Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Bir mağdur tüketici hikayesi


Avea, oyun sitesi ve ben 10 Temmuzda mahkemede kozlarımızı paylaşmak üzere buluşuyoruz. Cuma günü tebligat geldi. Bu büyük buluşmaya tüm dostlar davetlidir.

Mahkeme günü belli oldu. Mahkemede ne olacağını bilmiyorum, ne söyleyeceğimi de... Mahkeme tarihinin kızkardeşimin düğün tarihi ile aynı güne denk gelip mahkemeye katılamayacağım için korkuyordum. Çok şükür temmuz ayına gün verilmiş.

2005 yılında buraya tayin olup geldiğimde şu anda oturduğum evi tutmuştum. Eşya namına pek bir şeyim yoktu. Eski ev arkadaşımda bir ev tutmuş, onunla aynı çamaşır makinasını almak istemiştik. Çamaşır makinalarımız aynı olursa bağlarımızın kopmayacağını düşündük galiba!! Şimdi nadir arar, konuşuruz birbirimizi. O aralar her gün arar konuşurduk. Gözden ırak olan, gönüldende ırak oluyor tabi... İkimizinde elinde bir katolog, telefonda hangi makinayı alsak diye konuşmuş ikimizde en iyisi diye gidip son model ve en pahalı çamaşır makinasını beğenmiştik. Burdaki Beko bayisinde istediğim makina olmadığı için, Samsundan siparişini vermek istemişler ancak Samsun'da da olmadığı için İstanbul'daki fabrikadan siparişini vermişler, on gün içerisinde yeni üretilecek olan makinanın geleceğini söylemişlerdi. Makina benim için fabrikada üretildi desem yeridir yani.

Neyse makinam gelmiş, servis elamanlarıda evime monte etmişlerdi. Aylar ayları kovadıkça, her ayın başında gidip makinanın taksitlerini yatırıyordum. Taksitler bitmeden benim son model, kaliteli makinama! bir haller oldu. Durulama sırasında suyu tahlil edemediğinden, dışarı veriyor, her taraf su altında kalıyordu. İlk defa dışarı su verdiğinde çok önemsemedim ama bir, iki, üç.... derken arızanın ardı arkası gelmemeye başladığında servise haber verdim. Servis elemanları evime gelip makinanın altına üstüne baktılar, sorunun ne olduğunu onlarda anlamadılar. O gün öyle çıkıp gitmişlerdi. Tekrar suyu dışarı verdiğinde, tekrar geldiler, makinanın üst kısmında hafızasıyla ilgili alanı çıkartmışlar, yerine başka bir hafıza takmışlardı. (Sonradan öğrendiğimde makinayı aldıktan sonra ilk bir kaç ay içinde arıza olursa, parça değiştirmelerine izin vermeden makinanın değiştirilmesini talep edebiliyorsunuz) Ondan sonra yine makina tekrar tekrar suyu dışarı vermişti. Her defasında servis tekrar tekrar gelmişti. Makinayı götürüp, kendi yerimizde bakalım dediklerinde ise buna izin vermemiştim. Bununla ilgili hikayeler dinlemiştim çünkü. "Makinanın asıl parçalarını alıp, yerine başka parçalar takıyorlar, sakın ha makinanı servisin götürmesine izin verme" diye nasihatlar dinlemiştim. Servis elamanları her gelmelerinde beni cep telefonumdan arıyorlar, ben müsaitsem beni işten alıyorlar, beraber eve geliyor, onlar makinayla uğraşıyorken ben ise onları bekliyordum. Bir keresinde makinanın çamaşırı yıkaması süresince servis çalışanı makinanın çalışmasını izlemiş, o zamanda makinanın suyu dışarı akıtmayacağı tuttuğundan sorunun ne olduğunu yine anlayamamıştı. Artık bu git geller o hale geldiki, komşularım bile "bugün yine servisçilerle geldin, gördük seni" demeye başlamışlardı. Bu gitgeller benimde canımı fena halde sıkmaya başlamıştı. En sonunda makinanın düzelmeyeceğini gördüğümde başka bir makina ile değiştirilmesini talep ettiğimde, olmaz ayağına yattılar. Nasıl olmaz mış? (Süper Haccecan yavaş yavaş ortaya çıkartıyorlardı)

Bende tutup internetten İstanbuldaki ana merkezlerinin numarasını öğrenip canıma tak dedirten bu durumu şikayet edip, makinanın değiştirilmesini isteyecektim ve bunu sert bir şekilde söyleyecektim. Telefonla aradığımda karşıdaki beyefendinin sesi hayatımda duyduğum en güzel ses tonuydu. Ne televizyon, ne radyo nede çevremde böyle güzel bir sesle karşılaşmamıştım. Diksiyonu, Türkçe'yi güzel kullanması, kibarlığı, saygısı harikaydı.. Söylemek istediklerimi hiçte sert söyleyememişdim bu yüzden. Demek ki düzgün iletişim her şeyin başıymış...

O telefon konuşmasından sonra bölge temsilciliğinden bir mühendis bey beni aradı. Yine beni işten alıp, eve beraber geldik. Elinde kendine has cihazlarıyla makinanın sağına soluna bakıyor, sorun ne anlamaya çalışıyordu. Kocaman bir çantası vardı. Sanırkın ki evime Caymıs Bond geldi. "Makinanın ön sol ayağı 2 mm aşağıda olduğunu, makinanın içine su veren çeşmenin su ayarının fazla olduğunu, binanın topraklamasının olmadığını, elektrik tesisatının kötü olduğunu" söyledi. Sonra benden makinanın içine detarjan koymamı istedi. Kestiğim bir pet şişeyle detarjan kutusundan makinaya detarjan koyduğumda "detarjanı çok koyduğumu, buranın havasından dolayı detarjanın nemlenmemesi için ağzını sıkı kapatmam gerektiğini, buranın suyununda kireçli ve sert olduğunu söyledi." O kadar çok kusur saydı ki, makinayı masum, beni suçlu ilan etmişti. Bende konuşmaya başladım artık... "Bu makinayı sizin servis elamanlarınız evime monte ettiği günden beri yerinden kımıldatmadım, sizin elemanlarınız çeşmeyi nasıl ayarladıysa öylece duruyor, makinanın ayağının 2 mm aşağıda durmasının ve çeşmenin suyunun açık olmasının suçlusu ben değilim. Detarjanı koyduğum pet şişeden olma ölçek kutusu büyük görünebilir ama detarjanı abartarak koymuyorum, detarjan poşetinin ağzınıda kapatıyorum sonra iki tane poşetin içine koyup ağızlarını sıkıca bağlıyorum, sizinde gördüğünüz gibi detarjan nemli değil. Tüm karadenizin suyu kötü, suyun kireçli olmasından beni sorumlu tutamazsınız, ayrıca zaten kireç önleyici kullanıyorum. Karadenizdeki tüm makinalar nasıl yıkıyorsa bu makinanında öyle yıkaması gerek" dedim ama nafile. Adam nasihat verip gitti ve makinada su akıtmaya devam etti.

Sonra ne yapabilirim diye araştırmaya başladım. O sene 750 TL' ye kadar olan ürünlerle Ticari ve Sanayi Odası, 750 TL'nin üstünde olan ürünlerle Tüketici Mahkemesinin ilgilendiğini öğrendim. Kaymakamlıklarda da Tüketici Haklarıyla ilgili birimlerin kurulmuş olduğunu öğrendim fakat kağıt üstünde kurulmuştu. Kaymakamlıkların bu konularda hiç bir bilgisi yoktu. Bende ilden bilgi edindim. Yasalar tüketiciyi korumaya yönelikti ve eksik-hatalı, hizmete-ürüne müsade etmiyordu fakat yasaları uygulamada ise sınıfta kalmıştık. Benim makinam 750 TL'yi geçtiği için Beko'yu Tüketici Mahkemesi'ne bir dilekçe yazarak mahkemeye verdim. Ama öyle bir dilekçe yazdım ki, kanun karşısında suçlu olduklarını inkar edemezlerdi. İki ay sonrası için mahkeme günü verildi.

Beko firması aleyhlerine açılan davaları kendilerine sürülen bir leke olarak gördüğünden mahkeme öncesinde benimle uzlaşarak davayı düşürme yoluna gitmişti. Bunun için evime (makinanın ön sol ayanının 2 mm aşağıda olduğunu söyleyen) makina mühendisini göndermişti. Mühendis bey dilersem makinayı değiştirebileceklerini söylediğinde kabul etmedim, paramı geri istiyordum ben. Artık o firmaya güvenmiyordum. Makinayı değiştirmek için uğraştı ama kararımı vermiştim, o makina gidecek, paramıda alacaktım!.

Başka bir gün elinde bir yazıyla tekrar geldi mühendis bey. Kağıtta parayı aldığım, davadan vazgeçtiğim yazıyordu. Yazının altında benim imzalamam için ismim yazılmış, ismimin diğer tarafında ise sadece Beko yazıyordu. Parayı ise ertesi gün hesabıma yatıracaklarını söyledi. Bu kağıdı bana imzalattırıp mahkemeye sunup, davanın düşmesini sağlayacaklardı. İmzasız ve isimsiz olan bu evrağın bir geçerliliği olmadığını düşündüm. "Bu evrakta size ait neden bir imza yok" diye sorduğumda " onlarda imza atılmadığını Beko firmasının isminin olmasının yeterli olduğunu" söyledi. Bende " bu evrağı imzalamak istemediğimi, imzasız wordda yazılmış, bu yazıyı herkesin yazabileceğini" söyledim. Mühendis bey ise " Koskoca Beko firmasına nasıl güvenmezsiniz?, firmanın isminin bile yettiğini" söyledi ama nafile. " Koskoca Beko firmasına güvenseydim, mahkemelik olurmuydum?" dedim ve imza atmadım. Mühendis nasıl kızdı, yüzü kıpkırmızı oldu, ya sabır dileyerek çıkıp gitti evimden.

Ertesi gün ise mühendis bey cep telefonumdan aradı, parayı getirdiğini söylemişti. Mühendis, iki servis elamanı ve başka bir ilden ziyaretime gelen arkadaşım aynı anda eve gelmişlerdi. Mühendis parayı sayıp elime verdi, bende parayı saydım ve imzalamam için dünkü getirdiği evrağı tekrar bana uzattı bende imzaladım. Bu arada arkadaşım neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sonra mühendis servis elemanlarıyla birlikte makinayı alıp gittiler. Giderlerken bozuldum ama. Mühendis ne bir veda sözcüğü, ne başka bir şey hiç bir şey söylemedi. Bir hışımla çıkıp gitti evimden. Ama servis elamanları iyi akşamlar demişti. Arkadaşım ise olayı öğrendikten sonra kahkahalara boğulmuştu.

Bu olayı kendime moral olsun diye yazdım. Avea'da mahkeme öncesinde imajları sarsılmasın diye gelip benimle uzlaşma yoluna giderse uzlaşmayıp, mahkemeye gideceğim. Paramı vermekle kurtulamazlar. Hakkını arayamayanlar içinde düştüm bu yola. Bu sistemin düzeltilmesi gerek. Benim gibi mağdur olan kaç kişi var Allah bilir. İnsanların emek vererek kazandıkları paraları bu kadar kolay almak doğru değil... Kolaysada ben zorlaştıracağım. Öyleyse böyle... Hodri meydan...

6 yorum:

  1. hahah ya ciddi sabırlıymışsınız.

    YanıtlaSil
  2. laz inadı bulaştu uşağumm sanada karadenuzlardaaaaaa.süper dost haccecan.hakkımı ararken yanımda olmalısın.?

    YanıtlaSil
  3. helal olsun sana. o mühendisin o belgeyi imzalamadığın anda ki yüz ifadesini görmek isterdim :)

    YanıtlaSil
  4. senin yaptığın en doğru olan hareket haticecim,ama maalesef,bize yerleştirilmiş bir önyargıyla amman boşver Allahından bulsun diyip,vede sadece söylenerek bırakıyoruz çoğu zaman arkasını,beko le ilgili sergilediğin davranışı tebrik ediyorum bikez daha,bu avea meselesindede,sonuş ne çıkarsa çıksın,hakkını aramış olmanın haklı gururu olacak inş.
    sevgiler canım,,

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı Bekliyorum