Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

17 Nisan 2009 Cuma

Bonus kafa ve kafasındakiler....


Saçlarımı kestirdiğime pişman olalı çok olduda, bunu yazıya dökeli henüz çok olmadı. Aha şimdi yazıyorum.. Saçlarımı kestirdiğime çok pişman oldum. Kuafördeki kadın, "arada fön çektirmeye gel" dediğinde anlamam gerekirdi. Kadın fön çekecek müşteri bulmak için eline geçirdiği kurbanların saçlarını katlediyor ve kendine müşteri topluyor olsa gerek. En son kurbanıda ben oldum. Ama fön çekmek, maşalamak ve diğer uzun uğraşlar gerektirecek faaliyetler benlik değil ki... Benim ayna başında harcadığım zaman en fazla on beş dakikadır. Aynada kendimi görmekten sıkılırım. İlgiye, iltifatada alışık değilimdir. Doğum günümde farklılık olsun diye saçıma fön çektirip, makyaj yaptırmıştım. O akşam o kadar çok iltifat aldım ki, kendimi baskı altında hissettim. Küfür işitmiş gibi tepki gösterdim. Kırk kere üst üstte "güzel olmuşsun, yarın yemeğe çıkalım mı?" diyen arkadaşımı tersledim. Çok üsteledi ama oda. Beni bileni var, bilmeyeni var. Benden başka bir sürü bayan da var orada. Bende en sonunda, "benim dışımda burada başka bayanlarda var, bütün bayanlar güzeldir, bütün bayanlar çiçektir. Birazda onlara iltifatta bulun istersen" diye tersledim. Sululuğa, laubaliliğe hiç gelemiyorum. Ama o gece hakkaten çok iltifat aldım. Kendimi dünya güzellik yarışmasının birincisi gibi hissettim. Mahçup ve utangaç bir birinci... Gördüğü yoğun ilgi ve iltifatlara benim gibi tepki veren başka bir bayan var mı acaba? Hele bu zamanda güzellik için kendine yapmadığı işkence kalmayan bu kadar kadın varken.... "Güzelsin, hoşsun" diyerek beni kimsenin tavlayamacağı kesin.. Peki ben nasıl tavlanacağım? Bunuda bilmiyorum... Bu hızla ve bu sertlikle bozmaya devam edersem çevremde Kemal amcamdan başka hiç erkek kalmayacak... Off offf halbuki ben 2009 yılı için çok umutluyum. Bu sene ben çocuklarımın babasıyla evleneceğim... Ama kiminle?
Saçlarımı kestirdikten sonra sabahları bonus kafa gibi kalkıyorum yataktan. O asi saçları sakinleştirmek, hizaya sokmak, bir şekil vermek o kadar zor ki...
Erkek kardeşim 29 nisanda Kıbrısa gidiyor. Bugün onunla pasoport çıkartmak için merkeze gittik. 18 yaşını doldurmadığı için muvafakatname belgesini alması gerekiyormuş. Annemin ve babamın imzası gerektiği için pasaportu alma işi haftaya kaldı. Umarım gitme tarihine kadar pasoportu alabiliriz. Bugün kardeşimi gözlemledim. Benim üniversiteyi kazandığımda ki saf, aptal ama bir o kadar kendini akıllı!! sanan halim gün boyu gözümün önünde dolandı durdu. Karar almayı bilmeyen, başkasına söyleyeceği sözcükleri bile bana sormak zorunda hisseden, ayaklarının üstünde duramayan, iki lafı bir araya getiremeyen, asosyal bir kişiliktir kardeşim. Bu yaşına kadar karar almak zorunda kalmayan, her yapması gerekeni biz söylediğimizden komutsuz çalışmayan bir kardeşim var. İlk geldiği güne nazaran bir çok güzel gelişme var, daha fazla iletişim kurup, daha fazla ortak noktamızı bulabiliyoruz fakat daha çok yol alması gerek. Ne büyük kötülük yapmışız halbuki, karar almayı öğretmeliydik ona. Hata yapmasına müsade etmeliydik ki doğrunun neden doğru olduğunu görmeliydi, böylece doğrudan kolay kolay vazgeçmez, sıkı sıkı tutunurdu ona. Bu kötülük banada yapıldığından bu konuda ne onu ne kendimi suçlayamıyorum. Kendi çocuklarıma nasıl davranmam gerektiğini biliyorum artık, acemi anneliğimi kardeşlerim üzerinden giderdim. Allahtan erkek kardeşim "odun erkek!!" kategorisine giriyor ve benim gibi ince, detaycı, sorgulayıcı, derin düşünmüyor. Yoksa benim kadar çok acı çeker, her hata yaptığında kendine vermediği ceza kalmazdı. Günümüzün aklı havada gençlerinden olduğundan giydikleri kıyafetleri ve saçları, olmayan değerlerinden, doğrularından çok daha önemli... Önem verdiği şeyler küçük olduğu için, mutlu olmasıda kolay oluyor, dertleride küçük oluyor. Ne mutlu ona!!!
Geçen gün kaldığı yurttan izin almadan geldi eve. Bunu öğrendiğimde "eve geldiğimde seni evde görmeyeceğim, doğru yurda gideceksin" dedim. Evde kalmak için baya dil döktü, baya duygu sömürüsü yaptı ama dinlemedim. "Gideceksin" dediğim zaman ikinci bir seçeneğinin olmadığını bilir. Yanlış yaptıklarını düzeltmesi için zorlamak yerine yanlışına göz yumsaydım, yanlışlarının devamının geleceğini çok iyi biliyorum. Hayatı bu yanlışlarla dolu... Yaptığı bir işin sonucunu düşünme kabiliyeti yok ki. O an istemesi istediği şeyi yapması için yeterli. Bu diyaloglarımıza şahit olan iş yerinde ki arkadaşım ise "çok gaddar olduğumu, harçlığını çok az verdiğimi" söyleyip, kendimi kötü hissetmeme neden oldu ama kötü hissetmemde davranışlarımın değişmesine neden olmadı. Fazla para verdiğimde ya sigaraya yada internet kafeye gitmek için harcıyor. Çalışma hayatına girdiğinde ise hatalarına kimse göz yummayacak, kimse ona merhamet göstermeyecek? Kimse.... Kadınların duygularını gereğinden fazla ön plana çıkartmaları hatadan başka bir şeye neden olmuş mu? Yok!!... O erkek!!, o yemek yapamaz, ihtiyaçlarını kendisi gideremez diye her hizmetleri yapılıp herşey ayaklarına gidiyor. Bu seferde erkekler; "bütün kadınlar bana hizmet etmesi gerek!!" diye düşünmeye başlıyorlar. Kadınlar onların özel hizmetçileri!!... Yok ya... Kendi kendine yetemeyen, her işi için başkasına muhtaç olan insanın asalaktan ne farkı var? İhtiyaçlarını gideremediğinde ve ayağına kadar götüren bir hizmetçisi!! olmadığında erkeğin düşeceği bunalımın sorumlusu kim olacak? Birde bunun içine duygusallığı karıştırıp bu çarpık düzende yanlışı aramak yerine, beni gaddar ve kötü abla olarak görmezler mi? Bir hafta sonra benim kanatlarımın altından uçup gittiğinde benim kadar ona merhamet ve ilgi gösterecek bir insan çıkacak mı karşısına acaba... Yaprak dökümünün ikincisini yaşamama çok az kaldı... Zaten içim kan ağlıyor... Oda gidiyor yaaa...
İş yerindeki odamda artık yalnız değilim. Anlaşabildiğim bir arkadaşla artık beraber çalışıyorum. Daha pozitif ve daha ılımlıyım. İşleri artık stres yapmıyorum, iş yerinden izin almakda sorun olmuyor. 2009 yılı benim için iyi olacak bunu hissediyorum. Bu yıl çok şey değişecek, değiştireceğim hayatımda... Uzun süre yalnız çalıştığımdan, davranışlarımda ki farklılıkların ve kendimdeki değişikliklerin farkında değildim. Yeni çalışma arkadaşım açık sözlü bir insan olduğundan bütün davranış, hal ve hareketlerimin kendisine ne kadar farklı geldiğini dile getiriyor.
Odamda hiç bir kağıt çöpe gitmez. Ayrı bir poşete yanabilecek herşeyi koyar, onları evime getirir sobada yakarım. Yanımdaki stajyer öğrencilerede aynı şeyi söylediğimden onlarda kağıtları o poşete koyarlar. Geçen gün "içtiğimiz kolanın şişesini de çöpe atmayın, dışardaki çeşmeden su getirelim onunla" dediğimde herkesin yüz ifadesini unutamıyorum. O yüz ifadeleri çok komiktiiiiii.... Bir saat benimle dalga geçtiler. Benim evimin çöp ev olmasından şüpheleniyorlarmış, beni alacak adam yaşamışmış, mış da mış mış... Lavabodan boşa akan su için onları uyarmalarım, boşa yanan lambaları söndürün demelerim... Hangi birini sayayım. Ben tuhaf bir insanım, onlar normal.... Bence ben normalim, onlar anormal... Küresel ısınma, kıtlık, kuraklık, erozyon... kapımızda... Çocuklarımız bizden davacı olacaklar ahirette... Gelecekte çocukların susuz, aç kalacağını bile bile bu kadar lüks yaşamaya hakkımız var mı? Bence yok... Siz ister bana tuhaf deyin, ister gaddar deyin... Ben yine bildiğimi yapacağım... Bunu çocuklarımız için yapacağım... Belkide benim hiç çocuğum olmayacak... Sizin çocuklarınız için yapacağım...

1 yorum:

  1. Hacecan'ım,
    Saçının böyle de güzel olduğuna eminim, hem boşver kökü sende nasıl olsa yeniden çıkar.
    Sitreslerini aza indirdiğine sevindim. Yaşam bu, değiştirmek elimizde olmadığına göre olana razı olmaktan başka seçeneğimiz yok.
    Geleceği düşünmen çok güzel, keşke herkezi bu konuya duyarlı olmaya razı etsek.
    Umutsuz da olma, herşey sırası gelince kendiliğinden olacaktır.
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı Bekliyorum