Hızır ile Musa
Musa, aklını kullanmayarak Hızır’a tabi olsaydı, Hızır’ın
yaptıklarına sesini çıkarmasaydı ne olurdu? Musa sıradan bir insan olurdu. Hızır’a
tabi olmadığından, yaptığı haksızlıklara itiraz ettiğinden, aklını Hızır’ın emrine
sunmadığından peygamber oldu. Kendini arayan Musa, Hızır’a tabi olarak kendini bulacağını
sanırken, ona tabi olmayı ret ettiğinde kendini bulduğu yola girmişti. Kendi gücünü
başkasına tabi olmayarak bulmuştu. Aklını başkalarının ellerine vermiş herkesin
son zamanları bu zamanlar. Her alanda artık bireyselleşmenin arttığı zamanlar.
Bireyselleşemeyen, kendi iradesini eline alamayan, kendi özüne dönemeyen herkes
kendisini bulması için musibetler yağmuruna tutulacak. Hastalıklar, felaketler,
aile içi cinayetler, iç çatışmaları. Her yerde her an patlamaya hazır bomba yüklü
insanlar… İnsanların iradelerini ellerinde tutan bütün dini, siyasi, ekonomik
yapılar yıkılacak. Savaş meydanlarında farklı topluluklar arasında yapılan
savaşlar ile kazanılan hakka artık özgürlük denilmeyecek. Bireyin kendi özünü bulması için kendisiyle yaptığı çatışmalar sonucu kazandığı ∞ luğa özgürlük denilecek. Savaşlar devam
ediyor… Daha çetin ve zorlu. Cepheler her yerde. 8 milyar kadar cephe var….
Karşıda ki ve Haccecan
3 ay dere, tepe,
cadde, sokak yürüdüğümüz Karşıda’ki artık evime de gelmeye başlamıştı. Evde
beraber yemek hazırlıyor, ardından birlikte bulaşık yıkıyorduk. Kitap okuyor,
televizyon izliyorduk. Bu arada Karadeniz’e duyduğum hislerim yüzünden öfkeli
Haccecan hiç susmuyordu. Hem Karadeniz’e hem Karşıda’ ki ne ihanet ediyormuşum
hisleri sarıp sarmalasa da mantığım bu konuda artık yüreğimi dinlemiyordu.
Mantıklı Haccecan Karadeniz konusunda her şeyi fazlasıyla yaptığımı, ilişkiye
dönüşmeyen bir arkadaşlığa sadakat yüzünden bilgisayar başında ne kadar daha
süre geçireceğimi sorup duruyordu. Hayat kısaydı. Onunla dolu dolu geçen 4 yıl yeter
artık. Karadeniz tarafından kaç kere daha red edilmen gerek? O senin arkadaşın… O senin arkadaşın… O senin arkadaşın deyip duruyordu…
Aşk Tesadüfleri Sever Filmini beraber izlediğimiz bir akşam filmin
sonunda ağlamaya başlamıştım. Karşıda’ki
ben ağlarken sarılmıştı bana. Ne bir soru, ne başka bir şey… Sadece sarıldı…Onun
sarılmasıyla birlikte benim içimden duygu yüklü bulutlar fırtınaya dönüşmüş
gözlerimden dışarı fışkırıyordu… Kendimi kontrol edemiyordum. Zırıl zırıl,
hüngür hüngür, püngür püngür ağlıyordum… Duygu yüklü olduğumda genelde dışarı
gülerek tepki veren ben o akşam ağlamayı tercih etmiştim. Yanında çekinmeden
ağlayacağım, bunu yaparken neden ağlıyorsun diye sormayan bir adam. Hayatta
böyle bir insan vardı evet ve o benim yanımdaydı. Onun o sessizliği, sakin
yapısı bana o kadar iyi geliyordu ki… Kendimle savaş halindeyken Karşıda
ki ile yarış hali içine girmemek biraz olsun dinlenmemi sağlıyordu. İçimde
birikmiş ne varsa o akşam gözyaşları ile dışarı akıyordu. Karşıda ki’ne ruhsal olarak bağlandığım an o akşamdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı Bekliyorum