Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

18 Aralık 2008 Perşembe

Bin kere bozdum, yine geldim...


Sema ederken kol açan sema’zenin sağ eli, dua eder gibi yukarıya, sol eli aşağıya açıktır.
Bu:
HAK’TAN ALIR, HALK’A SAÇARIZ,
HİÇBİR ŞEYİ KENDİMİZE MAL ETMEYİZ,
GÖRÜNÜŞTE VAR OLAN, VASITALIK EDEN
BİR SURETTEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLİZ.
Anlamına gelmektedir. Bir başka ifadeyle de;
GÖĞE AĞARIZ, YERE YAĞARIZ, VARLIĞIMIZ HAK’KIN RAHMETİNDE YOK OLMUŞTUR.
Demektir.
Semazenler hem kendi etrafında döner, hem de meydanı devrederler.
Feleklerin, gezegenlerin, yıldızların ve dünyanın, GÜNESİN CAZİBESİ ile, hem kendi etrafında, hem de günesin etrafında devrettikleri gibi...
Sema, bütün alemlerin güneşi, Tanrının huzurunda bir devr-i alemdir.
Esasen sema, gerçek varlığa ulaştıran, insani kendinden geçiren bir cezbe vasıtası, kendinden geçen kişinin can sarhoşluğudur. Mevlana'mızın ifadesiyle, “Ask’a kavuşmak, buluşmak sultanlığı için, perdeleri kaldırıp içeriye girmek devleti için, can elbisesi”dir.
Sema’nın birinci devresi, alemleri seyretmedir. Hakkin büyüklüğünü ve yüceliğini idraktir.
Bundan sonrası; “Selam” olarak tecelli eder.
Birinci selamda; aşıklar şüphelerden kurtulur. Tanrının birliğine iman eder.
İkinci selam Vahdet’i, Tanrı birliğini görüş haline getirmedir.
Üçüncüsünde, aşıklar görüşlerini biliş ve oluş mertebesine ulaştırırlar. Bu devrede aşıklar, kendilerini, mutlak varlığın kemal durağında yitirmiş, yok olmuşlardır.
Son dördüncü devrede, Vahdet durağında ayak direyerek, kendi merkezleri çevresinde devrederler.
Sema’zenbaşı sema’i idare eder.
Sema’zenler onun ayak ve baş işaretlerine göre durumlarını ayarlarlar.
Sema’in üçüncü selamında şeyhde sema’a girer.
Hatt-i istivanın ortasında sema eden Şeyh, şüphesiz burada Mevlana’yı temsil etmektedir. Şeyh, sema’dan sonra yavaş yavaş ilerler, POST’a varması ile, sema da sona erer.
BU SEMA ve MEVLEVİ DERGAHI KİMLERE AÇIKTIR?
“YINE GEL, YİNE GEL...
HER KİM OLURSAN OL, YİNE GEL...
İSTER KAFİR OL, İSTER MECUSİ, İSTER PUTPEREST.
İSTER YÜZ KERE BOZMUŞ OL TÖVBENİ....
UMUTSUZLUK KAPISI DEĞİL BU KAPI.
NASILSAN ÖYLE GEL....”
• Ey gördüğü güzele takılıp kalan kişi! Onun sûretini görüyor, mânâsından, yâni, ahlâkının güzel mi, çirkin mi olduğundan gâfil bulunuyorsun. Eğer akıllı bir adam isen sedefteki inciyi bul .
• Dünyadaki kalp sedefleri, yâni, bedenlerimizin hepsi de can denizinin feyzi ile diridir.
• Ne vakte kadar testinin şekli, biçimi ile üstündeki nakışlarla oyalanıp duracaksın? Testini şeklini, nakşını bırak da içindeki suyu ara.Yani, insanların güzelliklerine, dış görünüşlerine bakma da ahlâklarına, huylarına, tabiatlarına bak. Ama her sedefte inci yoktur.Gözünü aç da her birinin gönlüne, içine bak. Onda ne olduğunu, bunda ne olduğunu ayırt et. Çünkü, o değersiz biçilmez inci, pek az bulunur.
• Şekle bakarsan dağ, bir la’le göre yüzlerce defa büyüktür.
• Görünüşte elin, ayağın, saçın, sakalın gözüne göre yüzlerce defa büyüktür. Fakat, gözünün bütün uzuvlardan daha kıymetli olduğunu sen de bilirsin.
• Gönlüne gelen tek bir düşünce yüzünden de, yüzlerce cihan bir anda baş aşağı devrilir gider.
• Pâdişahın bedeni de, görünüşte diğer insanların bedeni gibidir.Fakat yüzlerce asker, onun arkasından koşar. Onun izinden yürür. Sonra, o pâdişahın şekli, görünüşü de, bir gizli düşünce tarafından sevk ve idare edilir.
• Şu sonsuz, sayısız halka dikkatle bak, hepsi de bir düşünceye dalmış, yeryüzünde sel gibi akıp gitmede . O düşünce, halk nazarında önemsiz küçük bir şeydir. Fakat, sel gibi dünyayı sürükler götürür. Görüyorsun ki, dünyada her hüner, her sanat bir düşünce ile meydana gelmede olmadadır.
• Evlerin, köşklerin, şehirlerin, dağların, ovaların, nehirlerin; balığın deniz yüzünden diri olduğu gibi; yeryüzünün, denizin, güneşin, göğün düşünce ile hayat bulduğunu görüyorsun da neden körleşiyorsun, aptallaşıyorsun da beden sana Süleyman gibi büyük; düşünce, karınca misali küçük görünüyor? Neden gözüne dağ pek büyük de; düşünce fare gibi zayıf görünüyor? Neden dağı kurt gibi görüyorsun?
• Dünya, senin gözünde büyüyor, sana korku veriyor; buluttan, gök gürültüsünden, gökten titriyor, korkuyorsun?
• Ey eşekten de aşağı olan kişi! Taşın nasıl bir şeyden haberi yoksa senin de düşünce dünyasından haberin bile yok. Sen düşünce dünyasından eminsin, gâfilsin. Çünkü sen bir şekilden, kalıptan ibâretsin; akıldan payın yok. Sen, insan huylu değilsin ,insan şeklinde bir eşek sıpasısın.
• Bilgisizliğinden ötürü sen, gölge varlığı insan sanıyor,insan görüyorsun da ,bu yüzden sence insan ,bir oyuncak ,değersiz bir varlık oluyor.
• Düşünce ve hayâlin örtüsüz, perdesiz, kol kanat açacağı, bütün sırların meydana çıkacağı kıyâmet gününe kadar dur bekle… O zaman dağların yün gibi yumuşadığını, şu soğuk ve sıcak yeryüzünün yok olduğunu görürsün.
• Gel, gel, ne olursan ol yine gel, İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir, Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...
• Ben yaşadıkça Kur'an'ın bendesiyim. Ben Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ayağının tozuyum. Biri benden bundan başkasını naklederse; Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikayetçiyim..
• Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız. Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir...
• Güneş olmak ve altın ışıklar halinde, ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim. Gece esen ve suçsuzların ahına karışan, yüz rüzgarı olmak isterdim..
• Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap..
• Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz, şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz..
• Hayatı Sen aldıktan sonra ölmek, şeker gibi tatlı şeydir. Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlıdır.
• Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini, bizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil.
• Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
• Önce farenin şerrini defet, sonra buğday biriktirmeye çalış.
• İnsan yüzlü pek çok şeytan var, her ele el vermemek gerek.
• Herkes herkese bir lokma bir şey verebilir ama boğaz bağışlamak, ancak Allah'ın işidir.
• Çok insan gördüm, üzerinde elbisesi yok; çok elbise gördüm, içinde insan yok.
• Tatlı suyun başı kalabalık olur.
• Putların anası, nefsinizin putudur.
• Ecel verileni almadan önce, verilmesi gereken her şeyi vermek gerekir.
• Nefis üç köşeli dikendir, ne türlü koysan batar.
• Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır.
• Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.
• Kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde şaşılacak bir şey yok. Şaşılacak olan odur ki, bu kuzu, kurda gönül bağlamış, aşık olmuştur.
• Ne kadar bilirsen bilirsen bil söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.
• Doğrudan nasihat, kişiyi yaralar.
• Hayatta muvaffak olmak için üç şey lazımdır: Dikkat, intizam, çalışma.
• Her şeye doğru demek ahmaklıktır, fakat her şeye yanlış demek de zorbalıktır.
• Akıl, aşk ve can! Bu üçü üçgendir. Her derde çare, her yaraya merhemdir.
• Dertli adamın kararsızlıklarla, dumanlarla dolu bir evi vardır. Derdini dinlersen o eve bir pencere açmış olursun.
• Düşüncen gül ise sen gül bahçesisin, diken ise dikenliksin.
• Komşularından av kapmak aslanlara ayıptır, köpeklere değil.
• Dünya alimin kıymetsiz oyuncağı, delinin de değerli salıncağıdır.
• Aşksız olma ki, ölü olmayasın Aşk ile öl ki, diri kalasın...
• Eğer dostun yoksa niçin aramıyorsun? Eğer dost buldunsa niçin sevinmiyorsun?
• Bir kimseyi tanımak istiyorsan düşüp kalktığı arkadaşlarına bak.
• Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, onu aramamak demektir.
• Hiç bir el, gönülden gizli bir iş yapamaz.
• Ezelî, ebedî hayata ve sonsuz sevgiye mâlik olan Allah’tan başka, ne gökyüzü ne yıldız, ne de başka bir varlık görürsün.

3 yorum:

  1. Sevgili Haccecan;
    Ünlü mutasavvuf MEVLANA'yı semazenlerin 4 selamıyla selamlıyoruz.Mevlana@Şems ile anıldığı zaman seviniyoruz.Mevlana'yı Mevlana yapan Şems'in aşkına da selam olsun diyoruz.Sevgilerimizle.

    YanıtlaSil
  2. Mevlana benim için çok büyük bir insan. Her yönüyle örnek alınması gereken biridir. Hayata dair birşey bilmek istiyorsak eğer Mevlana'yı okumak bize fazlasıyla yeter. Şu sözlerin güzelliği bile insanı büyüleyebiliyor.

    YanıtlaSil
  3. Bir Fıkra da benden olsun.

    BEKTAŞİ İLE MEVLEVİ

    Birgün baba erenler mevlevi tariklerinden birine rastlar. Yol aynı yöntem farklı olan bu iki tarikattan Baba erenlerin üstü başı perişan don paçadan kısa, gömlek yenden eksiktir. Mevlevinin üstündeki bol kumaşlı urbayı görünce gayri ihtiyari. Der ki;
    - Erenler gömleğinizin yeni niye o kadar boldur. Mevlevi cevap verir:
    - Gördüğümüz ayıpları örtmek içindir der. Sonra, dönüp baba erenlere:
    - Baba erenler sizinde gömleğinizin yeni pek kısa aceb nedendir der.?
    - Biz yolumuz gereği insanlarda ayıp görmeyizde ondadır der.
    :))

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı Bekliyorum