Görev Beni Çağırıyor... Seni de...

31 Ekim 2008 Cuma

Asi(l) Ruhlar....

Boyun eğmeyen asi(l) ruhlara hayranım...

Denileni yapmadan önce düşünen, yargılayan, denilenin başka şekildede yapılabileceğini gören, bir fabrikadan çıkmış gibi olmayan asil ruhlar... Farklıdır onlar, ne yapsanız yapın bir kalıba sokamazsınız hiç birisini...

Onlar sıradan insanlar arasında farklılıklarıyla dikkatleri üstüne toplamayı başarabilirler. Kendinden emin duruşlarıyla, insanın içine işleyen bakışlarıyla, bıçaktan keskin sözleriyle ortalığı esip kavururlar. Ruhlarında ne kibirden eser vardır ne de sahtelikten. Kimseye yaranmaya ihtiyaçları yoktur, içlerinden geldikleri gibi davranırlar. Davranışlarında hiç bir yapmacıklık yoktur...

Her insanın boyun eğmeyen asi(l) ruh olduğu bir dönem mutlaka vardır...

Büyüdüğü toplumun kurallarını öğrenmeden, kirlenmeden, kötülükle alaşıma geçmeden, özünü kaybetmeden önceki çocukluk-bebeklik dönemi!...

İş yerimdeki odamın kapısına, meraklı gözleriyle; minicik bedenli, dev ruhlu, masum bakışlı yürümeyi yeni öğrenmiş yavrucaklar gelir. Ben onları farkedene kadar her detayımı inceleyen bu asi(l) ruhlar, onları farketmemle gözlerini kaçırmaları ve odamın kapısından uzaklaşmaları bir olur. Sonra tekrar kapıda belirirler. Eğer benim bakışlarımda da sevecenliği ve iyiliği görürlerse aynı şekilde tepki verir, yeni çıkmış iki - üç dişiyle tebessüm etmeye başlarlar. Şakadan yüzümü astığımda da, yüzünü asıp tehdit dolu bir bakış attıktan sonrada bir daha kapıma gelmezler. Küsmüştür bu asil ruh. Kalbini alamam bir daha.

Yandaki odada aşılarını olurlar. Canını acıtacak olan iğnenin vücuduna girmemesi için her türlü mücadeleyi verir. İç parçalayan ağlamarıyla tepki gösterirler. Kendisini doğurup, dünyaya getiren yegane varlığa güvenir ve kendisini kurtarması için yalvaran gözlerle annesine bakar. Annesi de düşman saffına geçmiştir! ve iğnenin ona yapılması için tutanlar arasındadır artık. Bu ihaneti gören çocuğun feryatları ise yerleri ve gökleri delmektedir. İğne acısı ve annesinin ihaneti karşısında ki yıkım ise çok sürmez, annesinin kucağında evlerinin yolunu tutarlar.

Daha yıllarca bu olayı gözlemleyecek olan benim dileğim ise; çocuklar büyüsün ama içindeki çocukları, asi(l) ruhları öldürmesinler.

Abimle bugün yaptığım telefon görüşmesinden sonra irkildim resmen. İstanbulda altmış kişilik sınıflara derse giren abim, bugün şahit olduğu olayı anlattı. Kendisine ait olmayan çantayı öğrencinin elinden alıp öğretmen odasına getiren öğretmen arkadışının peşini sekizinci sınıf öğrencisi bırakmamış. "Çantayı ver" diyerek öğretmeniyle tartışmaya girmiş. Çantayı vermeyen öğretmen ile öğrenci arasında ki tartışma giderek büyüyerek kavgaya dönüşmüş. Öğrenciyi sakinleştirememişler ve polisi çağırmak zorunda kalmışlar. Sekizinci sınıf öğrencisi ile bir öğretmenin kavga etmesini hayalinizde bir canlandırın!.... Çocukta ki saygı kavramı, öğretmendeki sabır kavramı... Nereye gidiyoruz? Ne oluyoruz? Ne olacak? Üzülmek hep iyilere düşüyor. Çocuk muhtemelen okuldan atılacak, yaptığının yanlışlığının farkında olmadan, kavga ettiği öğretmeninden nefret ederek büyüyecek. İçindeki çocuğu çocuk yaşta kayıp eden çocuk için üzülmelimi, ağlamalımı, onun için ne yapmalı bilmiyorum.

En başından biryerlerde hata yapıyoruz ama nerede?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı Bekliyorum