Resim
Cuma günü mesaiden sonra beni nikahına davet eden şurada ki arkadaşımın nikahına gittim. Beraber gideceğimi düşündüğüm ardaşımın erkek arkadaşı nikaha gidersen ben daha gelmem tarzında laf sokunca kızcağız gelemedi nikaha, sap gibi tek başıma gittim bende. Nikah salonuna ilk kez gideceğimden yerini tam olarak bilmiyordum. Yolda iki çocuğu çevirip; "Burada nikah salonu varmış? Biliyormusunuz nerede?" diye sorduğumda çocuklar "Bilmiyoruz" yanıtını verdiler. Yoluma devam edecekken, 3-4 metre ilerde arabasının içinde arabasını park etmeye çalışan birisi bağırdı " Beş metre ilerde sağa döneceksiniz" dedi. Teşekkür edip düştüm yollara. Kulağıda pek keskinmiş!!! Gittiğimde salon tıklım tıklımdı. Sessiz sedasız, salonun en arka taraflarına oturdum, çevremde ki insanları gözlemlemeye başladım. Gelin ve damadın birinci derece yakınları abiye kıyafetler giymiş, saçlarını başlarını yaptırmışlar. Efil efil dolaşıp, gelene hoş geldin diyorlar. İkinci, üçüncü ve benim gibi alakasız kişiler ise oturuyor, gelin ve damadın bir an önce gelip bu bekleme faslının bir an önce bitmesini bekliyor. Yani ben öyle bekliyorum. Oraya ait hissetmedim kendimi, burada napıyorum, nikahın kıyılmasını beklemeden gitsem ne olacak ki diye düşünüyorum. Bu düşünceler içinde kendimi oyalarken yarım saat sonra nikah memuru geldi, gelin ve damadı anons etti. Beyaz gelinlik ve damat kıyafeti içerisinde gelin ve damat salono girdi. Misafirler alkış tutmaya başladı. Bunca sene beklediğine değmiş, inşallah mutlu olursunuz diye dualar ediyorum içimden. Masada otururken, acayip rahattılar ve sürekli gülüyorlardı. Ben olsam kasım kasım kasılırdım herhalde. Nikah kıyılıp, gelin ve damat çıkış kapısının orada beklerken, misafirler onları tebrik edip, salondan çıkıyorlardı. Sıra bana geldiğinde, arkadaşım beni eşine; Dağ arkadaşım olarak tanıttı. İçten bir tebessüm ettim. Mutluluklar diledim ve çıktım oradan. Bir daha tek başıma düğüne müğüne, nikaha mikaha (müğüne ve mikahanın anlamını siz bulun) gitmem... Artık iyice koymaya başladı.
Gelelin Cumartesi gününe... Muhteşem bir gündü. Yine geziye gittik. Bir kaç arkadaş bir arabaya doluşup, plan yapmadan düştük yola. Şoförlüğümüzü yapan arkadaş çok komik ve doğal bir insandı. Ağzından çıkan her şeye güldük. Gittiğimiz yaylanın birinde bulutlar dağ seviyesinin altındaydı. Yukardaki fotoğrafı ben çektim. Diğer çektiğim bazı fotoğrafları fotoğraf dünyamda görebilirsiniz. Eşsiz bir manzara vardı. Soğukda cabası...
Yapacağımız mangal için ateş yakmak ise baya olaylı ve tartışmalıydı. Ateş şöyle yakılır diye herkes ortaya fikir atıyordu fakat yarım saatten fazla ateşi yakmak için uğraştığımız halde ateşi yakamadık. Etrafta kuru görünen ne kadar dal, çalı, yaprak, odun varsa topladık. Her kuru görünen odun parçası yanmaya, kömürü tutuşturmaya, yiyeceğimizi pişirmeye muhtedir olamadı malesef. Kolay kolay yanmayan, tutuşmayan odunun ise tutuştuğunda pişirdiği yemeğin lezzetine doyum olmuyor orasıda ayrı bir konu. Mesele onu tutuşturmakta....
Pazar günü yani bugün ise yataktan huzursuz kalktım, içimde anlam verilemeyen bir sıkıntı, gerginlik, öfke vardı. Gün boyu erkek kardeşime çatıp durdum. Baktım olmayacak, giydim eşofmanları 2,5 saat bir koştum, bir yürüdüm. Bir koştum, bir yürüdüm.... 1,5 saatlik hızlı tempodan sonra anlam veremediğim gerginlik yavaş yavaş geçmeye başladı. Havada çok güzeldi. Denizde sakindi... Şu an ayaklarım su toplamış, ayakkabı ayağıma vurmuş durumda ama kimin umrunda... Tatlı bir yorgunluk, dinginlik, sakinlik, mutluluk hakim... Yürümek serotonin hormonunun salgılanmasını ve insanın mutlu olmasın sağlıyor. Herkese tavsiye ederim...
Nisan ayının başları ve doğa iyiden iyiye canlandı. Karıncalar kış uykusundan uyandı, kâh bilgiyar masamın kâh bilgisayarın kâh elimin üstünde karınca dolanıyor... Apartmanda karınca olur mu? Olur...Sizin evinizde de karınca var mı?
Sevgili Hacecan,
YanıtlaSilCanım dağ bayır orman gezmek istedi. Ah bir havalar da iyice ısınsa.
Yürüyüşü zaten çok severim.
Mim'ini yazdım ve geç olmasından dolayı özür dilerim. Hiç böyle şeyleri sevmem ama sanki zamanını bekledi gibi.
Sevgiler...
saatleri değiştirdiğimizden beri işyerinden eve yürüyerek gidiyorum,dediğin gibi sanırım yürümek iyi geliyor,daha az gergin hissediyorum kendimi:)
YanıtlaSilvalla süpersin haticecim ya,sendeki bu kabına sığmayan hal umut oluyor okuduğumda umutsuz kalmış yanlarıma,iyiki tanımışım seni:)
öptüm yayla kokusu sinmiş yanaklarından,,
Şu fotoğraf gezilerine hayran kalıyorum. İnsan arada sırada Night sende gel der. :) Blogdaşlık bunu gerektirmez mi efenim. :) (Blogdaşlık terimini Türkçe'ye sokarak Türkçe'mizi katledenler arasında olmaktan utanç duysam da evet yaptım,yine yaparım. :) )Elim deklanşöre dokunmayalı kaç ay oluyor yahu. Bunaldım sıkıldım vizörden bakmak istiyorum dünyaya...
YanıtlaSil