(Yeryüzü nasıl insan tarafından doldurulan fiziksel çöplerle
doldurulduysa, fikir dünyamız da çöplerle dol(duruld)u… İnsanın fikir dünyası
çöple dolu olduğu için her yanımız ızdırap dolu. Ruhun acı çekiyorsa bil ki bir
sebebi vardı. Ama sürekli acı içinde yaşamak zorunda değilsin. Piştiğin
yeter!!! Zaman artık temizlik ve arınma zamanı… Çöplere şikayet ederek ne kadar
daha zaman harcayacaksın? Acılarından çıkış yolu bulamayan bütün canlara şifa
olmak ve bu yolda kanal olmak niyetiyle başlıyorum.)
Hayatının miladı ne
diye ? sorsanız (şurada da bahsettiğim) kitap derdim. Karadeniz’le Likya yolu yürüyüşünün ardından ondan ayrıldıktan sonra tesadüfen elime
aldığım ve Manavgat çayının kenarında 5-6 saat aralıksız okuduğum o kitap. Tarih 28 Ekim 2009. İlk okuduğumda
ki o sevinç, o mutluluk, o huzur hali aklıma gelir hala sevinirim. İyi ki … İyi
ki… İyi ki … ∞ kere iyi ki karşıma
çıktı. Karşıma çıkartana ve kitabı yazana selam olsun… Kitap tam olması gereken
yerde ve zamanda karşıma çıkmıştı… Hiç bir şeyi boşuna yaşamadım. Kendi özümü- ruhumu arınarak bulmamı sağlayan, içimde yanan
cehennemleri ben anlayıp, olgunlaştıkça yavaş yavaş söndürecek kitap. O zamanlar hiçbir şey ama hiçbir
şeyin farkında değildim. Soruları kafamda oluşturan, dar kalıplarımı
genişleten, dini sorgulamama neden olan Karadeniz’in hayatım da ki görevi tam
olarak buydu. Soru yoksa cevap da yoktu. Soru sormaya niyeti olmayan birinde soru sordurmaya başlatmak tam bilge insanların yapacağı bir işti. Soru sorma
ve araştırmaya başlamalarım, sorgulamalarım onun sayesinde oldu. İyi ki benim
karşıma çıktı. İyiki, iyi ki, iyi ki… ∞ kere iyi ki.... Yaşadığım acılara ahlanıp vahlamaktan başka bir şey yapmıyordum.
Kurban rolünü benimsemiştim. Geçmişte yaşadığım kötü deneyimleri bana tekrar
tekrar yaşatacak kişileri hayatıma sokuyordum. Karşımda ki iyi bir insan olsa
bile geçmişten gelen acılar beni bırakmıyordu. İyi bir insan mı, nasıl biri?… Güvensizdim.
Sorular çoktu ancak karşımdaki insanı değerlendirecek alt yapım da yoktu. Karadeniz’den
çok önce başlayan yıllara varan ruhsal acılarım çok derindi. Sürekli hüzünlü
müzik dinlerdim. Bu ruhsal acılara bedenim de tepki veriyordu artık. Geceleri
uyurken sabaha kadar uyku ile uyanıklık arasında bedenimde ki ani ürpermeleri
hissederdim. Karabasanlar çökerdi üzerime. Uyuyamazdım. Sabaha karşı uykuya
dalar uyandığımda o dinlenmiş, huzurlu halde olmazdı üzerimde. İç çatışmaları
içerisindeydim sürekli. Söylenen iyi şeyleri bile yanlış anlama, alınma hali… Hep
olumsuz düşünür, çevremde olup biten olumlu olayları fark etmezdim. Olumsuz
olanlara dikkat ederdim ve onları hayatıma alırdım. Huzurum yoktu. Mutlu
değildim. Dahası neden mutsuz olduğumu da bilmiyordum. Arıyordum ama ne? Para
kazandığım bir işim vardı. Geziyordum. Etrafım insan doluydu. Fotoğraf,
dağcılık… Kendimi hiçbir yere ait hissetmiyordum. Bir de Feryal var. Ah
Feryalim. Miniğim benim. Feryal, Haccecan’dan önce ki ben. O adla da kendimi
yazmıştım. Bu acıları yaşadığımı kendime itiraf etmek bile yıllarımı aldı. Acıları
itiraf etmem de tam olarak babamın ölümünden sonraydı. Ben alkolik bir babanın
kızıydım. Yediğim dayaklar, tutarsız bir babanın hor görülmüş aşağılanmış
kızıydım. Ama ona kötü diyemiyordum çünkü iyi tarafları da çoktu. Neyin ne olduğunu, kötü neden kötü, bu
olayları neden yaşadığımı anlamam yıllarımı alacaktı. 10 yıl uzaklıktan geçmişe
baktığımda her şeyi o kadar net görüyorum ki… Hiç bir şeyi boşuna yaşamadım. Anda olmak, anı yaşamak, huzur
bunlar önceden hayal edebileceğim şeyler değilken artık hayata tamamen bambaşka
bir açıdan bakabiliyorum. En önemlisi artık huzurluydum… Acıları, kederi, hüznü
tabi ki yaşıyorum ama bunlar ruhumda önceden sürekli olarak hissettiğim azaba
dönüşmüyor artık. O azap ki cehennemle bir… (Cehennemde yandığım anlara da
şükürler olsun. İyi ki yanmışım diyebiliyorum şu an…) Sorunun hep geçmişim
olduğunu sanırken aslında sorunun hiç kimse olmadığını sadece ve sadece “ben”
olduğunu artık biliyorum. Kaderimi yazmak benim ellerimde… Tıpkı herkesin
kaderine vakıf olma gücü kendi içinde olduğu gibi…
Bundan sonra yazacaklarım temelinde o kitap var. Bir kitaba nasıl böyle kolay teslim oldun diyen sen bil ki, o kitabı ilk okumamın üzerinden 12 yıl geçti… Sürekli okuyorum… Yıllar boyunca elimden de asla düşmeyecek… Bazı şeyleri idrak edip anlamam ve harekete geçmem için yaşamam gereken şeyleri yaşıyordum. Yaşıyorum ve yaşayacağım. Hayat konusunda sadece ve sadece öğrenciyim, herkes gibi… Yolun sonunun nereye çıkacağını bende bilmiyorum. Gelecekle ilgili önsezilerim var ama. Bu öngörüler kesinlikle ama kesinlikle olumsuz değil. Gelecek o kadar çok güzelliklere gebe ki. Bunu bütün ruhumla hissediyorum. Bunları zamanı geldiğince paylaşacağım. İnsanlığın çektiği acılar katlanarak artıyor… Bunları neden yaşıyor insanlık? İnsanlığı daha iyi noktaya getirecek elimden gelen her şeyi yapmak benim boynumun borcu… Bu acılar yaşanırken benim iç huzurumla birlikte bir köşe de rahat yaşamam mümkün değil. Bu dünya artık daha fazla acıyı kaldıracak durumda değil. 2 çocuğum var. Şu anki hayatları için her şeyi yapmaya çalışan ben gelecekleri için de boş durmamalıyım. 2 çocuk büyüttükten sonra hiç bir çocuğun bir farkının olmadığını, dünyayı daha yaşanılır kılmak için milyonlarca daha sebebin (çocuğun) olduğunu anlıyorum. Hissettiklerimin, öğrendiklerimin beni değiştirdiğine, ben değiştikçe de çevremin değiştiğini gözlemliyorum. Yeni doğan her ruh insanlığın en son en olgun sürümü… Artık acı ile negatif ortamda büyümemeli hiçbir çocuk. İnsanlık binlerce yıl zalim, cahil ve ham haliyle zaten savaşı, acıyı, gözyaşını deneyimledi. Korku çağını yaşadığımız yeter artık. Yeni açılacak sevgi çağında ki yerimizi almamız gerek.
Kötülük bu kadar yaygınken ve yayılma hızı birkaç saniye iken iyi enerjinin sayısı ve yayılma hızı o kadar az ki… Tüm iyiler iyi şeyler yazmalı, video çekmeli ve paylaşmalı. İyiliği çoğaltmalı. Hiçbir şey yapamıyorsa kötü olanları yaymaya aracı olmamalı, beğenmemeli onları. Onlar kötü beğenilir mi hiç!.. Filmin sonunda hep iyiler kazanır ve kazanmalı da . İyilerin artık ortaya çıkması ve gür sesle hakikati söyleme cesaretini kendinde bulma zamanı geldi de geçiyor.
Hakikatleri yazı ile dile
getirmeyi seçiyorum. Çünkü hakikat sessizce, yavaş ve derinden yayılıyor. Derinler de yaşayan iyi, benim çıktığım gibi artık sende çıkmalısın ortaya...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı Bekliyorum