Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

30 Kasım 2022 Çarşamba

Sır Sandığı

Doğurduktan sonra okuduklarımı anlamaya başladım 

Anlayışın, gözümden beynime gitmesi için can çıkması gerekiyormuş içimden

Annemi otuzumdan sonra başladım anlamaya

Onu kırdığım gibi benimde kırılmam gerekiyormuş en derinden

Zırıl zırıl ağlamaların ardından tamir ediliyormuş derin kırıklar

Kırkımdan sonra doya doya, kana kana başladım sevmeye,

En çok sevgiymiş herkesçe ihtiyaç duyulan

Elimizi korkak alıştırmışlar, yüreğimizi ise cimri…

Sevdikçe yüreğimiz eskir diye belletmişler…

Verdikçe artarmış tebessümler, sevdikçe coşarmış yürekte ki şelaleler…

Şu saatten sonra cimrilik edemem, şelalelerin önüne de set çekmem


Her şeyde olduğu gibi, bu şiirde varmalıydı … Tabi ki konu yine Sen…

Sen ise … Sen ise…. Kalmadı, yok artık bir kelimem…

Kelimeleri bırakalı çok oldu. Anlatmaya yetmiyor kelime hazinem…

Hazinem olduğundandır belki, sır gibi saklarım en derinimde

Sen ise devam edeceksin sandığında durmaya,

Durdukça çoğalmaya ve çoğaldıkça kan susturmaya…

Arkeologlarca bulunacaksın ayaz bir kasım sabahında...


Haccecan

30.11.2022

Son Kasım

23 Kasım 2022 Çarşamba

Özben

 

 Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre …

Dişi ve eril iki enerji var, büyük aşkların zemininde

Aşkın o hali de yaşanmalıydı, aşkı tâ buralara onlar taşıdı

Hikayeler, şiirler, romanlar... hep o aşklar üzerine kurgulandı

Yaşanmasaydı aşkın o hali,  insanlık aşkta ikmale kalırdı

O aşkların hepsi, seni hakikate vardırmak için yaşandı

Hacce ile Can aşkı yaşanmalı artık, yani Ben ile Özün..

Haccecan ve özben … içeride bir olmalı, dışarıda aramamalı

Sen ile özün, özün ile sen… hakiki aşkın yeni adresi…

Hiçbir kuvvet ayıramaz birbirinizden

 

Aşk için dengini bulamadığında

Bulduğunu sandıkların yarı yolda bıraktığında

Veyahut aşkına kibrinden yanaşamadığında

                      Dersin ya hani “Ahtım olsun!! yaşarım aşkı onsuz da!”                 

Dön kendi içine ve özünle aşkı yaşa…

Kendine aşık olmak değil bu, kibir ile karıştırma…

Bir ben var benden içeri, bir öz var senden içeri

Sen Öz’sün, Özün ise Tanrı ile zaten bir,

Olacaksın Tanrısal, sende ki öze kavuşabilirsen... 


Haccecan

23.11.2022

Ceza-Suspus

Söz



Bugün benim için çok önemli bir gün. 20 yıl önce koruyucu ablalığını yapmaya başladığım bir kardeşimin İngilizce Öğretmenliği yapmaya başladığını ve ilk öğretmenler gününü öğrencileri tarafından kutlandığı haberini aldım bugün. Sevincini benimle paylaşmak için mesaj ve fotoğraf atmış bana. Öğrencilerinin arasında yüzünde güller açtığı bir çok fotoğrafını da benimle paylaştı. Öğretmenler gününün kutlandığı pastanın fotoğrafını da…

5 kardeşin en küçüğüydü. Ablasıyla mektuplaşırdım. Burada sözü Feryal’e bırakıyorum.

21.08.2003
Züleyha okumak için yardım istiyordu. Bir şey yapmalıydı Feryal. Ama ne? Günlerce düşündü günlerce…Kafasında bulduğu çözümü uygulamaya sokmak içkili zamanlarda ki babasının esiri olan Feryal için büyük cesaret istiyordu. Uygulamaya geçmesi çok zor oldu ama kafasında düşündüğünü yaptı Feryal. Ev telefonundan bilinmeyen numaraları çevirdi ve Adıyaman- Besni Milli Eğitim Müdürlüğü’nün telefon numarasının kaç olduğunu sordu? Numarayı öğrendi. Öğrendiği numarayı çevirirken elleri titriyordu, kekeleyip hiçbir şey söyleyemeyeceğini düşündü Feryal. Numarayı çevirdi, karşısına bir beyefendi çıktı, Feryal Milli Eğitim Müdürüyle konuşmak istiyorum dedi. En üstte kim varsa o çözüm bulabilirdi ancak. Telefonda ki bey, bir dakika bağlıyorum dedi, Konuştuğu kişiye kendisini tanıttı. Şambayat kasabasında Züleyha adında bir öğrenciniz ve kızkardeşi var. Ben onların koruyucu ablasıyım. İkisi de başarılı öğrenci. LGS sınavını kazandılar fakat babalarının okula göndermediğini ve maddi durumlarının kötü olduğunu söylüyordu. Kızlar okumayı çok istiyor lütfen yardımcı olun demişti Feryal. O an kelimeleri düzgün kullandı mı, söylemek istediğini doğru ifade etti mi hiçbir şey hatırlamıyordu heyecandan. Birkaç kere ben o kızların koruyucu ablasıyım dediğini hatırlıyordu. İsminin Cevdet bey olduğunu öğrendiği müdür bey konuyla ilgileneceğini söyledi. Kızların adresini Feryal’den öğrendi. Çok defa teşekkür ederek telefonu kapattı Feryal. Çok mutluydu. Feryal birinci dünya harbini kazanmıştı kendi içinde. Korkularına teslim olmamıştı. Kendi imkânlarıyla yapabileceğinin en iyisini yapmıştı. Feryal olacakları çok sonra öğrenecek ti Züleyha’dan.

----

O telefon görüşmesinden sonra İlçe Milli Eğitim Müdürü bu işin peşini bırakmamış iki kız kardeşte liseyi okumalarını sağlamıştı. Ancak liseden sonra öğrenimlerine devam etmemişler kız başlarına bir şey gelmemesi için evlendirilmişlerdi. En küçüğü olan Nur, ablaları gibi değildi. Her şeyiyle tek başına üstesinden geldiği zorlu hayatında üniversiteyi de tamamen kendi çabalarıyla bitirmişti. Yurt dışında da eğitim aldı.

Bir mektupla tanıdığım bu aile ile bağım hiç kopmadı. Adreslerine bir dergide yazı yazan abiye mektup yazarak ulaşmıştım. O abiye de onları hiç bırakmayacağıma dair söz vermiştim. O abinin ölüm haberini alalı yıllar oldu. Hüngür hüngür ağladığım bir ölüm haberiydi. 

Bir sözümü daha tutmuş olmanın rahatlığıyla, Nur’un bana yaşattığı bu gururla geleceğe daha da emin adımlarla yürümeye devam ediyorum…  

21 Kasım 2022 Pazartesi

İri Gözler

 


Bir üniversite öğrencisinin yardım talebiyle tanıdım kendisini. Sanat ve Müze Eğitimi dersinde yukarı da ki resim ödev konusuydu. Bu resim ile ilgili benimde görüşlerim istenildi. Bu konuyu bloğuma ben neden yazmıyorum diye düşündüm. Bir şekilde bu resim karşıma çıktıysa yazılı tarihimde de yerini almalıydı.

Nuri İyem. Ressam. Yaptığı Anadolu kadın resimleriyle tanınıyor daha çok.

İri kadın gözleri. Anadolu kadınının gözleri. Bu gözler kadar var mı dünya da güzeli? Bu gözler kadar kederi, acıyı, hüznü barındıran başka göz var mı? Bakanların benliklerini alır ellerinden ve yerlerine yepyeni bir ben bırakarak yollarına devam eden… Nuri İyem’in resimlerinde bu gözleri bol bol görmekteyiz. Doğumda kaybettiği abla acısı bu gözlerde okunuyor. Bir kadının içinizde bıraktığı acı yoksa kimse piştim, oldum demesin… Resimlerinde pişmiş yüreğinin renkleri okunuyor.

Arka planda Anadolu’nun müstakil evleri, akan yolları, ağaçları… Koyu renkli alacalı dağları dizilmiş sıra sıra… Puslu, acıyla harmanlanmış toprağı… Ah Anadolu’m… Resmin bile ne hale getiriyor beni…

Resimde  dik duruşuyla, kararlı, keskin ve kendinden emin bakışıyla en çok sağ öndeki kadın dikkatimi çekiyor. Kararlılığını başında ki beyaz örtü ve örtünün üzerinde ki aynı renkteki süs ile tamamlamış. Aydınlık, umutla baktığının ispatı beyaz örtü. Bakışları resme bakan kişiye çok şey ifade ediyor. Karşıya bakması geleceğe kararlı baktığını simgeliyor. Gözlerinize böyle bakan bir kadına sahipseniz onu sakın bırakmayın… Sizi mutlaka baktığı geleceğe doğru taşıyacaktır…

Kafasını hafif sola eğik duruşuyla kararsızlık ve telaş hakim ikinci kadının gözlerinde. Geleceğe ve bize bakarken biraz tedirginlik hakim. Örtüsünün rengiyle uyumlu, yüzünde saflık ve masumluk ön planda… Başını kararlı kadından yana doğru devirmesi onun da kararlı kadından güç aldığı hissini uyandırmakta. Sanki ondan  bir adım geride durmakta, kararlılıktan bir adım geride ancak onu takip ederse oda ulaşacak varacağı yere …

Kararlı kadının arkasında ne geleceğe, ne geçmişe bakabilen, anda kalmayı tercih eden bir kadın var. Gözlerinde bir anlam var mı bilinmiyor. Bilinmez olarak kalması istenilmiş. Belki de "geleceğe bakmayan gözlerin bir ifadesi olmaz!" mesajı verilmek istenilmiş olabilir. Kararlı ve dik duran kadının arkasında yarım olarak resmedilmiş. Tam olabilecek mi muamma… Beyaz örtüsüyle oda masumluğu barındırıyor….

Üç kadının da keskin yüz hatları, iri gözleri var. Saçlar ortadan ikiye ayrılmış. Taranmış ve özenle  şekil verilmiş oldukları bilinmesi istenilmiş. Yüzleri ve saçları tamamen kapatılmamış… Gençlik, dirilik, öz bakım hakim… Ne günümüzün modern kadını, ne de geçmişin ilkel kadını…. İki çağ arasında namus timsali olan kadınlar var bu resimde…  

İlk anda sıradanlık ve hiç bir duygu, düşünce barındırmadığı sanılsa da resme baktıkça ve üzerine düşündükçe birçok duygunun içinizden çıktığına şahit olacaksanız. Anadolu insanın özünde olan duygular bunlar. Üzerine düşünün yeter ki... Düşünmek insanın temel var olma sebebi... 

İki günümü bu düşüncelerle doldurduğun ve bu yazıya ilham olduğun için minnettarım Nuri İyem..

Yazarken dinlenildi. Tuluyhan Uğurlu Ayasofya…

11 Kasım 2022 Cuma

Helyumsuz Balon



Karşıda ki ile nişan hazırlıklarını yapmaya başladık. Evlenme teklifini BENİMLE EVLENİR MİSİN harflerinden oluşan 19 balonla kaf dağının ardında ki evin kapısına gelerek yapmıştı. Kapının önünde elinde balonlarla görünce acayip şaşırmıştım. Kahkahalarla gülmekten evlilik teklifine yanıt verememiştim. Gülmem evet anlamına geliyordu ancak kahkahalarla gülmem ne anlama geliyor bende bilmiyorum. Çok hevesliydim anlamına geliyor sanırım. Böyle bir teklif beklemiyordum ondan. Ondan hiçbir şey beklemiyordum. Sevsin sadece. Çok sevsin… Hep sevsin.. Başka hiçbir şey istemem… İstemeden vererek beni şaşırtan ilk ve tek erkekti Yanımda ki… İstemeyi beceremeyen ben için bu huy bulunmaz bir nimetti. Onu kaçırmaya hiç niyetim yoktu. İstemeye geldikleri gün havası inmiş o balonlar çocukların ellerinde fotoğraflarda ki yerini aldı sonraları. (Evet görselde ki balon o balonlar )  

Aslında beni balkona çağırıp uçuracağı balonlarla bana sürpriz yapıp bu evlenme teklifini yapmayı planlıyormuş. Helyum gazı bulamamış. Helyum gazını değil de kendi nefesini üfürdüğü balonlar yerçekimine karşı koyamamış o balonları beşinci kata kadar uçuramamıştı. Odunumu da (erkek kardeşim) bu teklif olayında dublör olarak kullanmayı düşünmüş. Odunum balkondan balonları ip yardımıyla çekse diye onu kullanmayı düşünmüş sonra vazgeçmiş bu fikirden. Aşağıda Karşıda ki, balkonda Odunum balonlar kimin elinde, kim ip çekecek, kim teklif edecek, nasıl olacak. Evlilik teklifini balonların üzerinde ki yazılı harflerden de anlamam mümkün değil. O kadar zeki değilim... O fikir bence de çok saçma olurmuş. Komşular benim balonları görse ne olurdu. Zaten oraların dedikoducu kadınları ile dolmuşçu abinin diline düşmüşüz. Balonları şişirmek için yardım etmiş odunum. İkisinin de yanakları balon şişirmekten al al olmuş… Odunum askerden döndükten sonra Kaf dağının ardında ki evde birlikte yaşamaya başlamıştık o dönemler.  

Aile arasında yapmaya karar verdiğimiz nişanı nerede yapacağımız konusu bir türlü kafamda netleştiremiyordum. Nişan olayı kız tarafının ev sahipliğini yaptığı, düzenlediği bir organizasyondu. Babamın vefatından sonra baba evi kapatılmıştı. Odunum askere gitmek üzere, annem hem yalnız kalmamak hem de abimin yeni doğan gülüne bakmak üzere baba evinden ayrılmıştı. Baba evinde 10 yılı aşkın baktığımız Yamalı adında ki köpeğimizi de alıp barınağa götürmesi  için belediyeye haber vermişti Odunum. Onu aldıklarını öğrendiğim gün salya sümük ağlamıştım. Gelen görevlileri havlayarak yanına yaklaştırmayan Yamalı, uyutularak çıkarılmıştı kulübesinden. Adamların kucağında bir ölü gibi taşınmıştı arabaya. O sahneyi kafamda canlandırıp canlandırıp ağlamıştım. Üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen hala üzülüyorum Yamalı için. 3 sene kapalı kalan baba evinde isteme-nişan töreni organize etmek çok zordu. Tayin olup çıktığımız baba evinin baştan aşağı tamir olması gerekiyordu. Çatılardan içeriye giren yağmur suları evi oturulamaz hale getirmişti. O evi nişan için uygun hale getirmek maliyetli ve çok zahmetliydi.  Baba evinde istenilmek şahsen benim açımdan çok istediğim bir durum değildi ancak Yanımda ki’nin ailesinde yersiz, yurtsuz, kimsesiz izlenimi bırakmakta istemiyordum. İlk başta vereceğim izlenim ömür boyu devam edecekti nasılsa. Olayları nasıl yorumlayabilecekleri üzerine çokça düşündüm ancak bu düşüncelerim Yanımda ki olmadan havada uçuşan helyum gazı gibi kalıyordu. Onsuz, onun ailesi hakkında fikirleri kendi başıma edinemez tek başıma karar veremezdim. Hayatla ilgili her konuyu tek başına karar verirken iki kişi ortak karar vermeye başlamayı öğrendiğimiz dönemlerdi bunlar. Yanımda ki'ni yokluyordum. Nişan da çekirdek aile üyelerinin bulunması şartını koyuyordum. Hala, amca vs gibi aile üyeleri de katılmasını istiyorlarsa nişanı baba evinde yapalım diyordum. Kaf dağının tepesinde nişan töreni yapmak onunda kolayına gidiyordu. Kalabalıklardan ve akrabalardan çok hoşlanan bir insan değildi. Onun çekirdek ailesinin sayısı bizim ailenin 4 katıydı zaten. Birde işin içine hala, dayılar girerse sayı benim hesaplayabileceğim sayının çok üstüne çıkıyordu. Çok kalabalıklar. Öyle böyle değil, baya baya kalabalıklar… Ben diyim İstanbul nüfusu, sen de Çin nüfusu… Bu kalabalığın o zamanlar ne anlam ifade ettiğinin ise hiç farkında değildim. Kalabalığı ile kendi ailemi ezdirmek istemiyordum. Bir yanım babasızlığa alışamamıştı daha. Babasızlıkta binmişti omuzlarıma.. Onlardan bir kişi bile bizden kalabalık olması beni çok rahatsız ediyordu. Hiçbir konuda ne kimseden aşağı hissetmeliyim, ne de onun üstünde… Ah bu eşitlik ilkem… Neler kazandırdı bana ve neler götürdü benden…

Nişanı kaf dağının tepesinde ki evde yapma kararı almıştık ancak benim içim hiç huzurlu değildi. Beni Karşıda ki ile tanıştıran konuşkan arkadaşın evinde toplandık bir akşam. Nişan konusu açıldığında “onlar kalabalık aile, nişan törenine az kişi gelmesi mümkün değil” şeklinde konuşunca ortada sorun olduğunu anladım. Benden çok daha fazla tanıyordu Yanımda ki ve ailesini. Boşa konuşmuş olamaz o arkadaş. “Bütün akrabaların geldiği bir nişan istiyorlarsa bütün herkesi toplayıp 400 km getirmeleri gerekiyor cevabını veriyordum” ama içim rahat değil. Kontrol manyağı tarafım bu konuya acayip takmıştı. Geceleri bu konuyu düşünmekten uyuyamaz hale gelmiştim. O zamanlar tam bir takıntılı ruh hastasıymışım. Yazdıkça daha iyi analiz ediyorum o zaman ki beni. Yazarken o ruh haline girip tepemden duman çıkıyor vallahi J

Bu düşünceler, stresle ve nişan hazırlıklarıyla zaman su gibi akıp geçti. Geldi büyük gün. Nişan içinde hiç masraf çıkarmamıştım Yanımda’ kine. Kız tarafına yapılması zorunlu görülen alışverişi de kabul etmemiştim. Hiçbir şey istememiştim. İsteme gününde bir düğünde giydiğim etek ve şık bir beyaz bluz giymiştim. Nişanda giyeceğim uzun, mavi, üstü boncuklu şifon elbiseyi Yanımda ki ile birlikte çarşı pazar arayarak bulmuştum.  Takılarım abimin düğününden kalan takılardı. Pasta, meşrubat… Ne eksikse tamamladım. Sandalye, sehpa, bardak, çatal… komşulardan ayarladım.  İstanbul’dan abim, yeğenim, annem ve kızkardeşim geldi Kaf dağına. Çok yakın 3 arkadaşımı da davet ettim. Bizi tanıştıran karı –koca arkadaş da davetliydi… Benim davetli listem bu kadardı…  Nişana davet edilmedi diye benim tarafımdan küstürdüğüm kişiler çok oldu. Herkülüye ablam küsenlerde ilk sırayı alıyordu. Kendisini nişanıma davet etmedim diye fena halde bozuldu. Kendi tükürdüğümü yalayamadım diyemedim. Çekirdek aile olsun şartını ben koymuştum. Çekirdekten değildin sen Herkülüye abla diyemedim. Nişandan sonra alttan alıp özür dileyip gönlünü almaya annemle gittiğimizde, annemde boş boğazlık yapıp alttan almayınca, daha da kırık bir hal aldı aramızda ki durum. Düğünüme de gelmedi sonra zaten. Bu kırgınlık daha yeni tamir olur gibi oldu.

Yanımda ki ve ailesi isteme ve nişan için iki ayrı günde geldiler. İsteme merasimine her şey planladığımız gibiydi, çekirdek aile geldiler. Garibim Yanımda ki nişan günü kendi tarafını zapt edememişti. Sanırım bu konuda Yanımda ki’nin üzerinde de baskı oluşturdum. Ben ile ailesi arasında kaldı. Amca eşini de yoğun baskı üzerine davet etmek zorunda kalmıştı. Amca eşi, bekar oğlunu da nişana getirmek istemiş Yanımda ki onun gelemeyeceğini söylediğinde ipler kopmuştu. Küsüp gelmedi nişana oda. Yoldan geri döndü. Benim bekar arkadaşlarımı bekar oğluna göstermek için kendi kafasında kurguladığı organizasyonu yıkmış olduğumuzdan baya kırıldı oda. Yeğenleri, eniştesi derken ev dolup taştı. 2+1 evde adım atacak yer kalmadı. Her yerde çoluk çocuk koşturuyordu. Benim evim bu kadar kalabalığa alışık değil. İnşallah bina yan yatmaz diye geçiriyordum içimden.  

Gündüz kuaför ve fotoğraf çekimi, akşam yüzükler takıldı, alkış, pasta,.. Fotoğraflarımızı da sevdiğim bir abi çekmişti. Fotoğraf konusunda bile hiç masraf çıkartmadım… Ne masrafsız kadınım ben ya… Yer kaplamadan, masraf çıkarmadan, kimseye yük olmadan çekip gideceğim bu dünyadan….

Geriye kalan fotoğraflara baktığımda hatırlıyorum nişan ile ilgili birçok detayı. Kırıldığım ve kızdığım konuları ise her saniyesiyle hatırlıyorum. Hafızam acayip iyi çalışıyor maşallah… Ama fenalığa…

Sadece sevsin yeter diye düşündüğüm Yanımda ki, işin içine aileler girince sadece sevsin diye yetinemez bir ruh haline girdim. Her şeyi alttan alıp, halleden bir yanım her konunun üzerinden geliyorken, diğer arsız tarafım kendimi bu kadar ucuza satmamam konusunda telkin verip duruyordu. Her şeyi böyle kolay yola taşıyan bir kadını kolay lokma sanmalarını da istemiyordum.

Amca eşinin nişana gelememe mevzusu evliliğimizin 10. yılında hala konuşulup durur. Kayınvalidem “ne var amca eşi de  gelseydi” der, bende “ o zaman memlekette yapılacaktı nişan” derim. Oda “nişanı memleketinde yapsaydın o zaman” der. Bende “bunu bana değil oğluna söyle, ben onunla böyle anlaştım” derim.  Kayınvalidemin bu konuyu kapatmaya niyeti yok. Her şeyi alttan alan bu kadın bu konuyu niye alttan almıyor anlamadım. Bu konuda hala uzlaşamadık. Bu konu kapanacak gibi de değil. Mezarda biter ancak… 

10 Kasım 2022 Perşembe

Açık Artırma

 


Kendimi çıkardım açık arttırmaya 

Bir yanı ile melek, bir yanı ile dili diken

 Babam gibi adamlar, doluştu salona

Ederimi bilmezken, giderim için havalandı eller

En çok sevgiyi ödeyene kendimi verecekken

Hiç bilemedim ki, benim ederim ne eder

Lime lime ederlerdi fiyat verirlerken

Gözlerimle, sözlerine kanlı paslı hep ettim itiraz 

Etmeliydim diye düşünürdüm az daha fiyat

Yetmiyor, kesmiyor, aç yanımı doyurmuyor 

Dişimin kovuğunu bile doldurmuyor

Öderiz deyip kıvırmayı göze aldıkları sevgi müphem

Hep bir çelişki, hep bir belirsizlik, hep bir tezad

Milyonluk, milyarlık ve trilyonluk teklifler…

Sonu gelmedi, sorulup durdu "var mı arttıran?"…

 Anladım orada paha biçilemeyeceğimi...

Adamlarda değil babası tarafından sevilmeyen...

Kadınlarda olurmuş bu müphem...


Haccecan

10.11.2022

Yazarken Dinlenildi

Kıngdom of Heaven Film Müziği Crusaders

Hamur Çocuk


Çocukluğunda yüreği yaralanmış kim varsa

Hepsinin gözlerinde; acı, hüzün ve veda

Veda edemezler çoğu zaman ama

Ettiler mi bakakalırsın ardında

 

Bu çocuklukta bilmem ne varsa

Ufacık yüreği kin doldurulduysa

Savaş açar bazen kendine, çoğunda da dünyaya

Kaybettiği savaşın ardından durulur usulca

 

Çocukluğunda görmüşse hep sevgi

Yüreğinde hep şefkat, adalet ve sevda

Arayıp durur iyiliği, anlayamaz kötülüğü dünyada

İsyan edip küser oda koca dünyaya

 

Çocuklukta öğretmeli her şeyin dengesini

Barışsa barış, savaşsa savaş, ilk vuran olmamalı asla

Ne korkak, pısırık; ne saldırgan, öfke dili

Sen bir hamursun çocuğum var daha şekil almana...


Haccecan

 09-10.11.2022

Yazarken Dinlenildi

Kıngdom of Heaven Film Müziği Crusaders

9 Kasım 2022 Çarşamba

İyiliğin Kötülüğe Cevabı

 

Kimi suçlar Amerika, İsrail, İngiltere, kabala…

Kimi erkeği, kimi kadını, kimi politika,

Kimi ekonomi, kimi kaderi, kimi de suçlar Yehova…

Hep mağdur Ortadoğulu,  Afrikalı, çocuğu, kadını,

Herkes suçlu, herkes mağdur ancak hep haklı kendisi…

Kendini değiştirmeden kimse beklemesin dünyanın değişmesini...

 

Kimi taraf tutar Rusya, kimi de Ukrayna

Taraf tutmak gerekiyorken sulhu cihanda

 

Kendini çok iyi kamufle eder arabozanı…

Sen karşıtlaştığına öfke yükü ile dolarken,

Amuduna götürür sen ile beni birbirimize düşüren

Suçlamak yersiz onu da, birbirine düşürmek zaten onun görevi 

Birbirine düştükten sonra anladın sende hakikati…

 

Kötü’yü bile sever hale getiren bu seviyede

Dersin kötülük olmazsa nasıl bilecektim ki hakikati

Sevinçle dolduruyor beni seninle bir olduğumuz gerçeği..

Ancak saf, mazlum sayma iyiliği, hak ettiğini de görecek yapan kötülüğü…

Kılıçları da kuşanırım, kötülüğü keserim orta yerinden 

 Kendimi de yakarım ama yanarken de yakarım kötülüğü.


04-09 Kasım 2022

Haccecan


Yazarken Dinlenildi

Kıngdom of Heaven Film Müziği Crusaders

8 Kasım 2022 Salı

Deneyim...


Aşkım büyük mü geldi sana?

Hüzün yeter mi sandın sana?

Hüznü sakın aşk ile karıştırma …

Hüzünde olsun tabi biraz  ama

Daha çok ben olmayım aslında

Ben olmalı senin içinde

Sen olan beni, ben sanıp doyasıya sevmeli

Sen seni çok sev, hep sev… Sadece sev…

Kendini sevmeyen kimseyi sevemez ki…

Kendini sevseydin çok sevecektin beni

Kendini sevmediğinden sevemedin beni

Seni ve beni  sevdikten sonra...

Sen ile ben arasında kuracaktın dengeyi

Dengeyi kurduktan sonra sevecektin herkesi

Düşünüyorum hep beni ve seni

Durduramıyorum hiç kendimi…

Acaba diyorum niye sevemedin beni?

Kendini hiç sevmediğinden mi?

Aşkım büyük geldiğinden mi?

Yoksa daha aşk zamanlarına gelmediğimizden mi ?

Aşkın bile bir zamanı var

Kalbin yarısı dolduğunda aşkla

Diğer yarısı dolarmış acıyla…

Acıyı da öğretti aşk bana

Çok acıdan sonra yeter bu kadar 

Sonra aşk ile acıyı bir eyleyip

İkisini  birleştirdim huzurla

Sonra anladım ki

Aslında her şey birmiş

Ruh istermiş sadece deneyim….

04-08.11.2022

Haccecan

7 Kasım 2022 Pazartesi

Dava

 


Ölüyordum be!… Ö---lü---yor---dum!…

Ölüyordum anlıyor musun?

Sevgisizlikten, ilgisizlikten, aşksızlıktan

Ölmek bile anlatmaya yetmiyor yaşadığım ıstırabı …

kim ne yapar, nereye gider bilemem, öldükten sonrası muamma,

Öyle bir ıstırap ki, dünyada bu acıyı anlatmaya yok kelimem

Bütün her şeyi yüklenmiş sınırsız bir güce sahip bir balon

Belki böyle tanımlayabilirim ölüyordum dediğim ama aslında tanımlayamadığımı

İçimde inanılmaz bir güç, dışımda her an delinebilecek ince bir kauçuk

Poşet patlasa  uçup dağılacak bu sonsuz güç

Beni benden alın ne olur, beni hiç olmamış şey yapın

Şey olayım sadece…

Şey olmayı dilerdim çokça

Can havliyle ölmemek için yapıştım sana

Öyle sıkı tuttun ki beni,

Milyon yıl kalacak gibiydin burada…

Öyle umarsız, öyle telaşsız, öyle kendi halinde

Ben ise 70 yılı belirledim kafamda…

Çok çekemem, kalamam fazla bu dünyada

Ne var ne yok görüp, gideyim hızlı bir eğitim turunda

Koca 70 yıl, bir an bile değil kimine göre

Kimine göre ederinde on binlerce yıl

Çoluk çocuk olsun, bir eş ve bir yuva

Sevgiyle dolayım, bazen öfke kusayım…

Ne onlarla, ne onlarsız olayım…

En çekilmez anlarında bile yanlarında olayım…

Buydu benim derdim, buydu istediğim…

Can havliyle ölmemek için yapıştım sana

O sıcaklığın eritti kauçuğu, güç ise adandı bir davaya…

Sonra oldum kaynak başka canlara

Ne verdiysen bana, katlayarak verdim sana

Bir tohumuna bir can… Sevgi zerreciğine, bir ömür…

Verdiğin acı daha fazlaydı belki de..

Yaşatacağım acının yanında ise okunmayacak esamesi

İade etmedim henüz, arttırarak vereceğim o acıyı da sana

Güneş üzerine doğmayı bekler,  Ayasofya...

Yüreğim de bitmek bilmez, sonuçlanmamış bir dava…

Çoluk çocuk oldu, bir eş ve bir yuva da

Artık sıra gerçekleşmesini beklediğim dava da…


Haccecan

02 Eylül de yazmaya başlayıp 7 Kasımda son şeklini aldı

Tülüyhan Uğurlu- Ayasofya


4 Kasım 2022 Cuma

Yapay Zekalı Robot

 

Sonsuz yaşayacağını bilsen burada

Ölüm hüznü çökmese omuzlarına

İri iri gözleriyle sevdiğin hep yanı başında

Çağlayan ırmaklar altından aksa

Ellerinde hurmalar, kâselerde şaraplar,

Yudum yudum, ılık ılık geçerken narin boğazdan

8 milyar insanda var otomobil, herkese bir villa

Hizmet edecek artık yapay zekalı robotlar

Zaten ölümde yok onlara, cephede de savaşsın onlar,

Her şey dört dörtlük olsa yani, sorun yok hiç ortada…

İnsan, Tanrı olsun artık

Yaratıp çekilelim kenara, seyredelim ekran başında

 İş çıkmasın bize, bozulduğunda da yapsın robotu, robot arkadaşı.

Sonsuza kadar sonsuz huzur mu var böyle bir dünyada? Asla…!

Ellerinde telefon, yan yattığın rahat döşek değil

Düşündükçe olgunlaştığın duraklardan sadece bir tanesi bura

Gidip olgunlaşacağımız, zihnin kendisi olacağımız sonsuz duraklar var daha,

 

İnsan daha kendini ne kadar daha aşacak?

Kendini sınırlarda ne kadar daha zorlayacak?

Bu hayat denen çılgınlık nerede son bulacak?

Kanatlandığımızda mı kavuşacağız özgürlüğümüze?

Yoksa şartlar ne olursa olsun huzurlu olmayı öğrendiğimizde mi fark edeceğiz? 

Zaten özgür olduğumuzu...

Şartlar bağlamasın seni, bağlarsa eğer olursun esir…

Şartlardan bağımsız özgür düşünebilirsen olursun hür..

Şairler sözcüklerden azat olup manaya kavuştuğunda mı yazılmış olacak hakiki şiir?

Manayı aktarabildiğinde mi olacak hakiki şair?

Aklına düşenleri yüreğin de hissetmeden hayal gerçekleşmez mi?

Benim sana kavuşmam için düşünmem yetmez mi?

Kelimelere dökemeseydim seni, benim halim olurdu nice..

Kelimelerden ve düşüncelerden azat olduktan sonra buldum gerçek seni..

Kendimden azat olduktan sonra ise buldum gerçek beni…

Senler, benler yok artık…

Bizler olduk herkesler…


Haccecan


21 Ekimde yazmaya başlayıp 04.11.2022 son şeklini alan şiir

Mabel Matiz -Karakol 

3 Kasım 2022 Perşembe

Acaba diyorum !!!

 


Emzirmeyi keseli memeden

Doluştu beyazlık saçlarıma

Acaba diyorum sütün beyazlığı mı bu aklar?

Her şeyi saflığa vurmuşluğumdan mı?

Yoksa kocamaya başlamışlığımdan mı?

 

Güneş görmeyeli tepeden

Ağrılar doluştu dizlerime, titriyorum delice…

Acaba diyorum kansızlığımdan mı üşüyorum?

Senin sıcaklığını özlediğimden mi?

Yoksa kocamaya başlamışlığımdan mı?


Haccecan
03.11.2022