Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

1 Aralık 2008 Pazartesi

Feryal'i küstürdüm


30.11.2008 de çektiğim bir fotoğraf

Haftasonum çok güzeldi. Bu güzellikleri yaşamamı nasip eden Allah' a şükürler olsun. (Her şeyin başında şükretme zorunluluğu hissediyorum ve şükür kelimesini dilimden düşürmemeye çalışıyorum. Kur'an da bahsi geçen iyi günde Allah'ı unutup, kötü günde Allah'tan yardım isteyen kullardan olmamak istiyorum. Hayırda şerde Allah'tan. İyi gündede kötü gündede şükür ve hamd Allah'ındır.)
Cumartesi günü üç arkadaşıma birden randevu verdim. Haftasonu geziler yüzünden arkadaşlarıma yeterince vakit ayıramıyorum. Üç arkadaşımında birbiriyle samimiyeti yoktu ama başka bir çözüm bulamadım. Üçüncü arkadaş başka işleri çıktığından gelemedi Allah'tan. İki arkadaşımla birlikte ipini koparmış danalar gibi gezdim. Kadın milletiyle alışveriş çok zormuş. Hiç birşey beğenmiyorlar. Erkeklere bu konuda hak verdim. Hiç ihtiyacım yokken bir bot aldım. Aldığım için pişmanlık yaşıyorum, başka ihtiyaçlarım vardı. En komiğide üç arkadaş aynı botu aldık. Pişti olmayı göz göre göre hemde.
Cumartesi günü o kadar çok yoruldum ki. Eve gelir gelmez erkenden yattım. Sabah 05.45' de kalktım. Normalde o saate top patlasa uyanmam ama geziye gideceğim diye hortladım yataktan. Hatırlamadığım bir rüya görüyordum ve rüyamda ismimi seslendiler. O seslenme ile uyandım. Telefonun saatini kurduğum halde çalmadı. Rüyamda ismimi seslenen kimse ona teşekkür ediyorum. Yoksa geç kalacaktım. Geziye gidecek iki arkadaşıda telefonla arayarak uykusundan uyandırdım.
Gezi güzeldi. Kemal amcam geziye gelmedi. Telefonla aradım, iyiymiş.. Sesini duymak mutlu etti beni. Gezide çektiğim fotoğrafları Fotoğraf Dünyam bloğumda görebilirsiniz. Rusyanın içinden gelen adamla sohbet ettik biraz. Rusların kültür, medeniyet ve teknoloji bakımından bizden çok ilerde olduğunu söyledi. Aramızda şu diyalog yaşandı:
-"Ruslar her bakımdan bizden ilerde. Her evde bir piyano vardır. Genç kızların hepsi piyano çalmayı bilir. Şiirde, edebiyatda, heykelde... sanatın her dalında ilerdeler. Meydanlarında olan heykellere bakarsın, heykel olduğunu bildiğin halde, ne zaman kımıldayacak diye hayretle bakarsın. Biz daha dünyaya gelmeden adamlar aya uydu gönderdi, biz hala aya bakıp şiirler yazıyoruz. Köylerine yarım metre kar yağar fakat karlar eridikten sonra ortalıkta çamur göremezsin. Sokaklarında bir yere atılmış bir çöp bile bulamazsınız." dedi. Ben;
-"Peki siz orada yere çöp atıyormusunuz?" dedim. O ise;
-"Hayır atmıyorum" dedi. Ben elimle biraz önce yere attığı sigara izmaritini göstererek.
-"Bulunduğunuz ortama göre davranışlarınızı değiştiriyorsunuz, sizde medeni değilsiniz" dedim. O;
-"Evet doğru, ben Türk'üm" dedi.
Diğer arkadaşlarda onu tasdik etti. Son sözün üstüne ne söylenebilir ki?
Akşam saatlerinde arabada dönerken ise konu Türkiye içindeki yaşanan sorunlardı. Türk-Kürt ayrımı ve Doğu sorunuydu. Rusyanın içindeki adam ve başka bir arkadaş arasında şöyle bir diyalog yaşandı. Diğer arkadaş;
-"Kürtleri Türkiye'de ki yaşayan farklı insanlar gibi algıladıkça, onları kendimiz gibi görmedikçe, onlar dışlanmışlık düşüncesiyle hareket edecekler." dedi. Rusyanın içindeki adam;
-"Bende doğu illerinden olan ... doğdum. Bende doğuluyum. Ama Türk'üm, bu vatan bizim, ayrı bir devlet kurma düşüncem yok ve Atatürkçü düşünüyorum. Doğuda ayrı bir devlet kursalar bir ay yaşayamazlar, birbirlerini öldürmeye başlarlar. Şunun ayırdımına varmamız gerek, Kürtlerin hepsi törörist olarak görülemez ama teröristlerede aman verilmemeli. Orada ki insanlardan PKK dan korkup yardım edenlerde var, PKK'lıra karşı olanlarda var. Halkın tek isteği çocuklarının karnını doyurmak" dedi. Buna benzer düşünceleri karşılıklı olarak baya konuştular, geldiğimiz yere varınca sohbet yarım kaldı. Sohbet devam ederken, yanımda ki bayan arkadaşla aramızda şu ortak düşünceye vardık.
-Hep aynı konular ve sorunlar. Türkiye'de yaşayan insan kadar düşünce ve bir o kadarda ağız var. Herkes bildiği ve düşündüğü kadar konuşuyor. Konuşan çok, çözüm bulan yok!!!
Pazar günü o kadar yol yürüdüğümüz halde cumartesi günü yorulduğum kadar yorulmadım. Saat gece 01:00 ve hala ayaktayım. Alışveriş daha yorucuymuş. Pazar günü gezide yeni insanlarla tanıştım, tartıştım, yürüdüm, bol oksijen soludum, fotoğraf çektim, üşüdüm, terledim, güldüm, yemek yedim.... İnsan olduğumu hissettim, şükür ettim.
Yazım hayatıma kitap yazarak başlayan ben; kitabımı yani Feryal'i yazamıyorum. Boyumdan büyük işlere kalkıştığım için pişmanlık yaşıyorum. Kitap kim, ben kim? Feryal gözümde çok basit bir karakter oldu. Onu yeterince iyi anlatamıyorum. Bütün insanların okuyabileceği bir kitap olsun istiyordum ama -kitapta çok duygusallık olsa gerek- erkekleri etkileyecek bir kitap olmadığını düşünüyorum. Feryal karakteri gözümde basitleştiği için Feryal bana küstü. İlham gelmiyor, yazamıyorum. Kitap yarım kalırsada -başladığım işi yarım bıraktığım için- kendimle çatışacağım. İç sesimle ben yine çatışıyoruz. Yine!!!! Bu beni çok yoruyor. Fotoğraftaki kafesin içinde ki küçük meyvecikten hiç farkım yok. Beni en iyi anlatan fotoğrafı çekmek yine bana nasip oldu. Ne güzel!!!
Nurcanım; Feryal'i yazmamı çok istediğini biliyorum. Bana biraz zaman ve büyük ( çok çok büyük) destek ver. Çok ihtiyacım var...

3 yorum:

  1. canımm nezaman hazır olursan ozaman bekleyeceğimm. öel yazmış olmak için yazılmazz zatii.

    YanıtlaSil
  2. Aslında yazmak içinde yazılır..Fakat o dünyaya konsantre olmak gibi zor bir işin üstesinden gelinmelidir. Ben yazacağını biliyorum. Zorlama ancak başka küçük hikayeler yaz.. yazarlık yetinin körelmesine izin verme..

    YanıtlaSil
  3. yazabilmek ve bişeyleri yazmak çok rahatlatıyor insanı biliyorum bunu bende yaşayabilen biri olarak,ama ben paylaşmayı becerebilecek kadar cesur değilim sanırım bu konuda:) yazma isteğin ve yeteneğin bugün olmasada yarın yazdıracak yine sana inş. merak etm haticecim:)

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı Bekliyorum