Bu akşam bir arkadaşım çocukken eşekten düştüğünü anlattı bana. Canı baya yanmışki bir daha eşşeğe binmemiş o olaydan sonra.
Günümüz insanları ile teknolojinin bu kadar gelişmediği zamanlarda ki insanlar arasında kıyaslama yaptım kafamda, bunuda yazıya dökeyim dedim.
Eskiden yolcu sadece kendi canı istediğinde yola devam edemiyordu. Eşşeğin inadı tutarsa yolcu yoluna devam edemezmiş. Bineğinin karnını doyurması, suyunu içirmesi gerekiyormuş. Bineğinin hızını yolcu değil, binek kendisi ayarlıyormuş. Eşşek diyelim ki çok yorgun, inat edip bir adım bile atmaz, böylece yolculuğa eşşek dinlenene kadar ara verilirmiş. Hızlı gitsin diye "deh, deh" diyerek hayvanın hızlı gitmesi için gayret ettirilirmiş, daha vijdansız insanlar ise kamçılayarak eşşeğin canını acıtır, canının yanmasını istemeyen hayvan hızlı koşmaya çabalarmış. Eşşekten düşsek canımız yanar, hayvana bir güzel sopa atar intikamımızı alırdık. Eşşeği beslediğimiz, sevdiğimiz, iyi baktığımız kadar ondan verim alırdık. Al gülüm, ver gülüm hesabı olurdu.
Şimdi nasıl peki? Arabamızın deposunu doldurtuktan sonra gaza bastığın kadar hızlı gidebiliyorsun, ne itiraz var, ne inat var. Fondada İsmail YK "Bas gaza yavrum bas gaza, kim tutar seni baz gaza" çalıyor. Şarkı çaldıkça şoför gaza basıyor. Arabanın dışında efil efil giyinmiş hatunları gören şoför mahallinde ki adam artık kontrolden çıkmıştır. Basıyor gaza... Basıyor gaza... Sonu yok... Bu sınır tanımamazlık bencilliğe neden oldu. Parayı basan alıyor güzel arabayı, dolduruyor depoyu, basıyor gaza. Hiç bir sınır yok... Şoför mahallinde ki adam kaza yapıp arabasından düşüp öldüğü zaman canını acıtıp sopa atacağımız bir canlıda olmuyor karşımızda, kader deyip çekiyoruz sinemize... Parayı bastığın kadar yolculuk yapıyorsun, emek, zahmet pek görülmüyor. Parasını verdiğimiz zaman arabamızı yıkatabiliyoruz, parasını verdiğimiz zaman bakımı yaptırabiliyoruz.
Bas gaza yavrum bas gaza, kim tutar seni bas gaza....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı Bekliyorum