Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

23 Aralık 2008 Salı

Kırmızı ışıkta dur!!...

Spor yapmak benim için tutkudur. Bunaltan, sıcak ve nemli yaz iklimi insanın ruh halini de birebir etkilediği zamanlarda üstüne birde iş stresi eklendiğinde akşamları eve kapanmak istemiyorum. Kızkardeşim, ben ve bir arkadaşım ile birlikte eşofmanlarımızı giyip deniz kenarında yürümeye çıkıyoruz. Arada fotoğraf makinamı alıp güneşin batışının, takaların, gemilerin, insanların fotoğrafını çekiyorum. Yürüdükçe beynimiz mutluluk hormonu salgılamaya başlıyor. Asık suratlarımız tebessüm çiçeklerini etrafa saçmaya, suskun dillerimiz ise bağlarını çözüp konuşmaya başlıyor. Konuşmaya başladıkça keyifleniyoruz ve kahkahaları salıvermeye başlıyoruz. Ardından el şakaları başlıyor. Çocukluğumuzda oynadığımız "elim sende" oyununu oynamaya başlıyoruz fakat yaşını başını almış bizler oyun oynadığımızın farkına varmıyoruz. Bu yazıyı yazarken şakalamalarımızın asıl adının "elim sende" oyunu olduğunun farkına varıyorum. Tabiki de elim sende oyunu benim galibiyetimle bitiyor.
Kaldırımda yürüyüşümüz yoldan geçen araba ve kamyon şoförleri taraflarından başka! türlü anlaşılıyor olmalı ki yanımızdan geçen arabaların %50' si ya kornaya basıyor, ya selektör yakıyor yada pencereden kafasını uzatıp gözleriyle bizi yiyiyor. Attığımız stres iki misli olarak bize geri dönüyor. Plaja gitmek için yol kenarında yürümek zorunda olduğumuzdan bu tacizleri görmezden geliyor yanımdakiler. Ama ben gelemiyorum. Adam "zorttttttt" diye kornaya bastığında ben "sanada zortttttttt" diye arkasından bağırıyorum. Adam duymuyor ama olsun hiç değilse benim içimde kalmıyor.
Yol kenarında yürürken başımız yerde, gözlerimiz deniz tarafına dönük yürüyoruz. Biz dişiyiz ya kuyruğumuzu sallamamak için elimizden geleni yapıyoruz. Bir gün gayri ihtiyarı karşı yönden gelen kamyonun şoförüyle göz göze geldim. Adamla göz göze gelmemle adamın " zortttttt" diye kornaya basması bir oldu. Kızlara dönüp:
-"Kızlar bu adamın korna çalmasının suçlusu benim, adamla istemeden göz göze geldim" dedim. Kızlar kahkahaya boğuldu. Bir yanlışlık gördüğümde genelde öfke ve kızgınlık hissederim. Yanlışlığı dile getirme fırsatı olursa dile getiririm ama çoğu kez o yanlışlık yapılmaya devam eder ve ben öfke hissetmeye devam ederim. Keskin sirkenin küpüne zarar verdiğini hatırlıyorum. Öfkenin yerine gülerek tepki vereyim dediğim zaman ise karşı taraf yaptığından mutluluk duyduğumu düşünmekte ve yanlışlık devam etmekte. Bu bilinmeyenli denklem karşısında çözüm bulan var mı?
Yine bir gün biz kaldırım da kızkardeşimle yürürken kamyon şoförü amcalarımızdan bir tanesi, hızını 20 km'ye kadar düşürdü. Pencereden boynunu uzattı. Baktı, baktı, baktı... Bakışlarıyla röntgenimizi çekti. Kafamın içinden "bu bakışlar hayra alamet deği, amcanın 200 metre ilerde ki virajdan dönüp yanımıza doğru gelip bizi kaçıracağı" hayallerini kurmaya başladım. Bu hayalin gerçek olabiliceğine o kadar çok inandım ki birden kalp atışlarım hızlandı, heyecanlandım. Ölecek gibi hissettim. Kurduğum hayalin hayal olarak kalmadığını, gerçeğe dönüştüğünü ise bir kaç saniye sonra farketmiştik. Adam virajdan dönmüş bize doğru koca bir kamyonla geliyordu. Biz kız kardeşimle deli gibi koşmaya başladık, koşarken korkudan arkama bakamıyorum kız kardeşime "arkaya baksana adam geliyor mu?" diye soruyorum. Kızkardeşim ise: "Sen niye bakmıyorsun?" diye öfkeyle bana soruyor. Adam yüzünden birbirimize girecektik neredeyse. Sonra merdivenlerden plaja doğru inip izimizi kaybettirmişdik.
Cinsel alıcıları açık olan insanları anlıyorum. Bir insan cinselliğin özgür yaşanması gerektiğini düşünüyorsa 24 saat alıcıları açık dolaşır ortalıkta. Yanan her yeşil ışığı değerlendirir fakat her ışığı yeşil olarak görmek doğru mu? Alan razı, satan razı olduğunda "banane" diyebilirimde; alan razı, veren razı değilse işte buna "banane" diyemiyorum. Kimse de banane dememeli....
Dünyada binbir çeşit renk var. Her ne kadar benim dünyamda siyah ve beyaz gibi net renkler olsada bütün renklerin varlığını biliyorum, inkar etmiyorum ve bütün renklerin varlığına saygı duyuyorum. Işığın hangi renk olduğunu anlama çabasına girmeden her ışığa yeşil ışıkmış gibi davranmak, her yeşil ışıkta geçmek ve bu geçiş sonrası kaza yaşanmasına sebep olmanın suçlusu kim? Kırmızı ışığı gördüğünde insanın durması gerekmez mi? Bu konuda içimde ki isyanlarım beni verem etti, yazıya döküldü sözlerim.
....
"Kadın-Erkek eşitliği için kurulan bir planın amacı yerelde kadın-erkek eşitliğini gerçekleştirmeye yönelik kadınların yerel karar alma süreçlerine ve karar mekanızmalarına katılımını artırıcı, kadınların gündelik yaşam koşullarını iyileştirici, yerel plan program ve politika stratejilerini belirlemek, bu stratijilerin uygulanmasını sağlayacak yerel hizmet önerileri geliştirmek, bunun yanında yapılacak ve yapılmakta olan çalışmaların sürdürebilirliliğini sağlamaktır."
Bu planının benle ilgili kısmı ise başkanımızın bu işle ilgili olarak beni görevlendirmek istemesi. Başkanımıza "kadın-erkek eşitliğine inanıyormusunuz?" diye sorduğumda "hayır" cevabını aldım. Bende onun üstüne " kadın-erkek eşitliğine inanmayan bir toplumda bu konuda görevlendirilmek istemediğimi" söyledim. Bakalım kim görevlendirilecek? Kabak başıma patlayacak büyük ihtimalle...
Başkanımıza ve mesai arkadaşlarımdan birine şurada ki videoyu izlettiğimde ise tepkileriyle hayal kırıklığına daha da çok uğradım. Videoyu gülerek, konuşarak izlediler. Video bittiğinde ise; -"Hak eden kadın dayak yermiş!!, hak etmeseler kocaları dövmezmiş, daha çok ezilen ve eziyet gören ise erkeklermiş!!" gibi bir sürü sözler söylediler. Ben ise;
-"O yüzden mi erkek sığınma evleri yok! kadın sığınma evlerinde ise binlerce kadın kalıyor?Sizinle aynı boyutlar da düşünmüyoruz, boşuna tartışmayalım" deyip sustum. Bunları söylediğimde de kabak başıma patladı. Olay yine benim kocama! döndü. "Ben her dediğime evet diyen bir koca bulmalıymışım, insanları dinlemeden susturuyor muşum, konuşturmuyor muşum... mış da mış mış mış....
Siz mükemmelsiniz ya, benimde mükemmel olmam gerek... Sizi de yolda yürürken kamyonlar kovalasın da kaçmak zorunda kalın. Sizde yeşil ışık muamelesi görün ne diyeyim... Erkekler gözümde her geçen gün daha fazla "odun sıfatını" alıyorlar. İstisnalar hariç...

2 yorum:

  1. Gostei muito do seu blog, está muito bonito, eu tenho um blog de culinária aqui no Brasil.
    Abraços

    YanıtlaSil
  2. Bence erkeklerin bazıları odun bile değil. Odunu en azından sobana atarsın, yanar bir fayda getirir. Bazıları onu bile yapmıyor :)

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı Bekliyorum