Karşıda ki ile nişan hazırlıklarını yapmaya başladık.
Evlenme teklifini BENİMLE EVLENİR MİSİN harflerinden oluşan 19 balonla kaf dağının ardında
ki evin kapısına gelerek yapmıştı. Kapının önünde elinde balonlarla görünce
acayip şaşırmıştım. Kahkahalarla gülmekten evlilik teklifine yanıt verememiştim.
Gülmem evet anlamına geliyordu ancak kahkahalarla gülmem ne anlama geliyor
bende bilmiyorum. Çok hevesliydim anlamına geliyor sanırım. Böyle bir teklif beklemiyordum ondan. Ondan hiçbir şey
beklemiyordum. Sevsin sadece. Çok sevsin… Hep sevsin.. Başka hiçbir şey istemem…
İstemeden vererek beni şaşırtan ilk ve tek erkekti Yanımda ki… İstemeyi beceremeyen ben için bu huy bulunmaz bir nimetti. Onu kaçırmaya
hiç niyetim yoktu. İstemeye geldikleri gün havası inmiş o balonlar çocukların
ellerinde fotoğraflarda ki yerini aldı sonraları. (Evet görselde ki balon o balonlar )
Aslında beni balkona çağırıp uçuracağı balonlarla bana sürpriz
yapıp bu evlenme teklifini yapmayı planlıyormuş. Helyum gazı bulamamış. Helyum gazını değil de kendi
nefesini üfürdüğü balonlar yerçekimine karşı koyamamış o balonları beşinci kata
kadar uçuramamıştı. Odunumu da (erkek kardeşim) bu teklif olayında dublör olarak
kullanmayı düşünmüş. Odunum balkondan balonları ip
yardımıyla çekse diye onu kullanmayı düşünmüş sonra vazgeçmiş bu fikirden. Aşağıda Karşıda ki, balkonda Odunum balonlar kimin elinde, kim ip çekecek, kim teklif edecek, nasıl olacak. Evlilik teklifini balonların üzerinde ki yazılı harflerden de anlamam mümkün değil. O kadar zeki değilim... O fikir bence de çok saçma olurmuş. Komşular benim balonları görse ne olurdu. Zaten oraların dedikoducu kadınları ile dolmuşçu abinin diline düşmüşüz. Balonları şişirmek için yardım etmiş odunum. İkisinin de yanakları balon
şişirmekten al al olmuş… Odunum askerden döndükten sonra Kaf dağının ardında ki
evde birlikte yaşamaya başlamıştık o dönemler.
Aile arasında yapmaya karar verdiğimiz nişanı nerede
yapacağımız konusu bir türlü kafamda netleştiremiyordum. Nişan olayı kız
tarafının ev sahipliğini yaptığı, düzenlediği bir organizasyondu. Babamın
vefatından sonra baba evi kapatılmıştı. Odunum askere gitmek üzere, annem hem
yalnız kalmamak hem de abimin yeni doğan gülüne bakmak üzere baba evinden
ayrılmıştı. Baba evinde 10 yılı aşkın baktığımız Yamalı adında ki köpeğimizi de
alıp barınağa götürmesi için belediyeye haber vermişti Odunum. Onu aldıklarını öğrendiğim gün
salya sümük ağlamıştım. Gelen görevlileri havlayarak yanına yaklaştırmayan
Yamalı, uyutularak çıkarılmıştı kulübesinden. Adamların kucağında bir ölü gibi
taşınmıştı arabaya. O sahneyi kafamda canlandırıp canlandırıp ağlamıştım. Üzerinden
10 yıl geçmesine rağmen hala üzülüyorum Yamalı için. 3 sene kapalı kalan baba
evinde isteme-nişan töreni organize etmek çok zordu. Tayin olup çıktığımız baba
evinin baştan aşağı tamir olması gerekiyordu. Çatılardan içeriye giren yağmur
suları evi oturulamaz hale getirmişti. O evi nişan için uygun hale getirmek
maliyetli ve çok zahmetliydi. Baba
evinde istenilmek şahsen benim açımdan çok istediğim bir durum değildi ancak
Yanımda ki’nin ailesinde yersiz, yurtsuz, kimsesiz izlenimi bırakmakta
istemiyordum. İlk başta vereceğim izlenim ömür boyu devam edecekti nasılsa. Olayları
nasıl yorumlayabilecekleri üzerine çokça düşündüm ancak bu düşüncelerim Yanımda
ki olmadan havada uçuşan helyum gazı gibi kalıyordu. Onsuz, onun ailesi
hakkında fikirleri kendi başıma edinemez tek başıma karar veremezdim. Hayatla
ilgili her konuyu tek başına karar verirken iki kişi ortak karar vermeye
başlamayı öğrendiğimiz dönemlerdi bunlar. Yanımda ki'ni yokluyordum. Nişan da
çekirdek aile üyelerinin bulunması şartını koyuyordum. Hala, amca
vs gibi aile üyeleri de katılmasını istiyorlarsa nişanı baba evinde yapalım
diyordum. Kaf dağının tepesinde nişan töreni yapmak onunda kolayına gidiyordu.
Kalabalıklardan ve akrabalardan çok hoşlanan bir insan değildi. Onun çekirdek
ailesinin sayısı bizim ailenin 4 katıydı zaten. Birde işin içine hala, dayılar
girerse sayı benim hesaplayabileceğim sayının çok üstüne çıkıyordu. Çok
kalabalıklar. Öyle böyle değil, baya baya kalabalıklar… Ben diyim İstanbul
nüfusu, sen de Çin nüfusu… Bu kalabalığın o zamanlar ne anlam ifade ettiğinin
ise hiç farkında değildim. Kalabalığı ile kendi ailemi ezdirmek istemiyordum. Bir
yanım babasızlığa alışamamıştı daha. Babasızlıkta binmişti omuzlarıma.. Onlardan
bir kişi bile bizden kalabalık olması beni çok rahatsız ediyordu. Hiçbir konuda
ne kimseden aşağı hissetmeliyim, ne de onun üstünde… Ah bu eşitlik ilkem… Neler
kazandırdı bana ve neler götürdü benden…
Nişanı kaf dağının tepesinde ki evde yapma kararı almıştık
ancak benim içim hiç huzurlu değildi. Beni Karşıda ki ile tanıştıran konuşkan
arkadaşın evinde toplandık bir akşam. Nişan konusu açıldığında “onlar kalabalık
aile, nişan törenine az kişi gelmesi mümkün değil” şeklinde konuşunca ortada sorun olduğunu
anladım. Benden çok daha fazla tanıyordu Yanımda ki ve ailesini. Boşa konuşmuş
olamaz o arkadaş. “Bütün akrabaların geldiği bir nişan istiyorlarsa bütün herkesi
toplayıp 400 km getirmeleri gerekiyor cevabını veriyordum” ama içim rahat
değil. Kontrol manyağı tarafım bu konuya acayip takmıştı. Geceleri bu konuyu düşünmekten
uyuyamaz hale gelmiştim. O zamanlar tam bir takıntılı ruh hastasıymışım. Yazdıkça
daha iyi analiz ediyorum o zaman ki beni. Yazarken o ruh haline girip tepemden
duman çıkıyor vallahi J
Bu düşünceler, stresle ve nişan hazırlıklarıyla zaman su
gibi akıp geçti. Geldi büyük gün. Nişan içinde hiç masraf çıkarmamıştım Yanımda’
kine. Kız tarafına yapılması zorunlu görülen alışverişi de kabul etmemiştim. Hiçbir
şey istememiştim. İsteme gününde bir düğünde giydiğim etek ve şık bir beyaz
bluz giymiştim. Nişanda giyeceğim uzun, mavi, üstü boncuklu şifon elbiseyi
Yanımda ki ile birlikte çarşı pazar arayarak bulmuştum. Takılarım abimin düğününden kalan takılardı.
Pasta, meşrubat… Ne eksikse tamamladım. Sandalye, sehpa, bardak, çatal…
komşulardan ayarladım. İstanbul’dan
abim, yeğenim, annem ve kızkardeşim geldi Kaf dağına. Çok yakın 3 arkadaşımı da
davet ettim. Bizi tanıştıran karı –koca arkadaş da davetliydi… Benim davetli
listem bu kadardı… Nişana davet edilmedi
diye benim tarafımdan küstürdüğüm kişiler çok oldu. Herkülüye ablam küsenlerde
ilk sırayı alıyordu. Kendisini nişanıma davet etmedim diye fena halde bozuldu.
Kendi tükürdüğümü yalayamadım diyemedim. Çekirdek aile olsun şartını ben
koymuştum. Çekirdekten değildin sen Herkülüye abla diyemedim. Nişandan sonra
alttan alıp özür dileyip gönlünü almaya annemle gittiğimizde, annemde boş boğazlık
yapıp alttan almayınca, daha da kırık bir hal aldı aramızda ki durum. Düğünüme
de gelmedi sonra zaten. Bu kırgınlık daha yeni tamir olur gibi oldu.
Yanımda ki ve ailesi isteme ve nişan için iki ayrı günde geldiler. İsteme merasimine her şey planladığımız gibiydi, çekirdek aile geldiler. Garibim Yanımda ki nişan günü kendi tarafını zapt edememişti. Sanırım bu konuda Yanımda ki’nin üzerinde de baskı oluşturdum. Ben ile ailesi arasında kaldı. Amca eşini de yoğun baskı üzerine davet etmek zorunda kalmıştı. Amca eşi, bekar oğlunu da nişana getirmek istemiş Yanımda ki onun gelemeyeceğini söylediğinde ipler kopmuştu. Küsüp gelmedi nişana oda. Yoldan geri döndü. Benim bekar arkadaşlarımı bekar oğluna göstermek için kendi kafasında kurguladığı organizasyonu yıkmış olduğumuzdan baya kırıldı oda. Yeğenleri, eniştesi derken ev dolup taştı. 2+1 evde adım atacak yer kalmadı. Her yerde çoluk çocuk koşturuyordu. Benim evim bu kadar kalabalığa alışık değil. İnşallah bina yan yatmaz diye geçiriyordum içimden.
Gündüz kuaför ve fotoğraf çekimi, akşam yüzükler takıldı, alkış,
pasta,.. Fotoğraflarımızı da sevdiğim bir abi çekmişti. Fotoğraf konusunda bile
hiç masraf çıkartmadım… Ne masrafsız kadınım ben ya… Yer kaplamadan, masraf
çıkarmadan, kimseye yük olmadan çekip gideceğim bu dünyadan….
Geriye kalan fotoğraflara baktığımda hatırlıyorum nişan ile ilgili birçok detayı. Kırıldığım ve kızdığım konuları ise her saniyesiyle hatırlıyorum. Hafızam acayip iyi çalışıyor maşallah… Ama fenalığa…
Sadece sevsin yeter diye düşündüğüm Yanımda ki, işin içine
aileler girince sadece sevsin diye yetinemez bir ruh haline girdim. Her şeyi
alttan alıp, halleden bir yanım her konunun üzerinden geliyorken, diğer arsız
tarafım kendimi bu kadar ucuza satmamam konusunda telkin verip duruyordu. Her
şeyi böyle kolay yola taşıyan bir kadını kolay lokma sanmalarını da
istemiyordum.
Amca eşinin nişana gelememe mevzusu evliliğimizin 10. yılında hala konuşulup durur. Kayınvalidem “ne var amca eşi de gelseydi” der, bende “ o zaman memlekette yapılacaktı nişan” derim. Oda “nişanı memleketinde yapsaydın o zaman” der. Bende “bunu bana değil oğluna söyle, ben onunla böyle anlaştım” derim. Kayınvalidemin bu konuyu kapatmaya niyeti yok. Her şeyi alttan alan bu kadın bu konuyu niye alttan almıyor anlamadım. Bu konuda hala uzlaşamadık. Bu konu kapanacak gibi de değil. Mezarda biter ancak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı Bekliyorum