Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

8 Kasım 2010 Pazartesi

Bir Kez Daha Düşün...



Yüreğin bana süprizinden bir yada iki ay sonra Ankara'da yapılacak bir organizasyon için Orhan Baba ve Orhan babanın yeğeni ile birlikte bir araca atlayıp yola koyulduk. Aracın arka koltuğunu bana bırakmışlardı. Arabada yatıyorum, kalkıyorum, yan yatıyorum. Ohhh!! harika bir yolculuk geçiriyorum. Keyfim gıcır. Orhan Baba; "Ankara'daki organizasyonda Yüreği de görürsen şaşırma!"  dedinde yattığım yerden ani bir hamleyle  dikelip, celallenerek; "O kadar da uzun boylu değil Orhan Baba!!"  diye tepki verdim. "Bak görürsün Yürek'de orda olacak!" dediğinde espri yapıyor diye gülüp geçmiş böyle bir şeyin olabileceğine ihtimal dahi vermiyordum. Yürek keyfimi yeterince kaçırmıştı. Antalya'dan Ankara'ya bu organizasyonda da keyfimi kaçırmak için gelecek değil ya!!
Ankara'ya vardığımızda yaşadığımız yörenin tanıtımı amacıyla sergilenecek  tarihi eşyaları araçtan indirip, standa taşıdık. İnsanların gözlerine hitap edebilecek şekilde standı bir güzel düzenlenledik. Ertesi gün akın akın ziyaretçiler gelmeye başlamıştı. Soranlara stantda ki eşyalar hakkında bilgi veriyordum. Orhan baba bir iş için stantdan ayrılmış, tek başıma bekliyordum. Kendi halimde stantda takılırken arkamda birilerinin varlığını hissettim. Arkama dönüp baktığımda Yürek, Bay Uyanık ve bir kızı ayakta bana bakarlarken gördüm. Yalnız kalmamı özellikle bekleyipte geldi bunlar!!!  Beynimden aşağıya doğru dökülen kaynar suların yaptığı haşlanma etkisiyle birlikte yanlarına doğru gittim. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Bir zamanlar canım arkadaşım diye hitap ettiğim şahsı olur olmaz her yerde görmek korkulu kabusum haline gelmişti. Yürek; "Ne işin var burada?" diye sormuştu bana. Bu nasıl bir soru beee!!!. Benim yaşadığım şehirle ilgili geçen senede katıldığım bir organizasyona katılmam hanımefendi tarafından yadırganmış, ne işin var diye bana sorabiliyordu. Ne haklaaaa!!!   Antalya'dan  gelip, bana bu soruyu nasıl sorabiliyor ki?! "Organizasyonda görevliyim" diye cevap verip "Sen ne arıyorsun burada?" diye sormuştum. Yanında ki arkadaşıyla birlikte  Bay Uyanığın daveti üzerine gelmişlerdi. Aramızda yaşanan bu soğuk diyaloğun ardından "Kolay gelsin!" diyerek yanımdan ayrılmışlardı.
3-4 gün boyunca Bay Uyanığın başkanlığında ki stantda vakit geçirmişler, kah oturuyorlar, kah ellerine aldığı gitarla fotoğraf çekiniyor, kah Ankara'yı gezmeye çıkıyorlardı. Harika günler geçiriyorlardı. Bense koca organizasyon alanında onlarla karşılaşmamak için standımdan ayrılmıyor, onların bulunduğu yerden ırak durmaya çalışıyordum. Beni kıçına bile takmayan Yürek yine yapacağını yapmış, güzel günlerimi zindana çevirmişti. Bay Uyanık Yüreğe çektiği fotoğrafları stantda boy boy asmıştı. Bay Uyanığın bu yoğun ilgisinden dolayı Yüreğin başı dönmüş olmalıydı.  Bir zamanlar gösteri ve sergilerde bana çektiği fotoğrafları bende gördüğümde gurur duyduğumdan Yüreğin hissettiklerini tahmin edebiliyordum.
Köşe bucak kaçtığım Yürek'le organizasyonun son günü malzeme arabasını taşırken tekrar karşılaştım. Görmezlikten gelip yanından geçmeyi düşünüyordum ancak bana yaklaşıp "Hadi görüşürüz!" diye öperek ayrıldı benden. İnşallah bir daha görüşmeyiz!!!
 Üç yıl önce internette bir sitede görüp beğendiğim güzel bir fotoğrafa  "Bir gün bende böyle güzel fotoğraf çekeceğim!" diye yorum yapmıştım. Fotoğrafın sahibi tarafından yorumuma  "İsterseniz fotoğraf çekimlerinin yapıldığı doğa gezilerimize sizde katılabilirsiniz" diye cevap gelmişti. Bay Uyanık tarafından gelen bu davet üzerine iki arkadaşım ve ben bir doğa gezisine katılmıştık. Bundan sonra, ortamı ve insanların davranışlarını seviyeli bulduğum bu geziler benim için sürekli bir hal almış, fotoğraf çekmek ve dağ -tepe gezmek tutkuya dönüşmüştü.
Ekiptekiler için yeni ve farklı bir yüz olduğumdan çokca fotoğrafımı çekiyorlardı. Fotoşopta düzenlenen fotoğraflarımı gördükten sonra kendimi Paris Hilton sanmaya bile başlamıştım. Bir süre sonra ikinci el yarı profosyonel bir fotoğraf makinası alıp  fotoğraf çekmeye de başladım. Her haftasonu farklı mekanlara gidip fotoğraf çekiyorduk.  Gittikçe işin tekniklerini öğrendim. İçlerine girdikçe aralarında çekememezlik, kıskançlık ve rekabetin bolca yaşandığına şahit oldum.
Bay Uyanık çektiği fotoğraflarımı internet ortamında bana gönderiyor, "şu fotoğrafta güzel çıkmışsın" diyerek görüşlerini bildiriyordu. Fotoğraflarımın kenarlarına şiirler yazıp gönderiyor, kendimi önemli birisi gibi hissetmeme neden oluyordu. Fotoğraf alıp verme bahanesiyle her gün msn'de sohbet ediyor, sevdiği müzik parçalarını bana gönderiyordu. Samimiyet belli bir düzeye geldiği için olanları yadırgayıp, niyetini sorgulama yoluna hiç gitmedim. Bay Uyanığı duygusal, romantik, paylaşımcı birisi olarak kabul ettiğimden ters giden birşeyler olduğunu görmezlikten geliyor; bana davrandığı gibi diğer bayanlara da  davrandığı için aramızda olup bitenleri bana özel bir davranış olarak algılamıyordum. Herkese mavi boncuk dağıtan birisiydi!!! Ters giden hiç bir şey yoktu! Her şey yolundaydı! Kendimi mi kandırdım yoksa gerçekten yanlış olan bir şey yok mu cevabı şu an bile bilmiyorum. Bekar bir kadın ile evli bir erkek arasında ki iletişimde sınır ne olmalı? Hangi davranışlar yanlış, hangi davranışlar doğru olarak kabul edilmeli? Ben niyetimden eminsem karşımda ki insanın niyeti beni bağlarmıydı? Bay Uyanığın bana karşı olan davranışlarıyla, fotoğrafımı çeken diğer insanların davranışlarını kıyasladığımda bir şeylerin ters gitmiş olduğunu ve ters giden bu duruma alet olduğumun farkına şu an varıyorum. Hatayı kabul etmek istemeyen yanımı alt edip hatamı kabul ediyorum. Kendimi esefle kınıyorum, o zamanlar neden öyle düşünmedim bilmiyorum. Körmüydüm ne? Aslında onuda biliyorum.
Karşı cinsle özel ilişkiler konusunda hiç bir zaman başarılı olamadım. Erkeklerle göz göze gelip, onlarla rahat konuşamayan çekingen bir tarafım var. Baba, abi, dede, amca diye isim verdiğim ve öyle gördüğüm erkeklere tüm içtenliğim ve sevecenliğimle iletişim kurabiliyorken, bekar erkeklerden köşe bucak kaçıyorum. En yakın iletişim kurabildiğim Karadenizle nasıl iletişim kurabildiğimi  okuyanlar bilir.  Rahat iletişim kurmamı, sevecenliğimi ve cana yakınlığımı amcalarım, abilerim, babalarım, dedelerim yanlış anlayabiliyorlarmış!! Benim abi, baba, dede, amca dediğim olgun erkek katogorisine giren erkekler andropoz dönemi orta yaş bunalımını atlatmalarını sağlayacak kendinden yaşça genç kızların ilgileriyle yaşam enerjilerine enerji katıyor, kendilerini genç hissetmelerine neden oluyormuş.
Şurada bahsettiğim  bir önceki sene yapılan organizasyon için Ankara'ya gittiğimizde Karadeniz'le buluşmama en büyük tepkiyi Bay Uyanık ve Bay Uyanığın gaza getirdiği Bay Kırsaçlı vermişti.  O zaman kızdığım, anlam veremediğim tavırlarına şimdi şimdi  bir anlam vermeye başladım. Bay Uyanık bana karşı görmezden geldiğim hep farklı duygular içerisinde,  Karadeniz'i rakip olarak görerek, duygusal bir yıkıma uğramıştı. Karadeniz karşısında hiç şansı olmadığını biliyor tabi.  Ankara dönüşünde Bay Uyanık; Facebook'a yüklediğim organizasyon sırasında çekindiğimiz Karadeniz'inde içinde bulunduğu grup fotoğraflarını iş çevresinde yanlış anlaşılmalara neden olacağını ileri sürerek!! sildirtti bana. Her geziye beni davet edip, beraber gidiyorken bundan sonra beni hiç bir geziye davet etmedi. Benim yerime yakın arkadaşlarımı davet etmeye başlamıştı. Yürek'e karşı bu kadar ilgili ve yakın davranmasının benimle bir ilgisi var mı yok mu onun hakkında da yorum yapmayayım!!!! Takdiri siz değerli halkımıza bırakıyorum.
Yürek de baba sevgisini yeterince görmeyen, özel hayatında sevgiyi bulamayan garibin tekidir. Yürek, Bay Uyanığın ilgili, sevgi dolu tavırlarına kapılmış olmalı. Bu olaylardan çıkartılacak toplumsal ders ise; kızlarınızdan sevgiyi, ilgili eksik etmeyin. Sevgi her canlının kendini teslim ettiği sıcacık bir duygudur. Bu sıcak duyguyu kullanmasını öğrenen kötü niyetli insanlara kızlarınızı kurban etmek istemiyorsanız onları sevin, aklı başında, kendi ayakları üzerinde durabilecek, kimseye muhtaç olmayacak şekilde yetiştirin. Evli erkekler orta yaş bunalımlarınız için kızınız yaşınızda kilerden medet ummayın!!! Eşinize, çocuğunuza çoluğunuza, yuvanınıza dönün. Dönün ki Haccecan gibi safların kanına girmeyin...
Yürekle aramızda geçen bütün bu olaylardan sonra aramızda kötü hiç bir diyalog yaşanmadığı halde Yürek, kızkardeşleri ve Bay Uyanık  ile birlikte beni ve Karadeniz'i  facebook ve msn'den sildiler. Facebookta yaprak dökümünü yaşadık resmen. Bana karşı tepkilerini anlayamamış olsamda Karadeniz'e karşı tepkilerinede  hiç mi hiç bir anlam veremedim.  Acaba aralarında benim bilmediğim diyaloglar mı yaşandı da Karadeniz'i silmişlerdi?
En son ki Ankara organizasyonundan sonra geçenler de Bay Uyanıkla bir gezide karşılaştık. "Uzunnnn zamandır neden büyüklerini arayıp sormadın?!" diye görüş(e)meme nedenimizi sorarak bu diyalogsuzluğun günahını omuzlarıma attı. Diyaloğu birden kesip araya mesafe koyan kendisi olduğu halde zeytinyağı gibi üste çıktı sayın büyüğüm!! Zeytinyağı olmak genç-ihtiyar bütün erkeklerin klasik özelliği olduğundan bu kıvırmasını yadırgamadım.  Bay Uyanığın Yüreğe ilgili davranmasının temelinde uğradığı duygusal yıkım olmasına rağmen, aralarında ki bu isim verilemeyen ilişkiyi kıskanan birisi konumuna düşmek hiç hoşuma gitmesede bütün bu olanlarda ki hata payımı göz önüne alıp susmamın yapacağım en doğru hareket olduğu kanısına vardığımdan SUSUYORUM.
Üç yıl boyunca yaşanılanları parça parça düşündüğümde hiç bir anlamı ve önemi yokken yapboz gibi parçaları birleştirdiğimde hepsi bir bütün olup, bir anlam kazanıyor. Kimse tam olarak ne suçlu, ne de masum. Hepimizin yeryüzündeki yaşanan olaylar da az veya çok katkısı var. Olaylarda ki katkılarımızın nedeni ise daha önce yaşadığımız olayların bize yüklediği duygusal yükler. Etki tepkiyi, tepki ise sonucu doğuruyor.

2 yorum:

  1. çok ilginç..belki de değil..sonuçta yürekle aranızdaki bağın kuvvetinin nereden geldiğini bilmiyoruz..o bağ eğlenceli ortamlar sayesinde pekişip samimiyet oluştuysa şu yaşanılanlar çokta şaşırtıcı değil..yok eğer geçmişten gelen bir bağsa şok edici ki bu ihtimal bana göre zayıf..yani sizin yürekle paylaştığınız derin bir dostluk olsaydı zaten şuraya kadar anlatılan konulara dair izleri onda bulup tespit etmen zor değildi..dolayısıyla onda dostluğa dair emarelerin -ne kadar-bulunduğunu bilirdin dolayısıyle kalbinde o derece yere sahip olurdu..
    ayrıca duygusal dünyamızdaki kavramların yoğunlukları değişken..acaba onun dostluk anlayışı,senin ona hissettiklerine benzer miydi?


    aklıma geçmişte okuduğumdan bişey geldi..tam anımsamıyorum ama bi ak saçlıyla ilgili birşey okumuştum onu iyi hatırlıyorum,bu ak saçlı yoksa o aksaçlı mı:))?
    birde bu orta yaş ve üstü insanlar ne hikmetse hobi sahibi oluveriyolar..bunca zaman akılları nerdeymiş fotoğrafa merak sarmışlar diye sormalı..ben resim kursunu şu yaşını başını almış nine ve dede amca bozuntuları sayesinde bırakmıştım:PP ne merakmış,ne hobiymiş öyle!!

    aileden şevkat görmek çok önemli..o zaman sevgiye,ilgiye ihtiyaç duyulmayacağı için,bu tarz konulara zemin hazırlayacak ortamlarda bulunmaya gerekte kalmaz..ha şimdi yüreğe desen ki sen evli barklı adamla bi çadırda niye kaldın diye eminim sana aynı soruyu yöneltir ama aradaki o dağlar kadar farkı gözetmez..

    ben olsam yürekle tam olarak herşeyi konuşur,sonra eyvallah derdim..konuşmaktaki maksadım hatasını farkettirmek,hatasından döndürmek niyetiyle olmazdı..minnet gönül borcu gibi konuları rafa kaldırmak için konuşmakta fayda görürdüm..ne olursa olsun minnet denilen şeyi beyinden,kalpten silmek kolay olmuyor..konuşmayınca olmuyor yani..

    YanıtlaSil
  2. İnsanın her yaşta hobiye ve ilgiye ihtiyacı olabilir sanki bu sadece gençlere özgü bir şeymiş gibi düşünmesek aslında iyi olur.
    Adamın hobisi başka zevklerine hitap ediyorsa bu herkesi kapsamamalı.
    Kız çocukları ile ilgili yazdıklarına katılıyorum ve diğer konuda yazdığına da diyebilirim ki dışarıdan bir insanın amacı kesinlikle belli olur,yani bunu partnerin anlar, sende anlarsın.

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı Bekliyorum