Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

14 Eylül 2010 Salı

Bayram Analizi



Bayram tatili için şurada bahsettiğim arkadaşım geldi. İki sene önce sevgilisi diye bahsettiğim kişi şuan onun kocası. Geçen yaz kızkardeşimin düğününden yaklaşık bir ay sonra dünya evine girdiler.
İki sene önce fazla sevgi gösterisinde bulunduğu için, vıcık vıcık! ilişki olarak görmeme neden olan eşi hakkında şu an ne düşündüğünü arkadaşıma sorduğumda; evlendikten sonra herşey değişiyor! keşke o sevgi dolu hallerinden şikayetçi olmak yerine bu sevginin tadını çıkarsaymışım!" cevabını aldım. Arkadaşım eşiyle ilişkiye başlamadan önce başka birisine deli gibi aşıktı! Aşık olduğu o çocuk için her fedakarlığı yapıyordu. İzmirli olan gencin aile yapısı daha rahat ve doğulu olan arkadaşımın aile yapısından çok farklı olmasına rağmen arkadaşım sevginin herşeyin üstesinden gelebileceğini düşünüyordu. 24 saatlik yolu otobüsle aşıp İzmir'e  çocuğu görmeye gittiğinde çocuk arkadaşımı ailesiyle tanıştırmamıştı. Evlilik, gelecek ve birliktelik üstüne arkadaşıma  güven vermediği için arkadaşımda onunla ilişkisini bitirip şimdiki eşiyle bir ilişkiye başlamıştı. Bir süre sonra İzmirli  arkadaşımın yaşadığı şehire gitmiş, kendisiyle evlenmek istediğini söylediğinde arkadaşım artık kendisini sevmediğini söylemişti. Israrları ve kendisiyle evlenmesi yönünde baskıları sonucunda; o zamanlar evli olmadığı halde İzmirliye evlendiğini söylesede İzmirli boşanıp kendisiyle evlenmesini söylüyordu. Arkadaşımdan yine olumlu cevap alamayan İzmirli bunun üstüne  intihar! edeceğini söylemişti. Ortak tanıdıkların hepsine arkadaşımın kendisini aldattığını söyleyip, arkadaşlarının telefonda neler oluyor? diye aramalarına neden oluyordu. Bu arada şimdiki eşi tüm bu olanlar karşısında sadece susuyor, ya İzmir'liyi tercih ederse diye! yanıp tutuşuyordu. Gerçek ve sabırlı bir aşık gibi sabredip bekliyordu. Uzun süredir tanıdığı, sevdiği ve güvendiği sevgisini göstermekten korkmayan insanı eş olarak tercih etmişti! Haccecan, İzmirli için ölüp bitiyordum, gözüm başka hiç birşeyi görmüyordu. Onunla birlikte gelecek hayalleri kurmuştum ancak bana gelecekle ilgili hiç bir söz etmiyordu, beni ailesiyle tanıştırmadı, beni hiç sahiplenmedi. Şimdiki eşim bana güven verdi, onunla evlililik kararını alırken hiç tereddüt etmedim. İzmirliyi şu an düşünmüyorum, ne yaptığı umrumda bile değil! dedi. Eeee bu işler böyle. Ortada bir sevgi varsa ertelemeyeceksin, görmezden gelmeyeceksin.
Bayram tatili için memlekete gitmediğimden tatil amacıyla çalıştığım şehire gelip 3 gün boyunca gezilmedik, girilmedik, incelenmedik mağaza bırakmadı(k)lar. Yaşadığı şehir küçük olduğundan, aldığı kıyafetin aynısından başka bayanların üzerinde görmesi üzerine alış veriş yapmak için başka şehirleri tercih ediyor. Alış veriş içinde tatil fırsatlarını hiç kaçırmıyorlar.
Arife günü gece 00:30 civarında evime vardılar. Evime geldiklerinde çay demleyip mutfakta birşeyler atıştırdık. Koyu bir sohbet başladı. Tatil amaçlarının benim nur yüzümü! görmek olmadığı her sözlerinden belli oluyordu. Arkadaşım yaşadığı küçük ilde başkalarıyla pişti olmamak için İstanbuldan ortak başka bir arkadaşa bir mont siparişi verdirmiş, o mont ile şıkıdım şıkıdım bir mağazada gezerken, aynı monttan kendinden bir kaç beden büyük, kilolu bir bayanın  üzerinde gördüğünde mağazadan çaktırmadan ufak ufak kaçmaya başlamıştı. Aynı montlu kilolu bayanda aynı şeyi düşünmüş olsa ki bu sefer kapıda karşılaşmışlar ikiside alelacele mağazı terketmişlerdi. Arkadaşım eşi bu olayı kahkalarla gülerek anlattığına göre ikisinin pişti olması ve olaya benzer tepki vermeleri dışardan çok komik görünüyor olsa gerek.
Sohbet  ortasında artık bir araba almam gerektiğini söyleyen arkadaşım, arabam olsaydı yollarda bu kadar sefalet çekmeyeceğini, terminale kadar gidip onları alabiceğimi söyledi! Bayram boyunca araba almam gerektiğini her fırsatta yüzüme söyleyen arkadaşımın yüzüne şu sözleri söylemek isterdim.  "Başka bir şehirden alışveriş yapmak için gelen arkadaşım  üzgünüm ancak  birkaç senede bir gelme ihtimalini düşünerek senin rahatlığın ve konforun için araba almayacağım. Bütün dolmuşlar ve toplu taşıma araçları benimken, bir araca kendimi neden hapsedeyim. Neden arabanın bakımı, masrafı, vergisi, yakıtı, park sorunu, çevre kirliliği, gürültüsü, kaza riski gibi sıkıntılarıyla uğraşmayı göze alayım. İlla bir gün araba alacaksamda sen istediğin için almayacağım kesin..." Birbirimize herşeyi açıkca söyleyebildiğimiz bazen hakarete varan sözleri şaka gibi algılayıp birbirimize gülüp geçtiğimiz arkadaşımın sözleri artık bana ağır gelmeye başlamış. Herşey ve herkes değişiyordu. Artık ben eski ben değilim. Herşeyi hoşgören, herkesin sınırsızca laf sokup, herşeyi hoşgören, boşverip geçebilen Haccecan değildim. Artık o evlenmişti! Artık hayatında birinci derecede başka bir insan vardı.
Doğuda görev yapan arkadaşım ve eşi ile doğu hakkında da sohbet yaptık. Tansu Çiller döneminde terörün bittiğini o dönem çok rahat ettiklerini, ondan önceki süreçte her gün silahlı çatışmaların yaşandığını söylüyorlar. Oğullarını askere gönderdiği için Kürt ailenin yaşadığı ev pkklılar tarafından taramalı tüfekler ile taranması sonucu evlerinin kevgire döndüğünü, evin kızının dağa kaçırıldığını söylüyorlardı. Pkkya destek vermeyen Kürtlere yıldırıcı, bezdirici her türlü baskı ve şiddetle karşı karşıya bırakılıyormuş.  Her sene 2-3 kere Kürtlerin yaşadığı köylere gidip okulları tamir ediyoruz. Devlet malını kutsal bilmiyorlar. Kapı kolları, fayans, sıra, masa dinlemiyorlar ne var ne yoksa söküp götürüyorlar, satıyorlar. İstiklal marşını okutmak isteyen öğretmene öğrencisi ben özgür bir insanım, İstiklal marşını söylemek istemiyorum diyebiliyormuş. Haftasonu keza direkte bırakılan Türk Bayrağı aşağı indiriliyormuş. Bir Kürt çocuğuna sen üniversiteyi okuyamazsın, müdür olamazsın, öğretmen olamazsın, devlet başkanı olamazsın mı denilmiş? Türk, Kürt ayrımı olmadığı halde haksızlığa uğramış, devletin kendilerine zulüm yapmışçasına mazlum ayağına yatıp, kargaşa, huzursuzluk çıkarmalarını anlayabilmiş değiliz. Açılım sürecinden sonrada bir kısım Kürtlerin "açılımı" koz olarak kullandıklarını söylüyorlar. Batıda yaşayan insanların doğuda yaşamanın ne demek olduğunu anlamaları mümkün değil! Hiç birşey ekranlardaki gibi göründüğü gibi değil! diyorlar. Af kapsamında dağdan inen bir terörist affedilerek postaneye güvenlik görevlisi olarak yerleştirilmiş. Diğer Kürtler ise bizde iş bulabilmek için dağa çıkıp adammı öldürelim? demeye başlamışlar. Üst düzey bir yönetici ise kaçak elektriklerin tespitinin yapılmasını istemiyormuş. Arkadaşımın iş yerindeki amiride Kürt olduğu halde bir çok Türk milliyetçisinden çok daha milliyetçi, çok daha adaletli ve hakkı gözetiyormuş. Kanun ve nizama uymayan her işi kontrol ediyor ve işin düzeltilmesini sağlıyormuş.
Batıda da devletin vermiş olduğu Sağlık için süt için süt içirin kampanyası kapsamında okullarda dağıtılan bedava süt ile öğrenciler süt savaşı yapıp, sütü döküyorlarmış.
Mesele insan olmakla alakalı. İnsan olanın evladını insan gibi yetiştirmesiyle alakalı.  Hepimiz kadın, erkek, hristiyan, müslüman, sunni, alevi, memur, işçi, türk, kürt, çerkez, azeri, laz, doğulu, batılı, başı kapalı, başı açık.... gibi bir sürü isimle anılıp, bir sürü farklı gruplara ayrılıyoruz. Ancak insan ile hayvanlıktan insanlığa evrimleşememiş insan görünümlü hayvan arasında ki fark bariz ortada. Oğlunu askere gönderdi diye evi taranıp kızı dağa kaldırılan kürt ile  sözde milliyetçiden çok daha milliyetçi olan kürt kurum amiri  gözümde bir çok insandan çok daha kıymetli.... İnsanlar temelde ikiye ayrılır. İnsan ile insan görünümlü hayvan... Bu hayvan yeri geldiğinde müslüman, yeri geldiğinde mehdi, yeri geldiğinde sahte peygamber, yeri geldiğinde iyi yerlere gelmiş müdür, yeri geldiğinde öğretmen ismini alabiliyor... O yüzden toplumun verdiği isimlere göre değil insanlığın verdiği kriterlere insanları isimlendirmek gerekiyor.

Bayram sabahı annemin bayramını kutlamak için telefonda aradığımda, kızım geldin mi? kapının önündemisin yoksa? diyerek telefonu açtı. Annem kendisine süpriz yapıp gelmemi beklemiş! Gelmediğimi söylediğimde hayal kırıklığına uğrasada "canın sağolsun bir daha ki bayrama gelirsin" dedi. Gözlerim sulandı bu sözleri söylediğinde.
Bayramın birinci ve ikinci günü ipini koparmış danalar gibi gezdiğimiz için Cumartesi günü onlarla birlikte dışarı çıkmadım. Yeni evli çiftimiz başbaşa gezsin istedim birde ekonomik olarak kötü olduğum için hesap ödemek için elim cebime gitmiyordu. Benim hesabımıda onların ödemisini kabul edemeyeceğim için en iyisi evde oturayım dedim.  Ancak Cumartesi günü evde oturmakla kalmadım gün boyu yatmak zorunda kaldım. Hava değişiminden olsa gerek, hastalandım. Pazar günü daha fena oldum. Ümütçüğüm sağolsun gelip bir çorba pişirdi, bir bardak su verdi. Şimdi daha iyiyim.  
 Bu bayram bayram tadında geçmedi benim için. Kimsenin elini öpmedim, kimse benim elimi öpmedi. Babamın mezarını ziyaret edemedim, anama süpriz yapamadım.Kapıma hiç bir çocuk gelip benden şeker almadı. Umarım benim dışımda herkesin bayramı bayram tadında geçmiştir.

1 yorum:

  1. hem ziyaret hem ticaret hesabı ..önceliği pişti olmamak uğruna gelmesinden sebep hem ticaret hem ziyaret gibi olmuş ya..
    öyle konuşacağına kocası bir taksi tutsaymış,tatile giden insan inciğin cinciğin hesabını yapmaz..
    ay onlar sana hediye neym de almamışlardır Allah bilir:P
    kusura bakma ama kızdım gece gece aaa..

    bir de hesap mı ödücektin haccecan adam varken hesap ödemek bayana mı düşer?ya kusura bakma ama eşiyle senin evine gelmesi bir kere baştan yanlış bence..
    bir adam bu kadar rahat olmamalı,sen ne düşünürsün bilmem ama tuhaf geldi bana..

    artık bayramlar o çocukluğumuzdaki bayramlar değil haccecan..ben son iki senedir tanımadığım çocuğa nasihat veriyorum şeker yerine..tanımadığınız insanların kapısına gitmeyin diye dil döküyorum..

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı Bekliyorum