Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

6 Ekim 2010 Çarşamba

Likya Yolu (20.10.2009)-2


20 Ekim gecesi Büyük Çakıl'a çadırlarımızı deniz kenarında ki sezlongların  hemen yanına kurmuştuk. Yorgunduk ancak uykumuz olmadığından uyumamış, daveti üzerine Karadeniz'in çadırına misafir gitmiştim. Çadırında yaktığı mum ışığı çadırın duvarlarında gölgelerimizin ortaya çıkmasını sağlamıştı, bir kaç metre ilerimizde ki deniz ise çadırlarımızın içini dalga sesleriyle doldurmuştu. Karadeniz hayatında aşık olduğu, hoşlandığı kızlardan bahsetmeye başlamıştı. Birçok kızdan hoşlanmış, sayısını hatırlayamadığı kadar çok kızı sevmişti ancak bütün sevdiği kızlardan iki tanesi öne çıkıyordu. "Orta okulda sevdiğim Oya, çalışkan, akıllı, azimli, hırslı, başarılı, kumral güzeli bir kızdı. Oya'ya olan duygularım karşılıksızdı, hatta karşılığı rekabet ve husûmetti. Kendisi çok hoştu hala öyle! Avukat olacağım dedi ve oldu. Şimdi iyi bir kurumda avukat olarak çalışıyor. Zeka ve güzelliğin bir arada olduğu nadir bir özelliğe sahipti.  Ona karşı duygularımı hiç ifade etmedim. Rakip olarak görüyordu beni. İtişip, çekişirdik. Yaz tatilinin sonunda onu sınıfta görmeyi bekliyordum ama göremedim. Taşınmışlardı. Onun olmadığı sınıf bomboş geldi. O her dönem takdir alırdı ben teşekkür. Kendime söz verdim o sene bende takdir aldım onun için. Oyalanmak için bağlamaya başladım, bağlama ondan hatıra kaldı. Onun aşkı bana çok şey verdi vesselam. Asıl acı veren bu yaşadığım platonik aşk değildi ikincisiydi. Canan ah Canan....Canan'la aramızda dört yaş vardı, uzaktan akrabamızdı, birlikte büyüdük. Aslında bütün aşklarımda ben onu aramışım, o ise hep benim yanımdaymış, bir omuz mesafesi kadar yakın. Ortaokul yıllarında uçurtma yapıp üzerine OYA diye yazıyorum. Canan ise harfleri kesip, uçurtmayı yapmamda yardımcı oluyor. İnanabiliyormusun? Ben başka bir kızın adını uçurtmama yazıyorum beni seven kız ise hiç sesini çıkartmadan bana yardım ediyor. Bir ara Canan fısıldar gibi "niçin uçurtmanın üzerine benim adımı yazmıyorsun? " diye sordu. Ben Oya'ya sırılsıklam aşıkken Canan'ın bana aşıkmış. Sonra düşündüm, Canan'ı ilk ne zaman görmüştüm? Ne vakit benim dikkatimi çekmişti? Köydeydim, 6 yaşlarındaydım, daha okula bile gitmiyordum. Bir gün evlerinin ayakkabılığının küçük penceresinden bana bakan kumral güzeli bir kız hatırladım. Merakla bana bakan bir kız. Canan... İlk kez bir kız bana öyle bakıyordu. Bende ona bakınca kaçtı eve girdi. O hep beni sevmiş. Daha küçükken bile. Ben onu unutmuşum. Çiğdem'i, Gülhan'ı, Pınar'ı, Oya'yı felan sevmişim.
Dolunaylı bir Haziran gecesiydi. Canan gelip beni istemeye geliyorlar ne diyorsun? diye sordu. Aramızda biraz soğukluk vardı. Ben de git evini kur, eşini bul. Bu kararı senin yerine ben veremem, bana niçin soruyorsun ki? dedim. Bunları kontrol edemediğim duyguların etkisiyle dişlerimin arasında zar zor söyledim.  Verdiğim cevapla o yaz gecesinde bir gömlekle kalmış gibi içi titredi sanki. Sonra çekip gitti. Canan'ın babası Canan'ı istemeye geldiklerinde benim babamdan isteyeceksiniz demiş. Canan'ı babamdan istediklerinde  babam "Canan'ı istiyorlar ne cevap vereyim?" diye bana sordu. "Adamlar gelmiş istemeye ver gitsin!!" dedim. Bu lafımdan sonra babamın bana orada ki bakışını asla unutamam.
Onu sevdiğimi kendime itiraf etmiştim, ona bir mektup bile yazdım ancak hiç vermedim.
Canan evlendi. Düğününde çok ağladığını söylediler. Eşi Canan'ı seviyor ancak Canan eşini sevmiyordu. Seni sevmeyen bir kadını ne kadar severseniz sevin onunla eş olursunuz ancak bir bütün olamazsınız. Canan'ın eşi zayıf bir kişilikti ve bu durum onun alkole başlamasına neden oldu. Canan bütün bu olanları hep sakladı, hiç bir sorun yokmuş gibi davrandı. Tüm ailenin yükünü sırtlanmaktan geri durmadı. Onun yaşadıklarına inanılmaz bir dirençle karşı geldiğini görünce aslında onun değil benim korunmaya ihtiyacım olduğunu fark ettim. O sadece sevilmek ve sevildiğini bilmek istiyordu. Onu acılardan uzak tutayım derken yangının orta yerinde bıraktım. Ondan sonra kimseyi sevmedim, sevemedim. Sevmeyi hak etmediğimi düşünüyorum. Kendime bir ceza verdim. Madem ki beni böyle seven birini yüz üstü bıraktım artık bir kadının sevgisini hak etmiyorum demekti. Ondan sonra hiç bir ilişkimi aşka dönüştürecek kadar ilertletmedim. Hep araya bir mesefa koydum. Canan acılar içinde iken ben bir başkası ile mutlu olmam adalet duyguma ters düşüyor.
Bu eşşekliği nasıl yaptığıma hala inanamıyorum. Sanırım Mustafa Kemal yaktı beni. Mustafa Kemal örnek aldığım karakterlerden biriydi. Bende onun kadar büyük birisi olmak istiyorsam eş, aile, çocuk felan uğraşamazdım. Canan olayından sonra tüm hırslarımı kaybettim. Bu bana yalın bir bakış açısı kazandırdı. Hayatla ilgili tüm beklentileriniz ortadan kalktığında yep yeni bir görüş kazanıyorsunuz.  (Buraya kadar Karadeniz'in anlattıkları diye yazdığım herşey çok önceden msn'de konuştuklarımızdı.Telefonda veyahut msn'de konuştuğum Karadeniz ile karşımdaki Karadeniz arasında dağlar kadar fark vardı. Bütün kadınlarla arasına koyduğu mesafeyi benimle aramada koyuyordu.)
Karadeniz hiç bir kıza duygularını ifade etmediğinden, kızların kendine duygularını açıkladığından bahsediyordu. Senin içinde kral bir Karadeniz var. O Kralı tahtından indirmen gerek diyordum. O anlatırken yüreğinde ve gözlerinde çektiği acıları görebiliyordum. Ancak araya koyduğu mesafeyi aşıp Karadeniz'e ulaşamadığımdan elimden bir şey gelmiyordu.
Yarın yollarımızı ayırmamız gerektiğini söylüyordu. Ben arabaya binip Manavgat'a arkadaşımın evine gitmeliydim, o ise yürümeye devam edecekti. Bunları söylerken kaya gibi sert Karadenizdi karşımda ki. Tekrar benim adıma karar vermeye başlamıştı. Kızmıştım. Yeter ulan yeter!!!! Senin istedin diye bu yürüyüşe başlamıştık. Sürekli yürüyüşü bitirmem gerektiğini söyleyip duruyordu. Onu yürüyüşte yavaşlattığım bir gerçekti. Sırtına yük olduğumu hissediyordum ve kendisi de böyle hissettiriyordu.  Ben istenmediğim yerde durmam!! Tek başına gitmek istiyorsan git. Ama bana ne yapacağımı söyleme! "Yarın çadırını toplayıp sen yoluna devam edersin. Ben başımın çaresine bakarım" deyip kızgın bir şekilde çadırından çıktım ve  kendi çadırıma gittim. Ona rest çekmiştim. Bunu benden beklemiyor olmalıydı. Onun her dediğini yapmak zorunda olan emir kulu değildim ben. Bunu anlaması gerekiyordu!!! Uyuyup sabah uyandığımda ise neler olduğunu görecektim? O gece ertesi gün ne yapacağımı düşünerek uykuya daldım. Bir gece daha böylelikle bitmişti.    

1 yorum:

  1. bir sonraki yazıyı okumadım ama restler çoğu kez işe yarar:)resti çeken bir adım öne geçer genelde:)
    okuyunca nolduğunu öğrenicem..

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı Bekliyorum