Tıp dilinde benim gibi vakalara ne isim veriyorlar bilmiyorum ama bu yazdığımı bir psikiyatrist okuyup benim gibilere ne isim verildiğini söylerse sevinirim.
Yeni aldığım pantolonu hafta sonu gideceğim gezide giyeceğim diye kafaya taktım. Terziye daha önce pantolonun paçasını kısaltması için vermeme rağmen, yine paçası uzun geldiğinden tekrar kısalttırmak için terziye verdim. (Terziye paçasını kısaltmak için pantolon verdiğim zaman fazla gelen payını içine verdirtiriyorum boyum uzarsa! veya olmaz ama olurda topuklu ayakkabı giyersem diye. Ne boyum uzadı ne topuklu ayakkabı giydim. Pantolonların fazlalıkları ise hep içeride mahkum kaldı.) Terzideki beyefendiye de işiniz bittiğinizde beni çaldırın pantolonu aldırayım diye haber saldım … Terzinin işinin biteceği söylediği saatlerde telefonumda kayıtlı olmayan bir numaradan cevapsız bir çağrı geldi. Terziden çağrının geldiğini düşünüp, erkek kardeşimi yalvar yakar terziye gönderdim ve mutfağa girip akşam yemeğini hazırlamaya başladım. On dakikada gelecekken, on beş dakika oldu erkek kardeşim gelmedi. Yirmi beş dakika oldu gelmedi, kırkbeş dakika oldu gelmedi…. Bir saat oldu gelmedi…. Evhamlı Haccecan’ın kafasına kötü kötü şeyler gelmeye başladı. Ya kardeşimi kaçırdılarsa!, ya uyuşturucu çetesinin eline düştüyse!, ya yolda birileriyle kavgaya tutuşduysa!... Beni çaldıran numarayı çoktan Terzi diye kayıt etmiştim. O numarayı arayıp, kardeşimin nerede kaldığını öğrenecektim. Terzi diye kayıt ettiğim numarayı aradığımda bir bayan çıktı telefona, kimsiniz diye sorduğumda konuyla alakalı olmayan tanımadığım bir arkadaşımın olduğunu öğrendim. (Terziden çağrı beklediğim saat ve dakikada bana çağrı atmak aklına gelen arkadaşımı tebrik ediyorum. Çok dakik kendileri!!!!!) Telefonu değiştirmek zorunda kaldığımdan, eski telefonun hafızasında kayıtlı olan bütün numaralar silinmiş, beni arayan bir çok numarayı "kimsiniz?" diye sormak zorunda kalmıştım. Doğum günümde de aynı şey olmuş, bir kaç arkadaşıma mahcup olmuştum. Terzi diye kayıt ettiğim numaradan da umudumu yitirdiğim zaman artık telaş ve paniğim hat safhaya ulaştı. Hasta yatan kız kardeşimi uyandırıp, durumu anlattım. 1,5 saat önce evde olması gereken erkek kardeşim yoktu, başına kötü bir şey mi gelmişti? Onun yeri evdeki bilgisayarın başıydı, başka yeri bilmezdi kardeşim. Kızkardeşim hasta yatağında teselli verecek bir iki kelam etti, on beş dakika sonra kadar ise erkek kardeşim çıktı geldi. Geldiğinde boynuna atlayıp sarılıyorum “nerdesin sen, meraktan öldüm” sözcükleri ise ağzımdan dökülüyor. Odun kardeşim ise; “ne yapıyorsun ya, sakin ol, terzi pantolonunu yapmamıştı onu bekledim, terzide habire bir şeyler anlattı zaten, beklerken de bir şeyler ısmarladı onları yedim benim karnım tok” demez mi… Kardeşim gelmedi diye ben yemek yememiştim, meraktan ölmüştüm onun ise dediklerine bak ya… Yontulmamış odun ne olacak...
Halbuki ben gönderdiklerimin arkasından beklerim gelsin diye, yolcu ettiklerimin arkasından beklerim dönsün diye, buluşacağım zaman zaman paniklerim ki kimseyi bekletmeyeyim diye, gidemeyeceksem buluşmaya gelemeyeceğimi mahçup bir edayla erkenden haber vermeye çalışırım ki, boşa hazırlanıp beni beklemesin diye. Ama benim beklediğim kadar kimse beni beklemez, hep bekleyen ve bekletilen ben olurum orası da ayrı bir konu. Bu konuda bir çok insana karşı içimde kırıklık vardır, kimsenin haberide yoktur. Bir arayın gelemeyeceğinizi söyleyin. Birgün bu yüzden birine fena çatacağım ama.. Bu konuda doluyum, dokunmayın patlayabilirim her an... Eşek başı yok burda, bekletecekseniz haber verin, bekletmişseniz bir şey olmamış gibi davranmayın, paşa paşa beklettim şundan şundan dolayı deyip özür dileyin... Bir şey olmamış gibi davrananaları orada gırtlaklıyasım gelir de kendimi zor zapdederim.
Dünde geziye gittik. Saat 10.00’da buluşacağız diye konuştuğumuz arkadaşımız saat 12.30’da geldi. Geç kaldığında ise ben merak edip aradım, neredesiniz diye… Onun umrunda değil, ve gıcık olduğum şeyi yaptı.. Bir şey olmamış gibi davrandı..
Çok mu incelik bekliyorum, insanlara gereğinden fazlamı değer veriyorum bilmiyorum. Randevusuna genç kalan arkadaşım hakkında da artık kafamda her zaman bir soru işareti olacak. O randevusuna geç kalmıştı, geç kalacağını haber vermeden beni saatlerce bekletmişti diye aklımın bir köşesine bu yaptığı yazıldı. Bu hatasına devam ederse içten içe öfkeleneceğim ona karşı. Bundan sonraki bütün buluşmalarda aklımın köşesine yazılan olay aklıma gelecek ve beni yine bekletebileceğini düşüneceğim ama yinede bekletmemek için elimden geleni yapacağım. Bu hengamede kendimle çırpınıp duracağım. Oysa ben ne beklemek, ne bekletilmek nede bekletmek isterdim… Arkadaşımın bu zamana kadar bana yaptığı vefakarlıkları düşünüp bu kusurunu görmezden gelmeye, kalbimdeki iyi yerini korumaya çalışacağım. Kimse kusursuz değil, ben de...
Dünkü gezimizde yolculuk yaptığımız arabamız yolda kaldı. İki saat boyunca dağda mahsur kaldık. Kar ve çamura saplanan arabayı çıkartmak için baya ter döktük. Benim ısrarlarım sonucu geziye gelen kızkardeşim ise zaten hastaydı. O hasta olacak diye çok endişelendim. Arabada baya bekledi ama bir saat kadar sonra sıkılıp oda indi aşağıya. Kah arabayı itiyoruz, kah arabanın açtığı çukuru kar, çalı ve taşla doldurmaya çalışıyoruz. Her taraf karla kaplı olduğundan taş ve toprak bulmamız neredeyse imkansızdı. Arabanın arkasından iterken, tekerleğin fırlattığı çamura bulandım, ayaklarım su içinde kaldı ama kız kardeşimden sonra bu mahsur kalma olayını en hafif atlatanlar arasında ben vardım. Zaten topu topu beş kişiydik. Beş kişiden üçü bay olunca işin ağır yükü baylara düştü. Bayan olmak arada işe yarıyor canım. Her şeye rağmen güzel bir gündü. İki saat sonra mahsur kaldığımız yerden kurtulduktan sonra yaktığımız ateşle ısındık, yanımızda getirdiklerimizle ve ateşte pişirdiğimiz tavuk ızgarayla karnımızı doyurup, güzel bir sohbet eşliğinde yedik.
Soğuk ve yorgun bir gezinin ardından sıcak eve kavuşacağız diye umut ederken büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Erkek kardeşim sobayı yakmayı becerememiş, sobanın bacası dumanı dışa atamamış, ev duman altı olmuştu. Sobanın içinden kovayı çıkartan erkek kardeşim kovayı odunluğa koymuş, kovanın üstüne de su dökmüştü. Su döktükten sonra ise odunluğun kapısını kapatmış, odunluğa dumandan hiçbir ademoğlu giremez olmuştu. Yorgun argın eve gelen benim ise bu manzara karşısında iyice asabım bozuldu.
Çok şükür yangın çıkıp apartmandaki insanlar canından olmadı, erkek kardeşime bir şey olmadı diye kendimi avuttum, gerekli fırçayı atıp, gerekli nasihatları erkek kardeşime yaptıktan sonra sıvadık kolları evi eski haline getirdik. Kovayı tekrar sobanın içine koyduktan sonra ise soba kendiliğinden yandı. En çokta buna şaşırdım. Uğraşsak eminim yanmazdı. İki sene önce dumandan boğulmak üzere iken son anda hayata döndüğüm olay geldi aklıma şimdi... Onuda başka zaman anlatırım. Sahi ben ölümden baya dönmüşüm.. Ecel vaktim gelmemiş galiba. Ne zaman gelecek ki? Bu haftasonum ise böyleydi.
Bugünde iki arkadaşımdan daha doğum günü hediyesi aldım. Doğum haftamı, doğum ayım olarak mı değiştirsem ne yapsam. Bir hafta da yetmedi bana :D
İyiki varsınız arkadaşlarım, dostlarım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı Bekliyorum