Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

6 Ocak 2009 Salı

Pazartesi Sendromu

 donaldzolan
Resim
Ne gündü Allah’ım. O kadar doluyum ki, bıraksam kendimi bir saat rahat ağlarım…
Başkanımız değişti, yeni gelen başkan haliyle işlerden anlamıyor. Eski başkanımız bir hatam olduğu zaman onu düzeltmem için evrakları bana geri gönderirdi, yeni başkan ise ben işten anlamıyorum diyerekten okumadan evrakları imzalıyor. Buda üstümdeki sorumluluğu artırdı, daha fazla dikkat etmem gerekiyor. Bu ise daha fazla gerginlik ve stres olarak geri dönüyor bana.
Eski başkan ile sabah vedalaştık, ona ufak bir hediye almıştım. Hediyeyi aldığında sevindi. Hediye almayı severim ve hediye vererek insanlarla aramda ki bağın hiç kopmamasını sağlarım. Hediye verdiğim insanların hediyeyi gördükçe birkaç saniye olsa da beni düşünmesini, beni iyi hatırlamasını isterim. Eski başkan işler ters gittiği zaman “hata yapmışsın” diye bazen bana çatardı. Bu yüzden kalbimin kırıldığını hatırlıyorum. Bu hediye ile birazda onu cezalandırmak istedim galiba. Özde iyi ve sevdiğim bir insan ama sonuçta erkek. Kırılacağımı, incineceğimi düşünmeden sert çıktığı da oluyordu. Ben ise bir tipik Kadınım… Asla unutmuyorum!... Yeri ve zamanı geldiğinde; kendimi haklı gördüğüm konuda haksız muamelesi görmüşsem, hele de kırılmışsam, o konuyu gündeme öyle yada böyle getirip haklılığımı ispat ediyorum. Şimdiye kadar böyle oldu… Eski başkanla tokalaştık, helalleştik.. “Seni kırmış olabilirim, hakkını helal et” dedi.
“Gelen gideni aratır” sözünün haklılığının bir kere daha ispat olduğu bir dönem yaşıyorum… Gün boyu eski başkanı aradım, işler o kadar karmaşık bir hal aldı ki… Aramaktan başka çarem yok…
Yanımda stajyer öğrenciler olmasaydı bugün işlerin üstesinden gelmem imkansızdı. Fotokopi, imza, tebliğ işlerinde onları koşturdum. Onların olmadığı dönemde bu işleri ben yapıyorum. Ay sonu çalışmaları, yeni başlayan on kadar personelin yazıları, nöbet listeleri, yolunu şaşırıp aradığı kişiyi bulamayanların soruları, telefonla arayanlar, müdürlüğe gidecek evraklar hazır değil mi diye soranlar… Bir ara mühürü de benim odaya verdiler ki cümbüşü görün. Hastaların hepsi benim odaya gelmeye başladı. İşte bu Haccecan’ın son hadde vardığı noktaydı. Volkan gibi patladım ondan sonra.
-Bu kadar işin arasında birde mühür mü basacam. Dikkatimi işime vermem lazım, işi olmayan, boş oturan arkadaşlardan biri yapsın” deyip gönderdim mühürü. Beş dakika sonra birisi geri getirmeye kalkıştığında olan oldu. Bağırdım, çağırdım…
Bunca sene işlerin öyle yada böyle üstesinden geldim. Nasıl üstesinden geldiğimi ise Allah biliyor.. Üstesinden gelerek hata yapıyorum beklide. Hallolduğunu görenler sorun olmadığını düşünüyor ve benim psikolojik olarak yıprandığım bu sistem devam ediyor. Ama işi yapmazsam veya eksik yaparsam kendimi eksik hissedip, bu sefer kendimle çatışmaya başlayacağım.
İsyan ettiğim konu ise iş dağılımında ki dengesizlik. Mesai arkadaşlarım bana “çay içmeye niye gelmiyorsun?” diye soruyorlar. Ben işleri yapacağım diye kendimi paralarken, onların sohbet edip, çay içmesi acayip kanıma dokunuyor. Şu aralar ise kendilerine ait belirli bir oda verilmediği için ateş püskürüp ortalıkta dolanıyorlar. Negatif sözleri ile de bitik olan beni daha da bitiriyor…
En sinir olduğum olaylardan bir tanesi de, hesap işlerini yaparken dikkatimin dağıtılması. Bir hasta olsa kızamıyorum ama “Müsait misin?” diye odama gelen mesai arkadaşıma “Yoğunum işim var şu an” dediğim halde sanki hiçbir şey dememişim gibi “benim şu işim var şu evrakın şurası değişmesi gerek” deyip başımda beklemesi. İşini yaptırana kadar da gitmiyor. Onun için önemli olan kendi işinin hallolması. “Ben yoğun muyum, müsait miyim?” kimsenin umurunda değil. İki tatlı söze nasıl muhtacım, birisi bana biraz gaz verse, beni biraz motive etse ne var sanki? Birisi yaptığım işe karşılık eline sağlık dese, pozitif konuşsa da beni biraz hayata ve işe bağlasa ne hayır dua ederim var ya… Teşekkür edenlerde var hakkını yiyemem, ama samimi gelmiyorlar bana… Kuru bir teşekkür… Samimiyet arıyorum ben samimiyet…
Birde standart bir kocayla evli olduğum varsayımları üstüne bir senaryo aklıma geldikçe evlilikten daha da kaçıyorum. İş stresiyle eve gelmiş Haccecan, yorulmuştur, streslidir. Eve geldiğinde, çocukları televizyonun karşısında oturmaktadırlar. Çalışan bir anne olarak, çocuklarıyla yeterince ilgilenemeyen Haccecan, kendini yetersiz ve eksik anne gibi hissederek ömür boyu bunun vicdan azabını çekeceği düşüncesi elini kolunu bağlamaktadır. Günde bir – iki saatini çocuklarına ancak ayırabilen Haccecan, bu bir iki saat süresi boyunca onlara annelik taslamak istememektedir. Arkadaş gibi yaklaşıp, konuşmak istemektedir. Çocukları ise Haccecan’ı ne anne olarak görebilmekte, ne de arkadaş…
Mutfağa giren Haccecan, yemek yapmaya koyulmuştur. Bir saat sonra ortaya iki çeşit yemek ya çıkartmıştır, ya çıkaramamıştır. (Elim ağır, iki çeşit yemeği çıkartırsam ne ala!! Ama yıllar sonra pratiklik kazanırım diye düşünüyorum. Belki.. bir ihtimal.. Ufakta olsa ufukta bir ışık var.)
Sonra zil çalacak. Şu an yüzünü kafamda hayal edemediğim eşim gelmiş, çocuklar kapıyı itiş kakış açıyorlar. Sonra çocuklar odalarına tekrar geri dönüyor. (3 çocuğum kapıyı birlikte açtılar, çünkü en son “kapıyı sen aç” diye kavga ettiklerinde “kapıyı üçünüz birlikte açacaksınız” diye kural koymuştum.)
Sonra kurduğum sofraya hep birlikte oturuyoruz ve hep birlikte kalkıyoruz. Bu arada ne bir sohbet, ne bir tebessüm… Yemekten sonra yüzünü hayal edemediğim eşim televizyon karşısına, çocuklar ise odalarına bilgisayar başına…Haccecan ise mutfağa bulaşıkların başına… Ütü, çamaşır, ev temizliğini yazmayayım…
Cumartesi günü şurdaki arkadaşımı ziyarete gittim. Kızın bir haftada ki yaşadıkları da az değil. Babası fenalaşıp acile kaldırıyorlar. Babasını hastanede bırakıp gece evine tek başına dönmek zorunda kalıyor. Adamın birisi takip ediyor bunu. Gece tek başına sokağa çıkan kız ne için çıkar sokağa? Ya acil bir işi vardır, ya acil bir işi!!! Binbir korku ve telaşla evine varıyor. Ertesi gün babasının başında beklerken, teyzesi Emniyetten çağırdıklarını, Emniyete gitmesi gerektiğini söylüyor. Arkadaşım benim Emniyette ne işim olur diye düşünüyor, birisi beni işletmiştir diye Emniyeti arıyor. Gerçekten Emniyet çağırdıklarını öğreniyor. Arkadaşım Emniyete giderken beni de yanına almak istiyor ama annesi “yanında bir erkeğin olmasının daha doğru olacağını” söylediğinden akrabalarına haber veriyor. Onlarında isteksiz gelmesi ve Emniyete çağırdıkları için arkadaşımı suçlu ilan etmeleri ise onu yıkıyor.
Kredi kartı mağduru olabileceğini öğreniyor Emniyette. Kimlik bilgilerini ele geçirdiği kişiler adına kredi kartı çıkartan bir şebekenin varlığını ortaya çıkarttılar. İşin benle ilgili kısmı da şu; buraya ilk geldiğim sene yapacak bir şeyler arayan ben saz kursuna yazılmaya karar vermişdim. Saz kursundan kimlik fotokopimi istediler bende kimlik fotokopimi çektirip vermiştim. Kurs bir hafta sonra başlayacak deyip beni göndermişlerdi. Bir hafta sonra gidip baktığımda ise kursun yerinde yeller esiyordu. Hiçbir açıklama yapmadan, ortadan kaybolmuştu adamlar. Yakında benimde ifademi alırlarsa veya adıma kredi kartı borcu ortaya çıkarsa hiç şaşmayacağım da, bu parayı nasıl ödeyeceğim? Saflığımın kurbanı oldum ben, siz olmayın..
Pazar günü ise İsraile karşı düzenlenen mitinge katıldık. O güne ait bir sürü fotoğraf çektim. Evde internet bağlantımız olmadığından paylaşamıyorum sizlerle. Bu yazıyıda dün (05.01.2009) yazdım, bugün internete yükleyebiliyorum.

4 yorum:

  1. yaa canımmcımm valla anlattığın iş çıkışı ev seronomonisini yaşıyorumm... ve inan kiii hayatın o şekilde akmasına da alışıyor insann.. bunları şimdidren dert etmeee..belki senin ki öle olmaz farklı olur en az üç çeşitt hele çocuk olunca onun ek istekleri de olcekkk... iş yeri problemini yorgunlugunu anlamayan bir herfse zaten işlerr zorr. ama anlayan biri ise bence kolayy.
    İŞYERİ iğrenç ya çalışma hayatı kadınlara göre değil biz okadar güçlü değiliz valla. Ağır şartlarda çalışmayacağızz bencee. Valla bizim yıl sonu işleri bitti ben rahatladım o iki hafta inan ki her gece sırtımbelim ayaklarım ağrıdı anladımm ki ben bu işi sürekli yapamammm ama öğrendiğin herşey kar olur sana belki ilerdee. Ama çalışırken kendini çok yormamak şart devletin işleriii yürüyor bir şekilde en kısa zamanda yanına kalıcı bir şirket elemanı bull o senin ayak işlerini bari yapsınn. Bu isteğini kızmadan sakince anlat belki yeni başkan anlayışlıdır dostumm.. ssevgiler

    YanıtlaSil
  2. haticecim canım nasıl dolmuşsun böyle,sen anlatırken ben yoruldum be arkadaşım,,işlerin biri bitiyor biri geliyor,bazen diyorum çık git evine oda bana göre değil biliyorum,Allah yardımcımız olsun,iyi tarafındak bak be kuzum ben eve vardığımda saat 7,5 oluyo bide cumartesileride 3 gibi varıyom eve,çok teselli edici bi örnek olmadı gibi ama neyse:)
    senin evliliğinle ilgili hayalindeyse en çok 3 bebek fikrini beğendim,bende 3 düşünenlerdenim,bak bi ortak nokta daha var seninle benim aramda:D

    YanıtlaSil
  3. KIZLARR NE ÜÇÜ YA İYİMİSİNİZZ SİZZZZZ YAAA ZEYNEPÇİMM KIZIN USLU TABİ CANAVAR BİR KIZIN OLSA NE YAPARDIN ACEPP HATCE SEN İSE BENCE BİR DEN SONRA YAPMAYACAKSIN DOSTUM

    YanıtlaSil
  4. :))
    Evleneyimde hele.. 3 de olur 5 de :)))

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı Bekliyorum