Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

23 Kasım 2010 Salı

Bu da Geçer Ya hu...


Likya yolu  yürüyüşü sırasında beni dağın başında bırakıp giden, bana yanında taşıdığı bavul muamelesi gösteren, her kafasına estiğinde yürüyüşü bırakıp Yürek'lere gitmemi söyleyen, bana askeri gibi davranan, kendisine ayakbağı olduğumu ve yürüyüşte hızını kestiğimi hissettiren Karadeniz; Likya yolunu yürümek için beni yanında götürdüğü ve hayatımın macerasını bana yaşattığı için kendisine teşekkür etmemi bekleyip durduğunu hissettiriyordu. Hala da öyle! Söz sırası geldiğinde kendisine bir teşekkür bile etmediğimi söyler durur. Halbu ki teşekkür etmiştim. Bana yanında taşıdığı bavul muamelesi göstermek yerine  yol arkadaşı gibi davransaydı bu teşekkürü çok önce ederdim.   
Dağ ayakkabılarımın ağırlığı ve hantallığı yüzünden Ankara'da bana yeni bir treeking ayakkabısı almamı söyleyen Karadeniz'in sözünü dinlemiş yeni bir ayakkabı almış, dağ ayakkabımı onların evinde bırakıp yürüyüşe öyle çıkmıştım. Yürüyüşten 15 gün sonra dağ ayakkabılarımı bana kargo ile gönderen Karadeniz'i bilgilendirmek için telefonla aradım. Telefonuma cevap vermedi. Ertesi gün aşağıda ki maili gönderdim.

"Günaydın. Nasılsın?
Gönderdiğin kargo elime ulaştı. Dün telefonla bunu söylemek için aramıştım ama telefona cevap vermedin. Burdan söyleyeyim dedim. Teşekkür ederim.
Birde;
Tek başına asla cesaret edemeyeceğim likya yolunda bana eş olduğun için; hızını yavaşlatmama, sızlanmalarıma ve bana göre normal olupta sana göre anormal kaçan, seni kızdıran bütün huylarıma rağmen bana yoldaşlık yaptığın için ve maddi-manevi bütün desteğin için teşekkür ederim. Güzel anılar biriktirdim sayende. Sanırım biraz daha da güçlendim. Sağol."

Karadeniz yukarda gönderdiğim maile de bir cevap vermedi. Aradığında telefonlarına cevap verilmiyor ve daha sonra geri aranmıyorsan, kişiye özel yazdığın maile günler sonrada olsa bir cevap yazılmazsa insan ne düşünür ve nasıl hisseder? Evet okuyucu bende senin gibi düşündüm. Karadeniz tarafından önemsenmediğimi hissedip, bana değer vermediğini düşündüm. Beni kıçına bile takmıyor! Sen kim oluyorsun ki be adammmm!!! Beni önemsemeyen birine hak ettiğinden fazla değer verip önemser miydim? Tabi ki hayır. Nikah olayı yüzünden kırgınlığım ve kızgınlığım hala devam ediyordu zaten! Karadeniz'e değer vermek yerine her fırsatta onu yerden yere vuruyordum. Aslında onu yerden yere vurmam bile onunla ilgilendiğimin bir kanıtıydı. Oda beni yerden yere vurduğuna göre oda benimle ilgileniyordu!!!

Likya yolu fotoğraflarını yüklediğim flash belleğini, bayram şekeri, buzdolabı süsü ve anahtarlık ile birlikte kargoyla  gönderdikten sonra  Karadeniz flash belleğimi yanında bir kolye ile bana geri gönderdi. Flash belleğin içine e-kitap olarak indirdiği çeşit çeşit klasörleri kopyalayan Karadeniz çok önceden kendisine attığım, aşağıda yazılı olan mailden esinlenerek, özel bir kolye yaptırıp bana hediye olarak göndermişti.  

"Rivayet olunur ki..
Sultan Mahmut bir gün tüm vezirlerini toplayıp, bana bir yüzük yaptırın ve üzerine öyle birşey yazdırın ki ona her baktığımda, hüzünlüysem neşeleneyim, neşeliysem hüzünleneyim diye buyurmuş. Vezirler toplanmışlar dört bir yana haber salmışlar. Sonunda bir gün bir yüzükle sultanın karşısına çıkmışlar, yüzüğü vermişler. Sultan Mahmut tamam işte bu demiş. Yüzüğün üzerinde; "Bu da geçer ya hu" yazıyormuş. Hattatlar bu lafı çok sevmişler ve eserlerinde sıkça kullanmışlar. Günümüzde bile latin harfleriyle yazılıp, duvarlara asılmıştır.
Örnek yazı ise bir Ambigram'dır. Yani 180 derece çevrildiği zaman bile değişmeyen yazıdır."



Flash bellek ile birlikte kolyeyi aldığımda delilere danalara döndüm. Çok mutlu oldum. Karadeniz'i hemen telefonla arayarak kolye için teşekkür ettim. Yeğenlerine gönderdiğim bayram şekerlerini, buzdolabı süslerini ve anahtarlığı arkadaşlarına dağıttığını söyleyip beni hayal kırıklığına uğratan Karadeniz'e gönderdiği kolye için teşekkür etmek olmadı ama neyse!!!
İlerde bende hediye ettiği kolyeyi, bir çocuğa verdiğimi söyleyip intikamımı alacaktım!!! Bunu da zamanı gelince yazarım.
Sultan Mahmut'un her baktığında mutlu ise hüzünlendiği, hüzünlü ise mutlu olduğu yüzükte ki ambigram'lı yazı aynı etkiyi kolyeye baktığımda bana da yapıyordu. Karadeniz'in davranışlarına ve söylediklerine bir anlam veremediğim gibi bu kolyenin ruh halimde ani değişiklik yapmasına da bir anlam veremiyorum. Kolyesi'de Karadeniz gibi ay! Ruh sağlığımı ve duygu dünyamı alt üst ediyordu. Tutarsız!!!! Dengesizzzzz!!! Gıcık!!!!! 

1 yorum:

Yorumlarınızı Bekliyorum