Karadeniz’le yaptığımız sohbetlerde kullandığı sözlerin hayatımda ki etkisini o an farketmemiştim. Budha’nın “Herşeye ve herkese karşı istisnasız bir sevgi duyulmadıkça kurtuluş mümkün değildir” sözü ve “Tanrı ölümsüz insandır. İnsanlarsa ölümlü Tanrılardır!’ sözü.
Söylediği, yazdığı bir çok konuda haklıydı Karadeniz. Ama onun haklılığını
anladığım bilgileri henüz almadığımdan, olayları yaşamadığımdan onu anlamamıştım. Aileden,
çevreden beynime empoze edilen bilgileri sorgulamayı onun sayesinde öğrendim
ancak öğretme tekniği yanlış olduğundan, bana göre tutarsız davranışları ve ona
karşı hislerim yüzünden kafamda sildiği bilgilerin yerine yenilerini ondan
alamadım. Beynimde ve ruh dünyamda boşluk açıp bırakmıştı sadece. Koca bir
boşluk.. Beni tüketen, anlamlandıramadıkça beni içine çekip yok eden bir
karadelik…
Hayat boşlukları sevmez.
Hayat karşına değişimi tetikleyecek kişileri çıkartıyor. Kendi değişme kabiliyetine göre sürprizlerini karşına çıkartıp boşlukları dolduruyordu.
Karadeniz’in takma adının artık
Hızır olmasına karar verdim. Hayatımda her şey değişti. Onun hayatımda ki
anlamı ve yeri de değiştiğine göre ismi de değişmeli. O artık benim için Hızır.
Neden Hızır?
Musa peygamber ile kendimi çok
özdeşleştiriyorum. Hani yardımcısıyla kendini bilmeden yeryüzünde gezinip
duruyordu. Arıyordu ama ne? Hızır’a tabi olmayı istediğinde Hızır ona Demişti
ki: “Şayet bana tabi olursan, (ne olursa olsun) sana açıklama yapmadıkça bana
hiçbir şey sorma!” (18/Kehf 70) Yaşadıkları olayların sonunda
Hızır ile Musa yollarını ayırmıştı. Yollarını ayırdıktan sonra Musa, peygamber
olduğu yola girmişti. Aklını, ruhunu başkasına teslim etmediğinde kendi özünü
bulduğun yola giriyorsun. Benim kendi aklımı kullanmaya başladığım dönem Hızır
sonrasıydı. (Kuranda ki Hızır ve Musa ile ilgili ayetleri hatırlamak isteyen olursa burada. )
Müritlik konusu. Sevdiğim yazar ve kitabını bloğumda
sık sık telaffuz etmem mürit olarak adlandırılmama neden oldu. Bu konu beni
rahatsız etti mi? Evet etti. Yıllar önce Hızır’ın ruhumda açtığı boşluğu doldurmak
için facebookta ateistlerin tartışma gruplarında arayışlarım devam ediyordu. Gurupta doğmatik inanışlarla gelen dinidarları yerden yere vurup duruyorlardı. Doğmatik
bilgilerle başkasının fikirlerini kendi fikri gibi sunan, ateistlere din dersi
vermeye çalışan, saygısı olmayan dinidarları deyim yerindeyse lime lime edip
gönderiyorlardı guruplarından. İçlerinde en çok korktuğum kadın bir ateistti. Onun öfkesiyle karşılaşmamak için kuyruğunu kıstırmış köpek eniği gibi yorum yazıyordum karşısında. İçinde
ki öfke o kadar büyük o kadar büyüktü ki. Yorumlarında fark ediliyordu. O
öfkeyi birebir hissediyordum. Bu kadar öfkeye ne sebep oldu çok merak ediyordum
ama din dışında hiç diyaloğumuz olmadığından bu konuyu hiç öğrenemedim.
Ateistliğin temelinde zaten bu yoğun öfke duygusu vardı. Bazen küfürleşmeye varan koyu
tartışmaların içinde buluyordum kendimi. Bana karşı hiçbiri saygıda kusur
etmedi, edenin de karşılarında duruyorlardı. Sahiplenmişlerdi beni, bende onları.
Keşke onları kaybetmeseydim. Şu an isimlerini bile hatırlamıyorum. Ateistlerin hastasıyım ben ya. Karşılaştıklarımın bir çoğu tuttuğunu
koparan, araştıran, soruşturan, mantık insanı... Uzun bir süre sonunda öfkeli
kadın ateistten, sevdiğim yazarın bir aralar o gurupta tartışmalara
katıldığını öğrendim. Hatta yıllar önce ki birkaç yorumunu da okudum. Yazarında
kendini aradığı dönemler olmuştu ve aynı tartışma gurubunda benzer tartışmaları
ondan yıllar sonra bende yapar hale gelmiştim. Aynı yoldan farklı zamanlardan
geçiyormuşuz haberim olmadan. Sevdiğim
yazarın kitabını o gurupta da tavsiye ediyordum. Bunu birden fazla kişiye birkaç kere yapınca öfkeli kadın ateist benim mürit
olduğumdan şüphelendiğini söylediğinde "buna çok üzüldüğümü söyleyerek" son yorumumu yaptım. Bir daha o
guruba tartışmaya girmedim. Yıllar sonra tekrar aradım ancak o guruba
ulaşamadım. Kaldırdılar sanırım. Sonra eklenen bilgi: Gurupta çok tartıştığım bir arkadaş ile başka bir gurup yorumunda tekrar karşılaştım. Gurup yöneticileri sürekli değişiyordu, gurup yöneticileri şifreyi unutmuş bir daha sayfaya güncel bilgi eklenmediğinden facebook o gurubu kapatmış. Görevini tamamlamış olmalı...
Mürit kelimesi; kendi aklını bırakarak bir başkasına, her konuda kendini teslim etmek anlamına geldiğini varsaydığımda bu kelime beni kesinlikle temsil etmiyor. Kimseye mürit olamam ben. Ruh yapıma çok ters. Aklımı, ruhumu teslim etmem demek, ölmem demek.
Sevdiğim Yazar kimseyle konuşmaz,
bana mürit olun demez, hiçbir seminere, toplantıya katılmaz. Sadece ortada
kitapları vardır. Yazar ölü yazardı. Daha yeni yeni görüntülü video
yayınlamaya başladı. Onu sevenleri de facebookta ki sayfasında ki
paylaşımlarına yorum yapar sadece. Orada ki bütün insanlar benim için çok
değerli onları ruhdaşım ve dava arkadaşım olarak görüyorum. Neden?
Atatürk üzerinden
konuyu anlatmaya çalışacağım. Yaşadığı dönemden 100 yıl sonra Atatürk’ü anlatan bir çok kitap,
film, söyleşi, konferans … yüzlerce hatta binlerce kaynaktan Atatürk’ü
öğreniyoruz. Edindiğimiz bilgilerle onu seviyoruz, anlıyoruz. Peki Atatürk,
Atatürk olmadan Mustafa Kemal iken yaşadığı zamanda, yanında yaşasaydınız onun
değerini bilebilir miydiniz? Önsezilerinize, bilginize, aklınıza ve yüreğinize güveniniz tam
ise onun değerini yanındayken onunla cephede savaşırken hissederdiniz. Tarihe
nasıl bir damga vuracağınızı o an bilmeseniz de tarihi yazdığınızı biliyorsunuzdur.
Yaşadığı dönemde Atatürk yapayalnız bir adamdı. Fikirlerini, düşüncelerini,
ileri görüşlülüğünü çoğu kimse anlamadı.
Ben aynı zaman aralığında yaşadığım yazarın gücüne, bilgisine, eserlerine güveniyorum ve yanındayım. 12 yıldır takip ettiğim yazarın bir tane yanlış davranışına, sözüne, çelişkisine rastlamadım. Aşama aşama kafasında dünyayı değiştirmekle ilgili planı var bunu uyguluyor bunu hissediyorum kendisi bir şey söylemiyor ama hissediyorum işte. Tıpkı Atatürk gibi.. Eserlerinde ki değiştirebilme gücünün farkındayım. Bu beni mürit mi yapar? Hayır tabi ki. Bu beni ne veya kim yapar? Beni dava arkadaşı yapar. Bu dünyanın DEĞİŞMESİ GEREK. Sonumuza doğru gidiyoruz. Görmüyor musunuz? Dünyayı nasıl değiştireceğiz ile ilgili başka planı, fikri olan varsa onu gösterin bana. Onu da inceleyeyim. Böyle bir fikri olan başka kimseye rastlamadım ben. Herkes kendi kişisel dünyalarının günlük telaşı içinde. Bireyler değişmeden yönetimler değişmez. Yönetimler değişmeden dünya değişmez. Bireyleri değişime ikna edebilecek kaynak ne? En azından değiştirme gücüne sahip insanları değişim yapmaya tetikleyecek olan şey ne?
Dünyanın değişmesi konusunda ki rolümün ne olduğunu ise daha
yeni anladım. Ben rolümün hakkını vermeye çalışıyorum sadece. Sizin ne yapıp
yapmayacağınız kendinize kalmış. İster okumadan önyargıda bulunup "mürit bunlar" deyip tahtınızda oturmaya devam ederseniz, isterseniz okuyup bir çokları gibi
karşısında durup değişimin gücüne güç katarsınız. İsterseniz de dünyayı hep birlikte değiştirebileceğimize inanan insanlardan olup değişimin bir parçası olursunuz. Tercih sizin.
Kitapları sevdiğim bir çok insana hediye ettim. En güzel hediye bilgi diye düşünmüştüm. Hala okunmadan kitap
raflarında duruyor. O yüzden kimseye hediye etmiyorum artık. Dileyen alır okur.
Nereden alıp okurum diye soran olursa ? Buradan…
Yazıya ilham olan Hızır’a sevgi selamlarımla …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı Bekliyorum