Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

11 Şubat 2009 Çarşamba

İki ses, bir beden...



Bugün apartmanın merdivenlerinden yukarı doğru çıkmaya çalışırken, telefonum çaldı. Numara yabancıydı ve sabit bir telefondan aranıyordum. Çok sakin, ince, naif bir sesin sahibiydi arayan beyefendi. Arayan; bakmayan kusurdu. Gerçi dün msnde:
-"Yarın sizi arayabilirmiyim?" diye sordu. Ben ise;
- "Arkadaşlarınızı aramadan önce arayabilirmiyim diye sorarmısınız?" deyip sorusuna soru ile cevap verdim. Bakmayan Kusur ise:
-"Yok siz beni tanımıyorsunuz, yanlış anlamanızı istemem" diye cevap vermişti. Bu bazen aşırıya kaçan nezaketi, saygısı sıkıcı oluyor ama benle iletişim kurmakta kolay değil buda bir gerçek. Emrivaki yapsaydı veya ısrar etseydi hiç konuşmak istemeyecektim.
Apartman merdivenlerinden çıktığımı, soluk soluğa kaldığımı söylediğimde; "evinize girin sonra arayım" deyip telefonu kapattı. Sonra tekrar aradığında ise yemek yediğimi öğrendiğinde "sonra arayayım" deyip yine telefonu kapattı. Evden çıkarken tekrar aradığında ise telefonuna yetişemedim, ben çağrı attım ve o beni aradı.
İnsanlar ben konuştuğumda "niye bağırıyorsun" diye sorarlar "ben bağırmıyorum konuşuyorum" dediğimde de "bak hala bağırıyorsun" derler. Benim sesim o kadar gür ve yüksek tondadır. Bakmayan kusurun sesi ise bir o kadar zıt. Onu anlayacağım diye canım çıkıyor. Ağzının içinden konuşuyor, yumuşak ve ince sesiyle. Onu anlayabilmek için kimsenin olmadığı, sessiz bir odaya gittim ve kapıyıda kapattım. Bütün dış etkenlere karşı kendimi kilitleyip, bütün dikkatimi bakmayan kusura verdim. Kaç dakika konuştuk bilmiyorum ama msnden daha iyi konuşabildiğimiz kesin. Yaptığım bir kaç espriye güldü bile... "Müsait olduğunda çaldır tekrar konuşuruz" dedi ama biraz kendi başıma kalmak istiyorum. "Ne düşünüyorum, ne istiyorum, hayallarim, beklentilerim neler" biraz düşünmem gerek...
Bir yanım diyor ki... Bu yola hiç girme. Bu yolun sonu iyi değil. Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak... Kendinle artık başbaşa kalamayacaksın, biz olmayı öğrenmen gerekecek. Artık her konuda kendini kısıtlaman ve kısıtlanmaya alışman gerek. Her konuştuğuna, her davranışına dikkat etmen gerek diyor bir yanım.
Öteki yanım ise diyor ki; Sen zaten hep kontrollüydün, her kararını kendin alıyordun, her şeyin üstesinden kendin geliyordun. Öfkeyide, acıyıda, sevincide tek başına yaşıyordun. Ama biliyorsun ki bunun sonu yok, sen kendi kendine yetebilecek kadar güçlü değilsin. En çok eksikliği hissettiğin "sevgiyi" kendine veremezsin ancak başkası verebilir. Dünyada olan biten herşeye üzülmek boş. Büyük dünyanın yükü senin omuzlarına ağır geliyor. Dünyayı kurtaracak süper haccecan değilsin sen. Kendine küçük bir dünya kur ve küçük dünyanın dertleriyle, sıkıntılarıyla, mutluluklarıyla, sevinçleriyle avun. Ancak küçük dünyan da mutlu olursun sen küçük kadın....
İki farklı ses ama tek ben... Hangi sesi dinleyip, hangi yola gideceğimi ise bilmiyorum... Şimdilik...

4 yorum:

  1. BUYRUN ÖDÜLÜNÜZ SAYFAMDA ....

    YanıtlaSil
  2. Konuyla çok ilgisiz olacak fakat söylemeden geçemeyeceğim: Fotoğraf harika.

    YanıtlaSil
  3. Aslında her ikiside mümkün ancak, yüreğinin sesini dinler ve onunda birlikte olmayı arzuladığı insanı bulursan...İnsanın sevdiği için yaptığı herşey bir kısıtlama yada sınırlama gibi gelmez..Tıpkı onunla geçirelen her anın bir tutsaklık olarak algılanmaması gibi...

    yani işte böyle..:)))

    YanıtlaSil
  4. Konuyla ilgili alakalı yazan Hüseyin Soykök'e cevaben...
    Yüreğimim sesini dinleyip, onun arzuladığı kişi nasıl bulacağım?

    bu cevap değil soru oldu ama, lazlık var bende galiba :D

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı Bekliyorum