Bütün ay çiçekleri güneşe doğru bakıyorken bir ay çiceği diğerlerinin tam tersi yöne bakıyor iken ayçiçek tarlasının çekildiği bir fotoğrafı Karadeniz'e göndermiş fotoğrafın altınada "Farklı olmanın farkı.... Millet gider mersine, ben giderim tersine..." diye yorum yazmıştım. Bunun üzerine Karadeniz'le aramızda yaşanan diyaloğuda yayınlıyorum. Likya yolu yürüyüşünden önce sizli bizli olduğumuz dönemde yaşanan diyaloglar...
Karadeniz:
Bu fukarayı (ayçiçeğini) birisi çevirmiş. Aynı açı ile duruyor. :)) Senin tersine gitme sebebin nedir?
Haccecan:
Fotoğrafın yorumuydu o sözler... Pek düz gitmesekte, tersde gitmiyoruz çok şükür. Siz ne tarafa gidersiniz? Mersine mi tersine mi?
Karadeniz:
Ben aklımın ve yüreğimin götürdüğü yere gittim hep. Zaman zaman yanılsakta, halimizden memnunuz. Millet ile işim olmaz yani :)))))
Haccecan:
Akıl ile yüreğinizin götürdüğü ortak noktayı bulabildiniz mi? Akıl ile yürek genelde farklı konuşuyor da bende.
Karadeniz:
O bir çok insanda öyle ancak bizde öyle değil. Fark zaten buradan kaynaklanıyor. Yüreğiniz ve aklınız el ele vermedikçe dünyada huzur bulmak zor iş. :)))
Haccecan:
Bu sözleri huzuru yakalamış mutluluk abidesi mi söylüyor!? Şaşırtıyorsunuz yine beni.
Karadeniz:
Normal huzur tanımlarımız farklıdır. Huzur; Moral, disiplindir. İnsanın hayatının genel çizgisinin durumunu belirtir. Bu demek değildir; hayatında değişiklik olmayacak, farklı deneyimler yaşamayacaksın. Benim hayatımda huzur koşullara, olaylara ve kişilere bağlı bir değişken değildir. Ancak bu demek değildir ki acılarım, sancılarım ve beni üzen olaylar yok! Sanırım bu kadar açıklama kafi, sana da biraz işçilik düşsün değil mi??? :)))))))))
Haccecan:
"Küçük olaylara, kişilere, koşullara dayalı sıkıntı çekmem. Bunlar küçük lokmalar. Sıkıntılarım genel gidişata, elimden gelmeyen konularadır. Sıkıntıyı kabullenerek sessizce katlanırım" diyorsunuz. Düşününce bir yol yok. Kırk Karadeniz'in kırkından birinin analizini yapabilirim ancak. Her konuşmamda farklı biri olan Karadeniz'i anlamak çok zor.
Sizi anlayamadığım için eksiklik bende mi? Hayır değil. Siz de mi? Hayır değil. Karadeniz sudur. Suya "neden böylesin?" demek yerine olduğu gibi kabul etmek etmek gerek. Su girdiği kaba göre şekil alır. Susuz hayat olmaz. Suyun can aldığıda olur. Suyun doğasıdır bu. Ya değirmen olup sudan faydalanırsın ya da fırtınasında boğulursun. Fırtınada boğarkende can çekiştirmekten haz alır. Bu hazzı size yaşatmayacağım. Benim acılarım, sancılarım, beni üzen olaylarım bana yetiyor. Acıları da yaşamasını biliyorum, mutlulukları da. Sizi anlamaya çalışmayı bırakalı çok oldu. Bunun için enerji harcamak sizin deyiminizle işçilik yapmak boşunadır. Mücadeleci ruhum sizinle mücadele ediyor o kadar.
Bu arada benim işçi, sizin usta olduğunuzu kim söyledi? Hangi yetkili sizi başıma usta yaptı?
Karadeniz:
Ben kendimi usta diye nitelendirmedim. Sadece size de biraz işçilik kalsın dedim. Kendine işçiliği bana ustalığı yatıştıran söylem tamamen sana ait. Ben sadece işin bu kadarını ben yaptım geri kalanınıda sen hallet dedim. Ancak her zaman olduğu gibi bıraktığım boşlukları değil kast etmediğim şeyleri varmış gibi görerek yine beni itham ediyorsun. Bence sakıncası yok. Olabilir.
Hayat denen nehirde su olmak ya da onun önünde sürüklenen bir dal parçası olmak ya da öyle olduğunu düşünmek gerçeği örneklem yolu ile anlaşılır kılmak içindir. Buna aforizmalarda dahil... !
Ben seni olduğun gibi kabul ettiğime göre senin de beni olduğum gibi kabul etmen gayet doğaldır. Ancak burada ne olduğumun tanımlanması gerekir ki kabul edebilesin. Onun için sende ister istemez kabul etmek adına, tanımlamaya çalışıyorsun. Ancak tanımlamaya çalıştığın arazi gözün gördüğünden çok geniş olduğu için her adımda yeni ufuklar çıkıyor karşına ve şaşırıyorsun. Bu doğaldır. Bir gün beni tüm sınırlarımla (ki bu senin içinde geçerli) tanıdığın zaman bana karşı merakında bitecektir...! Umarım bu hiç gerçekleşmez.
Belli kalıplarda tanımlanmış birisi ne kadar sıkıcı bir kişidir. Haksız mıyım?
Ustalık konusuna gelince. Usta kim? Çırak kim? Kim bilebilir? Bu durum konuya ve duruma göre değişir. Seni üzmek ya da ezmek gibi bir gayretim hiç olmadı. Lütfen bu tür söylemleri daha fazla dile getirmeyelim. Tüm çabamız daha anlaşılır ve daha düzgün bir dünyayı birlikte yaratmak için... El ele vermek gerektiği yerde karşı karşıya gelmek ya çocukca ya da cahilce bir tutumdur...! Rekabet daha ileriye gitmek içindir. Birlikte ve beraberce... Yoksa ileriye gitmek demek arkadaşını geçmek demek değildir.
Ben seni olduğun gibi kabul ettiğime göre senin de beni olduğum gibi kabul etmen gayet doğaldır. Ancak burada ne olduğumun tanımlanması gerekir ki kabul edebilesin. Onun için sende ister istemez kabul etmek adına, tanımlamaya çalışıyorsun. Ancak tanımlamaya çalıştığın arazi gözün gördüğünden çok geniş olduğu için her adımda yeni ufuklar çıkıyor karşına ve şaşırıyorsun. Bu doğaldır. Bir gün beni tüm sınırlarımla (ki bu senin içinde geçerli) tanıdığın zaman bana karşı merakında bitecektir...! Umarım bu hiç gerçekleşmez.
Belli kalıplarda tanımlanmış birisi ne kadar sıkıcı bir kişidir. Haksız mıyım?
Ustalık konusuna gelince. Usta kim? Çırak kim? Kim bilebilir? Bu durum konuya ve duruma göre değişir. Seni üzmek ya da ezmek gibi bir gayretim hiç olmadı. Lütfen bu tür söylemleri daha fazla dile getirmeyelim. Tüm çabamız daha anlaşılır ve daha düzgün bir dünyayı birlikte yaratmak için... El ele vermek gerektiği yerde karşı karşıya gelmek ya çocukca ya da cahilce bir tutumdur...! Rekabet daha ileriye gitmek içindir. Birlikte ve beraberce... Yoksa ileriye gitmek demek arkadaşını geçmek demek değildir.
Sanırım bu kadar kafi... Resmin geri kalanını sen tamamlarsın artık.. :)
amanın lafa bak!!:))
YanıtlaSil