Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

26 Ocak 2009 Pazartesi

Tek gerçek!!


Resim
Cumartesi günü sabah saat 08.00 sularında il merkezine doğru yola koyuldum. Orada, arkadaşlarla buluşup Zigana'ya doğru hareket ettik. Soğuğu oldum olası sevmemişimdir. Benim yerim sobanın veya kalorifer peteğinin yanıdır. Ziganada ki soğuğu tarif edemem, o kadar soğuk yani. Soğuk, kendisini sevmediğimi anladığından olsa gerek, sanki bana daha fazla düşmanlık hissediyordu ve bu düşmanlığını iliklerime kadar hissettiriyordu. Geçen hafta, bir kadına yapılan işkence videosundan sonra ise soğuğu daha bir sevmez oldum. Hatta nefret ettim...
Akşam olduğunda güneşin batışını fotoğraflamaya başladığımızda ne elimi hissediyordum, nede sarılı olmasına rağmen başımı...
10-15 kişi gittiğimiz gezide tek bayan bendim. Kemal amcama tedirginliğimi söylüyorum. "Gezide ki tek bayan benim, bir bayan daha gelseydi daha rahat olurdum" diyorum. Kemal amcam ise; "Sen rahat ol, biz seni bayan olarak görmüyoruz ki, o yüzden seni çağırıyoruz, keşke her erkek de senin gibi olsa" diyor bana. Ben; "Nasıl yani, erkek gibimi görünüyorum ben" deyip tebessüm ediyorum. Biraz gıcığımdır ve huysuzumdur ama bir o kadar da uyumluyumdur. Beylerin başına bela olmadığımdan mıdır, pek şikayet edip sızlanmadığımdan mıdır, bana güvendiklerinden mi, yoksa gerçekten sevdiklerinden midir nedir, beni aralarına almaktan çekinmiyorlar. Tabi, yanımda getirdiğim, fındık, çikolata, kuru üzüm, .. vs ile onları beslediğimden için de seviyor olabilirler.
24 Ocakta Ziganadaydık. Kayak yapan insanları, dağcıların akşam kalacakları çadırların fotoğraflarını çektik. Gezi arkadaşlarımla bu arada diyaloglar yaşanıyor, vara yoğa gülüyoruz. En çok güldüklerimden bir taneside, Kemal amcamla aramda geçen diyalogdu. Kemal amcam araba kullanmaktadır. Araba kullanırken frene basmayı sevmeyen 30 yıllık şoför Kamil amcama akıl vermeye başlıyorum. " Frene bas, viraja sert girme, takip mesafesine dikkat et, araba kullanırken telefonla konuşma, bana bakma yola bak, kopan dikiz aynasını hala yaptırmadın mı?... gibi sonu gelmez uyarılarda bulunuyorum. Evet Kemal amcamın arabasının dikiz aynası yok, "ben röntgenci değilim ki, arka koltukları dikizlemek için aynaya ihtiyacım yok" cevabını verince gülüyoruz. Öndeki aracı sollamaya çalışan Kemal amcama, "sollama yapma, karşıdan araba geliyor" dediğimde Kemal amcam ise " Eee ne olacak, bizde gidiyoruz" dedi. Bu cevabına yarım saat güldüm.... Bir insanı sevmeye göreyim, ne yapsa gülerim, ne etse hoşgörürüm...
Çok kuralcı, kafaya takan ve telaşlı bir yapım olduğundan mıdır nedir, Kemal amcam gibi rahat insanlara hayranım. Onun rahat özellikleri bende olmadığından kıskanıyorum onun gibileri. Onlara göre "herşey Kaderde vardır, bizim üzülmemiz, tasalanmamız, telaşlanmamız ise boştur. İnsan olarak üstümüze düşeni yapmalı, gerisini ise takmamalıyız." Bunları bende biliyorum ama kişisel özelliklerimden dolayı uygulayamıyorum. Kemal amcamın yanında kendimi çok güvende ve rahat hissediyorum. Neden böyle hissettiğimi diğer satırlarda daha iyi anlayacaksınız, tabi anlatabilirsem... Bukce diliyle yazacağım için, herkes anlamayabilir...
O gece tesislerde kaldık, bazı arkadaşlar çadırda kaldı, 6 kişi bir odada, ben ise tek başıma bir odada kaldım. Tek bayan olmanın avantajıydı bu. Gezideki bazı arkadaşların gece kükrediğine (horladığına) çadırda kaldığımızda şahit olduğumdan, kükreme sesi olmadan uyumak çok hoştu fakat bu seferde dışarda ki rüzgar sesi durmak bilmedi. O rüzgar sesine burdaki fırtınadan aşinayım. Burada fırtına olduğunda öyle rüzgar eser, orada ise bu rüzgar olağan bir durum.
Sabah Kemal amcamın telefonuyla uyandım. Kahvaltı masasında çoktan yerlerini almıştı hepsi. Masada çok güzel bir sohbet oldu, Kemal amcamın olduğu masada komik ve güzel bir sohbet eksik olmuyor zaten.
Çadırda kalan dağcı arkadaşlar çadırlarını topladıktan sonra, "yürüyüş yapalım" dediklerinde bizimkiler hava çok soğuk olduğu için yürümeye yanaşmadılar. İyikide yürümemişiz... Ondan sonra ise arabalara binip, bir köye doğru yol aldık. Köyde sanat evine uğradık. Evet bir sanat evi. Yaşı baya ileri bir beyefendi, köyde bir sanat evi açmış. Diğer illerden gelen ziyaretçiler ise bu sanat evinin duvarlarına notlar, yazılar yazmışlar, resimler yapmışlar. Ağaç kökleri ve dallarıyla süslediği sanat evinde ise kulağına hoş gelen müzikler çalıyordu. Beyefendi bize çay ikram etti. Allah, din, siyaset ve insan adına birşey duymak istemeyen beyefendi, hatıra defterine hayırmış! duaymış, Allah'mış! yazılsın istemiyordu. İnanç onu terkedeli çok olmuştu. Acaba inancı mı o terk etmişti? Kimbilir... Kimbilir neler yaşadıda böyle düşünüyor? Kapısında duran 15-20 adet köpek ise bakımsızlıktan çelimsiz ve zayıf düşmüştü. Orada fotoğraf çekimi yaptıktan sonra arabalarımıza atlayıp yollara düşüyoruz yine. Zigana yol ayrımına geldiğimizde kötü bir haber alıyoruz. "Çığ düşmüştü ve altında dağcılar kalmıştı" Rotamızı olay yerine doğru çeviriyoruz.
Tesislere kadar arabayla, geri kalan yolu ise yürüyerek gittik. Tesislerde kalıp olay yerine gitmemek aklımdan bir an geçti ama orada karın altında kalan bende olabilirdim. Yürüyüş yapmaktan son anda vazgeçmiştik çünkü. Yol tehlikeliydi ve rüzgar çok şiddetliydi. Kemal amcamın elinden tuttum. Onun varlığı bana güven veriyordu. Oraya vardığımızda ne ile karşılaşacağımızı tahmin bile edemiyordum. Ağaçsız, dar, karla kaplı, aşağısı uçurum, yukarı kar olan bir yoldu. Sert rüzgar, karları havalandırıyor, karları üzerimize yağdırıyordu. Böyle 20-25 dakika yürüdükten sonra, kenarda bekleyen bir bayana rastladık. Tek sıra halinde ilerleyen dağcıların fotoğraf çekerek gittiği için son sırada bulunan ve çığ düştüğünde yanındaki beyefendi elinden tuttuğu için çığın altında kalmamıştı bu bayan. Yardım çağırmak için ve yardıma gelenlere bilgi vermesi için burada bekliyordu. Olayda sağ kalanlar karın altında kalanları kurtarmak için aşağıya inmişti. Bayanın yüzünde telaş, panik, acı, merak, hüzün, pişmanlık vardı. Kemal amcam, bayanın yanında kalmamı söyledi ve kendisi yanımızdan ayrıldı. Bayan, "bu neden başımıza geldi" diye bana soruyordu. Keşkeler, pişmanlıklar ağzından dökülüyordu. Ona sarılıp teselli vermeye çalıştım ama biliyordum ki acıyı dinleyen değil, çeken hissediyordu. Biraz ilerde sağ kurtulan başka bir bayan daha vardı. Onun psikolojisi dahada kötüydü. Sorduğum soruları anlamıyor, "arkadaşım öldümü?" diye sorup duruyordu bana. Karla yuvarlanmış ama sağ kalmayı başarmıştı. Koluna girerek yürüdüğümüz yoldan geri dönüp onları ambulansın yanına götürmeye çalışıyordum. Yürüyerek tesislere vardığımızda kurtulan iki bayanı çığın düştüğü yere, aşağıya götürdük ve bekleyiş başladı.
Bayanlardan bir tanesi, "çığ altında kalan arkadaşının doktor olduğunu, bir sürü hayat kurtardığını, bu olayın neden başlarına geldiğini?" sorup duruyordu bana. Ben ise cevap veremiyordum. Diğer bayan ise, "arkadaşım gelmem için ısrar etti ben hiç gelmek istemiyordum. Keşke gelmeseydim" diyordu. Ben ise yine bir şey diyemiyordum. Arkadaşının öldüğünü sonra öğrenecektik.
Olayın duyulmasının ardından, sivil savunma, 112, halk, Akut, devlet adamları olay yerine toplanmaya başlamıştı. Kargaşa, merak hakimdi. Can kurtarmak için çırpınan insanlarla , tiyatro seyretmeye gelenler arasındaki farkı görebiliyordum.
Battaniyeye sarılı her bir beden indiğinde "inşallah yaşıyordur" sözleri dökülüyordu ağızlardan. Üzerindeki kıyafetlerden kimin olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Jandarma kimlik tespiti için uğraşıyor, sağ kalanlardan ifade alıyorlardı.
Gazeteciler, televizyoncularda olay yerine gelmiş, olay yerinden canlı yayın yapıyorlardı. Canlı yayında televizyon da görünmek isteyenler ise kamera karşısına doluşmuştu. Hatta bir tanesi canlı yayında görününce, arkadaşı canlı yayınamı çıktın diye cep telefonundan arayarak soruyor, o birisi ise gülüyordu. Bu olayı daha sonra arkadaşım anlattı bana.
Olay yerinde başka dikkatimi çeken şey ise, olay yerinin yanında birbirini kovalayan, karın içinde koşan ve oynayan köpeklerdi. Yaşanan acılardan bihaber, hayatın tadını çıkartıyorlardı. Acı çekmek biz insanlara mahsustu.
Olayın yaşandığı saatlerde olay yerine ilk varan insanlar arasındaydım. Olay yerinden 4 saat kadar sonra ayrıldık. Elimden geldiğince yardım edip, koşturdum. Ambulansın önünü tıkayan kuru kalabalığa ve arabalarını düşüncesizce park eden insanlara öfkelendim. Olayda ölenlerin yakınlarının feryatlarını duyduğumda üzüldüm. Ağlamak istedim fakat ağlamak çözüm değil diye bu isteğimi erteledim. Ağlayanlara da "metanetli olman gerek" diye telkinde bulundum.
Gezi arkadaşlarıma güvendiğim için haklı gördüm kendimi. Güvenmeye devam edeceğim hepsine. Hepsi bire bir yardım eden insanlar arasındaydı.
Kemal amcamın sayesinde bu olayı çok daha kolay atlattım. Olay yerinden dönerken, yaptığı esprilerle bozuk olan moralimi düzeltmeye çalıştı. "Kimseye borcun olmasın yeter, ölümden korkma, kaderde ne varsa o yaşanır" diye telkinlerde bulundu bana. Ölen bizde olabilirdik orada....
Biliyorum bu yaşananlardan herkes anlayabildiği kadarını anlayacak, anlayabildiğimiz ölçüde yorum yapacağız. Ölüm gerçeği karşısında kimimiz susacak, kimimiz kabul edecek, kimimiz isyan edecek... Ama ölüm hep gerçek olacak....

4 yorum:

  1. ölüm gerçek ama önemli bir hususta huzurlu ölümm... allah ölenlere rahmet kalanlara merhamet etsin taksiratlarını affeylesin yarabbim. kaçınılmaz sonmuz. ama dostum orda o olayı yaşamaman sevindirici...ALLAHA EMANETİZ...

    YanıtlaSil
  2. Ne kadar cesursun.

    Ölüm ne kadar yakınımızda değil mi? Sanki hiç gelmeyecekmiş gibi ama elini uzattığın yerdeymişçesine yakın aynı zamanda.

    Çığın düştüğü anda orada olmamana sevindim.

    Büyük geçmiş olsun. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  3. bu haberi haberlerden öğrendiğimde aklıma ilk sen geldin,dağlara çıkmayı sevdiğini bildiğimden,içimi bi keder kapladı,normalde pek haberlere bakmayan ben,orda dakikalarca izledim ve dua ettim onlar için,ve orda olup yardıma vesile olmuş olmansa bi nebze teselli olmuş inş. ölüm beklenmedik zamanlarda vakti saatinde geliyor işte,ne bir an ileri,ne bir an geri,,
    geçmiş olsun hepimize,ölenlere rahmet ve kalanlarına sabır diliyorum..

    YanıtlaSil
  4. Ölenlere Allah rahmet eylesin, ailelerinede sabırlar ihsan eylesin.

    Ölümü hiçbir zaman unutmamalıyız. Unutmamalıyız ki ona göre yaşayalım. Ölümü hatırlayıpda yaşamak herşeyin en güzelidir.

    Saygılarımla

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı Bekliyorum