Ölüm .. Ölüm… Ölüm…
Kelimeleri tekrar tekrar peş peşe söylediğinde hissettirdiği çağrışımlar ne kadar da çabuk değişiyor…
Ölüm gibi çıplak bir gerçek ise hayatın her döneminde farklı farklı bir anlamlara bürünüyormuş. Eskiden lanet okuduğum ölüme şu an çok şükür iyi ki var diyorum. Ölüm artık benim için koşarak gideceğim bir gerçek… Kafamda yapmam gereken birkaç şey var. Onlar için ömür istiyorum sadece..
Orhan’ın anısına bu yazıyı satırları yazıyorum. Ölüm haberini biraz önce aldım. İlk önce şok duygusu, ağlama hissi ve ardından akan gözyaşları. Ölümüne bireysel açıdan bakınca çok üzüldüm. Sonsuzluk katından baktığımda da iyi ki öldün be Orhan… O kadar acı çekiyordun ki.. Neden çektiğini anlamadığın bu acılar sana daha da çok acı veriyordu. Acıları neden yaşadığını anladığın başka hayatlarda umarım çektiklerinin sana acı vermediği kıvama gelirsin…
Annesi genç iken bir adam tarafından hamile bırakılmış. İstenmeyen bir bebek olarak dünyaya gelen Orhan’ı dayıları sosyal esirgeme kurumuna bırakmış. Annesine ise bebeğinin öldüğünü söylemişler. Bu ağır romanın ağırlığı daha bitecek gibi değil. Orta okulda kolunda çıkan kitle için görevliler doktora götürmüş onu… Taa Ankara’lara.. O gündür bugündür Orhan hiç kısa kollu bir şey giymedi. Sol kolu diğer koluna göre çok daha geniş ve büyük.. Sürekli tedavi görüyordu. Kimselere göstermedi kolunu.
Devlet tarafından atanıp yanıma geldiğinde bu kara çocuktan çok ürkmüştüm. Masamın yanına çömelip kafasını masamın üzerine koydu. Deli mi ne? Napıyor bu be!! "Abla bana burada sahip çıkar mısın?" dedi bana. Allah’ım yarabbim ben Güzin Abla mıyım be. Koca adamsın sahip çıkılmaya ihtiyacın mı var senin? Soğuk ve mesafeliydim. Sonra sonra davranışlarına anlam verebildim. Sahip çıkan kimsesi olmayan çocuklar büyüdüklerinde de hep sahip çıkacak birisi ararmış. Beni kendisini koruyup kollamak için seçmişti. O gündür bu gündür nasihat üstüne nasihat. Azar, fırça. Hizaya girsin istiyordum. Bu rolü benim üzerime kim yapıştırdı Allah’ım…Ben herkesin ablası mıyım? Her şeyi ben mi düşüneceğim? Bu kadar zeki olmak zorunda mıydım!!! Senin lanetin benim karşıma çıktığında da devam etti Orhan.. Benim azarlarımı işitmek gibi bir kaderi hak edecek ne yaptın Orhan? Kaderinin ağırlığı üstüne bindikçe biniyor…
Bir kere aşık oldu. Kızın ismini koluna yazdırdı. O kızda başka birisiyle nişanlandı.
En büyük hayali kendisine hiç babalık yapmayan adamın karşısına dikilip hesap sormaktı. Bunu da yapamadı…
İşe gelemezdi çoğu zaman, bunun mahcubiyetini de yaşar, hastanede yatarken çekilmiş fotoğraflarını çekip atardı. Ağrıdan dayanamadığını söylediği ses kayıtlarını atardı. Üzülürdük, üzülürdüm. Lakin elden bir şey gelmezdi.
En son mide, bağırsak.. Bütün vücuda yayılmıştı kanser… Hayata ne kadar kızgındın ki kızgınlığın seni de yaktı bitirdi Orhan.. Girdiği ağır ameliyattan sağ çıkmış ancak yoğun bakımdan çıkamadı. Ruhun şad, yolun açık olsun. Başka hayatlarda umarım karşıma sahip çıkmanı istediğim ablan olarak değil de derin sohbetler edebildiğim bir Bilge olarak karşılaşırız.. Seni özleyeceğim..
Beraber çalıştığım odada ikinci mesai arkadaşımı sonsuzluğa yolcu ettim. Ölüm hep çevremde… Kafamda yapmam gereken birkaç şey var. Onlar için ömür istiyorum sadece. Bu yapmak istediğim şeylerin heyecanı olmasa kimse bağlayamaz beni buraya…
"Ölüm gibi çıplak bir gerçek ise hayatın her döneminde farklı farklı bir anlamlara bürünüyormuş. Eskiden lanet okuduğum ölüme şu an çok şükür iyi ki var diyorum. Ölüm artık benim için koşarak gideceğim bir gerçek… Kafamda yapmam gereken birkaç şey var. Onlar için ömür istiyorum sadece.."
YanıtlaSilDüşünce ve duygu dünyamda ulaştığım şeyi yazılı görmek...
Ne güzel bir şey değil mi duygu ve düşünceleri yazı ile görmek... Var olduğunun kanıtı gibi...
SilTeşekkürler yorum için :)