Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

26 Kasım 2010 Cuma

Kafes Kuşları


Karadeniz'in burada ki Sevda Masalları adlı yazısına karşılık "eskiden her şeyin daha güzel ve yaşanılanların daha anlamlı olduğunu, kendimi bu zamana ait hissetmediğimi, keşke geçmişte bir zamanda yaşamış olsaydım" diye yazdığım bir maile karşılık aramızda yaşanan diyaloğu olduğu gibi yayınlıyorum. Duygularını açıklamaya çalışan kıza "git yuvanı kur!" diyen Karadeniz, bu diyaloğumuzda o kıza "kafes kuşu" olarak hitap ediyor. Likya yolu yürüyüşünden önce yaşanan bir başka diyalog...

Karadeniz:
Zamanın sıkıntılarını her dönemde o dönemi yaşayan insanlar  çekmişlerdir Haccecan. Eskiye duyulan özlem eskiyi hep iyi yönleri  ile hatırlamaktan kaynaklanır. Bu yüzden yaşadığımız zamanı ve  hayatı lanetleyerek çekilmez bir hale getirmek bizim için zor  olanı bir de çekilmez hale getirmekten başka bir anlam ifade etmez.  Onun yerine arzu ettiklerimizi ve yaşamak istediklerimizi  gerçekleştirmek için az ve ya çok çabalamak ve yapabildiğimiz  kadarının tadını çıkartmak ve çekip gitmek tek hedef olmalı. Tarihi o döneme öykünen ve kutsayan fanatiklerin slaytlarından  değil daha gerçekci ve nesnel yaklaşan tarihçilerin kitaplarından okumalı.  Bir de ne olduğumuz değil asıl sorun ne olmak istediğimiz ve ne olacağımızdır. Çünkü; rövanş her zaman gelecektedir. Maçta giden  süreye değil kalan süreye göre oynanır. Kendine iyi bak.
 
Haccecan:
Sizin Sevda Masalları'nda yazdıklarınıza göre; yaşadığımız zamanın aşklarını "poşet aşklar zamanı" olarak görmek, eski zaman aşklarının hep  iyi yönlerini hatırlamaktan ileri geliyor. Günümüzün park köşelerinde yaşanan aşkları, eskiden gizli saklı yaşanırmış. Yukarda ki yazdığınız sözleri benim olduğu kadar sizinde duymaya  (okumaya) ihtiyacınız var bence... 
Eğer tarihi gerçekci ve nesnel yaklaşan tarihçilerden okumamız gerekiyorsa, siz neden o dönemin gerçekci olaylarını değil  sadece güzelliklerini anlatan Sevda Masalları adlı yazıyı bana gönderdiniz? Hem  güzellikleri okumamı sağlıyorsunuz, hemde "Neden güzelliklerin yaşandığı çağda yaşamıyorum? Ben bu zamana ait değilim!" dediğimde de "Fanatiklerden değil gerçekçilerin yazdığı tarihin okunması  gerektiğini" söylüyorsunuz.  Beni hem bir rüyaya daldırıp, hemde rüyadan uyanmamı sağlıyorsunuz! Yanlışmıyım?
Sizde kendinize iyi bakın.
 
Karadeniz:
Hayatı tek bir boyutu ile görmek ve yaşamak yerine onu tüm yönleri  ile görmek ve bir çok açıdan yaklaşmak gerektir. En güzel kadrajı yakalamak için sende fotoğraf çekerken öyle yapmıyor musun?
 
Haccecan:
Yani şimdide diyorsunuz ki; "Tarihi hem gerçekci yazarlardan hem de  fanatik yazarlardan oku, her açıdan tarihe bak, yaklaş" diyorsunuz öylemi? E hani "Tarihi o döneme öykünen ve kutsayan fanatiklerin slaytlarından  değil, daha gerçekci ve nesnel yaklaşan tarihçilerin kitaplarından okumalı" diyordunuz?
Fotoğrafa herkes başka açıdan bakar, yüzbin tane fotoğrafçı olsa, yüzbini de farklı bakar. Bence ve sencece düşünürüm ben, isteyen istediği gibi bakar ve düşünür, yeterki başka bakışlara saygı olsun.
 
Karadeniz:
Bence de olsa sence de olsa bakılan şey gerçektir. Zira; herkes aynı şeyi görür. Bence diyerek diretmek hem insanı sadece tek boyutlu bir  bakışa hemde eksik bakıştan dolayı yarı şaşı bir yaşama götürür. Bildiklerimize diğerlerininkileri ile harmanlamak zorundayız. Ancak bu harmanın neticesinde doğruya yaklaşabilir, onu  anlayabiliriz. Sence ve Bence... Bu sözler çok itici ve uzlaşmaktan uzak şeyler. Zira; görüşler nasıl insandan insana değişirse zamanla da aynı insanın görüşleri değişebilir. Dünya da hepimiz emanet düşünceleri ve  fikirleri taşırız. Bu bağlamda ne bence vardır ne sence ne de  onca. Sadece aynı gerçekliğin farklı yorumları vardır.
 
Haccecan:
Sen yanlışsın demeden, bence diyerek düşüncenizi söylerseniz, karşı  tarafın sizi dinlemenizi sağlarsınız. Sizi dinleyen kişi, kendi düşüncesine sıkı sıkı bağlı değilse ve sizin "bence şöyle!" diye anlattığınız  düşünceyi doğru bulursa, oda artık sizin gibi düşünmeye başlayacaktır. Bence ve senceyi hala savunuyorum. Savunuyorum ama kör bir inatla  değil, benim dediğim "doğru!" diyerek değil, herkesin düşüncesini  özgürce ifade edebileceği bir ortamda, ne benim doğrularımın küçümsenerek, ne de karşı tarafın düşüncelerini yadıryarak değil karşılıklı diyalog ortamında her düşünce ortaya dökülebilmeli. Körü körüne bence diyerek bir düşünceye saplı kalmak tabi ki doğru  değil. Herkes kendi düşüncesini açıklayabilmeli ve kimin düşüncesi  doğruysa o düşünceyi kabullenip kabullenmemekte herkes özgür bırakılmalı. Tıpkı kuşlar gibi özgür bırakılmalı. Ama kuşlarında  birbirinden farklı olduğunu kabul etmeli.
Kafes nedir bilmeyen kuşu kafese sokarsan ölür, kafeste gözünü açmış  kuşu salarsan oda ölür. Ölmemek için kendine kafes arar.

Haccecan:
Bence ikimizde aynı şeyi diyoruz ama siz, bence ve sence diyerek düşüncelerin ifade edilmesinin yanlış olduğu düşüncesine taktınız nedense. Yukarıda ki görüşler sizce olan görüşler ve bence de doğru görüşler. Doğruya itirazım olamaz.

Karadeniz:
Anlaşılan hala anlaşılamadık. Ben "bence sence yoktur" derken kakıp "bu benim görüşüm bu senin görüşün" nasıl derim. Ben zaten bildiklerimin bana ait olmadığını ama daha iyisini bulana kadar bunlarla yol aldığımı söylüyorum. Ben yanlışsın demedim. "Herkes biraz yanlış biraz doğrudur" dedim. Burada ki kıstas benim için insanın kendini gerçekliyeceği daha  özgür hayata ulaşmasını sağlayan düşüncelerin içselleştirilmesi. Ayrıca ben kula dost olmaya çalıştım yani çok sevsemde kafeste bir kuş  is- te- mi- yo -rum. Eh kuşta bunu anlayabilmeliydi.
   
Haccecan:
Cevabınızı en alta yazmışsınız, yeni farkettim. Dün cevabını yazdığım cevabınıza tekrar cevap yazmışım. :D Ee yaşlanıyorum mazur görürsünüz artık. Yukarıda ki sözlerinize cevabım ise yine aynı.
Kuşa "Ben kafeste bir kuş istemiyorum" dememiş, "git başka kafese gir!" demişsiniz. Oda dediğinizi yapmış. Halbuki o kuş babanızın dediği gibi zaten kafes kuşuymuş, özgürlüğü bilmiyordu ki kafesinden çıksın. Üstünden çok zaman geçmesine rağmen, olanları kuşun anlayamamasına bağlıyorsunuz. Anlatmamışsınız ki anlasın!! Bence sorununuz ise kuşla birlikte kendinizin kafese gireceğini düşünmenizden o kuşu kafeslemek istememişsiniz.  Kafese girmek istemediğinizden de kuşa "git başka kafese gir!" demişsiniz. Dediğinizi yaptı diye de onu anlamamakla suçluyorsunuz. Halbuki siz de başka kafese giden kuş kadar suçlusunuz. Şu kuşu azad edin artık dostum. Yani kendinizi azad edin.
Halbuki siz kafesin içinde bir kuşsunuz, başka kuşlara da diyorsunuz ki "Ben kafeste kuş is-te-mi-yor-um."  İlk önce kendinizi azad edin.
NOT: Cevaplarınızı en üste yazın ki görebileyim. Gözümde sorun var biliyorsunuz :DD

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı Bekliyorum