Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

11 Kasım 2022 Cuma

Helyumsuz Balon



Karşıda ki ile nişan hazırlıklarını yapmaya başladık. Evlenme teklifini BENİMLE EVLENİR MİSİN harflerinden oluşan 19 balonla kaf dağının ardında ki evin kapısına gelerek yapmıştı. Kapının önünde elinde balonlarla görünce acayip şaşırmıştım. Kahkahalarla gülmekten evlilik teklifine yanıt verememiştim. Gülmem evet anlamına geliyordu ancak kahkahalarla gülmem ne anlama geliyor bende bilmiyorum. Çok hevesliydim anlamına geliyor sanırım. Böyle bir teklif beklemiyordum ondan. Ondan hiçbir şey beklemiyordum. Sevsin sadece. Çok sevsin… Hep sevsin.. Başka hiçbir şey istemem… İstemeden vererek beni şaşırtan ilk ve tek erkekti Yanımda ki… İstemeyi beceremeyen ben için bu huy bulunmaz bir nimetti. Onu kaçırmaya hiç niyetim yoktu. İstemeye geldikleri gün havası inmiş o balonlar çocukların ellerinde fotoğraflarda ki yerini aldı sonraları. (Evet görselde ki balon o balonlar )  

Aslında beni balkona çağırıp uçuracağı balonlarla bana sürpriz yapıp bu evlenme teklifini yapmayı planlıyormuş. Helyum gazı bulamamış. Helyum gazını değil de kendi nefesini üfürdüğü balonlar yerçekimine karşı koyamamış o balonları beşinci kata kadar uçuramamıştı. Odunumu da (erkek kardeşim) bu teklif olayında dublör olarak kullanmayı düşünmüş. Odunum balkondan balonları ip yardımıyla çekse diye onu kullanmayı düşünmüş sonra vazgeçmiş bu fikirden. Aşağıda Karşıda ki, balkonda Odunum balonlar kimin elinde, kim ip çekecek, kim teklif edecek, nasıl olacak. Evlilik teklifini balonların üzerinde ki yazılı harflerden de anlamam mümkün değil. O kadar zeki değilim... O fikir bence de çok saçma olurmuş. Komşular benim balonları görse ne olurdu. Zaten oraların dedikoducu kadınları ile dolmuşçu abinin diline düşmüşüz. Balonları şişirmek için yardım etmiş odunum. İkisinin de yanakları balon şişirmekten al al olmuş… Odunum askerden döndükten sonra Kaf dağının ardında ki evde birlikte yaşamaya başlamıştık o dönemler.  

Aile arasında yapmaya karar verdiğimiz nişanı nerede yapacağımız konusu bir türlü kafamda netleştiremiyordum. Nişan olayı kız tarafının ev sahipliğini yaptığı, düzenlediği bir organizasyondu. Babamın vefatından sonra baba evi kapatılmıştı. Odunum askere gitmek üzere, annem hem yalnız kalmamak hem de abimin yeni doğan gülüne bakmak üzere baba evinden ayrılmıştı. Baba evinde 10 yılı aşkın baktığımız Yamalı adında ki köpeğimizi de alıp barınağa götürmesi  için belediyeye haber vermişti Odunum. Onu aldıklarını öğrendiğim gün salya sümük ağlamıştım. Gelen görevlileri havlayarak yanına yaklaştırmayan Yamalı, uyutularak çıkarılmıştı kulübesinden. Adamların kucağında bir ölü gibi taşınmıştı arabaya. O sahneyi kafamda canlandırıp canlandırıp ağlamıştım. Üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen hala üzülüyorum Yamalı için. 3 sene kapalı kalan baba evinde isteme-nişan töreni organize etmek çok zordu. Tayin olup çıktığımız baba evinin baştan aşağı tamir olması gerekiyordu. Çatılardan içeriye giren yağmur suları evi oturulamaz hale getirmişti. O evi nişan için uygun hale getirmek maliyetli ve çok zahmetliydi.  Baba evinde istenilmek şahsen benim açımdan çok istediğim bir durum değildi ancak Yanımda ki’nin ailesinde yersiz, yurtsuz, kimsesiz izlenimi bırakmakta istemiyordum. İlk başta vereceğim izlenim ömür boyu devam edecekti nasılsa. Olayları nasıl yorumlayabilecekleri üzerine çokça düşündüm ancak bu düşüncelerim Yanımda ki olmadan havada uçuşan helyum gazı gibi kalıyordu. Onsuz, onun ailesi hakkında fikirleri kendi başıma edinemez tek başıma karar veremezdim. Hayatla ilgili her konuyu tek başına karar verirken iki kişi ortak karar vermeye başlamayı öğrendiğimiz dönemlerdi bunlar. Yanımda ki'ni yokluyordum. Nişan da çekirdek aile üyelerinin bulunması şartını koyuyordum. Hala, amca vs gibi aile üyeleri de katılmasını istiyorlarsa nişanı baba evinde yapalım diyordum. Kaf dağının tepesinde nişan töreni yapmak onunda kolayına gidiyordu. Kalabalıklardan ve akrabalardan çok hoşlanan bir insan değildi. Onun çekirdek ailesinin sayısı bizim ailenin 4 katıydı zaten. Birde işin içine hala, dayılar girerse sayı benim hesaplayabileceğim sayının çok üstüne çıkıyordu. Çok kalabalıklar. Öyle böyle değil, baya baya kalabalıklar… Ben diyim İstanbul nüfusu, sen de Çin nüfusu… Bu kalabalığın o zamanlar ne anlam ifade ettiğinin ise hiç farkında değildim. Kalabalığı ile kendi ailemi ezdirmek istemiyordum. Bir yanım babasızlığa alışamamıştı daha. Babasızlıkta binmişti omuzlarıma.. Onlardan bir kişi bile bizden kalabalık olması beni çok rahatsız ediyordu. Hiçbir konuda ne kimseden aşağı hissetmeliyim, ne de onun üstünde… Ah bu eşitlik ilkem… Neler kazandırdı bana ve neler götürdü benden…

Nişanı kaf dağının tepesinde ki evde yapma kararı almıştık ancak benim içim hiç huzurlu değildi. Beni Karşıda ki ile tanıştıran konuşkan arkadaşın evinde toplandık bir akşam. Nişan konusu açıldığında “onlar kalabalık aile az kişi gelmesi mümkün değil” şeklinde konuşunca ortada sorun olduğunu anladım. Benden çok daha fazla tanıyordu Yanımda ki ve ailesini. Boşa konuşmuş olamaz o arkadaş. “Bütün akrabaların geldiği bir nişan istiyorlarsa bütün herkesi toplayıp 400 km getirmeleri gerekiyor cevabını veriyordum” ama içim rahat değil. Kontrol manyağı tarafım bu konuya acayip takmıştı. Geceleri bu konuyu düşünmekten uyuyamaz hale gelmiştim. O zamanlar tam bir takıntılı ruh hastasıymışım. Yazdıkça daha iyi analiz ediyorum o zaman ki beni. Yazarken o ruh haline girip tepemden duman çıkıyor vallahi J

Bu düşünceler, stresle ve nişan hazırlıklarıyla zaman su gibi akıp geçti. Geldi büyük gün. Nişan içinde hiç masraf çıkarmamıştım Yanımda’ kine. Kız tarafına yapılması zorunlu görülen alışverişi de kabul etmemiştim. Hiçbir şey istememiştim. İsteme gününde bir düğünde giydiğim etek ve şık bir beyaz bluz giymiştim. Nişanda giyeceğim uzun, mavi, üstü boncuklu şifon elbiseyi Yanımda ki ile birlikte çarşı pazar arayarak bulmuştum.  Takılarım abimin düğününden kalan takılardı. Pasta, meşrubat… Ne eksikse tamamladım. Sandalye, sehpa, bardak, çatal… komşulardan ayarladım.  İstanbul’dan abim, yeğenim, annem ve kızkardeşim geldi Kaf dağına. Çok yakın 3 arkadaşımı da davet ettim. Bizi tanıştıran karı –koca arkadaş da davetliydi… Benim davetli listem bu kadardı…  Nişana davet edilmedi diye benim tarafımdan küstürdüğüm kişiler çok oldu. Herkülüye ablam küsenlerde ilk sırayı alıyordu. Kendisini nişanıma davet etmedim diye fena halde bozuldu. Kendi tükürdüğümü yalayamadım diyemedim. Çekirdek aile olsun şartını ben koymuştum. Çekirdekten değildin sen Herkülüye abla diyemedim. Nişandan sonra alttan alıp özür dileyip gönlünü almaya annemle gittiğimizde, annemde boş boğazlık yapıp alttan almayınca, daha da kırık bir hal aldı aramızda ki durum. Düğünüme de gelmedi sonra zaten. Bu kırgınlık daha yeni tamir olur gibi oldu.

Yanımda ki ve ailesi isteme ve nişan için iki ayrı günde geldiler. İsteme merasimine her şey planladığımız gibiydi, çekirdek aile geldiler. Garibim Yanımda ki nişan günü kendi tarafını zapt edememişti. Sanırım bu konuda Yanımda ki’nin üzerinde de baskı oluşturdum. Ben ile ailesi arasında kaldı. Amca eşini de yoğun baskı üzerine davet etmek zorunda kalmıştı. Amca eşi, bekar oğlunu da nişana getirmek istemiş Yanımda ki onun gelemeyeceğini söylediğinde ipler kopmuştu. Küsüp gelmedi nişana oda. Yoldan geri döndü. Benim bekar arkadaşlarımı bekar oğluna göstermek için kendi kafasında kurguladığı organizasyonu yıkmış olduğumuzdan baya kırıldı oda. Yeğenleri, eniştesi derken ev dolup taştı. 2+1 evde adım atacak yer kalmadı. Her yerde çoluk çocuk koşturuyordu. Benim evim bu kadar kalabalığa alışık değil. İnşallah bina yan yatmaz diye geçiriyordum içimden.  

Gündüz kuaför ve fotoğraf çekimi, akşam yüzükler takıldı, alkış, pasta,.. Fotoğraflarımızı da sevdiğim bir abi çekmişti. Fotoğraf konusunda bile hiç masraf çıkartmadım… Ne masrafsız kadınım ben ya… Yer kaplamadan, masraf çıkarmadan, kimseye yük olmadan çekip gideceğim bu dünyadan….

Geriye kalan fotoğraflara baktığımda hatırlıyorum nişan ile ilgili birçok detayı. Kırıldığım ve kızdığım konuları ise her saniyesiyle hatırlıyorum. Hafızam acayip iyi çalışıyor maşallah… Ama fenalığa…

Sadece sevsin yeter diye düşündüğüm Yanımda ki, işin içine aileler girince sadece sevsin diye yetinemez bir ruh haline girdim. Her şeyi alttan alıp, halleden bir yanım her konunun üzerinden geliyorken, diğer arsız tarafım kendimi bu kadar ucuza satmamam konusunda telkin verip duruyordu. Her şeyi böyle kolay yola taşıyan bir kadını kolay lokma sanmalarını da istemiyordum.

Amca eşinin nişana gelememe mevzusu evliliğimizin 10. yılında hala konuşulup durur. Kayınvalidem “ne var amca eşi de  gelseydi” der, bende “ o zaman memlekette yapılacaktı nişan” derim. Oda “nişanı memleketinde yapsaydın o zaman” der. Bende “bunu bana değil oğluna söyle, ben onunla böyle anlaştım” derim.  Kayınvalidemin bu konuyu kapatmaya niyeti yok. Her şeyi alttan alan bu kadın bu konuyu niye alttan almıyor anlamadım. Bu konuda hala uzlaşamadık. Bu konu kapanacak gibi de değil. Mezarda biter ancak… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı Bekliyorum