Dalga yoksa yani hayatta sürekli kulaçlarsın. Yüz babam yüz. Yorulur durursun. Ama Kara öyle değil, bunlar komik benzetmeler diyor. Hayat gözünü açtığında karşında bulduğundur diyor. Ve sen o an hiç birşeye hazır değilsindir diyor. Dolayısıyla dalga malga hayal diyor. Mantık adamı.
Haccecan: Doğru diyor..
Karadeniz: Dedim Kara bu işte.
Haccecan: Şöyle yapın. Gözünü açtığında dalgayı önüne getir, sörf yaparak sahile gelin sizde. Hayat bu olsun
Karadeniz: Dalgayı hayal et diyorsun.
Haccecan: Yani... Hayatda bir hayal bu hayal de bitecek.
Karadeniz: Ben zaten onu hayal ediyorum ama gerçek olmuyor. Herşey bitecek ki yeni bir şey başlasın
Haccecan: Bitmesin dediklerimizde bitecek demi?
Karadeniz: Evet. Bitmedi mi?
Haccecan: Hayal kurmakda saçma o zaman. Bitti.  Herşey bitiyor.
Karadeniz: Elimizde olan tek şey bitecek diye bardaktaki suyu içmemezlik edemeyiz ya!
Haccecan: Bilmiyom...
Karadeniz: Bende. Kara'ya soralım dermişim. Kesin diyecek bir şey bulur. Çok bilmiş,  ukala! Tabi arkasında ben varım.
Haccecan: Kara'nın sırtı yere gelmez. Mutsuzluklarına bile bir mantık bulmuş.
Karadeniz: Gelirse ezildiğimin resmidir.
Haccecan: Ezilmek kötü bir şey mi ki? Düştüysek kalkarız.
Karadeniz: Bilmiyorum ama, ezilsen portakal gibi olmalı yani için de dışında aynı olmalı ki ezilince kötü olmasın
Haccecan: Aha.. Karadeniz'in bilmişliği geçti sana da. Yoksa Kara' mı geldi?
Karadeniz: Bu zaten Karadeniz'den alıntı. İşime gelenleri aşırıyorum.
Haccecan: Karadeniz duymasın.
Karadeniz: Nasıl iyi değil mi? Gerçi babasının papuçlarını giymiş gibi oluyorum ama olsun. Aynanın karşısına geçip ben Karadeniz'im diyorum. Asıl  Karadeniz benim. Bu elbiselerin bu kocaman papuçun sahibi Karadeniz değil benim diyorum. Ama bir adım atmaya göreyim çakılıyorum. Karadeniz gelip kaldırıyor. Sen hep olduğun gibi kal diyor. Bana beni dinle ama bana özenme diyor. Özgün ol diyor. Kimseyi taklit etme diyor.
Haccecan: Bir bedende iki ruh. Bu beden kimin?
Karadeniz: Karadeniz'e daha çok oturuyor. Yani elbiseler. Bu demek değil ki onun elbiseleri bana da gelmiyor. Benim için olmadıkları da belli. Yani ortada galiba
Haccecan: Desenize gerçeği hiç bilemeyeceğim.
Karadeniz: Karadeniz zaten mülkiyete karşı. Gerçek ne dir ki? gerçek? Niye bu kadar çok istiyorsun gerçeği?
Haccecan: Sizi bir şeyle itham ettiğimde suçlu hiç olmayacak. 
Karadeniz: Gerip çekerek biryere varılmaz ki..
Haccecan: Seni suçlasam sen dalgacısın, Karadeniz'i suçlasam mantık adamı. Her şeyin bir sebebi var diyecek, susturacak beni.
Karadeniz: Susmayın. Konuşun o konuşan insanı sever.
Haccecan: Konuşmak için haklı olduğumu düşünmem gerek. Her şeyin doğrusunu bilen adamla ne konuşulur ki?
Karadeniz: Herşey konuşulur. Madem herşeyi bildiğini sanıyor. Öyle olmadığını gösteririz ona ben yapamam gerçi. Hep haklı çıkmasından tırsıyorum artık.
Haccecan: Öyle olmadığını anladığında hayal kırıklığına uğrar. 
Karadeniz: Uğrasın. O hayal kurmaz. Plan yapar.
Haccecan: Veya her zaman onun haklı olacağını bilmek beni sindirir. Rekabet edemem onunla.
Karadeniz: Benim gibi yap

Likya yolundan önce Karadeniz'le aramda yaşanan bir diyalog.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı Bekliyorum